Fırat'ın kutsiyeti ve siyanür…

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Yıllar önce Fırat kıyılarında koyunlarını otlatan yaşlı bir çoban, kana kana içtiği Fırat suyunun kutsal olduğunu söylemiş, içenlerin şifa bulduğunu ifade etmişti.

Bütün kötülüklerden azade kendi küçük dünyasında yaşayan, koyunlarına taze ot bulmak için Fırat'ın nemli kıyılarında güneşte, karda kışta dolaşan yaşlı çoban kendi bildiğiyle yaşadı.

Yaşadığı yıllarda Fırat aslında kutsiyetini kaybetmeye başlamış, birçok kent atık sularını süt kadar temiz akan nehre bırakıyordu.
 

(6).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Tek sorun yaşlı çobanın bundan haberinin olmamasıydı.

Aradan çok zaman geçti. Halen birçok çoban Ağrı'dan başlayarak, Basra'ya kadar Fırat'ı kutsal bilir, suyunu içer, kıyılarında bereket olduğunu düşünür.
Öyledir de... 
 

(10).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Fırat geçtiği topraklara adeta hayat öpücüğü, can suyu vererek çölleri bile yaşanır kılıyor, birçok canlının soyunu sürdürmesini sağlıyor.  

Bir an Fırat Nehri'nin olmadığını düşünün. Sonuç tam bir felaket olur. Susuz kentler, kurak araziler, çölleşen ovalar…
 

(3).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Koca bir coğrafyanın ölüm vadisine dönmesinin düşünülmesi bile insanı ürkütüyor, tüylerini diken diken ediyor.

Sizi bilmem ama benin hayatım Fırat'ın varlığına bağlı. Bir çiftçi değilim, köyde yaşamıyorum, balıkçılıkla geçinmiyorum. Fırat benim için bir katma değer değil ama yaşadığım coğrafyaya can olduğunu, beni ve milyonlarca insanı hayata bağladığını biliyorum.
 

(12).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Bu nedenle en eski zamanların nehri olan Fırat, bugün bile milyonlar için bereket sembolüdür.

Her ne kadar doğal ortamı giderek değişse de bereket taşıma işlevi sürüyor.
 

(7).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Bütün barajlara ve doğasını bozma girişimlerine rağmen insanlara, canlılara, bitkilere can suyu olma özelliğini sürdürüyor.

Fırat bu özelliğini sürdürüyor ama biz insanlar da suyunu kirletmek için boş durmuyoruz.
 

(11).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Kendi çıkarımız için ne gerekiyorsa yapıyor ama Fırat'tan eskisi gibi berrak akmasını da bekliyoruz.

Oysa biliyoruz ki bu kadim nehir sonuçta bir canlı ekosisteme sahip.
 

(4).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Ekosistemine müdahale edildikçe, canına dokundukça eski doğasını kaybediyor, kaybedecek.

Sanırım sizlerde okudunuz, duydunuz ya da izlediniz. Birkaç gün önce Fırat Nehri'ne siyanürlü suyun aktığına dair haberler yayınlandı, sosyal medyada paylaşıldı. 
 

(19).jpeg
Fotoğraf: Twitter

 

Koca bir coğrafyaya, halklara, kültürlere bir bütün olarak canlılara hayat veren Fırat Nehri ile ilgili Erzincan İliç'ten gelen bu haberler birçok insanı olduğu gibi beni de derinden üzdü, tedirgin etti, korkmama neden oldu.

Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflar, yazılıp çizilenler bir bütün olarak tedirginliğimi artırdı.
 

(17).jpeg
Fotoğraf: Twitter

 

Bir insan olarak, Fırat kıyılarında doğan bir yurttaş olarak tedirginliğimi gidermek, haberlerin ne kadar doğru olduğunu anlamak için resmi kurumların sitelerine, sivil toplum örgütlerinin açıklamalarına ve çevre duyarlılığı olan kurumların çalışmalarına ulaşmaya çalıştım.

Resmi kurumların olaya bakışları her zaman olduğu gibi olayı üstün körü ele alıp, meselenin kamuoyuna yansıdığı gibi olmadığı, gerekli önlemlerin alındığına dairdi.

Ne yazık ki bu ne beni, ne de milyonlarca insanı ikna ediyordu. Bu nedenle okumalarımı demokratik sivil örgütlerine yönelttim.
 

(1).jpeg
Fotoğraf: Twitter

 

Onların açıklamalarına ulaşmaya çalıştım. Resmi açıklamaların tersine siyanürlü çamurun Fırat'a ulaştığı, canlılar için çok büyük tehlike ortamı oluştuğu ileri sürülüyordu.

Olay, 23 Haziran gece yarısı gerçekleşmiş, 02.00 sıralarında siyanürlü çamurun toplandığı havuzun borularından birinin kırıldığı ve ciddi oranda sızıntı olduğu, gece boyunca aktığı, ancak sabah 05.00 sularında sızıntının anlaşıldığı ve bu saatten sonra gerekli müdahalenin yapılmaya başlandığı iddia ediliyordu.

Elbette bunları gözlerimle görmedim, fotoğraflayamadım, tanık olmadım. Ama yazılan çizilen çok sayıda haber olayın doğruluğunu tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyor.

Gerek valilik, gerekse de meslek odaları, çevreci örgütlerin ortaklaştığı nokta, siyanürlü çamurun üç saatten fazla bir sürede doğaya aktığıdır. Fırat'a ulaşıp ulaşmadığı ise bir muammadır.

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olay basına ve sosyal medyaya yansıdıktan sonra inceleme yaparak altın arayan firmaya, çevreye zarar verdiği gerekçesiyle en üst sınırdan cezayı işlem yapıyor, sonra da savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ve aynı zamanda çevre gönüllülerinden olan Sedat Cezayirlioğlu adlı vatandaş, altın arayan şirket hakkında suç duyurusunda bulunuluyor; jandarma araştırma yapıp, tutanak tutuyor, savcılık soruşturma başlatıyor.

Buraya kadar mesele hemen hemen aynı gelişiyor. Resmi kurumlar görevlerinin başında olduğunu söylüyor, şirket önlemleri aldık diyor, sivil toplum örgütleri siyanürlü çamur dereye, dereden Fırat'a aktı diyor.

Bütün bu açıklamalar siyanürün gerçekliğini değiştirmiyor. Siyanürlü çamur ister dereye, ister Fırat'a, isterse maden sahasına dökülsün.

Sonuçta yer altı kaynaklarına ulaşıyor ve bir şekliyle içme su kaynaklarına karışıyor.

Siyanürlü çamurun Fırat'a karışma ihtimali ise tam anlamıyla bir felaket anlamına geliyor.
 

(2).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Tarımsal faaliyetler, Munzur, Keban, Karakaya, Atatürk Baraj Göletleri, kentlerin içme su tesisleri ciddi oranda riske altında. 

Bütün bunlar gösteriyor ki herkesin kafası karışık, gerçek anlamda bir soruşturma beklentisi var. Herkes el yordamıyla yol alıyor. 

Bir Çernobil benzeri olayla karşı karşıya olduğumuzu söylemeye ne dilim varıyor, ne de bilgim yeterli geliyor.  
 

(5).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Bire bir aynı değil ama güçlü bir zehir olan siyanürün suya karışması çok büyük sorunların yaşanacağı anlamına geliyor.  

Hele birçok kentin can damarı olan Fırat suyu zehirli akarsa kaç milyon canlının hayatının tehlikeye gireceğini artık siz hesaplayın.

Düşünün Erzincan'dan Basra'ya kadar birçok kent ve milyonlarca dekar arazi bu suyla besleniyor.
 

(8).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Başta temiz içme suyu ihtiyacı karşılanıyor ve tarımsal faaliyetler bu suyun sayesinde yapılıyor.

Yani İliç'teki su Erzincan'da kalmıyor. Dağlar arasından, vadilerden akarak ovalara ulaşıyor.

Harranlı çiftçinin kanalına, Basra'daki halkın sofrasına ulaşıyor.
 

(14).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

Yani olay bu kadar vahim. Anlatılanların yüzde onu doğru olsa bile, olay çok vahim bir noktada.

İlgili firma her şey yolunda, tedirginliğe gerek yok diyor ama çevre duyarlılığı olanlar tam tersini söylüyor.

Bu konuda uzunca bir süredir tehlikeye dikkat çeken Sedat Cezayirlioğlu adlı vatandaş bütün Türkiye'yi ilgilendiren bir olay yaşandığını belirterek "Geleceğimiz zehirleniyor, herkesin uyanması lazım" diyor.  
 

(16).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

İşin uzmanı değilim, ama Fırat suyunun kutsiyetine inanan birisi olarak suyun zehirlenmesine sessiz kalınmaması gerektiğini düşünüyorum.

Gerek resmi, gerekse de sivil örgütlerin açıklamaları bir bir incelenmeli, işin uzmanları su örneklerinin sonuçlarını bizimle paylaşmalıdır.  

Bu iş orada ki birkaç memur ve jandarmanın sırtına yüklenmeyecek kadar ağır ve sorumluluk gerektiren bir iştir.  

En kısa zamandan hem önlemlerin sonuçları kamuoyuna açıklanmalı, altın arama işlemleri soruşturmanın selameti açısından durdurulmalıdır.

 

 

Kaynaklar:

1.  Çevre,Şehircilik ve İklim Bakanlığı
2.  Ewronews.com
3.  bbc.com
4.  iklimhabar

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU