Yoksul kentlerin zengin tarihinden bir kesit: Dara

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Mardin sınırları içinde yer alan Dara Antik Kenti asırlardır bütün gizemiyle Mezopotamya'nın ortasında varlığını sürdürüyor.

Hem toprak yüzeyinde hem de yerin altında müthiş kalıntılar barındıran Dara'yı en son 2010 yılında ziyaret etmiştim.  

O günden bu güne çok şey değişti. Zaman hızlıca aktı, yeni bulgular ortaya çıktı. Dara biraz daha bilinir oldu, gizemli tarihi az da olsa aralandı. Basından takip ettiğim kadarıyla geçmişi, kalıntılara göre 5 bin yıl geriye uzanıyor.
 

2010 (1).JPG
Dara Antik Kenti, 2010 / Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Geçen hafta sonu Dara kalıntılarına vardığımda güneş yakıcılığını kaybetmiş, fotoğraf için hoş bir ışık oluşmuştu.

Kentin yekpare kayalara oyulmuş mağaralardan oluşmasının yanında sonradan inşa edilen su sarnıçları, köprü ve kale geçmişin izlerini günümüze taşıyor.
 

IMG_0239.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Özellikle, beyaz kireç taşlara oyulan bölüm insanı geçmişe götürüyor, ilk çağların izinde kaybolup gidiyor.

Güneş, akşamüzeri binlerce yıllık kenti altın sarısına boyuyor, gölgeler karanlık tünelleri daha bir karartarak geçmişin ürkütücü tablosunu ortaya çıkarıyor.
 

IMG_0273.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Dara Antik Kenti, sanırım taşın işleme tarihine denk gelen bir yerleşim yeri. Hem kent hem mezarlık hem de olağanüstü bir sığınma alanı.

Sadece bir bölümden oluşmuyor. Taş ocağı olarak bilinen birçok alan kentin genelini oluşturuyor. Köyün inşa edildiği yer de antik alana dahil.
 

IMG_0337.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Evlerin çoğu devasa taş duvarlar üzerinde inşa edilmiş. Bugün bile birçok evin bodrumunda mağara ve sığınaklar var.

Zaten bugün su sarnıcı ya da zindan olarak bilinen bölümleri de bir köylünün, ahırını büyütme ihtiyacından tesadüfen ortaya çıkmış.
 

IMG_0319.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Kenti kuş bakışı gören bir damın çatısına çıkıp deklanşöre bastığımda oldukça geniş bir alanda kalıntıların varlığı gözüme çarpıyor.

"Mezopotamya'nın Efes'i" denilse de burası gerçekten daha büyük bir eski zaman kenti. Bir iki yeni yapı olmasa insan kendini zaman tünelinde zannedebilir.  
 

IMG_20220924_170000.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Sarımtırak taşları ve asırlar öncesi dönemden kalan yapılar insanı hem büyülüyor, hem de şaşırtıyor. İnsan antik alanda gezdiğinde giderek bir olağanüstülük seziyor.

Kayalara oyulan onlarca oda, mabet ve kaya mezarları Mezopotamya'nın tanıdık kültürünü çağrıştırırken, araştırmacılar buranın tarih boyunca önemli bir ticaret merkezi olduğunu belirtiyor.
 

DSC_5842.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Aslında sadece bir ticaret merkezi de değil. Büyük İskender için ileri bir garnizon, Pers Kralı Darius için zapt edilecek zengin bir kent.

Tarihçiler geçmişte burada yaşayan halkla pek ilgilenmemiş. Daha çok Büyük İskender ve Pers Kralı Darius'la ilgilenmişler. Dara adını da Darius'tan aldığını yazmışlar.
 

2010 (2).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Dara isminin kökeni hakkında bilgi veren Evagrius, Malalas, Agapius ve Abu'l Farac gibi Antik ve Orta Çağ tarihçilerinin aktarımlarına göre; Pers Kralı III. Darius'un (MÖ 336-330) Büyük İskender'e (MÖ 336-323) karşı yaptığı savaşta öldüğü yerin, sonrasında Dara olarak adlandırıldığı ve Dara isminin kökeninin buraya dayandığı varsayılıyor. Dara isminin kökeni hakkında 13'üncü yüzyıl Süryani tarihçisi Abu'l Farac (Bar Hebraeus) şu şekilde bahsediyor: 

Hellen Kralı Büyük İskender ile Pers Kralı Darius burada savaşmış ve Darius burada ölmüştür. Bu nedenle de buranın ismi Dara'dır.
 

2010 (3).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Tarihsel süreçte yazılan çizilen bilgilere rağmen, buranın daha eski çağlardan kalan bir kent olduğu izlenimi edindiğimi belirtmek istiyorum.

Nedenini açıklayamıyorum ama burada çok daha eski bir tarihsel serüven yaşanmış diye düşünüyorum.

Uzun süredir Mezopotamya'nın yekpare kayalara oyulmuş kentlerinde zaman zaman fotoğraf çeken birisi olarak, buna benzer alanların sanılanlardan daha eski olabileceği hissi var bende.
 

2010 (5).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş​​​​​

 

Adıyaman Pirin, Harran Soğmatar, Urfa merkezde bulunan Kızılkoyun Nekropolü, yine Urfa Nemrut Tahtı olarak bilinen antik alanda bulunan Cudi Antik Kenti ile Dara birbirlerine az da olsa benziyorlar.

Bu nedenle bir uygarlık halkaları olma ihtimalleri yüksek. Hatta adını anmadığım birçok Mezopotamya kentinde bunlara benzer alanlar söz konusu.
 

DSC_5840.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Sular altında kalan Hasankeyf ve Eğil Antik Alanları, Suruç ilçe sınırlarında görülen Sarı Mağara, Nizip kırsalında var olan Kaya Mezarları ve Antep Şehitkamil ilçe sınırları içinde yer alan Dülük Antik Alanı, Dara Antik Kentiyle benzerlik gösteriyor.

Aynı zaman diliminden bahsetmiyorum, bir kültürel damardan, etnik ya da dini bir güçten benzerlik oluştuğunu tahmin ediyorum.

Bu benzetmeler Dara Antik Kenti'nin önemsiz ve sıradan olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine, Dara kendine has yapısı ve çevresinde inşa edilen önemli yapılarıyla diğer alanlardan ayrılıyor.

Daha görkemli, daha büyük ve işlevsel bir alan olduğunu ortaya koyuyor.
 

IMG_20220924_161848.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Mezopotamya Harabeleri de denilen alanda 1986 yılında kazılara başlanılmış. Kazıldıkça yeni kalıntılar, yeni bulgular gün yüzüne çıkmış. Bilim çevrelerini heyecanlandıran buluntular çıkarılmış.

Bugün yekpare kayalara oyulan onlarca yapı ile oldukça fazla dikkat çekilen yerlerden biri. Özellikle antik kazı alanın içinde yer alan Nekropol bütün dikkatleri üzerine çekmeye yetiyor.

Kocaman bir toplu mezarın yer aldığı koca mağara bölümlere ayrılarak bir anıt mezara dönüşmüş. 
 

IMG_20220924_164745.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Anlatılanlara göre buradaki Nekropol, Roma ve Persler arasında geçen savaşta ölen Roma askerlerinin kemiklerinin gömüldüğü devasa toplu bir mezar.

Alan daha önce toprakla kaplıyken, artık kazılıp temizlenmiş ve onlarca insan kemiği Nekropol zeminindeki mezar açığa çıkarılıp, ziyarete açılmış.

Bu alan sanırım herkesin dikkatini çekiyor. İnsan içeriye girdiğinde yüzlerce yıllık is tabakası duvarlarda siyah ve ürkütücü bir manzara oluşturuyor.
 

2010 (4).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Zemin de ise ışıklandırılan mezarlar var. İç içe, üst üste olan onlarca insan kemiği, kafatası hemen belli olmasa da içerdeki ışığa göz alıştığında hemen fark ediyor.

Hangi amaçla yapıldığını tam anlamasam da yeniden diriliş için kemiklerin buraya taşındığı biliniyor.
 

IMG_0242.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Yüzlerce Roma askerinin gömüldüğü toplu mezarda gezerken, savaşın korkunç yüzü asırlar öncesinden beliriyor.

Bir an içimin daraldığını, onlarca insanın bedenlerine bastığımı düşündüm. Nekropol havalandırma bacası çok ilginç.

Tamamıyla kayanın oyulmasıyla oluşan bacanın tam olarak hangi nedenle yapıldığını bilmesem de bana Krematoryum fırınlarını hatırlattı.
 

Nekropol 2010 (3).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Artık daha fazla içeride kalmamak için cam bölmeler üzerinden dikkatlice yürüyerek dışarı çıktığımda güneş daha bir kızıllaşmış, Dara altın sarısına boyanmıştı.

Gün akşama varmak üzereyken, hızlıca su sarnıçlarına ve daha sonra zindan denilen yer altı yapılarda geçmişin atmosferini teneffüs ettim.
 

Nekropol 2010 (2).JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Zindan olarak bilinen yapının üzerinde ise günümüz insanın derme çatma düşüncesinin ürünü ev bir zıtlık abidesi olarak duruyordu.

Bir de içerdeyken elektrik kesintisin yaşanmasından dolayı gerçek zindan atmosferi oluşuyor, sarnıçlar ışıksız kaldığında zindandan farkı kalmıyordu...

Yıllar önce bu zindan kapısında bir kız çocuğunu fotoğraflamıştım, bu kez aynı kız olmasa da benzer bir çocuk zifiri karanlıkta objektifime poz vererek geçmişle gelecek arasında köprü olmayı sürdürdü… 

 

 

1. Wikipedia: https://m.bianet.org/bianet/diger/264309-mardin-den-yukselen-medeniyet-dara-antik-kenti 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU