"Stratejik asabiyet"ten "stratejik tarafsızlığa" Lula'nın Brezilya dış politikası

Hüsamettin Aslan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Brezilyalı seçmenler, kimin başkan olacağı konusunda 31 Ekim'de sandık başına gitti; ve eski Cumhurbaşkanı Lula da Silva'yı seçerek kararını verdi.

Seçim ve oylama tartışmaları Brezilya'da halen devam ederken; Lula ve Brezilya'nın uluslararası ilişkilerdeki rolü üzerinden önümüzdeki yıllarda derin tartışmalar olacaktır.

Çünkü Brezilya, Latin Amerika nüfusunun kabaca yarısına ev sahipliği yaptığı ve birçok ülkede solcu devlet başkanları olduğu için, Lula da Silva'nın dış politika eğilimleri kıtanın geri kalan ülkelerini de etkileyebilir.

Lula'nın geri dönüşünün en büyük etkisi muhtemelen Brezilya dış politikası üzerinde olacak. 

Nitekim Lula'nın seçim zaferinden birkaç dakika/saat sonra Türkiye, ABD, Hindistan, Birleşik Krallık, Fransa ve Avustralya gibi yüzlerce ülkenin başkanları tebrik etti.

Üstelik Lula, daha göreve başlamadan BM iklim konferansına katılmak için Mısır'a gitti.

Eski cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro görev süresi boyunca küreselleşme karşıtı agresif bir strateji izledi. Özellikle iç siyaseti domine etmek için sistematik olarak uluslararası konuları kullandı. Çin, Amazon, LGBT, 5G ve Kovid-19 aşısı bunlardan bazılarıydı. 

Bolsonaro yönetiminde Brezilya kabuğuna çekildi. Uluslararası ilişkileri ve dostlukları Donald Trump, İsrail, Macaristan ve Polonya'daki ulusalcı-popülist yönetimlerle sınırlı kaldı.

Bolsonaro'nun dışişleri bakanı olan Ernesto Araújo, Brezilya'nın en büyük ticaret ortağı Çin'e karşı sert bir konuşmasında Trump'ı tekrarladığı için Çin'i karşısına aldı.

Bolsonaro'nun kalkınma ve egemenlik adına Amazon yağmur ormanlarına yönelik sert politikası, Brezilya'nın küresel itibarını zedeledi.

Bolsonaro, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden hemen önce Vladimir Putin'i de ziyaret etti. Ancak ziyaretin geri bildirimini alamadan seçimi kaybetti.

Ayrıca Lula da Silva, çok taraflılığa vurgu yapan ve daha işbirlikçi bir dış politika benimsiyor. Bu bağlamda Lula'nın dış politikası, uluslararası duruşa sahip başka ülkelerin iç işlerine karışmayan ve Brezilya'nın geleneksel dış politika duruşuna dönüşü temsil ediyor.

Lula'nın başkanlığı aynı zamanda UNASUR, BRICS, MERCOSUR, AB, OECD, G-20 Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC), Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) Amerika Kıtası Kalkınma Bankası'na (IDB) kadar uluslararası örgütlerle ilişkilerde Brezilya'nın pro-aktif bir siyaset izlemesini destekleyecektir.

Lula son uluslararası seyahatinde, "En çok duyduğum şey, dünyanın Brezilya'yı özlediği. En zengin ve en güçlü ülkelerle eşitmiş gibi konuşan ve aynı zamanda daha yoksulların gelişimine katkıda bulunan egemen Brezilya'yı özlüyorlar" dedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Lula, Güney Amerika Gümrük Birliği örgütü olan MERCOSUR'u ve şu anda dağılmış olan bölgesel organ UNASUR'u güçlendirerek Güney Amerika ve Latin Amerika'yı entegre etme rolünü artırmak istiyor. 

Afrika ülkeleriyle teknik işbirliği yapmak; ve Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS grubunda Arjantin'i de dahil ederek Brezilya'nın konumunu güçlendirmek istiyor.

İleriye dönük olarak, daha adil uluslararası ticaret için çalışma, iklim kriziyle mücadelede aktif rol alma ve daha fazla ülkenin BM Güvenlik Konseyi'ne daimi üye olarak dahil edilmesi için kampanya yürütme sözü verdi.


ABD-Brezilya: Çoklu ilişkiler

Türkiye ve Dünya'da solcu bir başkanın ABD ile sorun yaşayacağı konusunda genel bir kanı olsa da Brezilya'da böyle bir durumun yaşanması mümkün değil.

Brezilya'nın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olan ABD ile derin bağları söz konusudur.

Ticaretten siyasete dinden orduya, istihbarattan sosyolojiye kadar geniş bir alanda güçlü ilişkiler söz konusu olduğundan ABD-Brezilya ile ilişkilerinin kötü olacağı konusundaki görüşler bir fantezinden öteye geçmeyecektir.

Nitekim Biden yönetimi kendisini Lula'nın yanında konumlandırmıştı. Başkan Biden, Bolsonaro'nun ekibi oylama süreciyle ilgili endişelerini kamuoyuna açıklama fırsatı bulamadan hemen Lula'yı "özgür ve adil" seçimlerdeki zaferinden dolayı tebrik etti.

Biden ve Lula, çevre koruma ve yenilenebilir enerjiden silah kontrolüne, politika ve ticarette doğal bir örtüşme bulacaktır.

Elbette ideolojik nedenlerle karşı karşıya gelecek durumlar kaçınılmaz olsa da; bu gerginlikler söylemden öteye geçmeyecektir.

Ancak Lula'nın Latin Amerika ve dünyada dış politikanın ilkesel nedenlerinden ötürü muhtemelen ABD'nin bazı konularda etkisi önemli ölçüde azalabilir ancak sonlandırılamaz.

Özellikle İran, Çin, Venezuela, Filistin, Küba  ve Rusya meselelerinde Lula'nın ABD ile karşı karşıya gelmesi yüksek ihtimal duruyor.

Venezuela, Nikaragua ve Küba'da otoriter yönetimlerini tenkit ederken ABD'yi ambargo, tecrit ve zorlamayıcı siyasetini eleştiriyor.


Rusya ve Çin: 'Stratejik sessizlik'

Lula muhtemelen Brezilya'nın 1993'ten beri Brezilya'yı "kapsamlı stratejik ortak" olarak tanıyan Çin ile derinleşen ekonomik ve siyasi ilişkisini sürdürmeye devam edecektir.

Ancak son yıllarda Bolsonaro'nun Çin'e karşı ifade ettiği şüpheciliğe rağmen, Çin hükümeti ve şirketleri Brezilya'ya derinden bağları söz konusu.

Üstelik Çin'in 2020'ye kadar Brezilya'ya 66,1 milyar ABD doları tutarındaki yatırımı, Latin Amerika'da Çin merkezli şirketlerin yatırımlarının yüzde 47'sine karşılık geliyor. Yani Çin'in Latin Amerika'daki yatırımlarının yarısını Brezilya'ya yapıyor.


Lula, Rusya ile ilgili olarak Bolsonaro'nun sürdürdüğü Vladimir Putin'in izole edilemesine yönelik direnme politikalarını sürdürebilir.  

Lula, Bolsonaro gibi ABD ve Avrupa Birliği (AB) öncülüğündeki Rusya'ya yönelik ambargoya temkinli bakıyor.

Lula'nın Küresel Güney odaklı dış politikası ve Brezilya'nın Rus tarım pazarlarına ve gübreye olan ilgisi, muhtemelen aralarında 'belirsiz bir denge' kuracağı anlamına geliyor.

Güvenlik meselelerinde Lula, Brezilya'nın askeri ilişkilerini "çeşitlendirmek" için Çin ve Rusya ile anlaşmalar gerçekleştirebilir. 

Bu, güçlü ABD-Brezilya güvenlik işbirliğinin kademeli olarak sınırlandırılmasını içerebilir. Ancak Rusya, İran ve Çin gibi ABD'nin rakipleriyle ilişkiler, ABD ile olumlu bir ilişkileri gerilimlere sahne olabilir.

Brezilya da ABD-Çin diplomatik ilişkisi kötüleştikçe, her iki tarafla olan bağlarını sessizce pekiştirirken, kendisini büyük ölçüde kavganın üzerinde konumlandırmaya çalışacaktır.


Brezilya-Türkiye ilişkileri: Lula'nın Erdoğan ile dostluğu stratejiye bürünerek "altın yıllar" yaşanabilir

Lula da Silva'nın Türkiye  ile ilişkileri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın özgü bir yakınlıkta gelişecektir. Elbette her iki ülkenin kurumları da bu yakın ilişkiye ayak uydurabilirse…

Bu bağlamda Erdoğan, Lula'yı arayarak seçim zaferinden ötürü tebrik etti. Her ne kadar her iki lider de ideolojik yelpazenin iki zıt kutbunda sağcı ve solcu olarak kendilerini konumlandırmış olsa da; her iki cumhurbaşkanı da kendi toplumlarının dışlanmış geniş kitlelerinin temsilcileridir.

Uluslararası sistemle yaptıkları kavgalar, pragmatik ekonomik politikaları, bağımsız dış politika söylem ve eylemleriyle geniş kitleler üzerinde karizmatik bir etkileri vardır.

Üstelik her iki lider sadece kendi ülkelerinde değil; kendi coğrafyalarında da başat aktörleri olarak konumlandırılıyorlar.

Erdoğan, 2013 yılında Dilma'nın görevden azledilmesinden sonra Brezilya'ya bir daha adım atmadı.

Üstelik 3 kez Latin Amerika'daki çeşitli nedenlerle birçok ülkeyi ziyaret etmiş olsa da; Brezilya'da teması olmadı. Hatta Lula da Silva'yı hapishanede ziyaret etmek istemiş; ancak Brezilya makamlarınca (Temer Hükümeti) kabul edilmemişti.

Dolayısıyla Lula'nın başkanlık döneminde Türkiye-Brezilya ilişkileri altın yıllarını yaşayabilir.

Ticaretten madenciliğe, askeri konulardan tarıma, istihbarattan savunma sanayi turizme kadar 100'den fazla konu başlığında binlerce 'stratejik' işbirliği hamlesi gerçekleştirilebilir. Üstelik bu işbirliğine her iki ülkenin de acil ihtiyacı var.

Brezilya Lula döneminde, Türkiye ile geliştirdiği ilişkiler sayesinde küresel bir aktör gibi davranmaya başladı. Filistin meselesi ve İran'ın Uranyum meselelerinde Türkiye ile birlikte aynı refleksi geliştirdi. Hatta bu yüzden birkaç ay içerisinde de iki ülke de sosyo-ekonomik sorunlar baş gösterdi.

Ayrıca, Lula görev süresi boyunca Brezilya, BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) daimi üyesi olmak için BM reformu konusunda defalarca taleplerde bulundu. Bunun için Almanya, Japonya ve Hindistan ile paylaştı ve G-4'ün oluşumuna yol açtı. 

Ve son olarak, 2010'da Lula yönetimi, İran'ın nükleer programıyla ilgili krizde Türkiye ile birlikte ABD ile İran arasında arabuluculuk yapmaya çalıştı. Kısacası, 2000'li yıllarda Brezilya, tıpkı Türkiye gibi kendini küresel bir oyuncu olarak sundu ve küresel siyaset masasında yer talep etti.

Ancak Brezilya'nın Güney-Güney işbirliği girişimleri Latin Amerika ile sınırlı değildi. Afrika devletleriyle ilişkiler artırıldı ve Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika ile birlikte Brezilya, eski Dışişleri Bakanı Amorim'in önemli bir rol oynadığı BRICS'i kurdu. 

IBSA (Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika), ortak bir kalkınma gündemi oluşturarak küresel yoksullukla mücadele etmeyi amaçlayan yükselen güçlerin bir başka koalisyonu oldu.

Ama zaman değişti. 2000'li yılların büyük bir kısmına jeopolitik istikrar, yükselen emtia fiyatları, yüksek faiz oranları, bugün Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı jeopolitik gerilimlere, küresel istikrarsızlığa, enflasyona, artan faize neden oluyor.


Ortadoğu ve Filistin: Lula, bir Filistin aktivistidir

Lula da Silva, daha önce Filistin'i tanımak için adımlar atmış, 2010 yılında 1967 sınırları içindeki Filistin devletini tanımış daha sonra işgal altındaki Filistin topraklarına ilk kez seyahat etmişti. 

Birçok kez Filistin konusuyla alakalı İsrail'i karşısına alacak kadar sert açıklamalarda bulunmuştu.Üstelik başkent Brasillia'da Filistin büyükelçiliği için Brezilya başkanlık sarayının yakınında bir arsa ayırmıştı.

Brezilya, ilkesel olarak Birleşmiş Milletler'de Filistinlilerin yanında yer aldı. Ancak Bolsonaro, eski İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD eski başkanı Donald Trump ve damadı Kushner'in sürekli yörüngesinde kaldı.

Bolsonaro'nun eşinin evanjelik olması ve Evanjeliklerle olan özel bağları nedeniyle İsrail yanlısı duruş sergiledi.

Solcu Lula'nın dış politika stratejisinin, Bolsonaro'nun liderliğinden farklı olması bekleniyor. Keza Bolsonaro, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmiş büyükelçiliğin taşınması için hamlede bulunmuş ancak iş dünyasından gelen tepkilerden ötürü ertelemişti.

Kudüs meselesinden ötürü Lula Bolsonaro'yu eleştirmişti. Bu bağlamda Lula da Silva'nın zaferi, İsrail ve Filistin'de Bolsonaro öncesi bir konuma dönüş anlamına da gelebilir. 


Lula'nın dış politikadaki akıl hocası: Amorim

Lula'nın dışişleri bakanı olan Celso Amorim, Lula'nın o dönemki dış politikasını sık sık "uzun ve aktif" olarak tanımladı.

Brezilya 35 yeni büyükelçilik açtı ve ABD, İran ve Rusya gibi ülkelerle yeni işbirliği girişimleri başlattı. Amorim, Lula'nın dış politika danışmanı olmaya devam ediyor.

Brezilya'nın küresel sahnedeki rolü, Lula'nın önceki başkanlığından da anlaşılabilir. Lula, gelişmekte olan devletlerin küresel yönetişimdeki etkisini artırmayı amaçlayan "Güney-Güney işbirliğine" odaklanmıştı. 

2000'li yıllarda, Lula ve Amorim, zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurumu azaltmak ve uluslararası sistemi "demokratikleştirmek" için çeşitli yollar aradı

Öncelikle Latin Amerika'yı ve daha spesifik olarak Güney Amerika entegrasyonunu teşvik etmekti. Lula'nın Brezilya'sı Brezilya, Arjantin, Paraguay ve Uruguay'dan oluşan Güney Ortak Pazarı (MERCOSUR) bloğunu güçlendirmek için çalıştı.

Güney Amerika Milletler Birliği'nin (UNASUR) kurulmasının arkasındaki ana güçlerden biriydi. Ardından kalkınma hamleleri gerçekleştirdi. Sonrasında Afrika, Ortadoğu ve Asya'da ekonomik fırsatları çeşitlendirmeye çalıştı.

Ancak Amorim-Lula'nın  görevde olmasından bu yana dünya çok değişti. ABD ile hem Çin hem de Rusya arasındaki keskin jeopolitik gerilimler, Brezilya'nın tarafsızlık politikasını sürdürmeyi daha da zorlaştırıyor.

Bolsonaro döneminde Brezilya'nın küresel konumu da önemli ölçüde azaldı. Ancak Lula, ülkenin dış politikasını diriltmeye çalışacak gibi görünüyor.


Sonuç olarak seçimi Lula kazandı. Dolayısıyla Lula'nın zaferi Brezilya'nın uluslararası örgütlerle işbirliğini destekleyen ve çok taraflı ilişkileri benimseyen lokomotif ülke dönüşünü sembolize edecek. 

Ancak Brezilya, ekonomik temelinde Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin ardından Batı bloğunun yaptırımları konusunda farklı düşünmektedir.

Dolayısıyla hem Lula hem Bolsonaro'nun ender fikir birliğine vardığı konu; (Bir önceki yazımda ifade ettiğim gibi "Latin Amerika'da gübre krizi" yaşandığından) Rusya-Ukrayna savaşı ve etkisinden ötürü Brezilya dış politikasında Lula döneminde de bir sapma beklenmemektedir.

Brezilya dış politikası Ukrayna-Rusya savaşını 'stratejik belirsizlik' ve 'açık taraf tutmamak' üzerine inşa etmektedir.

Dolayısıyla Brezilya, ekonomi temelinde bir pragmatizm yaparak; hem Rusya'yı kınayan BM Genel Kurulu kararını desteklerken, hem de Rusya'yı BM İnsan Hakları Konseyi'nde askıya alan kararı tanımadı.

Dünya, giderek artan bir şekilde jeopolitik gerilim ve büyük güç politikaları tarafından şekillenirken, Brezilya büyük olasılıkla özerkliğini korumaya çalışan geleneksel 'tarafsızlık' stratejisini sürdürmeye devam edecektir.

Dolayısıyla ABD, AB, Rusya ve Çin gibi tüm büyük güç merkezleriyle bağlarını sürdürmenin yollarını arayacaktır.İşte Lula, bu politika sürdürebilecek yegane aktördür.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU