İran'daki gösteriler ve buradaki Kürtlerin geleceği

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Mahsa Emini'nin ölümünün 40. gününde Sakkız'daki mezarı başındaki anmaya en az 10 bin kişi yürümüştü (27 Ekim 2022) / Fotoğraf: Reuters

İran'ın bu seferki gösterileri son 43 yılın en etkili gösterileridir. Şah'ın yıkılmasından sonra yerine gelen rejime karşı şimdiye kadar böyle etkili, kitlesel ve ülke çapında geniş başkaldırılar hiç olmamıştı.

Paylaşılan görüntülerden öyle anlaşılıyor ki halk rejimi kafasından tamamen silmiş. Askeri ve siyasi olarak çöküşü ise zamana ve şartlara bağlı.

Kürt kentleri Senendec, Merivan, Sakız, Bane, Mahabad, Nagede, Kirmanşah, İlam ve Urumiye başta olmak üzere, başkent Tahran, kadim Fars şehirleri İsfahan, Şiraz, Meşhed, Yezd, Reşd ve Sari'de olaylar hiç durulmadı.

Beluçistan'da ise Beluçların başkaldırısını önleyebilmek için resmen katliam uygulandı. Helikopterlerden halka ateş açıldı. 

13 Eylül'de Tahran'daki yakınlarına misafir olarak giden Jîna (Mehsa) Emini, "ahlak polisi" tarafından gözaltına alındı.

Jina, polislerin işkencelerinden sonra 16 Eylül'de hastanede hayatını kaybetti. Tepki ve gösteriler de Jina'ya yapılan müdahaleden sonra başladı.
 

l.jpg
Fotoğraf: Le Pictorium 

 

Tepkiler 16-17 Eylül'den beri devam ediyor ve 50. gününü geride bıraktı. 

İran'da 2009, 2018 ve 2019'da da büyük ve etkili gösteriler yapılmıştı, fakat hiçbiri bu seferki kadar kitlesel ve uzun ömürlü olmamıştı. 

Gösterilerde en çok Kürt şehirleri ön plana çıktı. Tüm şehirlerde ölümlerin meydana geldiği raporlandı fakat en şiddetli ve en acımasız müdahale hiç şüphesiz Kürdistan ve Beluçistan'daydı.

Başkaldırının devam etmesi, askerin en üst düzeyde müdahalesine ve tehditler savurmasına neden oldu.

İran Devrim Muhafızları Genel Komutanı Hüseyin Selami 29 Ekim'de yaptığı konuşmada, göstericileri tehdit ederek "30 Ekim sizin son gösteri gününüzdür" dedi.

General Selami, tepki gösteren kitlelere karşı daha sert muamelede bulunacaklarını ima etmiş oldu.

Bu da gösteriyor ki İran rejiminin yöneticileri, halkın isteklerine kulak vermek yerine, geniş kitlesel katliâm hazırlıkları yapmış durumda.

Dünya kamuoyu da şimdiye kadar gerektiği gibi bu konuyla ilgilenmemiş ve bu ağır sorumluluktan bir şekilde sıyrılmaya çalışmıştır.

Merkezi Norveç'te bulunan "Hrana" adlı insan hakları kuruluşu, bir ay önceki raporunda en az 200 kişinin öldürüldüğünü, binlerce kişinin yaralandığını ve 5 bin 500 kişinin de tutuklandığını bildirmişti.

Sadece 15-20 günün bilançosu 200 ölü ise, 50 günün bilançosu da tahmin edilebilir. Tabi, rejim bu son haftaların şiddet dozunu daha da artırmış ve genişletmiştir.

Dikkat çeken bir husus bu sefer korku duvarı yıkılmış ve halk, ölümü göze alarak sokaklara çıkmıştır.

Rejim, meydanlarla baş edemiyor. Çünkü meydanlar gençlerle, özellikle öğrencilerle dolup taşıyor.

Sadece üniversite öğrencileri değil aynı zamanda lise öğrencileri de kız ve erkekler sokaklarda ve protestolarını sürdürüyorlar. 

Üniversiteler savaş alanına dönüşürken liseler, değişik ve bir o kadar renkli protestolara tanık oluyor.

Lise öğrencileri özellikle de kız öğrenciler, sınıflarda yükselttikleri sloganları, videolara çekiyorlar. Kız öğrencilerin eylemleri sosyal medyada büyük yankı uyandırıyor.

Başta da işaret ettiğimiz gibi bu seferki protestolar daha önceki protestolara benzemiyor. Çünkü bu seferki başkaldırılar kitlesel, kapsamlı ve daha bilinçli bir nitelik arzediyor.

Bu başkaldırılar sadece bir bölgeye, bir etnik kimliğe, bir sınıfa ve bir topluluğa ait değil. Konu özgürlük, hak ve onurlu bir yaşamdır ve bunun için herkes kendini eylemlerin içinde buluyor.

Rejim, halk arasındaki irtibatı koparmak ve toplanmalarına engel olmak için eylemlerin ilk günüde interneti kesti. Eylül ayının sonundan beri kesik olan internet, hala normalleşmedi. 

Rejimin yasakçı uygulamaları ve günlük yaşamı etkileyen kısıtlamaları gösterilere desteğin artmasına yol açıyor.
 

İran’da bir ayı aşkın süredir kan ve gözyaşı akıyor
İran’da bir ayı aşkın süredir kan ve gözyaşı akıyor

 

Merak edilen bir diğer konu ise bu olayların 1979'dakiler gibi bir devrimle sonuçlanıp sonuçlanmayacağıdır.

Hali hazırda uzmanlar şimdiki duruma "devrim" demenin doğru olmadığını belirtiyorlar. Çünkü gösteriler henüz "bir inkılâp oluyor" diyebileceğimiz düzeye ulaşmamıştır.

Fakat birçok uzman ise bu seferki gösterilerin daha öncekilerden çok farklı olduğunu ve devrimden önceki aşamaya ulaştığını belirtiyor.

Devrim diyebilmemiz için milyonlarca kişinin sokağa çıkması gerekiyor. 


Bu başkaldırının bir devrime dönüşmemesinin ana sebebi, bir lider veya önderden yoksun olmasıdır.

Büyük kalabalıklar bir amaç için bedel ödüyorlar fakat bu bedeller bir havuza akmıyor. Başkaldırı, hem organize yürütülmüyor hem de liderden yoksun.

Bu da uzun bir nedene dayanıyor. Çünkü rejim, bu 43 yıllık süreçte lider ve önder olma potansiyeli olan kişileri ya tek tek zindanlara atmış, ya suikastla ortadan kaldırmış ya da zamanın geçmesiyle sesleri kesilmiştir.


En son olaylar esnasında eleştirel şekilde sesini yükselten Faize Haşimi ve Mustafa Taczade gibi tanınmış şehsiyetler tutuklandılar.

Yeşil hareket önderleri Musevi ve Kerrubi hala ev hapsindeler. Hatemi zamanın geçmesiyle budandı ve halkın gözünden düştü. 

Tüm eksiklikler ve engellemelere rağmen tepkilerin devam etmesi gösteriyor ki genel olarak halk değişim istiyor ve bunun için sokakları terk etmiyor.

Ayrıca seküler sloganlar atıyor ve din ile de mesafeliler. 


Bu seferki gösterilerde millet korku duvarlarını yıkmıştır. Bu başkaldırının 15 Kasım 2019 ve Ocak 2018 gösterilerden farkı aralıksız devam etmesidir.

Yaklaşık 1500 kişinin öldürüldüğü Kasım 2019'daki gösteriler çabuk bastırılmış ve devamı gelmemişti.

2018'deki gösteriler de çok kitleseldi ancak ekonomik yönü ağır basıyordu ve ateşi çabuk söndü. Çünkü o olaylarda yüksek faizle halktan para alan finans şirketleri iflas etmişti.

Kasım 2019 protestoları, akaryakıt fiyatlarının artmasından kaynaklanıyordu. Devlet tek seferde benzin fiyatını binden üç bine çıkarmıştı. Bu da halkın gösteriler yapmasına neden olmuştu.

Bu birkaç günlük gösterilerde halk birikmiş memnuniyetsizliğini dışarıya atmıştı fakat bu, rejimin hesabına da geliyordu. Çünkü her şey kontrol altında cereyan ediyordu.
 

İ.jpg
Fotoğraf: Twitter

 

Bu seferki başkaldırı kadınların önderliğinde meydana geldi. Konu, kadın haklarının yok sayılması, kadının toplumda onurlu bir birey olarak görülmemesi, tanınmaması, özgür olmaması ve kişiliğinin çiğnenmesidir.

Kadınlar, başkaldırıyı başlattılar. Onlar sokaklarda Devrim Muhafızlarına karşı yiğitçe durup, korkusuzca direniyorlar.

Özgürlüklerine kavuşana dek başkaldırının devam etmesine de ant içmişler ve canlarını avuçlarında taşıyorlar. 


İran'daki politik sistem aileden ve toplumdan çok geri kalmıştır. Bunun için artık toplum onu taşıyamıyor. 

İranlı düşünür ve bilge Mohammed Reza Nikfikr başkaldırıların arka planı olarak "İnsan onuru ayaklar altına alındı" tespitini yapıyor.

Bu çok önemli, zira rejim ile halkı birbirine bağlayan manevi hiçbir bağ kalmadı. 


2018 ve 2019 yıllarındaki baskıyı, sert muameleyi görenler, Devrim Muhafızlarının füzesi ile düşürülen yolcu uçağından haberdarlardı.

Ayrı düşüncelerinden dolayı hakarete maruz kalmış dayak yemişlerdi ve artık sabır ve takatları kalmamıştı.

Çünkü iletişim çağında büyüyen kuşak dünya ile irtibat halindeydi. Onlar da seslerini kadınların sesine katarak birlikte ses yükselttiler.


Beluçlar ve Kürtler gibi hakları çiğnenen milletlerin din alimleri de bu sefer göstericilerin haklı taleplerine olumlu cevap verdiler.

Kürtlerin birçok imamı Kürdistan camilerinde göstericilere desteklerini açıkladılar. Beluçistan'da da Mevlana Abdulhamid İsmailzehi bu sefer tutumunu değiştirdi ve rejimi sert bir şekilde eleştirdi.

Halbuki durumun iyileşeceği umuduyla son seçimde radikallerin adayı İbrahim Reisi'yi desteklemişti. 


Öyle görünüyor ki bu gösteriler uzun bir müddet daha devam edecek ve halk, daha fazla sokaklara çıkacak.

Yeni aşamada gençlerin ve genelde tüm göstericilerin  azim ve kararlılığı daha da güçlenecektir.

Gösteri ve tepkilerin devamı ya da sonucunda bir değişiklik olacağına inanmıyorum. Çünkü İran devleti sertlik yanlısı, kapalı, baskıcı ve dinsel iddiaları olan kişiler tarafından yönetilmektedir ve değişim gösterilerle olmaz.

Eğer rejim bir gösteri sonucunda geri adım atarsa ve kamuoyunun taleplerini yerine getirirse, o zaman demokratikleşmeye ve açılıma hazırdır demektir.

Fakat mevcut rejim için bunu söylemek mümkün değildir. Rejim otomatikmen Allah'a bağlı olduğunu iddia ediyor ve diyor ki; "Biz Allah'ın emirlerini uyguluyoruz."

Bunun için İran'da değişim, demokrasi ve gösterilerle olmaz.
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA

 

Eğer İran'da bir değişim olacaksa tek yolu "devrim" ya da darbedir. Çünkü bu memleketin yöneticileri hiçbir şekilde yönetimi bırakmaz ve halkın taleplerine karşı yumuşaklık göstermezler.

Mollalar ve Devrim Muhafızları ile Şah arasındaki fark budur; mollalar ve Devrim Muhafızları kendilerini "mukaddes" görürler ve kuvvetlerini de "ilahi" bir güç olarak kabul ederler.

Şiddet neticesinde binlerce sivil ölse bile yine de onlar Şah gibi devleti ve iktidarı bırakıp gidecek değiller.

Onlar son neferine kadar savaşacaklar ve direnecekler. Onlar, rejimi devam ettirmek için göstericileri öldürmekten geri kalmazlar ve daha sert bir şekilde onların üzerine gidecekler.


Ne yazık ki bu başkaldırıda Kürtler en fazla zarar gören taraftır. Korkarım Kürtler daha fazla zarar göreceklerdir. Çünkü ne kendilerine verilen bir destek ve ne de arkalarında bir dış güç vardır.

Kürtlerin sahipsiz oluşu, onlardan onlarca, binlerce hatta on binlerce kişinin ölmesine sebep olmuş ve bu büyük güçlerin umurunda da değildir.

Çünkü dünyada Kürtler için tepki gösterecek bir güç yoktur. Hali hazırdaki gösteriler boyunca Sine, Merîwan, Bane, Seqız, Kamyaran, Serdeşt ve diğer Kürt yerleşim alanlarında 15, 16 ve 20 yaşlarındaki Kürt gençler tek tek yok edilmektedirler.

Kürt genç erkek ve kızlarının öldürülmesi sadece birkaç haber ajansının ve sosyal medya fenomeninin konusu olmaktan öteye gitmez.

Bundan başka ne tür bir sonuç çıkar? Ne yazık ki başka bir şey çıkmaz!

Rejim çökmedikçe Kürtler daha fazla hak elde edemezler ve var olan haklarından da mahrum kalırlar.

Bundan daha kötüsü de Devrim Muhafızları yeni yol ve yöntemlerle Kürdistan'da Kürt halkının üzerine gitmeye devam edecek.

PDK-İ, KOMELA, ve PAK gibi silahlı Kürt güçleri de uluslararası alanda gerekli desteği almamaktadır.
 

aa2.jpg
Fotoğraf: AA

 

Burada dikkat çeken nokta Kürdistan'daki PKK'nın kolu olan PJAK'ın tutumudur. 

PJAK sivil ve demokratik gösterilerde halkı desteklememektedir, tam tersine İran rejiminin yöneticilerinin iddialarını dile getirmektedir.

PDK-İ, KOMELA ve Kürt güçleri yardımlaşma merkezi kurdular ve rejimin eline bahane vermemeye özen göstermektedirler. Bunun için silahlı mücadeleyi durduklarını açıkladılar.

İran Erbil, Süleymaniye ve Kerkük'te PDK-İ, KOMELA ve PAK kamplarına saldırırken PJAK'a hiç karışmadı.

Neden? PJAK da ona karşı silahlı mücadele yürütmüyor mu?

PJAK, tıbkı Rojava'da olduğu gibi rejimle ilişki içinde olmak istiyor ve durum bir devrime evrilmeden Tahran'la koordinasyon içinde Kürt bölgelerini ele geçirmek istiyor.

Bunun için PJAK, Tahran'la koordineli hareket etmekte ve onu kızdırmamaya özen göstermektedir.

PDK-İ, KOMELA ve PAK gibi Kürdistani partiler bu süreçte silahlı mücadeleyi bıraktıklarını ve Tahran rejimine koz vermeyeceklerini ilan ettikten sonra sosyal medya üzerinde dolaşıma sokulan haberlerde, PJAK'ın da ateşkesi durdurduğu iddia ediliyor.

Bu iddia doğru mu yalan mı tam belli değil fakat bu iddiaların yukarıdaki tesbitlerimizle ilişkisi vardır.

Nitekim kısa süre önce PJAK çocuk savaşçıların eline silah vererek bir video çektirdi ve gençleri silahlı mücadeleye çağırdı.

Bu da PJAK'ın (PKK) rejim ile ilişki içinde ve koordineli olduğunu gösteriyor.


Bundan böyle İran rejiminin daha büyük askeri kuvvetle sokaklara çıkacağı ve halkın üzerine yürüyeceği açıktır.

50 gündür devam eden gösterileri sonlandırmak için tank ve topları da kullanacaktır. Bu konuda hiç tereddüt etmeyeceklerdir.

Rejim bunun yanında zindanlardaki siyasi mahkumları da tek tek idam edecektir. Gelecekte zincirleme idam haberlerine de şahit olabiliriz.

Hali hazırda Devrim Muhafızları ve mollalar rejiminin çöküşünü zor bir ihtimal olarak görüyorum.

Çünkü bu rejim, 43 yıldır kendini sürekli güçlendirmek için çalıştı ve memleketin tüm olanaklarını bu amacı için harcadı.

İran gibi yeraltı ve yerüstü servete sahip bir memlekette halkın yoksulluk içinde yaşaması bundandır.

Rejim tüm gelirleri silah, cephane, bomba ve füzelere yatırmaktadır. 

Bu rejim ilk gününden itibaren hiçbir şekilde halkı ana programlarının içine almamıştır.

1979 devriminin başlangıcından itibaren Devrim Muhafızları ve mollalar tüm çalışmalarını kendi rejimlerini korumaya yönelik yapmışlardır.

Bunun için iç aktivistlerin arkasında güçlü bir dış destek olmadan bu rejim zayıflatılamaz ve çökertilemez.

Amerika'nın son 43 yıldaki davranış, eylem ve adımları bu hususta hiçbir şekilde insanlara umut vermemektedir…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU