İnsana dair güncel bir tartışma

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Tiffany Herring/Axios

Burada ekonomi felsefesi, insanın temel özellikleri ve politika bahsinin nasıl işletildiğini ele alacağım.

Konuyu, ekonomi, kapitalizm, modern insan (Homo Sapiens) ve ekonomik insan (Homo Economicus) ile geliştireceğim.

Burada rasyonellik esas olacak. Kapitalizmi yeni kavramlarla buluşturacağım; rekabet eden insan (Homo Certans), köleleşen insan (Homo Servitus) ve zorba insan (Homo Imperiosus). 

Buradaki terimleri size bugünkü uluslararası sistemin üç başat gücüyle, ABD, Çin ve Rusya ile buluşturmak için kullanacağım.

Sonuç şöyle gelecek; insanın daha da bilinçlenmesi için hangi yol haritasına bakacağız?


Ekonomi

Ekonomiyi ele aldığımızda birçok sistem ve ideoloji hakkında tartışmalar yapmaktayız.

Buna özellikle tarihçiler kadar filozofların da katılması hiç de boşuna değildir.

O zaman şunu anlamış oluyoruz, her ne kadar konu ekonomi olsa da insanın gelişimindeki çabaları bir yandan tarihçiler, diğer yandan filozoflar ele alıyorlar ve gidişatın hem anlaşılmasını hem de varsa düzeltilmesi gereken noktalarını sindirmemize yardımcı oluyorlar.

Elbette bu bir tartışma konusu ve aynı zamanda oldukça da zevkli…

Ekonomi dediğimde aslında içinde olmayan yok. Rasgele yazayım; sosyal, politik, teknoloji, üretim-tüketim, ticaret, sigorta, banka, yatırım, finans, gümrük, ulusların sınırları, vergiler, harçlar…

Günlük yaşamımız tamamen burada ve başka cepheden bakılır ise insan kaynağı, eğitim-öğretim, sağlık, savunma-güvenlik, bilişim, ulaşım-lojistik, uzay, gibi pek çok konu da bunun içinde.

İşte bu tür bakışla anlıyoruz ki, Immanuel Kant (1724-1804), G. E. Friedrich Hegel’den (1770-1831) başlayalım, hatta Sigmund Freud’a (1856-1939) değinelim, sonra ulus ve uluslararası sistemleri inşa edenleri düşünelim, küreselleşme süreçlerine bakalım, sanayi devrimleri, vs. derken işte sözünü ettiğim gibi, Adam Smith (1723-1790), Yuval Noah Harari (1976-…), Friedrich Hayek (1899-1992) bizlere şöyle söylüyorlar:

Değişime hazır mısınız?


Kapitalizm

Eğer bir kişi, şirket, kuruluş, devlet veya devlet dışı aktör, her kim veya neyse, belli bir kazanç için hesap yaparak sermayesinin gücünü büyütebiliyor ve bunu yaparken diğer aktörleri de kontrol edebiliyorsa, kapitalisttir. 

Kapitalizm ile ticaret, meta, endüstri, banka, maliye, üretim ve tüketim zinciri arasında tam bir bağ mevcuttur.

Aslında kapitalizm ile yaşam arasında bir bağ kurulmuş haldedir. Kapitalizmin içinde yaşam sürülür.

Sosyo-ekonomik gelişme sermayeyi, sermaye ise sosyo-ekonomiyi büyütür. Politika bu akışkanlık için en uygun şartları düzenler. 

Ülkelerde ve dolayısıyla dünyada, ekonomik büyüklük arttıkça beraberinde sürekli değişim de gerçekleşir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Değişim aynı şekilde büyümeyi temin eder. Kapitalizm esnektir, devlet de devlet dışı aktörler de olsa, sonuçta hedefi büyümektir.

Ancak bunu hem kendisi hem de işbirliği yapanların istikrarı açısından dikkate değer bir noktası vardır, ortak kontrolün sağlanması gerekir, büyüme böylelikle sağlıklı biçimde gelişir.

Kontrol vüsatı taraflar arasındaki hukuka bağlı tesis edilir.

Genel olarak rekabet, anlaşma ve anlaşmazlık, etkili aktörler arasındadır.

Kapitalizm mali büyümeyi ister. Rekabet ve dönüşüm büyüme için gerekliyse, ki amaç bu; öyleyse sermaye kendi gücünü kullanarak, aynı zamanda aktörler arasındaki süreçlere de dışarıdan yön verir.

Aktörler kimler?

Değer üreten ve piyasaya giren, üreten ve tüketen, alan ve satan herkes.

Örneğin devletler olarak ABD, Çin, Rusya, vs. bütün ülkeler aktördür.

Devlet dışı aktör olarak küresel çaplı şirketler, sivil toplum kuruluşları, bilimsel araştırma merkezleri, büyük yatırım bankaları gibi uluslararası kuruluşlar, vs. aktördür.

Ancak bazı hallerde kapitalist sistem ile aktörler arasında da fikir ayrılığı olabilir.

Bunun nedeni, örneğin ideolojik olabilir.

II. Dünya Savaşı sonrasında bugüne gelindiğinde hem dünyada mevcut devletler ve devlet dışı aktörler çok artış gösterdi hem de mali büyüklük kabına sığmayacak ölçüde katlanarak büyüdü. 

O halde, beğenseniz de beğenmeseniz de kapitalizmin sihirli tarafı bellidir.

Kapitalizm, insanları veya toplumları kıyasıya bir rekabet ortamında tutmaktadır.

İnsana yüklenen motivasyon; kazanmak, öne geçmek veya daha fazla tatmin olmaktır.

Sanırım bu hususlar insan doğası ile ilgilidir ve bu nokta üzerine hemen herkes hemfikirdir.

Aslında en kolayı, insan doğasına müdahale etmek üzerine yürütülen politik çabalar olmaktadır.

İnsan her adımda karşılaştığı durumu doğal veya zorunlu hal olarak görür, kabullenir, bir sonraki duruma göre pozisyon almak ister. 

Bununla beraber sorular şöyle sorulabilir:

Ne yaparsanız daha fazla gelişebilirsiniz?

Diğerinden daha fazla güç ve değer elde edebilirsiniz?

Diğerlerinden daha fazla ve öne geçen türden değerler üretmek için, neleri bir araya getirmeniz gerekmektedir?

İşte bu noktada anlaşılan husus, daha açık şekilde, insanın doğasına bağlı yüklenen anlamlarla ilgilidir.

İnsan doğası en kolay neleri kabul edebilir veya tam tersine, nelere karşı direnebilir?

Bu tür soruların cevabı bizi psikolojiye, sosyolojiye ve sonuçta ekonomiye götürmektedir.

Bu bakış açılarının belli bir çizgide kabul edilen haritaları ve hedefleri, politikalarla açıklanabilen konular olmaktadır.


İnsanın gelişimi

Politika ve ekonomi insana ait gerçeklerdir ama bir o kadar da karmaşıklık içermektedir.

İnsan çeşitliliği ve gelişimi politik ve ekonomik başkalaşmayı getirir. Her seferinde insan daha ileri bilinçlenmeyi sağlar.

Bilinç her bir açıklamanın temel ifadesidir.

Bugün insan makinelerle, internetle, yapay zekayla neredeyse kabına sığmayan ama her şeyi yeniden gözden geçirmek zorunda kaldığı çok belirgin bir yol ayrımı içerisindedir; ya rekabete tabi olacak ya da baskı altında yaşamaya.

Eğer bugüne dek insan rekabet ederek gelişti ise bundan sonra hem kendini hem de kendi geliştirdiği makinelerle rekabeti sürdürecek. Yani boyut bir ileri noktaya geldi bile…

Rekabet her durumda var, ancak bunu kim nasıl yapıyor?

Belirgin biçimde açıklayacağım ise iki farklı yöntem:

  • Birinci yöntem, insan doğası ve bireysel rekabet etme kabiliyetini arttıran sistemleri geliştirmek ve bunu bir kültür olarak benimsemek.
     
  • İkinci yöntem, rekabeti ülkeler (veya uluslar, güçler) arasında yaparken toplum kesimleri adına karar vericilerin yönlendirmesiyle koşturulan sisteme tabi kalmak.

Bu makalenin ana tespiti, gerekli güncel düşünceleri birleştirmek olacak.

Birinci yönteme dayalı olarak, rekabetin doğallığının ve bir kültür olarak geliştirilmesinin neticesini bir terimle açıklayacağım; bu "rekabet eden insan"dır.

İkinci yönteme dayalı olarak ise iki farklı uygulamayla açıklayacağım terimler olacak; bunlar "zorba insan" ve "köleleşen insan" olarak tarif edilecektir.

Makalenin sonunda bunları göreceğiz ve güncel durum bu şekilde diyeceğiz.


Modern insan (Homo Sapiens)

Homo Sapiens, Modern İnsan demek. Tarihçi Yuval Noah Harari bu konuları yazar ve insanlığın serüveninde bugünü ve yarını açıklar.

Bu bağlamda yine Harari, Homo Deus’u yazdı, yani Tanrı İnsanı. Harari’nin buradaki amacı ise insanlığın gelişimini irdelemek. Bir de ekonomistlerin sözünü ettiği tanım var, Homo Economicus, yani Ekonomik İnsan.
 

Çin'in kullanmaya başladığı işçi insansı-robotlar
Çin'in kullanmaya başladığı işçi insansı-robotlar

 

Bir soru, daha iyi insan olmaktan ne anlamalıyız?

Birileri mükemmellikten bahseder, ama bu terim çok da açıklayıcı değildir.

Bazıları inançtan söz eder, bu da başka bir konudur. Rasyonel olmak, akılla iş yapmak dediğimizde insanın kendisine dair bir durumu ele almış oluyoruz.

İşte burada modernleşme söz konusudur.

İnsan ne zamandan beri modern?

Ateş yakmak, tekerleği icat etmek, tarım yapmak, kent kurmak, antik krallıklarla birlikte bir idari mekanizmayı işletmek, pazar yerlerinde mal ve hizmet ekonomisinin ilk adımlarını başlatmak…

Bunlar modern insanı işaret etmektedir.

Bugün ise yapay zeka (AI) var ve aynı zamanda bu kendini geliştirebilmekte.

Bu idealize edilen bir tarif ve dünya var olduğundan bu yana iyinin tanımı net değil, özellikle de insan için.

İyi de rasyonalitede ne var?

İyi mi, modernleşme ile sistem mi? 

Şöyle basit bir anlatım var, insanın ilkelliği yani doğallığı ile tarif edilebilen mecazi durum şempanzeye yakın olması; modernleşmesi, rasyonel gelişimi ve sistemlerin sistemini inşa etmesi ile tarif edilebilen mecazi durum ise yapay zekaya (makineye, robota) yakın olmasıdır.

Belki Harari de benzer yaklaşımlar içerisindedir.

Hangisi iyi? İnsanın doğallığı mı?

Örneğin, doğal olan, hormonlarıyla ilgili aktiviteyi ve arzuları uyarıyorken ve buna dayalı bir yaşamı önceliklendiriyorken, robotla ilgili olan, aklın gelişimine ve yaşamın kontrollü biçimde sistemleştirilmesine dayalı açıklanıyor.

Hatta rasyonalite ileriye giderek insanların hormonlarına dayalı doğal ekosistemini dizayn etmeye yöneliyor.

Eleştiri konusu çok ve iyinin tarifi yok, sadece ben bunu seçtim konusu var ve seçilene dayalı alınacak karşılık da belli.

Fakat iki arada bir derede haldeyiz!

Birçok felsefi akım, dini açıklama, politik tarz veya ideolojik tartışma sonuçta sadece bir sonuç üretiyor:

Sen her ne dersen de sonuçta bu yoldan çıkamazsın!

Yani politika ve retorik toplumsal hakimiyeti baskılıyor, insanları kandırıyor, oyalıyor, iş yine gideceği yere gidiyor…


Ekonomik insan (Homo Economıcus)

Bunun içinde şunlar var: Rasyonellik, bilgiye mükemmel erişim ve tutarlı, çıkarcı hedeflere sahip ideal karar vericiler. Aslında buna Rasyonel İnsan (Homo Rationalis) da denebilir.

Rasyonellik konusu ile "ekonomik insan" için belirgin biçimde açıklaması yapılması gereken “araçsal rasyonellik” ve “değer rasyonelliği” arasında bir bağ ve aralarında gidip gelen bir salınım var.

Belki de pratikte biz bunu liberal ekonomi ile neoliberal ekonomide daha bariz görebiliyoruz. 

Araçsal rasyonellik, bir amaca ulaşmanın en verimli yolu ile ilgili bir akıl yürütme şeklidir.

Araçsal rasyonellik, yalnızca kendi içinde doğru veya meşru olan amaçları tanır.

Bu ise değer rasyonelliği ile birlikte irdelenebilir, iyi ve kötü şekliyle.

Max Weber (1864-19820), bu iki durumu ilk gözlemleyen kişiydi.

Bazıları "ekonomik insan"ı tamamen rasyonel, ama ahlaksız bir aktör olarak tanımlar.

Bu şekilde bakılır ise araçsal rasyonellik kazanmak dışında başka bir şeyi düşünmemek gibi açıklanabilir. 1

Fakat amaç değer üretmek ve değer maksimizasyonu için bir sistemler sistemi veya ekosistem kurmayı gerekli görüyor ise bu “sistem kaçağı” diyebileceğimiz noktayı belli ölçülerde ele alıp incelemek gerekebilir.

Burada kırılma şöyle olmaktadır, aslında insan ekonomiye kurban edilen bir varlık haline getirildi.

Nasıl mı?

Modern Davranışsal Ekonomi ve nörobilim ile ilgilenenler gördüler ki insanların arzuları, beklentileri, diğer bütün davranışları uygulanan yöntemlerle etki altına alınabilmektedir.

Bu da insanı kendi gücü, egemenliği, idraki ve kararı dışında davranmaya itebilmektedir.

Buraya nasıl gelindi?

Yine kapitalizmin bir arayışını görmekteyiz.

1836'da John Stuart Mill'in “politik ekonomi” hakkında yazdığı makale çıkış noktasıdır.

Makalenin tam adı: “Siyasal Ekonominin Tanımı ve Ona Uygun Araştırma Yöntemi Üzerine”.

Mill'in teorisi neydi?

İnsanları öncelikle kendi çıkarları olan ekonomik ajanlar (vasıtalar) olarak gören Adam Smith (1723-1790) ve David Ricardo (1772-1823) gibi ekonomistler tarafından önerilen diğer fikirlerin bir uzantısıydı.

Mill, bir bakıma insanı açıklıyor, tabiatını ve buna karşılık gelen varoluşsal tepkilerini.

İşte burada ekonomik davranış biçimi karşımıza çıkıyor ki akılcılık ile rasyonellik bize bunu tarif etmeye yarıyor.

"Ekonomik insan", rasyonel kararlar verme konusundaki sonsuz yeteneğiyle karakterize edilen insandır.

Bazı ekonomik modeller geleneksel olarak insanların rasyonel olduğu ve hem parasal hem de parasal olmayan kazançlar için faydalarını en üst düzeye çıkarmaya çalışacakları varsayımına dayanmıştır.

İnsan bilim ve teknolojide ilerlerken, karmaşık finans, üretim-tüketim ve ticaret usulleri ile hukuku ve politik yapıyı kullanıyor, bunları sistemleştiriyor.

Burası belirgin bir ekosistem problematiği konusu. Ancak bu konular 19'uncu yüzyıldan itibaren bilimsel ve felsefi alanda tartışılarak geliştiriliyor.

Basitçe Mill neyi açıklıyor?

Örneğin, burada lüks nedir ve ihtiyaçlar sistemi nasıl gelişir konusu karşımıza çıkıyor. 

Bu konuyu ele alırken bebeklikten başlayarak bir mimari içinde sistemleştirmeniz gerekenler var.

Çünkü çalışan, rekabet eden, üreten ve tüketen, kendine bu dünyada daha iyi bir yaşam tarzı bulmayı arzulayan insanların ilk aşamadan itibaren tanımlanması söz konusu oluyor. 2

"Ekonomik insan" için hangi özelliklerden söz edebiliriz?

En önemli özellik, kazancın arttırılmasıdır, kâr odaklıdır (kâr maksimizasyonu).

Bunun için akla ihtiyaç var. Çünkü, her zaman için bu hedefi en verimli şekilde takip etmek şart ve alınan kararlar sonucu etkilemekte.

Akla ihtiyaç var dedim, bunun için ise; kusursuz rasyonellik, sınırsız bilişsel kapasite, mükemmel (çok, akan, doğru, artan, işlenen…) bilgi gerekli, buna karşılık, kişisel çıkarlar daraltılmalı ve tercihler tutarlı hale getirilmelidir. Önyargı ve dogma kabul edilemez. 

Birey güçlü olmak, bilinçli olmak, sisteme entegre olmak zorundadır. Bunun ekosisteminde birey hangi noktadan hangi noktaya gidebileceğini net ve şeffaf bir biçimde görebilmelidir.

Dolayısıyla bu bir rekabet şartıdır! Rekabette birey kendi alanında gelişme gösterecektir. 

Eğer bir sistem düşünülüyorsa bunun gelişimi kendini döngüsel biçimde tamamlayabilmelidir.

Neticede bu sistemde tercihler ve elde edilecekler var.

Hedef, plan-program, sonuç, kontrol gibi bir sistem özelliklerinde işlem yaparken, biri ile diğeri arasındaki koordinasyon ve iş birliği, anlaşma, hukukilik, şeffaflık, vs. tam olmak zorundadır.

Başka türlü olabilir mi?

Örneğin, bir saatin çarkları nasıl işler ve zamanı doğru gösterebilir, öyle değil mi? 

Fakat sahip olunanı nasıl yenileyeceksiniz?

40 yıllık ürün, olur ya, eskir. Bunun sistemli biçimde yenilenmesi gerekir.

Yani çalışan sistem her seferinde belirli bir periyodda daha ekonomik, kolay, piyasada karşılığı olan, hesaplı ve önemlisi kazandırır olacak ise, işte bu garanti edilmelidir, “kendini gerçekleyen ekosistem” böyle bir şeydir.

Bu sistem şirketleşmeyi, yeterli motivasyonu ve finansı yaratabilmesi, şirketlerin ürünlerini tüm dünyaya yayabilmesi ve bütün bunları kendiliğinden, ortamında yeşermesi şeklinde gerçekleşmesi gerekir. Buna “değer üretmek” de denebilir. 

Sürekli değer üreten bir sistem düşünün. Değerler kendi ürünleriyle ve kazançlarıyla zaten öndedir, ama bir de şirketin değerlemesi gerekmektedir. Bunlar değerden bir üretme sistematiğini gerektirir işlerdir.

Her bir birey zorlanmadan, kendi kararlarıyla ve kendi fırsatlarını yaratabilecek önerileriyle ortaya çıkabiliyor mu?

Evet. Konu da bu. Sistem bireyleri frenlememeli, baskılamamalı, önünün açık olduğunun garantisini sunmalıdır.

Yani aklı olan ve sistemi iyi kullanan biri, erken yaşlardayken bile değer üretir ise büyük miktarlarda para kazanabilir ki bunun örneklerini saymamayım.

İş insanı veya girişimci, her işlem ve karardan kazanç elde etmeye çalışır.

Örneğin, üretkenliği en üst düzeye çıkarmak için, belirlediği ve çoğunlukla geliştirilmiş biçimde bilinen operasyonları sistemleştirebilir.

Burada kazanç önemli olduğundan piyasa dalgalanmaları gereği kararlar alır, az işçi, az üretim veya tersi gibi.

Başka örnekler de görülebilir. Bu, değeri üretir, sonra gerekli görürse borsaya verir, başka değerleri üretir, parasını elinde tutar, doğru yatırım anını kullanır, ama hepsi parayı çoğaltmak için düşünülen konulardır.

Hatta şu da var, şirket zarar ediyor, başka bir şirket satın alınmak suretiyle stratejik adım atılabilir. Piyasa, hukuk, şartlar çok iyi takip edilir, rasyonel ve yaratıcı kararlar burada çok işe yarar.

Bu aynı zamanda çok iş gücü yaratmak, çok kazanmak ve çok büyümek demektir. Bunlar ekonomik büyümenin içindeki meselelerdir.

Bu sistemde aklını kullanan patron, biraz kullanan taşerondur. Tercihler, kapasiteler, vs. bu çözümlemeyi getirir.

Ekonomik insanın olduğu sistemde, yani rasyonel sistemde, gelirler de ürünlerin fiyatları da büyüklüğü yaratan hesapların içindedir. İnsanların değeri arttıkça kazançları da artar

. Buna bağlı maliyetler de artar. Buna karşılık baskıcı ekonomilerde insanlardan (köle gibi istifade edilerek) azami faydalanmak ve karşılığı kazancı paylaşmamak söz konusu olduğundan, piyasalarda dengesizlik olabilir.

Bu insanın istismarıdır. “Ben senin yerinde düşünür ve karar veririm” şeklinde olan sistemler de Kapitalizmin çarkları içindedir, Homo Economicus yine çalışıyordur, ancak burada bireyin gücü değil, belli bir topluluğun gücü esas alınıyordur.

İnsan sömürüsü, kendini geliştiren ekosistemi gerçekleştirmez, bazı istismarlar ile kendini yaşatır.

Aradaki fark önemlidir!

Homo Economicus içindeki alternatif karar verme sistemleri:

  • Homo Reciprocans: Olumlu eylemleri ödüllendiren ve olumsuz eylemleri cezalandıran bir kişidir.
  • Homo Politicus: Her zaman toplum için en iyisi olanla tutarlı bir şekilde hareket eden bir kişidir.
  • Homo Sociologicus: Toplumdan etkilendiği için her zaman tamamen rasyonel olmayan bir kişidir; toplumdaki rollerini yerine getirmek için çabalarlar ancak aynı zamanda toplumsal güçlerden de etkilenirler.

Elbette bu tanımlar, birer amaç karşılığı ve açıklama kolaylığı sağlayan ifadelerdir.

Esasında biri var diğer yok değil, Homo Economicus içinde bazen bunlar devreye girerler, biri veya birkaçı şeklinde.

Sistemde bazı dalgalanmalar görülür. Hatta bir ileriki bölümde ifade edeceğim gibi, aslında Çin veya Rusya burada Kapitalizmi nasıl şekillendiriyor, buradaki tanımlardan istifadeyle de açıklamalar yapacağım.

Bence bu konunun püf noktalarından birisi de Davranışsal Ekonomi olmaktadır.

Çünkü en baştan itibaren bahsettiğim gibi konu insanla ilgilidir, insanın arzuları ve kabiliyetleri ele alınır, gerekirse yönlendirilir, ama sonuçta psikoloji bu işin ruhunda vardır.

Zira bugün bile sosyal medyadan elde edilen veriler ile değil ticaretin büyümesinde bazı tekniklerin kullanılması, aynı zamanda demokrasi tercihlerinde bile bireylerin iradeleri veya tercihleri yönlendirilebilmektedir.

Hele hele günümüzde makineler, AI ve internet ortamı öyle gelişme içerisinde ki artık bu tür konuları ele alırken Davranışsal Ekonomi’den bahsetmeden ilerleyemeyiz.

Bu bölümü şu açıklama ile bitireyim:

The New York Review of Books'ta (2007) "Milton Friedman Kimdi?" adlı bir makalede Paul Krugman şöyle yazdı:

Son iki yüzyılın çoğunda, ekonomik düşünce Homo Economicus kavramı tarafından yönetildi... Bu hikayeyle dalga geçmek kolaydır. Hiç kimse, Nobel ödüllü ekonomistler bile, gerçekten bu şekilde karar veriyor. Ancak çoğu ekonomist -ben de dahil- yine de Ekonomik İnsanı, gerçekten olup bittiğini düşündüğümüz şeyin idealize edilmiş bir temsili olduğu anlayışıyla yararlı buluyor. 3


Güncel politik ayrım

Bu noktaya kadar olan her bir terimi ve açıklamayı biliyor ve tartışmalarımız içinde kullanıyoruz.

Şimdi gelelim önermemize.

Kapitalizm konusu, dünyada çok yazılıp çizilen ve aslında politika, ekonomi, teknoloji, gibi pek çok yönüyle bilinir.

Fakat size basit bir ayrımla işaret etmek istediğim noktalar var.

Bunlar, en azından ben böyle anladım, diyebileceğim hususlar olacak.

Amerika Birleşik Devletleri’nde sistem ne?

Bırakın Kapitalizm terimini kullanmayı, aslında çok başka şekillerde de açıklayabilirsiniz.

Örneğin; serbest piyasa ekonomisi, liberalizm, demokrasi, özgürlük, ulus temelli modern devlet…

Ama bu gibi terimlerin hepsi bir paketi içeriyor. Biri diğerinden bağımsız değil.

Peki, ABD ile diğerleri, örneğin rakipleri bugün için Çin, Rusya (bir önceki döneminde SSCB) açısından ne fark ediyor, bu farkı en kolay nasıl açıklayabiliriz?

Şöyle bir yaklaşımla:

İçinde birçok terimi barındıran Homo Economicus konusuna açıklamakla.

3 farklı Homo Economicus ile konuyu ele alayım.

Şöyle: 

  • Birincisi, “Rekabet Eden İnsan” (Homo Certans) 
  • İkincisi, “Köleleşen İnsan” (Homo Servitus)
  • Üçüncüsü, “Zorba İnsan” (Homo Imperiosus)

Tersten başlayayım açıklamalarıma. Bunlara birer sistem ve ideolojik form olarak bakın ve yukarıda açıkladığım gibi paketlenmiş haliyle düşünün.
 


Zorba insan (Homo Imperıosus) 

Örnek, Rusya Federasyonu.

Burada bilim, sanat, rasyonalite, vs. hepsi var.

Devlet esas, bu da tamam.

Peki kaynak ne?

Oligarşi.

Yani şöyle, “sizin adınıza biz her şeyi düşünür, çözeriz” diyen bir zenginler ve güçlüler grubu ülkeyi yönetiyor, devlet düzenine hakimler (egemenler).

21'inci yüzyılın bu aşamasındayız ve Rusya, çıkarı için Ukrayna’nın bazı topraklarını işgal etti, savaş yaptı, insanların üzerlerine mermiler, roketler attı.

Ama buna savaş var diye Homo Imperiosus demiyoruz tabii.

Bu konuyu, eğitimleri, kültürleri, sosyal davranışları, sosyo-ekonomik bakış açıları, uyguladıkları politikaları, karar alma biçimleri, hatta Kremlin’in yapısı yönleriyle irdeleyin.

Tariflerle ilerleyelim.

Rusya’da Homo Reciprocans, Homo Politicus ve Homo Sociologicus aynı anda var.

Açıklarsak: Olumlu eylemleri ödüllendiren ve olumsuz eylemleri cezalandıran bir kişi var. Her zaman toplum için en iyisi olanla tutarlı bir şekilde hareket eden bir kişi var.

Toplumdan etkilendiği için her zaman tamamen rasyonel olmayan bir kişi var. Bu kişiler toplumdaki rollerini yerine getirmek için çabalarlar, ancak aynı zamanda toplumsal güçlerden de etkilenirler.


Köleleşen insan (Homo Servıtus)

Örnek, Çin Halk Cumhuriyeti.

Burada da bilim, sanat, rasyonalite, vs. hepsi var.

Yine devlet esas.

Peki kaynak ne?

Parti.

Yani şöyle, “sizin adınıza biz her şeyi düşünür, çözeriz” diyen bir parti ve güçlü aileler ülkeyi yönetiyorlar, devlet düzenine hakimler (egemenler).

Çin’de hukuk mevzusu çokça konuşulması gereken bir husus.

Zenginleyen, üreten-tüketen, teknolojisi ilerleyen bir ülke.

Aynı şekilde bu konuyu, eğitimleri, kültürleri, sosyal davranışları, sosyo-ekonomik bakış açıları, uyguladıkları politikaları, karar alma biçimleri, hatta Komünist Parti’nin yapısı yönleriyle irdeleyin.

Çin’de Homo Reciprocans, Homo Politicus ve Homo Sociologicus aynı anda var.

Açıklamalar öncesindeki gibidir. 


Rekabet eden insan (Homo Certans)

Örnek, Amerika Birleşik Devletleri.

Yukarıdakilerle benzerlik var gibi, ama tamamen farklı.

En belirgin benzerlik rasyonalite.

Farklı, çünkü bireyi öne çıkarıyor, onu en başından itibaren rekabet etmesi için yetiştiriyor.

Sistemi bireylerin rekabeti kuruyor.

Burada devlet bir ekosistem oluşturuyor ve bireyler serbest rekabet şartlarında kendilerini savunmak ve ileriye taşımak için çaba sarf etmek zorunda kalıyor.

Kurumlar ile işleyişleri buna göre oluşuyor, hatta süreç içinde gereken değişimleri ekosistem yaratabiliyor.

ABD kapitalizmi bir ekosistem yaratabiliyor, rasyonel (içinde bazen araçsallık da görülüyor) ama daha çok değer üreten bir sistemler sistemi.

Burada politika, yasama, yürütme, yargı ve hatta medya bile sistemin bir parçası olduğunu biliyor, gelişimine ve çok zaman irdelenmesine ortam hazırlıyor.


Sonuç

Kapitalizm hepsinde var; ABD, Avrupa ülkeleri, Rusya, Çin, Japonya...

Farkı, felsefesinde.

Rekabet eden bir sistem yaratmak çok önemli.

Esasında Batı sistemi bunu yaratmış halde, rekabet! 

Fakat konu zenginlemek olunca iş değişiyor.

Bugün Xi Jinping’in bile istediği Uluslararası Sistem ve devamı. 

Burada irrasyonel sistemlerden bahsetmedim.

Amacım Homo Sapiens’ten (Modern İnsandan) başlayarak, “değer üreten insanın” kendi ilerleyişini açıklamaktı.

Çoğu zaman Hindistan’da bir ağacın altında kırk yıl oturan bir deri bir kemik insanı da düşünmüşüzdür.

Bu da bir tercih ve saygı görmeyi hak ediyor.

Ama şurası önemli:

Söylediği başka, yaptığı başka olmak! Bu konu insanları kandırmaktan veya istismar etmekten başka bir şey olamaz.

Rekabeti kendi içsel yönetimlerinde sistemleştirememiş ve buna dair bilinçlenip bir kültür oluşturamamış toplumla çoğunluktalar.

Diğerleri kalabalıklar ve çok farklı sorunlara sahipler. 

Şöyle düşünün sabah çıktınız ve işe gidiyorsunuz, 3-5 şeritli karayolunda ilerlerken yanınızdan yönünüzden geçen, trafik kurallarına uyanın da uymayanın da olduğu otomobil sürücüleriyle aynı yerdesiniz.

Trafik bir şekilde gidiyor… Siz azınlıktasınız ve diğerleri neden aynı bilinçte değil diye düşünüyorsunuz!

Peki, o yolları, otomobilleri, trafik lambalarını yapana dek siz neredeydiniz?

Her aracın direksiyonunda bir sürücü var. Bu haldeyken hangi kültür size daha iyi gelebilir?

Sistemi kendiniz mi inşa edeceksiniz, sizin yerinize her şeyi birileri mi düşünsün?

Kim bu birileri?

Hukuk sizin sisteminize uygun mu olmalı, yoksa o birilerinin hukukuna mı tabi kalmayı seçiyorsunuz?

Sizi daha bilinçli ve insana yakışan bilinç seviyesinde gelişmeyi temin edecek hangisi?

Ekmek yemekten bahsetmiyorum, bilinçten bahsediyorum.

 

 

1. Stanford Encyclopedia of Philosophy. "Instrumental Rationality." Erişim: Mayıs 12, 2021.
2. The Collected Works of John Stuart Mill, Volume IV - Essays on Economics and Society Part I. Erişim: Mayıs 12, 2021.
3. The New York Review of Books. "Who Was Milton Friedman?" Erişim: Mayıs 12, 2021.

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU