Mısır'da Cemal Abdünnasır iktidarının doğurduğu bir roman: O Koku

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Sunullah İbrahim / Fotoğraf: Al Arabiya

Edebiyatın yaşamla ilişkisi tek düze bir tanımla, olayla, durumla açıklanmayacak kadar sonsuz bir alanı kapsar.

"Edebiyat ne işe yarar" sorusunun ilk başta bir arayış olduğu ya da bir tanıma muhtaç hissedildiği yönündeki tüm ezber bozan durumlar, değerlendirmeler ve eleştiriler edebiyatın temas noktasını ortaya çıkarır.

Aydın, entelektüel, okur gibi muhatapların estetik beğenileri, bunalımları, tanımlamaları, hazları, edebi eser üzerindeki çalışmaları, yorumları belli bir konuşma ritüeli yarattığı gibi, onların edebi eseri konuşma arzusunda olmaları, edebiyatın onları konuşturmaya çalışması bile edebiyatın başlı başına bir ilerleyişin kaydını tuttuğunu gösterir.

Akademi camiasında, eleştiri kurumunda ve aydın anlatılarında edebiyat eserleri yoluyla bir konuşma yapılması, edebiyatın onlar üzerindeki dönüşümüne dair bize bir fikir verir.

Bu durum, edebiyatın toplumu dönüştürmediği yönündeki görüşlerde; akademi, eleştiri ve aydın çevresinin girmiş olduğu girdaba ve kendilerine yönelik çelişkiye de adım adım götürür.

Toplumun dönüş noktasının kendileri yoluyla, bir hafıza yaratılarak yapılabileceği gerçeğinden uzaklaşırlar. Onların kazandığı her bir yolun ve ünvanın edebi eserler aracılığıyla gerçekleştiğinden bu kadar bihaber olamazlar.


Edebiyat, kültürel alandaki durumları ve tarihi olayları yeniden üretip gerçeğe yakın bir çektiğinde, yeni bir bakış açısı kazandırarak, toplumun hem hafızasını canlandırır hem de bireyin karmaşıklığına dair malzeme serer.

Edebi eserler, bireyin kendi aynasının dışında bir yerde gösterir dünyayı. Eseri ve yaratıcısına yönelik hakikat ya da etik de devreye girer böylece.

Çünkü okurun, dünya görüşünü eserden ve yazardan ayrıştırabildiği ölçüde esere yaklaşma istenci o denli artar.

Rita Felski'nin "Edebiyat Ne İşe Yarar?" kitabında, edebiyatın bellli kıstaslarını ele alarak edebiyatı dört işlev üzerinden değerlendirip yönelttiği soruya ulaşmaya çalışır.

Rita Felski, edebiyatı tanıma, bilgi, büyülenme ve şok evreleriyle yorumlarken, her okur bu dört işlevden birinin etkisinde kalarak kitaba yönelir görüşüne yaklaşmış olur.

Edebi eserde, okurun bu dört işlevden herhangi birinin etkisinde kalarak tepki geliştirmesi edebiyatın ne işe yaradığına dair soruyu cevaplar.

Okurun kendi benliğini tanımlama, olumlu-olumsuz tüm özellikleriyle karşılaşması, dönüştürücü etkisinin sınırlarını belirler.

Ve tanımayla birlikte bilginin okurun benliğinde yer almasıyla, gizli, örtük ve olduğundan daha karanlık görünen olay ve durumların edebi eserde bulunmasıyla büyülenme nükseder.

Şok, diğer işlevlerin deneyimlerinden ayrı olarak bir yerde konumlar; insanın korkunç gördüğü, korktuğu, baş edemediği her şeye edebiyat eserinde karşılaşmasıyla buna dair geliştirdiği şiddetli tepkidir. 


Sunullah İbrahim: O Koku

Sunullah İbrahim'in "O Koku" romanı, Mısır'da Cemal Abdünnasır iktidarı dönemine denk gelir.

Roman, anlatıcının hapishaneden çıkınca kalacak bir yer bulamaması nedeniyle geceyi nezarethanede geçirmesiyle başlar.

Romandaki bu başlangıç ülkedeki baskıyı işaret ederken, anlatıcının diğer insanların hikayelerine yönelimi de açığa çıkarır.

Bir gecelik nezarethane macerası, ülkedeki hapishanelerde yaşananan olayların fotoğrafını soğuklukla okura gösterir.

Romanın giriş kısmında anlatılanlar, Rita Felski'nin belirttiği edebiyatın dört işlevinden biri olan "şok"a hemen götürür.

Şok işlevi, geleneksel, süslü, şiirsel Arapçanın standartlarıyla çelişen bir üslup ile kısa gerçekçi ifadeler ve basit gözlemlerin temelinde hikâyenin dokusunda etkin rol oynar.

Üslubu özünde başkaldırı taşıyan bir yapı içinde bozarak üsluba yeni bir görünüm kazandırır. Hayatın sıradan, basit bir görünümden öte olmadığını soğuk ve gözlemden ibaret üslubuyla cömertçe yansıtır.
 

 

Zaten Sunullah İbrahim'in kitaba dair iki önsüz yazması, kitabın genel tepkilerine, üslubuna dair değişimlerden bahsetmesi, onun yap-boz içinde dili kendisinde görünen şekliyle yansıtmaya çalıştığını açık eder.

Öyle ki bu üslubu, iktidarın ülke üzerindeki gölgesini, toplumdaki yozlaşmayı hapishanelerde yaşananlarla vermeye çalışır: 

Battaniyenin sahibi, üzerindeki battaniyeyi çekip eliyle yanı başında uyuyan dolgun bir oğlanın üzerini örttü. Battaniyenin altında kalmazdan önce oğlanın yüzünü gördüm. Şarap rengi bir teni, dolgun dudakları vardı. Dizleri bükük vaziyette derin uykuya dalmıştı. Adam battaniyenin altından koluyla onu sardı. Hareket ede ede sonunda ona yapıştı. Kolu battaniyenin altında, oğlanın vücudu üzerinde hareket ediyordu, oğlanın pantolonunu çıkardı. Adamın bacakları oğlanın sırtına yapıştı. 


Sunullah İbrahim, 'çok berbat bir dünyada yaşıyoruz' fikrini arka perdede seslendirerek, bir şeyleri uzatarak anlatmak yerine, gösterme ve fotoğraflama yoluyla insanın belleğinde oynatmaya çalışır.

"O Koku", anlatıcı veya yazar hapishaneden çıktıktan sonra kontrol altındadır. Her gün bir askerin kapısına dayanıp ondan imza alması, eve yetişme telaşı, muhalif olmanın sınırları, rejimin gündelik yaşam üzerindeki etkisini görebiliyoruz.

Bir nevi Kafka'nın "Dava" kitabında, "Unutmayın tutuklusunuz Bay K. ama dışarıda gezebilir, işlerinizi yapabilirsiniz" cümlesini hatırlatır.

Ama keskin sınırları olan bir hikaye değildir, gündelik ve olağan durumların bir dökümü olarak sayfalara düştükçe, zihniminizin bir köşesinde, dünyanın herhangi bir yerinde olanlarla karşılaşma ihtimalinin yüksek olduğunu anımsatır.

İnsan ve toplumun karmaşık bir o kadar basit tepkilerini olağan şeyler üzerinde anlatır. Örneğin evdeyken mastürbasyon yapar, dişini fırçalar, parmağını burnuna sokar, tuvaletin borusu patlar, anlatıcı çişe basar o ayaklarla salonda gezinir.

Ama dışarı çıktığında kanalizasyon borusunun patlamasıyla caddeyi kaplayan kokuyu dert edinir. İçeride sönen tepki dışarıda patlamaya açık hale gelir.

Burada bireyin, tepkisel dünyasındaki basit, fakat bir o kadar karmaşık yapısı; insanı rollerinden ve görevlerinden azade sadece ve sadece insan olduğu için eyleme dönüştüğünden bahseder ya da tepkinin baskın geldiği yeri gösterir.

Belki de kendi pisliğine tiksinmeyen insan, başkalarının pisliğine daha çabuk tiksinir.
 

 

Sunullah İbrahim, toplumdaki kokuşmaya, bozulmuşluğa okuyucuyu davet eder böylece. Devlet dairelerindeki çürümüşlüğü, kısa ve net bir biçimde geçirir metne:

Yanlarından ayrılıp eve koştum. Eve vardığımda asker merdivenlerdeydi. 'Geç kaldın' dedi. Sigara paketini çıkardım, ama o başıyla reddetti ve 'Bu geceyi hapiste geçirebilirsin' dedi. On kuruş çıkardım. Bu kez bana daireye kadar eşlik etti. İçeri girip defteri getirdim. İmzalayıp ayrıldı.


Sunullah İbrahim, kitabın yayımlandıktan sonra birçok tepkiye maruz kaldığını, tehdit edildiğini ve toplumun böyle olmadığına dair eleştirileri de gündeme getirir sunuş ve önsözde.

Toplum ve iktidarın aynı biçimle yazara saldırması, Oscar Wilde'nin "Dorian Gray'in Portresi" kitabında söylediği, "İnsanların ahlaksız diye nitelediği kitaplar insanları kendi ahlaksızlıkları ile yüzleştiren kitaplardır" cümlesine götürür.

Kitaba gelen eleştirileri ise politik eminliği ile cevaplar kitabın önsözünde: Çirkinliğin içindeki güzelliği bulma çabasının, çirkinlikleri de çirkince anlatarak görünür kılma çabasıyla başat gitmesi gerektiğini hatırlatır.

İşte kendi romanındaki bayağılığı bu ışıkta okur, zamanın gerçekçiliği ile kişinin gündelik gerçekliğinin tezatında, toplumsallaşmış pirüpak politik öznelerin bireysel yaşamlarında, ne derece kokuşmuş olabileceğini bir kod ile dikte eder. Bu da kokudur.

Yukarıda bahsettiğim gibi, birey kokuşmuştur çünkü anlatıcı kendi banyosundaki necis suyun ortasından yürür geçer, suyu salona taşır.

Fakat birey tepkiseldir de aynı zamanda, bu atık suyun kokusunu caddede gördüğünde de "koku dayanılmazdı" diyerek insani bir reflekste bulunur.

Sunullah İbrahim, "O Koku" romanında kullandığı dil ile Doğu toplumu mitini, aile yapısını ve dini vecibeleri parçalara ayırırken, aynı zamanda aile-akrabalık ilişkilerinin sahteliğini toplumun yüzüne vurur.

Tüm bunların dışında, politik temelli bakışıyla her şeyin varlık sebebine bir tehdit olarak düşer sayfalara.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU