'İslamam - Hanefiyem!'

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: tarihdersi.net

Kimlik mevzuu derin bir mevzudur.

Lübnanlı hemşerimiz (nereden hemşeri olduğumuz sizin sorununuz!) Amin Maalouf'un 'Ölümcül Kimlikleri'ni defalarca okudum.

Her okuyuşumda ayrı bir tat aldım.

Benim kendi hayatım içinde kimliklerimiz (eskiler kafa kağıdı derlerdi!) 3 sefer değişti, şimdilerde dördüncü değişiklik için hazırlık yapılıyor.

İlk nüfus cüzdanlarımız neredeyse küçük bir kitapçık gibiydi!

İçindeki bilgilerde dinimiz ve mezhebimiz bile yazılıydı.

Doğum tarihimi, rahmetli babamın nefis el yazısıyla gün, ay, yıl ve saat olarak (Altan'ın doğumu; 11 Eylül 1958 perşembe günü saat 11) son sayfasına yazdığı ilk kafa kağıdımı hala muhafaza ediyorum.

Keşke bu kimlik değişiklikleri sadece dış formatta kalsaydı.

Cumhuriyet ile birlikte özde de büyük değişiklikler yaşandı.

Kalıptan kalıba, şekilden şekile sokulmaya çalışıldık.

Diyarbakır Maarif Koleji'ndeki öğrenim hayatıma 1969 Eylül ayında başladım, 1 yıl İngilizce hazırlık, 3 yıl ortaokul, 3 yıl da lise eğitimi aldıktan sonra 1976'da mezun oldum.

Okulumuzun idari personelinden olan Nizami Amca (Ahmet Nizami Önen) Diyarbekir'in köklü ailelerinden 1925-1928 ve 1939-1944 yılları arasında belediye başkanlığı, 1950-1954 döneminde Demokrat Parti'den Diyarbakır milletvekilliği yapmış; Piranlı Zazazade Seyfettin Nazmi Önen'in oğluydu.

Nazmi Önen Celal Bayar'ın halka verdiği sözleri yerine getirmediği gerekçesi ile seçildikten kısa bir müddet sonra Demokrat Parti'nin en cafcaflı döneminde milletvekilliğinden istifa ederek Diyarbakır'a dönmesi ile ünlüydü.

Bazılarımızın dedesi yaşındaki oğlu Ahmet Nizami Amca, biz yatılı öğrencileri bazı günler etrafında toplar, Diyarbekir'in eski günlerinden, çocukluk ve gençlik anılarından bahsederdi. 

Bizim gibi yeni yetmeler için tadına doyulmaz sohbetlerdi.

Keşke bu sohbetleri küçük notlar halinde olsa bile yazıya dökecek bilinçte olsaydık.

Nizami Amca'nın aklımda kalan en ilginç anıları ilk ve ortaokul yıllarına ait olanları.

"Cumhuriyet 29 Ekim 1923'te kurulduğunda ben ilkokula başlamıştım.

İlk yıllardaki tarih derslerinde Padişah efendimiz gözümüzün nuru ve halifeyi Ruyi zemindi.

Gelmiş geçmiş tüm Osmanlı padişahları büyük kahramanlar ve vatanseverlerdi. 

Devletimiz Osmanlı dünya tarihinin gördüğü en büyük devletlerden biriydi. 

Dinimiz İslam, dinlerin en yücesi, peygamber efendimiz Hz. Muhammed Fahr-i Kainattı.

Tarih öğretmenimiz Deli ... (Ne yazık ki adı hafızamda kalmamış A.T.) bunları öylesine güzel anlatır, öyle coşkulu tasvir ederdi ki kendimizi kah Hayber, kah Estergon Kalesi önünde cenk ederken hayal ederdik.

Bir yıl sonra bu hayallerimiz yerle bir oldu!

Aynı Deli ... Hocamız,

'Padişah Vahdettin korkak bir haindi...' diye ders anlatmaya başladı. 

'Aman Hocam bu nasıl bir iş! Padişah efendimize hiç böyle denilir mi' dememize fırsat vermeden;

'Ottturun ulan bu Mustafa Kemal'in tarihidir!' diye gürlerdi.

'Tüm Osmanlı padişahları zevk ve sefalarından başka bir şey düşünmeyen halk düşmanlarıydı' dediğinde bizlerin 'Yapma Hocam, çarpılacaksın!' ikazlarımızı dinlemeden; 

'Ottturun ulan bu Mustafa Kemal'in tarihidir' diye derse devam ederdi!

'Halifelik, ümmetçilik bunlar gericiliktir, çağ dışı şeylerdir' dediğinde artık okkalı bir dayağı da göze alarak;

'Hocam bu yıl size ne oldu, geçen yıl tüm bu anlattıklarınızın tam tersini söylüyordunuz' itirazlarımıza ise hep aynı tekerleme ile cevap verirdi: 

'Ottturun ulan bu Mustafa Kemal'in tarihidir.'

Bir müddet sonra hepimiz bir şekilde yerlerimize oturduk, daha doğrusu oturtulduk ve 'Mustafa Kemal'in tarihini' ezberlemeye koyulduk!"


Nizami amcanın bir diğer trajikomik anısı da ilkokulu bitirip ortaokula (Rüştiye) başladığı ilk günle alakalı.

"Babam henüz belediye başkanı olmamış, Cumhuriyet Halk Fırkası'nın Diyarbekir Reisi.

Ortaokula başlayacağım için şehrin en iyi terzilerinden birine çok güzel bir katlık (takım elbise) diktirmiş.

Özene bezene giydirildim, cilası parlayan, gıcırdayan kunduralarımla okulun yolunu tuttum.

Akranlarıma göre daha ufak tefek olduğumdan sıranın en önüne konuldum.

Okul müdürümüz kerli ferli sinekkaydı tıraşlı... (ne yazık ki onun da adı hafızamda kalmamış A.T.) nutuk atmaya başladı.

Öyle coştu, öyle esti gürledi ki zaten bir hayli iri olan cüssesi gözümüzde devleşti!

'Keza', 'feza', 'binaen aleyh' gibi söylediklerinin önemli bir bölümünü anlamıyordum.

Bir ara biraz soluklandıktan sonra 'Cumhuriyet medeniyettir, cumhuriyet insanlıktır... Cumhuriyet yeni bir kimliktir' dedikten sonra en ön sıradaki beni hızlı bir parmak işaretiyle ve tüm öğrencilerin duyacağı bir şekilde yüksek bir ses tonuyla çağırarak;

'Gel bakalım evladım! Söyle bakalım sen nesin?' diye sordu.

Ben de hiç duraklamadan Diyarbekir şivesi ile 'İslamam' (Müslümanım) Hocam' diye cevap verdim.

'İslamam' dememle birlikte Allah ne verdiyse suratıma okkalı bir tokat akşetti! 

Feleğim şaştı, daha ne olduğunu anlamama fırsat vermeden ikinci bir kez ve oldukça sert bir ses tonuyla sorusunu yineledi; 

'Söyle bakalım sen nesin?'

'İslamam' cevabı doğru olmadığına göre geriye tek bir ihtimal kalmıştı son bir şansla ve kendimden emin bir şekilde:

'Hanefiyem Hocam' dedim.

Müdürün ikinci tokadı birinciye rahmet okuttu!

Gökteki yıldızları saymamı beklemeden;

'Sen Türksün, Türkoğlu Türksün!' haykırışından sonrasını hatırlamıyorum."


Diyarbekirlilerin tüm Müslümanları gibi;

Önce İslam, sonra Hanefi (şehirliler Hanefi, köylüler Şafii), sonra da Osmanlı olan Ahmet Nizami Amca 1982'de vefat etti. Allah rahmet eylesin.

O günden bugüne bir hayli yol gittik!

'Az gittik uz gittik;

Dere tepe düz gittik'

Bir de dönüp baktık ki!

Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt'un "Andımızı geri getireceğiz, 'Türküm Doğruyum'u okullarda tekrar okutacağız" ve

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşaner'in "Türkiye Hava Yolları olmaz! Türk Hava Yolları olacak" sözlerine geldik!

Allah var, epeyi bir yol kat etmişiz!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU