PKK’nın silah bırakma sürecinden epey sorun çıktı.
Bunlardan biri, PKK’nın son açıklamasında Kürtler için Lozan’a yapılan olumsuz atıftır.
Örgüt yöneticilerinin bilmesi gerekirdi:
Lozan, İtilaf Devletleriyle Ankara hükümetinin yaptığı bir anlaşmadır.
Bu anlaşmada Kürtlerle ilgili bir düzenleme olmayışının nedeni, Lozan’ın Türkiye’deki Kürtlerin de gönüllü iradesini kapsamasıdır.
Kurtuluş Savaşı içinde Koçgiri aşiretinin özerklik talebi kabul edilmemiş, İngilizlerin himayesinde bir Kürt devleti kurulmasını isteyenler de bu taleplerinden vazgeçmişlerdi.
Kürtlerin çoğunluğu, Türklerle aynı devlet çatısı altında yaşamayı tercih etmişlerdi.
TBMM, Kürtlerin de temsil edildiği bir kuruluştu.
Kuvayı Milliye’nin, Ankara Kurtuluş ordusunun uğrunda savaştığı topraklar, yani Misakı Millî sınırları, Türklerin ve Kürtlerin yaşadıkları ortak vatandı.
Başta Meclis’teki Kürt milletvekilleri olmak üzere çeşitli yerlerdeki Kürt topluluklarının temsilcileri Lozan’a çektikleri telgraflarda İsmet Paşa heyetinin Türkleri de temsil ettiğini bildirmişlerdi.
Dolayısıyla Lozan, Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanda yaşama iradesini gerçekleştiren bir anlaşmadır.
Ona sataşmada bulunmak konumuz açısından isabetli değildir.
Ortak değer: Müslüman olmak
20'nci yüzyılın ilk çeyreği, dünyada bir alt-üst olma devridir. Milletlerin kendi kaderlerini tayin ilkesi hem Lenin hem ABD Başkanı Wilson tarafından ortaya atılmış, birçok millet (Bu arada Türkler) bu ilkeye sarılmışlardı.
İmparatorlukların yıkıldığı, millî devletlerin kurulmasının gündeme geldiği böyle bir dönemde, Türklerle Kürtleri bir arada tutan din bağı idi.
Halife, vatanına ihanet etmişse de halifelik bu milletleri bir arada tutan kurum olarak görülüyordu.
Halifelik ancak 1924’te kalkacak, bu durum da Türlerle Kürtlerin bağını çözmeyecektir.
Birlikte yaşamanın başta gelen şartının din bağı olduğu şuradan da bellidir ki, Yunanistan’la nüfus değişimi yapılırken Türk olan ve Türkçe konuşan Karaman Türkleri Kurtuluş Savaşını destekledikleri hâlde, Hristiyan oldukları için sınır dışına çıkarılmıştır.
Bu arada Kürtler gibi, Türkiye’de Müslüman olan fakat dilleri farklı Çerkezler, Gürcüler, Lazlar, Pomaklar, Tatarların varlığı bir sorun oluşturmamıştır.
Sorun Lozan anlaşmasında değil, Türkiye devletinin zafer kazanılıp Lozan imzalandıktan ve cumhuriyet ilan edildikten sonra 1921 Anayasası'nın aksine 1924 Anayasası'nda Kürtlerin kimliklerine yer vermemiş olmasıdır.
Sancısı çekilen bu idi.
Şimdi, PKK’nın silahlı mücadeleden vazgeçmesi karşılığında bunun telafisine gidilmesi bekleniyor.
Tekeden süt çıkmaz
Silah bırakma sürecinde ülkenin demokratikleşmesi umutları da dile geliyor.
Kürtlerin çeşitli haklarının teslim edilmesi, olumlu bir gelişme olacaksa da bu bir demokrasi göstergesi sayılamaz.
Bu, Cumhur İttifakı partileri ve hükümetinin nedeni henüz açıklanmamakla birlikte, akla Suriye’deki gelişmeler sonucu bazı tehlikelere karşı ön alma çabası olma ihtimali vardır.
Demokrasi mücadelesi, yöneticilere karşı halkın verdiği zorlu bir mücadele ile gerçekleştirilebilir.
Türkiye halkı, işçisiyle, genciyle, memuruyla, aydınıyla bir demokrasi mücadelesi içindedir.
Yalnız bu mücadele henüz başarıya ulaşmaktan uzaktır.
Bunu hükümetin demokratik siyasi bir yaşamdan gitgide uzaklaşmasından da anlıyoruz.
Türkiye halkı, demokrasi mücadelesiyle değil yeni haklar kazanmak, daha önce kazanılmış haklarını bile hükümete karşı korumayı başaramadı.
Öyle olmasaydı hükümet, her istediği zaman istediği kişi ve kurumları yargı yoluyla saf dışı bırakmaya cesaret edebilir miydi?
Belediye kadrolarının yerine kayyım atamaya, basın ve haberleşme özgürlüğünü ayaklar altına almaya girişebilir miydi?
Daha 40 fırın ekmek
Demokrasi için mücadele edecek, hiç değilse ona razı olacak bir partinin ilk şartı demokrat olmaktır.
AKP ise her şeyden önce demokrat bir parti değildir.
O, iktidara gelmek için demokrasi trenine asılmış, iktidara gelir gelmez de ondan atlamıştır.
AKP, muhafazakâr taşra burjuvazisinin önderliğinde o zamana kadar ötelenmiş yoksul ve dindar bir zümrenin oyunu merkeze oturmayı başarmıştır.
Bu rızaya dayanarak, İslamcı tek adam yönetimini kurma planını yürürlüğe sokmuştur.
Cumhur İttifakı, gelişli-gidişli yollar, köprüler ve tabii camiler yaptırabilir.
Yoksullara yardım dağıtabilir.
Savaş sanayiini geliştirebilir ama asla demokrat olamaz.
AKP ve MHP’den demokrasi beklemek bir süt tenceresi ile tekenin altına çömelmeye benzer.
O kişi süt kabı boş olmak üzere eve dönmek zorundadır.
Bizde liberallerin uğradığı hayal kırıklığı bunu kanıtlar.
Şeriatçıdan demokrasi beklemek boş bir hayaldir.
Fanatik milliyetçi de demokrat olamaz.
Halka gelince:
Silah bırakma sürecindeki gelişmeler ve anketler, sevgili halkımızın da demokrasi sınavında karnesinin o kadar da parlak olmadığını gösteriyor.
On yıllarca her araçla günde 5 vakitten az olmamak üzere bize “vatan, millet, Sakarya” talkında bulunanların, kendileri ise salkımları götürenlerin içimizde biriktirdiği zehri atabilmemiz için insan hakları ve demokrasi fırınından daha 40 fırın ekmek yememiz gerektiği anlaşılıyor.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish