Hazaralar ve Taliban

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Geçtiğimiz cuma günü (30 Eylül 2022) Kabil'in bir semti yine kan gölüne büründü.

Çoğunluğunu Hazara öğrencilerin oluşturduğu üniversiteye hazırlık sınavının yapıldığı bir öğrenim merkezinde 30'dan fazla öğrenci hayatını kaybederken, bunun iki katı öğrenci de ağır bir şekilde yaralandı.

Böylece Taliban yönetimi altında yoğun bir travma yaşayan Hazara toplumu bir kez daha derin bir şokla sarsıldı.

Zira ölenlerin çoğu, bir toplumun geleceği sayılan, hayatlarının baharındaki (18-19 yaşlarındaki) genç kızlar ve oğlanlardı. 

İlginçtir, son aylarda Hazaralara yönelik her saldırıda sorumluluk üstlenen Daiş Horasan'ı bu kez sessiz. Kabil kulislerini iyi bilen yerel gazeteciler, bu defaki saldırıyı Taliban'ın Hakkani kolunun gerçekleştirmiş olabileceğini belirtiyorlar. 

Afganistan'da (Peştun olmayan) kuzeyli gruplar arasında Taliban'ın sistematik saldırılarına en fazla maruz kalan etnik grup, Hazaralar olsa gerek.

Zira son bir yıllık Taliban yönetimi sırasında Kabil ve diğer kentlerdeki Hazaralara ait kurumlar (camiler, medreseler, kurs merkezleri, okullar vs) sistematik bir şekilde bombalı saldırıların hedefi oldu.

Taliban yönetimi bu saldırılar karşısında göstermelik açıklamalar ve  üstün körü kınama mesajları dışında somut bir eylemde bulunmadı, gelecekteki olası saldırıları önlemeye yönelik hiçbir tedbir de almadı. 

Kendi yönetiminde Hazaralara yönelik saldırılara sessiz kalan Taliban, 20 yıllık cumhuriyet döneminde de Afgan coğrafyasının çetin koşullarını yağız çehrelerinde ve yüz çizgilerinde taşıyan bu mazlum halkı her fırsatta katletti.

2021 başında, yani Taliban'ın Kabil'e girmesinden birkaç ay önce Kabil'de Hazaralara ait bir okulun önünde öğrencilerin çıkış saatinde yapılan bir bombalı saldırıda 10-15 yaşları arasındaki 90 öğrenci hayatını kaybetmişti.

Okulun önü, dört bir yana saçılan cesetlerle adeta bir mezbahayı andırıyordu. 

Tüm dünyanın bir terör bir eylemi olarak lanetlediği saldırıyı Taliban üstlense de iki Peştun lider, eski ve yeni cumhurbaşkanı Gani ile Karzai, örgüte terörist demeye kıyamamış ve olayı göstermelik demeçlerle geçiştirmişlerdi. 
 

 

Peki, Taliban'ın bu derin Hazara nefreti nereden geliyor?

Taliban ve Daiş inancına göre, Şii inancı, İslam'ı bozan sapkın bir inanç ve onların takipçileri de kafirlerden daha tehlikeli birer düşman.

Ayrıca Hazaraların Afgan cihadı ve birinci Taliban iktidarı sırasında şii İran tarafından desteklenmesi, örgütlenmesi ve ideolojik eğitimden geçirilmesi, onları yabancı maşası iç düşman şeklinde sınıflandıran Taliban inancını ve önkabulunu pekiştiriyor. 

Hazara toplumu cumhuriyet döneminde Kabil'de İran destekli birkaç üniversite ve cami kurmuştu ve Kum'da İmam Humeyni'nin siyasi ve ideolojik Şii öğretiminden geçen Hazara mollalar da akıcı İran Farsça aksanları ve İran mollalarını andıran siyah-beyaz sarıkları ile dikkat çekiyordu. 

Hazaralar'daki bu kültürel ve ideolojik değişim ve yabancılaşma, Afganistan'daki diğer etnik grupların da dikkatini çekmeye başladı. Hazara mollaların İran tarzı kıyafetleri ve Farsça aksanları ilk başta yadırgandı ve antipatik bulundu.

Yine de bu tepkiler hiçbir zaman, Taliban'ınkı gibi bir nefrete dönüşmedi. 
 


Hazaralar, İran'ın gözüne girmek ve desteğin sürmesi için ellerinden geleni yaptı. 1980'li yıllarda Afganistan Sovyet tankları altında inlerken, İran'da mülteci olarak yaşayan genç Hazaralar, Humeyni'nin gözüne girmek için Saddam'a karşı savaşmak üzere Irak cephesine gidiyordu. İran gazetelerinde çarşaf çarşaf onların kahramanlık öyküleri yer alıyordu. 

Ama Hazaralar ne kadar çabalasalar da İran'ın Afganistan'daki siyasi beklentilerini karşılayamadılar.

1990'lı yıllarda Taliban karşısında tutunamayan Hazaralar, cumhuriyet döneminde de önemli bir iktidar ortağı olarak gücün merkezinde yer almalarına rağmen İran'a beklediğini veremediler. 

Böylece hayal kırıklığına uğrayan İran desteğini çekince, Hazaralar yanı başlarında yeni bir sponsor ve hami buldular. Hazaraların bu defaki dış hamisi, Türkiye'den başkası değildi.

Ve Hazaraların Türklerin gönlünü kazanmak için uydurdukları "Hazara Türkleri" tezi, Ankara ve Istanbul gibi kentlerde çok çabuk kabul gördü.

Böylece 1990'lı yıllarda Taliban'ın esaretindeyken hayatını kaybeden, Afgan cihadının en karanlık tiplerinden biri olan Hazara komutan Abdul Ali Mezari, Türkiye'deki Afganistan konulu konferanslarda "büyük Türk şehidi" olarak anılmaya başlandı. 

Tıpkı bulunduğu ortama göre renk değiştiren bir bukalemun gibi gittikleri her ülkede ırk ve milliyet değiştiren Hazaralar kendilerini İran'da Şii ve Fars, Türkiye'de Türk veya Türk asıllı, Avrupa'da ise Ari olarak tanıtmaya başladılar. Bununla da yetinmeyip Avrupa ve ABD'ye gidince din değiştirmeye yöneldiler. 

Afganistan'da onlarca etnik grup olmasına karşın Afganlar arasında yurt dışına çıkınca din değiştiren yegâne grup, Hazaralardır. Hıristiyan olan tek bir Tacik, Peştun veya Özbek'i göremezsiniz ama ben size din değiştiren onlarca Hazara sayabilirim. 

Elbette, din ve inanç herkesin kendi kişisel meselesidir. Benim burada dikkat çekmek istediğin nokta, Hazaralar için din, ırk ve milliyet gibi kavramların bir şey ifade etmediğidir. 

Hazaralar kendilerinin iddia ettiği gibi Fars, Türk veya Ari ırkından değilse, ne peki? Hazaralar, Fars/Tacik kültürünü ve Şii inancını benimsemiş Mogol kökenli bir halktır.

Cengiz Han, Afganistan'ın bulunduğu coğrafyayı işgal ettiği zaman burada bin kişilik kaleler kurmuştu. Bu bin kişilik birlikler zamanla Farsça'da bin anlamına gelen Hazar kelimesinden türetilen Hazara (binlik, binlik grup anlamında) olarak anılmaya başlandı.

(Osmanlı mucidi Hazarfen Çelebi'nin lakabı da bu hazar kelimesinden gelir ve binbir ilim bilen kişi anlamındadır.)

Cengiz Han'ın ölümünden yaklaşık 50-60 yıl sonra Orta Asya'daki Mogol aşiretleri bulundukları ortama göre Türkleşti veya Farslaştı.

Nayman, Kerey, Çağatay, Barlas, Kongrat gibi Moğol aşiretleri Özbekler, Kazaklar ve Kırgızlarla karışarak Türkleşirken, Hazara adını alan Afganistan'daki Moğol birlikleri de Tacikleştiler. 


Dikkat edin, Orta Asya ve Sibirya'daki Türk halkları birbirlerine oldukça yakın bir lehçe ile konuşurlar, ayrıca sayılar, dil, ağız, burun, el, ayak gibi temel vücut organ isimleri ve diğer temel kelimeler hemen hemen aynıdır.

Bunun nedeni, hepsinin aynı kökenden gelmesidir. Oysa Hazaralardaki bu temel kelimelerin çoğu Farsçadır.

Yani diğer Türk halkları ile Hazaralar arasında aynı coğrafyanın insanı olmaktan kaynaklanan fiziki benzerlik dışında kültürel olarak hiçbir ortaklık yoktur.

Hazaralar Türk kökenli olsaydı, mutlaka temelde diğer Türk halkları ile aralarında bazı benzerlikler olurdu. 

Yanlış anlaşılmasın: elbette tüm bunlar, Taliban'ın Hazaralara karşı uyguladığı katliamı hiçbir şekilde haklı göstermez.

Öyle anlaşılıyor ki, Hazaralar Şii inancının temel bir değeri olan Takiye geleneğini uyguluyor. Zor bir durumdan kurtulmak, maddi veya manevi çıkar sağlamak, tehlikeli durumları savuşturmak için bilinçli bir şekilde yalan söylemek, rol yapmak ve mış gibi yaşamak.

Ama bu yaklaşım maalesef, onları tehlikelerden korumuyor. 


Hazaraların yapması gereken, gittikleri her ülkede yoğun bir çaba harcayarak o ülkedeki halkın ırkından olduklarını ispat etmek için uğraşmak yerine "evet, biz Moğol asıllıyız ama zamanla Tacikleşerek İslam dinini ve kültürünü benimsemişiz" demek.

Gerçek bu kadar basit ve sadeyken, müteveffa Amerikalı siyahi şarkıcı Michael Jackson gibi bir ömrü rengini ve aslını değiştirmek için uğraşarak geçirmek niye?

Biliyorsunuz, Michael Jackson da ten rengini değiştirmek için onlarca ameliyat geçirmiş  ama ne kadar uğraşsa da "siyahi sanatçı" sıfatını üzerinden atamamıştı.

Ne de olsa güneşi balçıkla sıvamak, mümkün değildi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU