Cadılar, kurt adamlar, Carlo Ginzburg: Geç kalınmış önemli bir çeviri

İbrahim Beyazoğlu Independent Türkçe için yazdı

Benandanti'nin gece savaşı

Carlo Ginzburg'un Gece Savaşları nihayet Türkçeye çevirilmiş. Her ne olursa olsun, yakın zaman kültü sayılabilecek bu kitabın nihayet Türkçeye çevirilmesi bu taraklarda bezi olanlar için müspet. Ancak bu bardağın dolu tarafı.

Bir de bardağın boş tarafına bakalım: Gece Savaşları kabilinden bir yapıtın, tıpkı başka önemli eserler gibi, uzun zaman sonra -neredeyse 56 yıl- Türkçeye çevrilmesi üzücü. Gece Savaşları geç kalınmış önemli bir çeviri. İnsan üzülse mi, sevinse mi bilemiyor.
 

 

Gece Savaşları'nın bende İngilizcesi, Night Battles, var. Yıllar önce sahafta denk gelince hemen alıp okumuştum.

Her zamanki gibi cadı temalı popüler efsanelerden geçilmeyen bir dönemdi. Uzun zaman Ginzburg'un kitabıyla boğuşmuştum.

Siz benim boğuştum dediğeme bakmayın. Okuması zor bir kitap değil. Ginzburg'un ele aldığı tarihsel olaylarda merkeze yerleştirdiği kültürel temalara yabacı değilseniz işiniz daha da kolaylaşır.

Dediğim gibi, kitaptaki kimi kavramlar metni okumanıza engel değil. Kitap okurken yabancı bir kavrama denk gelseniz bile biraz sabrederseniz, o kavramı yol boyunca - yani okurken - öğrenirsiniz. 

Öte yandan, Türkçe çevrinin benim açımdan yeni, daha doğrusu, farklı bir kişisel tarih olacağına şüphe yok.

Night Battles günlerimden bu yana aradan çok zaman geçti. Ben değiştim, kitap değişti. Ancak okurken her yineleme, Jacques Derrida'nın deyişiyle, bir farklılaştırma, içinde bir yenileme barındıran bir zaman- mekân ilişkisi değil mi?
 

 

Kitabın çevirisi için bir şey diyemem. Henüz okumadım. Çevirmeni tanımıyorum. Bu yazıyı da zaten Türkçe çevirinin müjdesiyle ve İngilizce metne referansla yazıyorum.

İtalyan tarihçiye gelecek olursak, Ginzburg, birçok açıdan kavrayışlı ve ilgiye değer bir kültürel tarihçi.

Kendisine mikro-tarihçi yaftası yapıştırılsa da -ki bunda bir sakınca görmüyorum- ben onu kültürel tarih yazımında bir kurum sayıyorum.

Ginzburg görsel iletişimden kurt adamlara, cadılardan ve mitolojiye uzayabilen geniş ve renkli bir yelpazede tarihi bakış açıları sunuyor.
 

Carlo Ginzburg AFP.jpg
Carlo Ginzburg / Fotoğraf: AFP

 

Ama maalesef Ginzburg bizim buralarda pek bilinmiyor. Okurların ezici çoğunluğu Kıbrıs'la kafayı bozmuş durumda.

Çünkü Gece Savaşları gibi çalışmalar, içe kapalı, yaşadığı dünyaya ve insan hayatına Kıbrıs zaviyesinden bakan okurlara göre soyut ve anlamsız. Dolayısıyla "yararsız".

Ancak bundan daha kötüsü de var: Bu zihniyet yapısı, kendinden başka herkesin, Kıbrıs'la ilgilendiğini, daha doğrusu ilgilenmek zorunda olduğunu varsayar.

Ginzburg gibi farklı iplikler ve desenlerle örgüsünü dokuyan bir tarihçi büyük ölçüde Peynir ve Kurtlar kitabıyla biliniyor.

Yakın zamanda çekilen Menocchio The Heretic adlı film de zaten Peynir ve Kurtlar'dan uyarlanmış. Henüz izlememişseniz istifade etmenizi öneririm.
 

 

Ginzburg, popüler inançlar gibi alternatif bir konu eksenine sahip, son derece polimat bir tarihçi.

Bu bağlamda, eserlerinde, tarihsel underdog'ları, itham edilenleri veya haksızlığa uğrayanları ön plana çıkarması da pek tesadüfi olmasa gerek.

Misâl: Engizisyon'un suçladığı bir köylü ya da dönemin cadı histerisinden muzdarip kadınlar Ginzburg'un eserlerinde kendine yer bulabiliyor.

Kedinin tüyünü tersten okşarken de -yani tarihsel mağdurları kültürel mahfillerde okurla buluştururken- sözde tarafsızlık arkasına saklanmıyor.

Zaten Solomon Volkov'un çok iyi ifade ettiği gibi "kültür ve politika hiçbir zaman birbirinden ayrılmamıştır ve ayrılmayacaktır (tersine inananlar da politik bir açıklama yapmaktadır)" (s. 7).

Dolayısıyla, Ginzburg, bir şekilde, politik bilinci -dolaylı ama dolaysız- elden bırakmadan, geçmişe eğiliyor.
 

Carlo Ginzburg La Tercera.jpg
Carlo Ginzburg / Fotoğraf: La Tercera

 

Ginzburg'un yapıtlarında dikkate değer bir başka nokta da, yaptığı araştırmalarda metodolojik tutarlılık göstermesi.

Yani epistemolojik ve ontolojik meseleler söz konusu olduğu zaman, Ginzburg araştırma konusu/nesnesi çerçevesini son derece bütünlüklü, dikkatli ve özenli bir şekilde çizmeye gayret ediyor.  

Başka türlü söylersek, araştırmasında neyin ne olduğuna da, onu nasıl bildiğine de hâkim.

Kısacası eserlerinde ciddi bir olgu ve içerik uyuşmazlığına yol açmamaya özen gösteriyor ve olgusal titizlik açısından güvenilir bir tarihçi.

Olgusal içeriği bulunan önermelere önem verse de gözü kara, teritoryal, varlık metafiziği bataklığına saplanan pozitivistlere benzemez.

Ancak, ayırt edici tarafının postyapısalcı temkin ve hassasiyet olduğu pek söylenemez. Daha açık olmak gerekirse, rahat okunabilirliği biraz da bu sebepten kaynaklanıyor.

Çünkü mütereddit bir tarzda yazmadığı için az çok ne söylemek istediği belli. Bu "duyarsızlık" da yazdığının keyifle okunan bir kitap olmasını sağlıyor.

Malûm: Duyarlı bir postyapısalcı için yazmak bazen tereddütlü, azap verici, zor ve dallanıp budaklanan bir süreçtir.

Ben şahsen onun arşiv karıştıran metinselci tarafından birkaç şey öğrendim diyebilirim.


Arşiv demişken, Ginzburg 1979'da Vatikan'a, Papa II. John Paul'e, yazdığı mektupla Engizisyon Arşivleri'nin araştırmacılar için açılmasında önayak oldu.

Gece Savaşları da işte bu Engizisyon arşivlerinden yola çıkan ve tarihsel belgeleri hakkıyla okuyan bir araştırmanın timsali.

Erken modern İtalya'da Benandanti merkezli bir bereket kültünü ele alan bir hikâye.

16'ncı ve 17'nci yüzyılların kuzey İtalya'sında, köylü kadınlar ve erkeklerden oluşan Benandanti'ler (iyi gezenler), kendilerini savaştıkları habis cadılar ve büyücülerden (malandanti) tamamen farklılaştırarak, kötücüş varlıkları karşı kutba koyarak, tanımlıyordu.

Tabii, kötülere karşı girişilen bu mücadelenin ritüel anlamda tezahür ettiğini belirtmekte fayda var.

Çünkü hasadı ve köyü korumak için geliştirilen bu kült ritüeline göre kötülüğün galebe çalması durumunda kıtlık baş göstereceği için, Benandanti üyelerinin bu astral mücadeleden galip çıkması gerekiyordu.

Başka bir ifadeyle, kült mensupları, ruhlarının iblislere karşı savaşmak üzere, bedenlerinden ayrıldığını iddia ediyordu.

Bu ölçütler ışığında, söz konusu kültün, James G. Frazer'ın - okuması eğlenceli ama günümüz akademik araştırmaları açısından başvurması bir o kadar da riskli - Altın Dal'da da karşımıza çıkan ürünlerin gelişmesi maksadıyla olayları etkilemeye yönelik ayinsel çabanın bir çeşitlemesi olduğunu iddia edebiliriz (Segal, s. 39).
 

 

Köyün ve mahsulün kaderini, tarım etkinliklerine anlam kazandıran bu kültün -bir tür şamanizm- ritüeli belirliyordu.

Ne yaparsınız ki bu düzenin ve güvenliğin bekçisi Benandanti kültünün anlamı zamanla değişmiştir.

Engizisyon, mutatları olduğu üzere, bir başa çıkma mekanizması olarak ortaya çıkan Benandanti kafalarındaki cadı mitine dökerek yeniden tanımladı ve neredeyse bir asır sonra Benandanti'yi spektrumun ötekisine, yani karşı çıktıkları malandantiler'e dönüştü.

Görüldüğü üzere, Benandanti, Engizisyon'un kurbanı olmuştur. Bu pek acı bir tablodur. Zira, mahkemeler esnasında ağır bir psikolojik etkinin nüfuz ettiği "bu davalarda, 'cadılar', engizisyoncuların Şeytani sabbatlar olarak gördükleri gece toplantılarını itiraf etmişlerdi" (Gaskil, s. 42).

İtiraflar belki de sadece Benandanti üyelerinin içinde bulundukları durumdan dolayıydı. Başka bir deyişle, "cadı" faaliyetleri yürüttüğünü itiraf etmek, şaşkın ve dehşete düşmüş bir Benandante mensubunun yararına gelişebildiği bir durumdu bazen ve "sanıklar" faaliyetlerinin ve itiraflarının bedelini her zaman hayatlarıyla ödemiyordu.

Engizisyon'un her zaman acımasız olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı nasıl doğruysa, her zaman hoşgörülü bir tutum benimsemediğinin yanlış olmadığı da doğru.

Bunları tasarlamayı size bırakıyorum. Buna cadılık tanımının muğlak ve riskli doğasını da ekleyebiliriz. Ama bu ayrı bir hikâye. 
 

 

Ginzburg, aynı zamanda, çok-dilli bir polemikçi. Evet, Ginzburg, girdiği polemiklere karşın, birçok meslektaşına kıyasla, insani ve etik kaygılar güden, özgür düşünceli bir hümanist.

Ben onu daha çok çağdaş bir Rönesans aydınına benzetiyorum. Muhatabının olumlu yanlarını es geçmiyor. Bunu en rahat Efsaneler Amblemler İzler / Morfoloji ve Tarih kitabında, bilhassa Georges Dumézil'in Mythes et dieux des Germains (İngilizcesi Gods of the Ancient Northmen) kitabının ünlü eleştirisinde getirdiği anlayışta görebiliyoruz.

Bir dönem İstanbul Üniversitesi'nde de hocalık yapmış Dumézil'in, bu kitabı –yanılmıyorsam lütfen beni düzeltin- hâlâ Türkçeye çevrilmeyi bekliyor maalesef.
 

 

Son zamanlarda, Viking fenomeninin Türkiye kültür endüstrisinde geçmişe kıyasla bulduğu revacın rüzgarını da arkasına alan yayıncılar Dumézil'in bu kült eserini Türkçeye kazandırılabilir. Neyse lâfın ucunu kaçırmayalım. 


Son olarak, yayıncı Pinhan'a böyle az bulunur işlerden telakki edilebilecek bir kitap çevirdiğinden ötürü minnet ve şükran duyduğumu belirtmek istiyorum.

Pinhan'ı böyle daha çok çeviriyi okurlarla buluşturması için cesaretlendirmek istiyorum. Tek itirazım kitabın fiyatı: 60 TL. Özellikle bu ekonomik kriz için fazla.

Ancak burada çok da katı olmamak gerektiğini düşünüyorum. Yayınevinin de kendince geçerli sebepleri vardır elbette: Misal; telif hakkı, vergiler, başka masraflar, çeviri vs.

 

 

Kaynakça

Malcolm Gaskill. Cadılık. (S. Gül, Çev.). Dost, 2016.
Robert A. Segal. Mit. (N. Örge, Çev.). Dost, 2012.
Solomon Volkov. Büyülü Koro: Lev Tolstoy'dan Aleksandr Soljenitsin'e XX. Yüzyıl Rus Kültür Tarihi. (S. Gürses, Çev.). Y.K.Y,  2010.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU