Monarşi hakkında çok zor bir konuşma yapmalıyız

Kraliçe'nin ölümü bir dönemin sonunu, zamanın geçişini gösteriyor ve nihayetinde hiçbir şeyin, ve hiçbir kişinin, sonsuza dek var olmayı sürdürmeyeceğinin altını çiziyor

11 Eylül'de Oxford ve Edinburgh'daki etkinliklerde düzenlenen protestolarda birer kişi gözaltına alınmıştı (AFP) 

Zamanlama bazen çok şey ifade edebilir. Monarşinin kaldırılmasını isteyen Republic adlı grup, Kraliçe'nin ölümünün ardından bir açıklama yaptı:

Kraliçe'nin ölüm haberini duymaktan üzüntü duyuyor ve kraliyet ailesine başsağlığı diliyoruz.

Açıklamaya şunlar da eklendi:

Monarşinin geleceğini tartışmak için bolca zaman olacak. Şimdilik ailenin kişisel kaybına saygı duymalı ve onlarla diğerlerinin yas tutmasına izin vermeliyiz.

Grup, 70 yıl boyunca hüküm sürmüş birinin ölümünün ardından sessiz ve saygılı davranarak doğrusunu yaptı. Bu haber ülkeyi derinden sarstı. Birçoğumuz kişisel, ya da daha genel anlamda, endişe verici bir üzüntü hissettik.

Onun ölümü bir dönemin sonuyla birlikte zamanın geçişini gösteriyor ve nihayetinde hiçbir şeyin, ve hiçbir kişinin, sonsuza dek var olmayı sürdürmeyeceğinin altını çiziyor.

Yine de resmi cenaze töreninin şatafatlı ve gösterişli günleri sırasında, Britanya'nın bir monarşi isteyip istemediği ve Charles'ı, ya da şimdiki adıyla Kral III. Charles'ı, böyle bir yola sokmanın adil olup olmadığı gibi monarşinin kendi geleceği hakkında konuşmak için zaman bulmamız elzemdir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Şu an, böyle bir konuşmanın tam zamanı.

Hafta sonu, biri İskoçya'da diğeri Oxfordshire'da olmak üzere, monarşiye son verilmesini isteyen pankartlar taşıyan kişilerin gözaltına alındığı ortaya çıktı.

45 yaşındaki Symon Hill, III. Charles resmen Kral ilan edildiğinde "Onu kim seçti?" diye bağırdığını The Independent'a söyledi.

Bazıları monarşiyi sürdürmek istediklerini söyleyecek ve monarşinin büyük ölçüde apolitik, ulusal bir yapıştırıcı görevi gördüğünde ısrar edecek. Diğerleriyse devlet başkanının seçilmesi konusunu tartışmaya açıkken bunun doğru zaman olmadığını ya da bir şekilde saygısızlık yapıldığını düşünebilir. Ancak Britanya aynı anda birkaç şey yapabilir.

Hayatını ulusuna adamış birine saygılarını sunarken, aynı zamanda sadece aynı aileden oldukları için 73 yaşındaki oğlunun onun yerini almasını isteyip istemediğine dair bir sohbet sürdürebilir.

Gerçekten de Elizabeth'in ölümü böyle bir konuşma yapmamız ve Charles'ın onun yerine geçmesiyle eskisi gibi devam etmenin mantığını sorgulamamız için bize nadir görülen bir özgürlük sağladı. Monarşinin kaldırılmasına yönelik çok sayıda argüman bulunuyor.

Republic, monarşinin kaldırılmasını ve Kraliçe'nin yerine demokrasiyle seçilen bir devlet başkanının geçmesini görmek istediğini savunuyor. Grup, polisin son birkaç gündür monarşi karşıtı protestoculara yaptığı müdahaleyi kınadı ve yaklaşan protestoları duyurdu. Sözcü Graham Smith şunları söyledi:

Ülkenin dört bir yanındaki polis güçlerine mektup yazarak bu endişelerimizi dile getireceğiz. Taç giyme töreninde protestolar düzenlemeyi planlıyoruz ve bu protestoların barışçıl bir şekilde sürdürülmesine izin verilmesini istiyoruz.

Anketler Britanyalıların yaklaşık yüzde 25'inin seçilmiş bir devlet başkanından yana olduğunu, yüzde 61'inin ise seçilmemiş bir monarşiyi tercih ettiğini gösteriyor. 18-24 yaş grubundakilerin daha büyük kısmı yüzde 41'le monarşiden kurtulmayı desteklerken, yüzde 31'i monarşinin devam etmesinden yana.

Bu konuyu şimdi konuşmak kritik önemde çünkü Britanya, belki de Diana'nın ölümünün ardından insanların gözyaşları içinde Kensington Sarayı'nın önüne çiçek bırakmak için sıraya girdiği duygu ve soru seline benzer, ender rastlanan bir ulusal içgözlem anı yaşıyor.

Halen hayatta olan az sayıda insan için bu an, Kraliçe'nin 1953'te babası VI. George'un ölümünden bir yıl sonra taç giydiği anı anımsatıyor olabilir.

O zamanlar 25 yaşındaki bu genç, kuruma hayat kazandıracak taze bir soluk gibi görünüyordu. Charles, Kral olarak ilk kez ulusa seslenip "sadakat, saygı ve sevgiyle" hizmet edeceğine dair ant içerken bu görüntüden çok uzaktaydı.

"Kraliçe'nin böylesine sarsılmaz bir bağlılıkla yaptığı gibi, şimdi ben de Tanrı'nın bana bahşettiği sürenin geri kalanı boyunca ulusumuzun kalbinde yer alan anayasal ilkeleri koruyacağıma içtenlikle söz veriyorum" diye ekledi. Yine de monarşi kurumuna olan bu bağlılığın bizi nereye getirdiğini hepimiz biliyoruz.

Kraliçe'yi yıllarca süren hizmetinden dolayı övenlerin çoğu, onun asla şikayet etmemesine ve bunu özveriyle yapmasına atıfta bulunuyor. O açıdan bakıldığında, bu çok az kişinin yapmak isteyeceği bir işti. Neden şimdi Charles ya da William'ın üzerine yıkılıyor?

Ayrıca sarayın çağdışı ve geleneklere bağlı kültürünü de biliyoruz: Charles'ın sevdiği kadın olan Camilla'yla evlenmesi 40 yıl önce saray tarafından uygun görülmediği için engellenmişti.

Toplu hafıza kaybı yaşıyor olabiliriz ama Charles'ın Diana'yla evlenmesine neyin yol açtığını unuttuk mu? Bu ilişki nihayetinde trajediyle sonuçlanmış ve Diana'nın ailesi saraya psikolojik zulüm suçlamalarını yöneltmişti.

Bu suçlamalar, Harry ve Meghan'ın neden saray dışında bir hayat kurmak istediklerini Oprah Winfrey'e açıklarken dile getirdikleriyle esasen aynıydı.

Medya bu çok yakın tarihi unutmuş gibi görünürken ya da (Prens Andrew'un reddettiği ancak Kraliçe'nin mahkeme dışında çözülmesine yardımcı olduğu) Prens Andrew'un reşit olmayan birine cinsel saldırıda bulunduğu iddiası gibi diğer çeşitli skandallardan bahsetmezken kesinlikle bir rol oynuyor. Ancak bu, kişilerle ilgili değil. Charles hakkında iyi şeyler düşünebilir ve Kraliçe Elizabeth'e hala hayranlık duyabiliriz. Mesele şu ki, bu kurum antidemokratik, modası geçti ve kesinlikle amacına hizmet etti.

Eğer monarşinin devamından yana olanlar o kadar eminlerse, o zaman bunu oylamaya sunalım. En azından o zaman, "nüfusun çoğunluğunun onları desteklediği" şeklindeki kanıtlanması imkansız argümanın temeli gerçeklere dayanır. Böylesi bir oylama monarşiyi güçlendirir. Kraliçe'nin aynı zamanda devlet başkanı olduğu 14 ülkenin bazılarında bu tür konuşmalar zaten yapılıyor. Avustralya Yeşilleri'nden milletvekili Adam Bandt, ülkenin Birleşik Krallık'la resmi bağlarını kesmesi çağrısında bulunarak uzun bir tartışmayı yeniden başlattı.

Karayipler'de aralarında Antigua ve Barbuda, Jamaika ve Belize'nin de bulunduğu en az 6 ülke, Britanyalı hükümdarı devlet başkanlığından alma isteğini belirtti. Eğer onlar bu tür konuşmalar yapıyorsa, bizim de kendi konuşmalarımızı yapmamız gerekiyor. Britanyalıların gelecek günlerde, 10 günlük yas döneminde düşünecekleri çok şey olacak. İnsanların pankart açtıkları için gözaltına alınmaları, derin endişe veren bir işaret. İfade özgürlüğüne olan sevgimiz buraya kadarmış.

Bu konuşma kesinlikle unutulmamalı ve köşelere itilmemeli. Monarşiyi mi destekliyoruz yoksa devlet başkanımızı seçmenin daha adil, daha demokratik bir yolunu mu talep etmek istiyoruz; bunu açıkça konuşmalıyız. Bu konuyu şimdi konuşmamız herkesin yararına olacak.

 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA OKU

DAHA FAZLA HABER OKU