Düveli Muazzamın elçileri hep sorunlu kişilerdi.
Çoğunlukla Osmanlı kentlerinde provokasyon ve siyasi bagajlar için görev alıyorlardı.
Sultan Abdülaziz zamanında halk, artık elçilerin aymazlıklarından öylesine bıkmıştı ki tarihe "Selanik Vakası" olarak geçen hadiselerde Fransa ve Almanya konsoloslarını sokak ortasında katletmişti.
Yabancı elçilerin içinde en aymazlarından birisi de Sultan Abdülhamit devrinde görev yapan Manastır Rus Konsolosu Rostkovski idi.
Ruslar tuhaf bir imtiyazla Türk askerinin Rus temsilcilerini gördüğü yerde selamlama zorunluluğu hakkı elde etmişti.
Elbette ki bu dünyanın her ülkesinde bir asker için onur kırıcı bir vaziyetti.
Manastır valiliği bu kararı uygulamamak için dirense de hak elde edilmişti ve Ruslar bunu tadını çıkartarak uygulatıyordu.
Aleksandır Rostkovski ise attığı her adımı provokasyon ve tahrik olan bir dış misyon temsilcisiydi.
Manastır'ı karıştırmayı adeta kendisine vazife edinmiş bir elçiydi.
Daha önce Kudüs gibi şehirlerde vazife almış ve Osmanlı'nın sinir uçlarıyla oynamayı iyi bilen bir isimdi.
Makedonya'da ortaya çıkan İlinden İsyanı'nın sürdüğü günlerde Rostkovski herhangi bir zabit ya da memur yanında olmaksızın tebdil-i kıyafet bir şekilde Manastırda bulunan Nüzhetiye Karakoluna geldi.
Karakol önünde nöbet tutan jandarmanın kendisini selamlamaması üzerine askerin yanına gelerek hiddetle neden selamlanmadığını sordu.
Halim isimli asker, konsolosa kendisini tanımadığını söylemesine rağmen tek amacı provokasyon olan Rostkovski askerin üzerine yürümüş ve elindeki kamçıyla Türk askerini kırbaçlamaya cüret etmiştir.
Bunun üzerin Asker halim silahıyla Rus konsolosunu oracıkta öldürmüştür.
Fransız kaynaklar Rostkovski'nin daha önce başka münasebetsiz bir hadisede tokatladığı Türk askerinin de Halim olduğunu iddia etmiştir.
Manastır İngiliz Konsolosu MacGregor ise hadiseye vicdan temelli yaklaşmış ve İstanbul hükümetine Rostkovski'nin kötü niyetli olduğunu bildirmiştir.
Nitekim Manastır Konsolosluğu da Yıldız'a gönderdiği telgrafta konsolosun suçlu olduğunu bildirmiş ve Türk askerinin yalnızca izzet-i nefsini muhafaza ettiğini ifade etmiştir.
Bölgede görevli Erkan-ı Harp Yüzbaşısı ki sonraları döneme damgasını vuran Enver (Paşa) da silah seslerini duyduktan sonra olay bölgesine ilk koşup gelenlerden birisiydi.
Hatta henüz bir Yüzbaşı olan Enver Paşa, Er Halim'in silahını alıp meseleye el atan ilk kişi olacaktı.
Bu hadise Enver Paşa'nın ruh ve mana dünyasında büyük tesirlere neden olmuştu.
Her şeyden evvel kendisi de bir askerdi ve bu uygulamaya muhalif olanlardandı.
Türk askeri şerefini korumuş ve şimdi devletinin askerine sahip çıkması gerektiğine inanıyordu.
Daha önce Selanik'te iki konsolosun halk tarafından katledilmesi üzerine harekete geçen Rus yanlısı bazı ülkelerin konsolosları İstanbul'a nota vererek hadiseyi bir askerin izzet-i nefis meselesi olmaktan çıkarttı ve arkasında büyük bir komplo olduğu iddiasında bulundular.
Oysa Sultan Abdülhamid'e hafiyelerce ulaştırılan jurnaller de Manastır Valiliğinin raporu ile uyumluydu.
Olay ne örgütlüydü ne de İstanbul hükümetine aleyhte olacak maksatlarla işlenmişti.
Mahkeme kuruluyor
Nedeni ne olursa olsun bir konsolosu öldürmenin cezası idamdı; ama bu karar çıksa dahi uygulanması beklenmiyordu.
Osmanlı'da idam cezasının çoğunlukla cinayet, eşkıyalık, isyan ve siyasi suçlar sonucu uygulandığını söylemek mümkündür.
Yaklaşık 33 yıllık iktidarına rağmen en az idam cezasını tatbik eden hükümdar Sultan Abdülhamid olmuştur.
Sultan, idamlık suçları çoğunlukla ömür boyu hapis ve sürgün gibi cezalara çevirmiştir.
Bilhassa siyasi suçlarda af çıkarmasıyla bilinen Abdülhamid döneminde tatbik edilen idam sayısı yaklaşık 5'tir.
Bu durum istibdat olarak anılan dönem için son derece şaşırtıcı bir istatistik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Rumeli'de Er Halim için hızlıca mahkeme kurulurken İstanbul yönetimince karara hemen müdahale etmek için "Encümen-i Meclis-i Mahsus-ı Vükela" kurulması umutları daha da artırmıştı.
Devletin bilge isimlerinin nihayetinde vereceği karar Osmanlı şerefini de koruyacağından kimsenin şüphesi yoktu.
13 Ağustos 1903 günü yani hadiseden sadece beş gün sonra aymaz Rus konsolosunu öldüren Er Halim için idam kararı verildi. Kimse bu denli hızlı bir karar beklemiyordu.
Şimdi herkes aynı hızla kararın hapis cezasına dönüştürülmesini bekliyordu.
Ruslar bir yandan mahkemeyi etkilemeye çalışırken bir yandan Manastır Valisi Ali Rıza Paşa'yı da olayın arkasındaki asıl kişi olarak sanık sandalyesine oturtmaya çalışmaktaydı.
İstanbul yönetimi valiyi korumak adına derhal görevden alarak İstanbul'a çağıracaktı.
İstanbul'daki Rusya Sefiri Zinoviyev ise konunun Selanik Hadisesinde olduğu gibi Balkanlar'dan İstanbul'a kadar tüm İstanbul'u karıştıracağı tehditlerini savuruyor ve Bab-ı Ali'de adeta terör estiriyordu.
4 ay önce de yine benzer başka bir hadisede bir Rus konsolosu Mitroviç'te bir Türk askerince (Onbaşı İbrahim) öldürülmüş olması İstanbul'un elini kolunu bağlıyordu.
Sultan Abdülhamid yönetimi Rus Çarı'ndan rica minnet onbaşının affı için istekte bulunmuştu. Abdülhamit'in bu kez yapacak pek fazla bir şeyi yoktu.
Manastır çok daha hassas bir bölgeydi ve tekrar Rus Çarı'nın kapısını çalmaktansa Türk askerinin idam suretiyle katline rıza gösterecekti.
Herkes Sultan Abdülhamid'in idam kararını bozmasını beklerken haber ordu içinde dehşet etkisi yarattı.
Türk askeri Er Halim kendisini kırbaçlayan sivil giyimli Rus konsolosunu öldürdüğü için hakkında verilen idam kararı Devlet-i Ali'nin padişahı olan Sultan İkinci Abdülhamit tarafından resmen onanmıştı.
Ordu idamı gerçekleştirmeyi reddediyor
İstanbul'dan karar ulaştırılmış olmasına rağmen Manastır Garnizonunda bulunan hiç kimse bu emrine yerine getirmeyi kabul etmemektedir.
Ordu, askerini infaz etmeyince mahalli idareciler ki muhtemelen zabıtalar eliyle Er Halim konsolosu öldürdüğü yerde asılarak şehit edilmiştir.
İnfaz gerçekleştikten sonra beş pare top atışı yapılarak Ruslar onurlandırılmış ve konsolosun ailesine yüklü miktarda tazminat (400 bin frank) ödenmiştir.
Karadeniz ve Rumeli taraflarına demirleyen Rus filolarına da çeşitli hediyeler gönderilirken Rus makamlarından en üst düzeyde özür dilenmiştir.
Bu hadise Rumeli'deki Türk askerlerinin İstanbul ile neredeyse tüm duygusal bağının yitirilmesine neden olacaktı.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish