"Yapay zekalı bir güvenlik sistemi olsaydı, Yeni Zelanda'da cami saldırısı canlı yayından verilebilir miydi?"

Naman Bakaç Independent Türkçe için Doç. Dr. İsmail Ermağan ile konuştu

Görsel: Medium

Dünyanın dördüncü, Avrupa'nın ise en güçlü ekonomik devi olan Almanya, Avrupa Birliği ve küresel düzen bağlamında güçlü bir aktör ülke.

Tarihsel süreç içinde medeniyet yıkıcı özelliği kadar, medeniyet inşa edici vasfını bedeninde birlikte taşıyan ülke olarak, Ukrayna işgali sürecinde de merkez ülkelerden biri olarak öne çıktı. 

16 yıllık Merkel dönemi sonrası yeni kurulan koalisyon hükümeti ile dünyada koalisyon kültürüyle yönetilen hükümet sistemleri açısından başarılı bir ülke olarak, dünya siyasetini ve ekonomisini şekillendirici rolünü sürdürmektedir. 

Almanya aynı zamanda göçmen topluluklara dayalı sosyolojik yapısıyla bir tür Birleşmiş Milletler'in laboratuvarı gibi.

Nazi geçmişini silmeye çalışan Almanya, küresel güvenlik mimarisinin değişmeye başladığı bu dönemde askeri boyutta tekrar tarih sahnesine dönen ülke yorumlarına maruz kalmakta.

Yanı sıra Avrupa genelinde olduğu gibi ülkede de aşırı sağcı partiler toplumsal ve siyasal hayatta yükseliş eğiliminde.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Almanya'da yeni hükümetle birlikte Avrupa ve küresel düzlemde nasıl bir değişimin yaşanacağını, ülkenin koalisyon kültürünü, Almanya'da siyasetin kodlarını, göçmen politikalarıyla neden dünyada tercih edilen bir ülke statüsünde olduğunu, Merkel Almanya'sının başarı ve başarısızlık hikayesini, yükselen aşırı sağı, tüm bu dinamiklerin nasıl bir Almanya ve Avrupa düzenini şekillendireceğini öğrenmek için, akademik çalışmalarını Almanya Siyaseti, sosyolojisi ve Almanya-Türkiye İlişkileri ile göç yönetimine ayıran Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç. Dr. İsmail Ermağan ile konuştuk.

Ermağan, sadece Almanya siyaseti ile değil, Latin Amerika ve Asya Pasifik sahasıyla da yakından ilgilenen bir akademisyen olarak yeni çıkan "Uluslararası İlişkiler ve Teknoloji İlişkisi" isimli kitabıyla, alanında bir ilk olan kitaba imza etmiş üretken bir akademisyen olarak bu disiplin üzerine de konuşulacak nadir akademisyenlerden biri.
 

Doç.Dr_. İsmail ERMAĞAN-Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler.jpeg
Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Doç. Dr. İsmail Ermağan

 

"2020 sonrası, nöro-nano teknolojilerden siber uzaya, bilişimden yapay zekaya ülke sathında araştırma merkezleri açmasak, oyun dışıyız"

- Akademik çalışma alanınız ağırlıklı olarak uluslararası ilişkiler ama Teknoloji ile de çok yakından ilgilenen bir akademisyensiniz. "Uluslararası İlişkiler ve Teknoloji İlişkisi" isimli yeni çıkan kitabınızı görünce, ilkin, ne alaka diye insan iç geçirmiyor değil doğrusu. Kitap içerik olarak alanında bence bir ilk. Bu yüzden söyleşinin bu kısmına bu tema üzerine ilerletelim diyorum. Sizi böylesi bir kitap yazmaya iten gerekçeyi öğrenmek isterim. "Ne gerek var böylesi bir kitaba, harcadığınız zamana değmez" diye içinden geçirenler için hangi argümanlarla onları iknaya kalkışırsınız?

Çünkü daha zengin olalım istiyorum, daha fazla süt-yumurta yesin toplumumuz istiyorum. Ayrıca bölüm öğrencilerim işsiz kalsın istemiyorum. Ancak bu başka bir zihinsel yüklenme ile mümkün.

Bir yazılımcı arkadaşıma 29 bin avroluk iş teklifi geldi. Yeni nesil mesleklerden ne kadar haberi var YÖK yetkililerimizin veya bölüm başkanlarımızın? TV tamirciliği out, robot tamirciliği in; kaç kişi artık robot süpürge kullanıyor; dahası bir gün Z kuşağının "Canım sıkılıyor" hikayelerini dinleyen robot arkadaşlar olmayacak mı zannediyorsunuz?

Orta Gelir Tuzağı bandı 12 bin dolardır; bizi Güney Kore teknoloji ile geçti. Hükümet 2002-2013 teknoloji girdilerinde yüzde 100'lük bir atış sağladı; ama örneğin bir Polonya ile karşılaştırıldığında az bile değil, Polonya karını yüzde 900 katladı.

5G'nin tek başına 2035 yılına kadar 13 trilyon dolarlık küresel ekonomik değer ve 22 milyon iş yaratması bekleniyor. Yapay zekanın ise 2030 yılına kadar küresel ekonomiye 15 trilyon doların üzerinde katkı sağlayacağı tahmin ediliyor. Biz napıyoruz? İnanın akademisyenler devletin gerisinde kalıyor, daha dünyayı gözleyen, daha analizci ve yaratıcı olmamız gerekiyor; bu katma değer üretmek şart.

Bizim toplum; kümes hayvancılığı misali çok fazla içine kapanık ve dünyaya az bakıyor; Reha Muhtar'ların 45 dakikalık "Efenim acı var mı acı" haberleriyle büyüyen neslin çocuklarının dünyası artık teknoloji, Metaverse… Kaldıraçlı bitcoin tosuncuğumuz nerede şimdi? Mecburuz TikTok sosyolojisini analiz etmeye… Mecburuz uzaya gitmeye… Mecburuz ulusal teknoloji olağanüstü hal ilan etmeye? Soruyorum, iktidar veya muhalefetin vizyonunda Dijitalleşme Bakanlığı var mı? Almanlar bunu yaptı.

2020 sonrası, nöro-nano teknolojilerden siber uzaya, bilişimden yapay zekaya eğer ülke sathında araştırma merkezleri açmadıysanız, oyun dışısınız. Başka bir çağ başladı, başka bir coğrafi keşifler çağı. Örneğin yazılım sektöründe Avrupa'da on üçüncüyüz. Neden "Zirvedeyim, sesiniz gelmiyor" performanslarımız olmasın.

Tarihin hiçbir döneminde teknoloji bu kadar farklı alanlarda birden fazla devrimleri iç içe yaşatmadı; uzaya şehirler kurulacak, deepfake'li angaralılar bastı ortalığı vb. Zonguldaklı öğrenciler cep uydusu yaptı, milyonlarımız bilmiyor; yazık olmuyor mu? Şunu bilin ki teknoloji konusunda daha çok duyacaksınız ismimi çünkü o yerinde durmuyor ve kendini bütün Türkiye'ye takip ettirecek. 
 

 

"Gazete köşelerinde Mr. Robot Gönül Abla'lar olacak; nöral ağların tedavi edilebildiği, depresyonların bertaraf edildiği, otların bombaya döndüğü bir ortamdayız"

- Yeni çıkan bu kitabınızda, Endüstri 4.0, Toplum 5.0 ya da Dünya 2.0 ve Uzay 2.0'ın teknolojik unsurlarının uluslararası konjonktüre etkilerinin olduğunu ve uluslararası ilişkilerde güç dengesini değiştirdiğini ileri sürüyorsunuz. Bize bunu kuramsal açıdan değil de varsa somut örnekler üzerinden anlatır mısınız? 

Endüstri 4.0 yani Dördüncü Sanayi Devrimi yapay zekalı sistemlerle ve robotlarla donatılmış akıllı üretimi getiriyor; fabrikada insan sayısı azalıyor ve komut veren insan yine orada kalıyor. Tarihte hayvan-insan ortaklığının yerini bir nevi artık robot-insan alıyor.

Bu sigara molası ya da tatil yapmayan işçi robot demek, işçi giderlerinin azalması demek; katma değerli ekonominin artması demek, bazı sektörlerin değişmesi ve son tahlilde ekonomilerde ülke sıralamalarının yerlerinin değişmesi demek.

Fabrika akıllı sistemlerle karanlığa geçtikçe, ekonomiler durmadan üretim yapıyor olacak. Bu süreç toplamda, siyasetten sosyolojiye, ekonomiden kültüre bütün dünyada yepyeni altüst oluşlara yol açacak. Dünya devletleri şimdilerde buna hazırlanıyor. Yoksa 1,4 milyarlık Çin emek gücünün ekonomik çıktısına 80 milyonluk Almanya nasıl mücadele edebilecekti?

Toplum 5.0, akıllı sensörlerle hayatın her alanının daha hızlı-daha esnek-daha etkin kullanılması anlamına geliyor. Şunu da unutmayalım: "Akıllı" dediğimiz sistemler aslında tam da bir tehdit yuvası. Akıllı araçların frenleri kilitlenebilir, akıllı telefonlar izlenebilir, akıllı hastanelere sızılabilir.

"İnsan neslinin sonundayız" diyenler var, tarihte komplocular hep vardılar. Şüpheci olalım da su geriye akar mı? Artık gazete köşelerinde Mr. Robot Gönül Abla'lar olacak; nöral ağların tedavi edilebildiği, depresyonların bertaraf edildiği, otların bombaya döndüğü bir ortamdayız. 


Peki ya Dünya 2.0 Sanal ortamda artık pasaport var. Bitnation dünyası. İnsanlar orada sanal evlilikler yapıyor, buna eşten veya dinden cevaz var mı? Metaverse uzay arsalarında Türkiye birinci; Mustafa Topaloğlu da orada mı acaba?

Global yönetimde merkezi güçlere, merkezi sistemlere inat yeni fırsatlar ve tehditler zuhur ediyor, ulus devletler resmen egemenlik testine tabi tutuluyor. Almanya'da daha geçen hafta 2 gün Berlin bankaları, kartları çalışmadı, internet durdu. Nasıl oluyor bu, kimler yapıyor?

Assange için bazı hackerlar sanal ortamda para topladı. Siber soygunlar aldı başını gidiyor, Getir (şirketi) bile götürüldü.

Uzay 2.0 artık uzaya çıkma dönemi değil; uzayda maden bulmadan enerji üretmeye, uzay tarımından internet sistemlerine, uzay turizminden uzay endüstrisine geçiş… Devrimsel olaylar oluyor, bilim ve teknoloji çağlar atlıyor; biz hala Hammurabi ne yaptı, vergi memurları ne yapar vb öğretiyoruz. İşsiz yetiştiriyoruz. Artık uyanma ve topyekûn harekete geçme vakti.
 

 

"Ne kadar akıllı sistemlerle donatılmışsanız, saldırıya o kadar açıksınız demektir"

- Dijital diplomasi, siber güvenlik, uluslararası güvenlik, bilgi toplumu, sosyal medyanın dünya siyasetindeki rolü, uzay teknolojisi, uzay kolonisi, küresel yönetişim, insansız cihazlar/silahlar/hava araçları, kıtalararası balistik füzelerin jeopolitiği etkilemesi gibi başlıklar dünyada çokça konuşuluyor. Bu uluslararası İlişkiler alanı ile Teknoloji arasındaki ilişkiye, devletler ve küresel bilişim firmalarının daha çok odaklanmasını zorunlu kılıyor gibi geldi bana.  Ne dersiniz?

Dijitalleşme siz dursanız da durmuyor, Estonya'da 2007'de Rus hackerlar devleti bağladılar; sonra Estonya neredeyse e-devlet oldu. Kesinlikle tasvir ettiğiniz bir süreç yaşıyoruz fakat şu da bir gerçek: Ne kadar akıllı sistemlerle donatılmışsanız, saldırıya o kadar açıksınız. Sistem dışı olan Kuzey Kore bu sebepten, ABD'ye saldırılar yapabiliyor. 

İran'ın da var siber orduları İsrail'in de Macron'un da var Eş Şebab'ın da. 

Bu alanda Rusların hackerlar dersleri var, Çin bu eğitime çok önem veriyor. Çünkü artık komutanlar bu hackerlar; yeni Cengiz Hanlar, yeni Deli Petro'lar ya da Osman Paşa'lar buradan çıkacak. Bilgi-belge hırsızlığından teknoloji aşırmaya bu alanda beceriler çok stratejik artık.

San Petersburg'da Putin'in trol fabrikası var, milyonlarca fake haberler üretiliyor, Çin Pentagon'dan, Silikon Vadisi'nden bilgileri nasıl Çin'e taşıyor; muazzam bir süreç yaşanıyor. Sanal cezaevleri mi? Siber kolonicilik mi? Daha neler geliyor bu dünyada…

Vergiler e-devletten alınıyor, muhtarlar e-bildiriler dağıtıyor, bildirimler e-landan vatandaşa iletiliyor; dersler Zoom'dan vb. Bu aynı zamanda siyaseti, diplomasiyi, toplumu ve son kertede insanı değiştiriyor.

Yine de en güvenli sistemler, geleneksel olarak duruyor çünkü siz bir belgeyi fiziksel olarak çalamazsanız ve o belge elektronik ortama işlenmediyse, başkalarının kullanım alanına açılmadı demektir. Buna tedbir almaya devam edilecektir ama dijital diplomasiden geriye dönüş ancak internetin fişinin çekilmesiyle mümkün; yani şu konjonktürde namümkün!


"Biyoterörizm esas olarak biyolojik silahlar ve tarımsal dönüştürmelerle yürütülüyor. Tekno-oligarklar yeni despotlar olmasın!"

- Endüstri 4.0 ve Endüstri 5.0'in teknolojik unsurları olan; Big Data, nesnelerin interneti, bulut bilişim, siber güvenlik, robotik cihazlar, artırılmış gerçeklik, yapay zeka, uzay teknolojisi, nano, nöro ve biyo teknolojik cihazların örneğin Uluslararası ilişkilerde siber saldırıları önlemede, ulusal füze savunmasını etkilemede ya da küresel ısınmanın önlenmesinde ya da biyoterörizm gibi tehdit alanlarında nasıl bir rolü olacağını düşünüyorsunuz? Son elli yılda buna ilişkin yaşanmış somut olay(lar) var mıdır bildiğiniz?

Sorduğunuz her başlık ayrı önemde! Örneğin siber saldırılara şu anki yapısıyla yüzde 100 bir koruma garantisi sunulamıyor. Yazılım ve "akıllı sistemler" varsa, ulusal nükleer santrallere de indirebilirsin paraşütünü füze rampalarına da! Ehil-yetenekli-delifişek hacker binbaşılar yetiştireceksiniz…

İklim koruma meselesinde öncelikler yapılıyor mu? Bunlar yapılmadan güneş enerjisi gibi buz enerji buldozeriyle ancak pansuman tedaviler olur fikrindeyim…

Ben özellikle biyoteknolojiye dikkat çekeyim bu soruda: Bu bilim dalı; aşılardan gen yapılarına, enerji üretiminden gıda güvenliğine, kozmetik endüstrisinden çöl yönetimine, tohumlardan biyo-yazılımlara uzanan alanlarda insan-toplum-devlet-ekonomi başlıklarında pek çok radikal yenilikler üreterek bugün artık başat küresel dinamikler arasında konumlanıyor.

Biyo-yazılım diye kritik önemde bir gerçek var, acilen bu hususta özel birimler oluşturulmalı üniversitelerde! Gıda güvenliğimiz nerede başlıyor; tarlada mı tohumcularda, oralara sızan ya da tohumların yapısını değiştiren yazılımcılarda mı?

Biyoteknoloji çalışmaları "altın çağ"ı son 15-20 yılda yaşıyor. Nereye gidiyoruz? Mesela doğumlarda binde 34 olan çocuk ölümlerinin binde 23'e düşürülmesi ya da 1996 yılında Dolly isimli bir koyunun klonlanması, 2013 yılında yapay gözün yapılması devrimsel buluşlar olarak karşımıza çıkıyor.

Diğer yandan, tarımda kullanılan bazı ürünler arıları da öldürüyor balları da değiştiriyor. Hindistan'da akbabaların yüzde 97 ölmüş haberi vardı TRT belgeselinde. Düşünün Hindistan'da sokakta ölüler, etrafa yayılan virüs dalgaları! Küresel bir köy haline gelen dünyada İstanbul veya Van güvende mi böyle?

Biyoterörizm esas olarak biyolojik silahlarla ve tarımsal dönüştürmelerle yürütülüyor. Gen değiştiren aşı üretmek, salgın-virüs-bomba formüllemek artık bu dalın da işi. Son covid 19 Çin'de üretildi deniliyor. Daha neler yaşandı ve önümüzdeki yıllarda daha neler yaşanacak? Savaşta her şey mübah mı? Tekno-oligarklar yeni despotlar mı?

Bilimler aynı zamanda cellatların elinde insana karşı yol alıyor yoksa uranyum zenginleşmesi ile elde edilen nükleer enerji çok lazım gelen bir çıktı sunabilirdi insanlığa.

Teknoloji giriftleştikçe, mancılık toplarının da sarsıntısı artıyor, atom bombalardan akıllı füzelere geçiş yaşanıyor; kaçılamayan İHA'lar Ermenistan ordusuna 1 milyar zarar verebiliyor. 

Artık güvenli kale yok; gri alanlar oluştu; önlemleri de alan etiği de koruyan bir yaklaşım ile teknolojide düşmanın silahıyla sonuna kadar "silahlanmak", "karşı güven üretmek" gerekiyor.


"Biyoterörizm; 1996'da klonlama yapıldı, trans-hümanizm yaşanıyor"

- Eğer Henry Ford'u ya da Fordizmi Endüstri 2.0 olarak nitelendireceksek, Elon Musk'ı ya da Muskizmi de Endüstri 5.0 olarak tanımlamamız bize küresel sistem, devletlerin yapısı ya da Uluslararası İlişkiler disiplini için ne dedirtir? Ne değiştirir? Ne yaptırır? Bunu bilmemiz devletlerarası ilişkileri niye etkilesin ki? Daha somutlaştırarak soracak olursam, 3D yazıcılar ile virüs veya kalp üretilmesi, biyoterörizmle ilişki kurmamızı mı doğuracak? Biyoterörizmi önlemek için de Uluslararası ilişkiler disiplini devreye mi girecek? Ya da Uzay teknolojisi uzay kolonisini getirirse Uzay Vatandaşlığı, Uzay devletleri oluşması halinde Uluslararası İlişkiler ne tür argümantasyonlar ileri sürecek bizlere?

Kitabı gerçekten iyi analiz etmişsiniz Naman Bey; gerçekten provoke oluyorum cevaplarken ama yerimiz az. Ford, iş bölümü sistematiğiyle üretimle büyük paralar kazandırdı ABD ekonomisine 1929 Büyük Ekonomik Depresyonuna kadar. Musk ise bir yandan günümüzde teknolojinin Endüstri 4.0 ve 5.0 versiyonlarını, nöro ve uzay teknolojilerini birlikte kullanarak katma değer üreten iç içe geçmiş modeli ile 1 milyar dolar civarında kişisel geliri ile kaç tane ülkenin milli gelirini geçti; geçmekle kalmadı kaç ülkeye ekonomik faaliyetler sunuyor. 

Biden uzay yolculuğunda Musk'a başarılar diliyor; bizde Metro Turizm nereye yolcu taşıyor, bagajında turşu? Otomotiv sanayinin devi Almanya için Tesla korkutucu olabiliyor, rekabet anlamında. Yeni nesil teknoloji yazılım ürünleri ve katma değeri yüksek.

Yeni bir eğitim, yeni bir beşeri sermaye, yeni bir ruh bu noktada ivedi gereksinimler. Musk böyle bir dönüşümün sembol isimlerinden biri olmayı başardı; bizim Koç napıyor? Yeni dönemi özetleyen bir ekonomik figür gibi. "Öleceksem Mars'a inerken ölmeliyim, bu yakışır bana" diyecek kadar sevdalı-adanmış! 

Biyoterörizm; 1996'da klonlama yapıldı, trans-hümanizm yaşanıyor. Ciddi ciddi organların yedeği basılıyor, ömürler uzuyor, çoğunun cinsiyeti seçilebiliyor, toplumun sağlık ve ruh olarak aykırılarını istenirse dünyaya getirilmeyecek bir teknoloji söz konusu.

Ruslar uzayda ne yapıyor, açıklama yapmayı bıraktılar. ABD'nin sürekli açıkladığı UFO'lar uzaydan gelen lazer silahları olmasın Çin ya da Rusya'nın? Kuzey Koreli hackerlar Bangladeş Merkez Bankasından para gümlettiler.

Çin alternatif internet kurdu; ilerde merkez kalacak mı? Bir Assange neleri deşifre etti Wikileaks ile? Ya peki kuantum devletin "çok gizli" şifrelerini iyice kırarsa devletler nasıl önlem alacak? Teknoloji iyi taraftan da kötü taraftan da sistemi ve insanı değiştiriyor, kayıtsız kalmak sadece aptallık, teslimiyet; neo-kolonyalizm. Uzay vatandaşlığı mı Bitnation mı?

Yeni sorular, yeni dönem… Dijitalleşme, bilişim, uzay, kuantum; nöro-nano-biyo teknolojiler; ben kitapta bunların hepsine ÇAT diyorum, yani Çığır Açan Teknolojiler. Soralım; devletler uzayda ise Uzay'da Birleşmiş Milletler (BM) kimlerden oluşacak?

Peki, sanal ortamda hackerlar da BM olabilecekler mi? Bütün bunları denkleme koyan yeni uluslararası sisteme ve bunları okuyabilen uzmanlarına ihtiyaç oluştu. Galaksilerarası şimdilik bilim kurgu filmlerinde…
 

 

"Eğer yapay zekalı bir güvenlik sistemi olsaydı Yeni Zelanda'da cami saldırısı canlı yayından verilebilir miydi?"

- Kitabınızın dikkatimi çeken bölümlerinden biri olan "Devletlerin Bağımsızlık İdealini Örseleyen Radikal Tehdit: Siber Uzay" bölümünde şu tespiti görünce Uluslararası İlişkiler ile Teknoloji arasındaki ilişki bu kadar güzel anlatılamazdı dedirtti bana. "Siber uzayın, küresel ilişkileri genişleterek daha da anarşikleştirdiğini görmekteyiz. Siber silahlardan siber propagandaya, hacker ordularından siber soygunlara, Bitcoin'den Deepfake'ye, Deep Web'den Metaverse'ye uzanan farklı şekillerde Siber uzay; Vestfalya Barışı'nın ürettiği geleneksel düzeni aşındıran bir unsurdur." Siber uzay ile bağımsızlık arasındaki ilişkiyi bize anlatır mısınız?

Yıllık yayımlanan raporlar var, Küresel Robotik Raporu, Küresel Yapay Zeka Raporu, Küresel Patent Raporu, Küresel Yenilenebilir Enerji Raporu, Küresel Balıkçılık Raporu, Küresel Konut Pazarı Raporu…

Bütün bunları ders müfredatı yapan bir Yüksek Lisans Bölümü olsa muazzam ekmek çıkardı oradan, yani dünyadaki en faydalı gelişmeleri bilen uzman. Her eve, ülkeye lazım!

Küresel Siber Güvenlik Endeksi bize yukarıdaki soruda bir vizyon veriyor. Akıllı sistemler, software'ler, dış kapı önlemleri, insan faktörü, alt yapı, çok sayıda siber uzay dünyasının belirleyenleri var.

Kural; ne kadar donanım varsa, o kadar saldırıya açıksınız. Hiçbir devlet tam olarak güvende değil. Milyonlarca şifre var, bunları kırarak göbeğinde popcornu ile haz eden hackerlar var. Ne devlet mekanizmaları tam korunaklı, ne vatandaşlar.

Bir gece ansızın gelebilirler, bankanızı höpürdetebilirler. Mailinizi çalıp, Ukrayna'dan Almanya'daki Türklere saldırabilirler, uydurma haberler yayabilirler. Güvenlik ekibi belinde tabancası, onlar müşterilere yol gösteren bir ekibe döndü; kimi kimden koruyacaklar?

Eğer yapay zekalı bir güvenlik sistemi olsaydı Yeni Zelanda'da cami saldırısı canlı yayından bile verilebilir miydi? Siber uzay dünyasına eğer yapay zekalı sistemler de entegre edilirse, şifreler nasıl korunacak?

Satranç Efsanesi Kasparov yapay zekalı sistemi yendiğinde beyninde 1 milyon faklı hamle yapabiliyordu. Teknoloji durmadı, gelişti, 200 milyon ihtimalli versiyonu ile efsane, tribüne gitti. 

Devletler artık iç işlerinde bu kadar özgür ve egemen. Bitcoin ekonomik anlamda merkezciliği zorluyor; Vestfalya düzeninin yeni şeklini formüle ederken uluslararası ilişkiler teorisyenleri en ön saflarda olacak, mühendislerin, psikologların, ilahiyatçıların vb. yanı sıra. Hazır mıyız? Çünkü yukarıda belirttiğiniz Deepfake'ten siber saldırılara her bir şekli ile siber uzay, "Egemenlik devletindir, milletindir" kabullerini başka düzleme çekti bile.


"Neo-kolonyal olmamak için, biz üretelim; erken kalkan yol alır"

- Kitabınızın kuramsal yönünün sıkıcı olmaktan uzak, akıcı bir dille yazılmış olması, görsellikle zenginleştirmeniz, Ukrayna Savaşı ve Siber güvenlik üzerine en taze bilgilerin de yer almasıyla güncelliğe yer veriyor olmanız, yer yer mizahi örneklerle bezeli kılmanız oldukça dikkatimi çekti. Mesela; "Kuantum bütün şifreleri kırarsa hangi devlet üstte kalır, hangi hacker patron olur?", "Ankara'daki muayenehaneden Kars'ta ameliyata ne dersiniz?", "Antidepresan hapı out, elektrotlu mutluluk in mi?" Kitabınız, bir derdinizin olduğu hissini verdi bana doğrusu. Nedir bu derdiniz? Ne yapmak istediniz bu kitapla? Örneğin Siber Fidyeciliğe ya da Uzay Tarımı için karar vericileri harekete geçirmek mi istediniz?          

Kitap kesinlikle bir derdin ürünü. Çeşitli konferanslarda, programlarda, sosyal medya kanallarında teknolojinin etkisini nasıl artırdığını görmemle bu noktaya işaret etme isteğim başladı.

Öyle ki hocası olduğum siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler öğrencileri bile artık teknolojik gelişmelerin doğrudan etkilenenleri arasında, işsiz ordusu yetiştirmeyelim, dönüşüm şart dedim. Değişen meslekler bağlamında YÖK bu konuya eğilerek uygun bir müfredat geliştirmek durumunda. 

Ülkenin yarınlara hazırlanması gerekiyor. Örneğin biz İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nde önce lisans, sonra doktora seviyesinde "Teknoloji ve Uluslararası İlişkiler" dersi açtık. 2021'in son ayında danışmanı olduğu Stratejik Düşünce Topluluğu ile 10 farklı akademisyenin katıldığı iki günlük "Uluslararası İlişkiler ve Teknoloji" adında bir konferans organize ettik.

Türkiye'de bir ilk bunlar. Uzay, bilişim, yapay zeka, siber uzay konferansları yapan üniversite ve hocalarımız var; TÜBİTAK (kimi projeler yurt dışında kabul geliyor eleştirileri de olsa) proje destekliyor; ülke geleceği adına onlara minnettarım! Her geçen gün stratejik önemi daha çok anlaşılan teknolojiyi yeni neslimize öğretmek zorundayız, beşerî sermayemizi bu noktada donatmalıyız.

Son cümle; Neo-kolonyal olmayalım, biz üretelim; erken kalkan yol alacaktır. Hiç dert edinmemek, çok konuşmak, "Bizden olmaz" demek, "Ayranı yok içmeye" falan… Hayır Türkiye!!! Neden "Daha çok çalışacağız" demiyoruz! Organize olalım, hepsi bu. Örneğin şimdilik uzay tarımı yerine tarımda Endüstri 4.0'ı bile başarsak, mucize!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU