Sırrı Süreyya Önder'i 1978'in yazında memleketi Adıyaman'da tanıdım...
Tarihin o döneminde İstanbul Dev-Genç Başkanı idim.
İstanbul Dev-Genç o dönemde abartısız İstanbul'un ve Türkiye'nin en kitlesel, en güçlü demokratik kitle örgütü idi.
Ben sık sık ama özellikle yaz ayları adeta Türkiye turuna çıkardım.
Yaşadığım ülkeyi tanımak, yeni ilişkilerle tanışmak, sohbet etmek bana iyi gelirdi.
1978'in yazında aynı yönetimde yer aldığımız Ahmet Önder'in memleketi Adıyaman'a gittim.
Sırrı ile, Adıyaman'da misafir olduğum, onun amcaoğlu olan Ahmet'in evinde tanıştım.
16-17 yaşlarında, çok genç, büyüklerine son derece saygılı, söz düşmeyince konuşmayan, dinleyen, pırıl pırıl genç bir kardeşimiz, erken olgunlaşma sürecine giren arkadaşımızdı.
Aradan 1-2 gün geçerken ağır ağır sohbet etmeye başladık, öğrenmek istiyordu.
Soruları da başladı. Dev-Genç'li idi...
Sırrı'nın kuzeni Cahit ile de tanıştık.
Cahit'in babası Bekir Önder, Adıyaman Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurucusuydu.
Bu arada Ahmet İstanbul'a dönünce Sırrı ve Cahit ile baş başa kaldık.
Tabi benim Adıyaman'a gitmemin en önemli nedeni siyaset... Eksiği, fazlasıyla DEV-GENÇ'in Adıyaman'da örgütlülük düzeyini öğrenmek.
Daha güçlü bir örgütlenmeyi gerçekleştirmek.
Sırrı ve Cahit işleri kolaylaştırmak için koşturuyorlar, örgütlenme mesafe alıyor.
Bölgeyi dolaşıyoruz, siyasi süreci, sosyal hayatı, halkın düşünce ve davranış biçimlerini, gelenek, göreneklerini Adıyaman'ın genel durumunu vb. saatlerce konuştuğumuz oluyor.
Bu arada ben İstanbul'a ve başka bölgelere gidip geliyorum.
Son gelişimde Sırrı üniversiteye girmek istediğini söylüyor, anlaşıyoruz.
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazanıyor.
1978-1979 öğrenim yılından itibaren devrimci mücadeleyi Ankara'da sürdürmeye başlıyor.
Sonraları Ankara'dan arkadaşlarım Sırrı'nın zeki, akıllı, sempatik, ne yaptığını bilen, paylaşımcı olduğunu, güncelleşen antifaşist mücadele de aktif olduğunu söylerlerdi.
1980'li yılın sonunda ya da 1981'in başlarında gözaltına alınıyor.
“Ünlü” DAL'da 105 gün işkencede kalıyor.
Mamak Askeri Cezaevi'nin, işkence, baskı ve zulüm ortamında 7 yıl yatıyor.
Mahkûmiyet cezasının bitme aşamasında ara bir dönem olarak Ankara Ulucanlar Cezaevi'nde kaldıktan sonra Haymana Cezaevi'ne sevk ediliyor ve oradan tahliye oluyor.
Sırrı tahliye ediliyor ama iş yok güç yok, yaşam koşulları ağır...
Adıyaman'da hububat alım-satım işiyle başlıyor.
Ancak zaman değişmiş, ilişkiler zayıf, değerlerine bağlılığı sürdüğü anlaşılınca polisten tehditler geliyor, dışlamaya başlıyorlar.
İstanbul'a gitmek zorunda kalıyor.
Hangi işi bulursa tutunmaya çalışıyor.
İstanbul Sirkeci'de elektronik işi yapan dayısı Yaşar Günaydın'ın yanında Anadolu'ya kamyonla elektronik eşya taşımaya başlıyor.
Bu arada Trabzon'da Şoförler Cemiyeti'ne üye kaydı yapıyor, yoksa eşya taşıma işini yapamayacak.
Akabinde çok sevdiği, benim de Adıyaman'dan tanıdığım, evine misafir olduğum, İstanbul'da elektronik işi yapmaya başlayan Mahmut Önder Sırrı'yı işine ortak ediyor.
Sırrı altında kamyon, elektronik eşya taşıyıcılığı yapıyor.
Yakın akrabaları ile iş güç derken Sırrı'nın fukaralığı tam bitmese de bir bakıma sınırlanıyor.
Bu arada kısa süren bir evlilik yaşıyor. Dünya güzeli kızı Ceren'den sonra, şeker gibi torunu Ferhan Can da doğunca, adeta dünyalar onun oluyor.
Sonrası kamuoyu önüne çıkmaya başlayan, ilerleyen zamanda önce sinemadan doğru kah film yaparak kah senaryo vb. yazarak, daha sonra siyasete girip milletvekili olarak televizyon programlarına katılan, konuşan, seven, sevilen, halkçı, sosyalist, barış elçisi, marifetli, gülen milletvekili, 78'li Sırrı ile tanışıyor Türkiye...
Bir gün bana sordu...
Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi'ne bu kadar yüklenirken amacımız nedir başkanım?
Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi ile ilgili aynı duygu ve düşünceleri taşıdığımızdan eminim, ama madem ki sordun, bana da açıklamak düşüyor...
Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi'nde yaşananları, özellikle duyarsız bırakılan Türkiye toplumuna anlatmak ve Türkiye toplumunca anlaşılmasını istiyoruz.
Çünkü yaşanan vahşetin Türkiye toplumu tarafından bilinmesi, gizli gerçeklerin ortaya çıkarılması Kürtlerin kırılan adalet duygusunu onarmanın ikinci adımıdır.
Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi vahşetinin sorumlularını ve suçlularını belirlemek istiyoruz.
Çünkü bu vahşetin sorumlularının A'sından Z'sine kadar bilinmesi, mahkemede olmasa bile vicdanlarda sanık haline getirilmesi, bu ülkenin özlemini duyduğu barışa giden yolunu açar.
Geç de olsa bu vahşetin sorumlularının yargılanması ve mahkum edilmesi toplumsal yaraların adalet duygusuyla sarılmasını getirir.
Barışa giden yol budur işte!
Adalete ve Barışa giden yol, Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi'nden geçer.
Barış mı diyoruz?
Önce Adalet!
Eyvallah Başkanım...
"Bazen bir insanın kaybı sadece bir insanın kaybı değildir; aynı zamanda onun diliyle kurulan ilişkilerin de sustuğu andır." (Nihal Bengisu Karaca)
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish