Biden, Latin Amerika'da sağ-milliyetçi hükümetleri tasfiye ediyor

Hüsamettin Aslan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Matt Rourke/AP

Joe Biden'ın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başkanı olarak seçilmesiyle, Latin Amerika hükümetleri hem sol hem de sağ elitleri ve bunlarla bağlantılı dış aktörler üzerinden güçlü bir paradigma değişimi yaşanıyor.

Birçok ülke yeni dönemi kavrayabilmiş değil. Özellikle sağ partiler, bu değişimi anlamlandırmakta ve ayak uydurmakta zorluk çekiyor.

Biden yönetimi, Latin Amerika ve Karayip ülkelerine dikkat çekici bir dizi zorluk/şartlar sunuyor!

Washington'da yaşanan Biden değişimi, bölgede de yeni ilişkiler, algılar, belirsizlikler ve fırsatlar yaratıyor.

Bu durum hem Latin Amerika'da yükseliş eğilimde olan sol siyasetini hem de Biden'ın sosyal ve kültürel paradigma değişimiyle örtüşmesine neden oluyor.


Elbette fırsat ve zorluklar siyasi açıdan kişiden kişiye ve ideolojiden ideolojiye değişiyor. Mesela 2002-2014 yılları arasında 18 ülkede sol partiler Latin Amerika ülkelerinde iktidara geldiler.

Ülkelerinde ciddi bir kalkınma hamlesi de yaşattılar. Ancak, özellikle Çin'in 2013-2015 yıllarında bölgeden ham madde ithalatını azaltması ile Latin Amerika sol hükümetleri ekonomileri krize girdi.

Bu bağlamda yolsuzluk, işsizlik, eşitsizlik ve enflasyon beraberinde geldi. Dolayısıyla 2015-2016 yıllarından 2020 yılına kadar 10'dan fazla ülkede seçim/darbeyle bir şekilde sağ-milliyetçi parti/siyasetçiler Latin Amerika'da iktidar oldular.


Latin Amerika ülkelerinde ABD dış politikasının geleneksel müttefikleri sağ partiler/siyasetçiler olmuştur. Ancak Biden yönetimiyle birlikte ABD, sol/sosyalist partileri ve siyasetçileri destekliyor.

Mesela sol siyasetçi olarak bilinen Ekvador eski Cumhurbaşkanı Lenin Moreno, Ekvador muhalif aktivist yerli-solcu Perez, Arjantin Cumhurbaşkanı Fernandez, Şili'de referandumu ile belirlenen yerli-solcu Anayasa jürisi, Peru'nun yerli-solcu Cumhurbaşkanı Castillo, hatta iç siyasetteki dengeleri bir kenara bırakırsak Bolivya'da yerli-solcu Morales'in Cumhurbaşkanı adayı olarak seçilen Marksist Cumhurbaşkanı Arce bu dönemi resmeden solcu siyasetçiler oluyor…

Bu yeni dönemde Biden ABD'si, Latin Amerika'da sol hükümetleri ve siyasetçileri desteklerken; özellikle yerli topluluklar, Z kuşağı gençliği ve LGBT kolektifleri ülkelerin iç siyasetinde toplumsal dinamikleri oluşturuyor.

Bu yeni paradigma değişiminde Biden ABD'si evanjelik politikacıları + milliyetçi hükümetleri ve siyasetçileri tasfiye ediyor.

Hatta ABD, kendisiyle uyumlu siyasi ve ekonomik bağlantıları olan siyasetçilerden vazgeçmekten de imtina etmiyor.

Örneğin 'Trump ABD'si' ile yakın ilişkisi bilinen Brezilya'nın aşırı milliyetçi Cumhurbaşkanı Bolsonaro (Hıçkırık krizine girdiği için yemeğin aşçısı tutuklandı), Paraguay'ın sağ-milliyetçi Cumhurbaşkanı Abdo (Darbe ve yolsuzluk iddiaları var, protesto ediliyor), Kolombiya Cumhurbaşkanı İvan Duque (Helikopterine silahlı saldırı yapıldı), Şili Cumhurbaşkanı Pinera (Kasım-2021 seçiminde aday olmadı), Peru Cumhurbaşkanı Martin Vizcarra (Görevden azledildi) ve liberal siyasetçi Francisco Sagasti (seçimde aday bile olmadı), Bolivya eski Cumhurbaşkanı Anez (darbe yapmaktan tutuklandı) El Salvador'da Bukele (hakkında otoriterlik suçlaması var), Honduras Devlet Başkanı Juan Orlando Hernandez (Trump, uyuşturucu kaçakçılığıyla olan bağlantılarına göz yumdu) Haiti Cumhurbaşkanı Moise (bir suikastla evinde öldürüldü)… sayabiliriz.

Toparlayacak olursak Biden ABD'si Latin Amerika'da sağ milliyetçi hükümetleri çeşitli suç(lama) veya oluşturulmuş legal/illegal aksiyonlarla tasfiye ediyor.

Yerine ise sol veya yerli-sol siyasi aktörleri/partileri bölgede ikame ediyor.


Sağ-milliyetçi hükümetler, sosyal ve ekonomik 'enkaz bırakıyor'

Latin Amerika ve Karayipler'de siyasi, ekonomik ve sosyal dinamikler oldukça karmaşık, birbirine bağımlı olayların, koşulların ve karşılıklı etkileşimi beklenmedik davranışlar üretebiliyor.

Kovid-19 pandemisinden önce de bölge, önemli sosyo-ekonomik eşitsizlikler, toplumun kutuplaşması ve şiddete endeksli suç ekonomileri, yaygın yolsuzluk, kırsal ve kentsel bölgelerde hükümetlerin zayıf performansı önemli eleştirilerin oluşmasına neden oldu.

Özellikle ABD seçimleri ve Kovid-19 kısıtlamaların gevşemesiyle birlikte siyasi, ekonomik, medikal ve toplumsal sorunlar; Trump'ın seçimleri kaybetmesi, eğitim ve sağlık hizmetleri, sürdürülebilir kalkınma, kolluk kuvvetleri ve adalet sistemleri gibi hizmetler Latin Amerika sağ-milliyetçi hükümetler açısından ciddi bir hayal kırıklığına yol açtı. 

2019 sonbaharında Ekvador, Peru, Şili, Kolombiya, Haiti sağ-milliyetçi hükümetler yoğun protestolara maruz kaldı.

Ekonomileri yüzde 5 ile yüzde 10 arasında küçüldü. IMF'den borç aldılar. Sosyal yardımları kestiler.  Bu yüzden Şili, Peru ve Kolombiya sağcı hükümetlerin toplumsal desteği kalmadı.

Zaten seçime de giremiyorlar. Haiti Cumhurbaşkanı öldürüldü. Ekvador'da Lenin Moreno seçime bile giremedi.

Kovid-19 Pandemisiyle birlikte siyasi gerilim ekonomik ve medikal kriz nedeniyle küçük işletmelerin önemli bir kısmı iflas etmiş, işçi kesimi ekonominin içinde kaybolmuştur.

Üstelik medikal araç-gereç gereksinimi, aşı tedarikinde yaşanan problemler toplumsal asabiyeti arttırmıştır.

2019 başlayan protestolar 2020 sonu ve 2021 ile birlikte yeniden ortaya çıkan gösteriler yeni bir dalga daha başlattı.

Şili, Peru, Brezilya, Paraguay, Kolombiya, Haiti, El Salvador, Honduras ve hatta Sol-Milliyetçi Venezuela, Nikarugua ve Küba'da yapılan gösteriler ülkeden ülkeye farklılık gösterse de; ekonomik ve medikal konularda ortak zorluklar oluştu.


Biden ve ekibi, nasıl bir müttefik hükümet kurmak istiyor? 

Latin Amerika ülkeleri/liderleri Biden yönetimini memnuniyet ve sevgi dolu karşılaşmış olsalar da; Biden ve küreselciler, sağ-milliyetçi ve evanjeliklerin desteklediği hükümetleri "güvenilir görmüyor".

Bu durum Latin Amerika sağ partilerinde ve siyasetçilerinde anlaşılması güç bir krize sokuyor. Dolayısıyla Biden, geleneksel ABD dış politikasının dışında bir müttefiklik ilişkisi kuruyor.

Bu bağlamda Biden ve ekibinin Latin Amerika hükümetlerinde hedeflediği ana temalar arasında şunlar yer alıyor:

1.  ABD'nin bölgedeki ortakları tarafından alınan politikalara ve kararlara, demokratik ilkeler, insan hakları, hukuka saygılı 'ama' ABD'nin istediği mevzuat değişikliklerini kendi anayasaları ve yasal çerçeveleriyle uyumlu hale getirme taahhüdü istiyor.

Bu çerçeve de LGBT hareketleri/hakları, Kadın hakları, hayvan hakları, Esrar kullanım serbesiyeti, ötenazi hakkı, iklim değişikliği, gen bankacılığı, cinsiyetsizlik ideolojisi, kürtajın yasallaştırılması, aile karşıtlığı, çevre, fikir ve basın özgürlüğü konularında uluslararası standart, göç/göçmen konularında hukuksal güvence, bölge ülkeleri arasında anayasalar arası entegrasyon, vatandaşlık ve seçilme haklarında uluslararası imtiyaz, siyahi ve mülteci karşıtlığı, ilk eğitim kitaplarında cinsiyetsizlik ideolojisinin yaygınlaştırılması vs. konularında hukuk mevzuatının oluşturulmasını talep ediyor.


2. Özel sektörden yararlanarak serbest piyasa ilkelerini teşvik edilmesi ve bölgede ekonomik ve hukuki/fiili güvenliğin tesis edilmesini istiyor.

3. İnsan hakları, özgürlük, din ve vicdan hürriyeti konularında da siyasi bir tutum talep ediyor. Biden ekibi, siyasi hoşgörü, farklı etnik grupları arasında ve insan haklarına saygı gibi ABD değerlerini vurguluyor.

Ancak Latin Amerika kadim müttefikleri milliyetçi ve muhafazakar partililere de, sol grupların ifade özgürlüğünü kötüye kullanabileceği; ve bunu hükümetleri yıkmak ve istikrarı bozmak için protesto hareketlerini kullanabileceği konusunda da uyarıyor.

Böylelikle insan hakları ilkelerine, kendi anayasal ve hukuki çerçevelerine uygunluk talep ediyor.


4. Çin, Rusya ve İran gibi aktörlerle ilgili olarak, Biden ekibi, özellikle telekomünikasyon altyapısı konularında ABD politikasına paralel bir pozisyon alınmasını istiyor.


Özetle Biden ve ekibi, seküler yaşam biçimi etrafında ve ekonomik uygunluk temelinde sağ/sol ideoloji fark etmezsin Sosyal Marksist kültürü dayatan olgulara hukuksal bir koruma talep ediyor.

Latin Amerika sağ partileri ve evanjelikler, bu talepleri topluca 'Komünist' istekler olarak değerlendiriyor.

Dolayısıyla karşı çıkıyorlar. Bu bağlamda Biden yönetimi, toplumsal dinamik açısından Sol partileri ve solcu siyasetçileri kendi politikalarının uygulayıcısı olarak görüyor.


Biden ve küreselciler, sağ-milliyetçiler yerine solcu ve yerli-solcu hükümetleri ikame ediyor

Biden, yaklaşık 200 günlük görev süresi içerisinde Haiti Cumhurbaşkanı Moise bir suikastla evinde öldürüldü, Kolombiya Cumhurbaşkanı İvan Duque'nin helikopterine silahlı saldırı yapıldı, Brezilya Cumhurbaşkanı Bolsonaro'nun ise daha ağır bir basınca maruz kaldı; Brezilya ordusunda 'darbe iddiaları' gündeme geldi. Hıçkırık krizine girdiği için aşçısı tutuklandı.

Ayrıca Brezilya senatosu, Bolsonaro hakkında soruşturma açtı. Bolivya eski Cumhurbaşkanı Anez tutuklandı. Meksika Cumhurbaşkanı Lopez, ABD'nin kendisine darbe yapmak istediğini açıkladı… diğer sağ siyasetçiler hakkında da olağandışı hadiseler yaşandı.

Meksika Cumhurbaşkanı Andres Manuel Lopez Obrador (AMLO), Başkan Trump ile karşılıklı faydalı bir ilişki yaşadı. Lopez Obrador, göç ve ticaret konusunda Trump'ın kendisinden istediklerini yaparken, Trump AMLO'nun insan hakları ve güvenlik sicilini görmezden geldi.

Bunun dışında Meksika'da Evanjelikler ile ittifak yapmış olan Lopez Obrador ve solcu Ulusal Yenilenme Hareketi (MORENA) hükümeti, Başkan Biden'na karşı temkinli yaklaştı.

Buna karşın Lopez Obrador, Biden'ın başkanlığını en geç kutlayan başkanlardandı. Nitekim Haziran-2021'de Lopez Obrador, ABD'nin kendisine darbe tasarladığını bir basın toplantısı ile açıkladı.

Biden şimdi Meksika ile sadece demokrasi, insan hakları ve yolsuzluk konuları değil, iklim değişikliğini de kapsayan daha geniş bir gündem öneriyor.

Ancak López Obrador yönetimi, mevcut göç krizini kontrol altına almak konusunda eskisi kadar istekli değil.

Bunun dışında Kuzey Üçgeni olarak bilinen sağcı Orta Amerika ülkeleri (Guatemala, Honduras ve El Salvador) Biden yönetimine karşı büyük bir umut ve korku karışımıyla karşıladı.

Özellikle Salvador Cumhurbaşkanı Nayib Bukele, Biden yönetiminin hedefe aldığı kişi durumunda. Diğer bir isim ise Honduras Devlet Başkanı Juan Orlando Hernandez görünüyor.

Küba ve Nikaragua'da, Venezüella'da olduğu gibi Biden yönetimi, uzlaşmaz bir rejimle karşı karşıya kalacak. Uluslararası sistemin izole ettiği bu ülkeler ideoloji fark etmezsin ABD hükümetlerin hedefinde oluyorlar.

Nitekim Küba'da yıllar sonra gerçekleşen küçük bir gösteri bile uluslararası ana akım medya da büyük bir ses getirdi.

Karayipler'de, Dominik Cumhuriyeti'nde Luis Abinader hükümeti gibi merkez sağ hükümetler, Washington ile ticari ilişkilerini sürdürmeye çalışacaktır.

Ancak komşu ülke Haiti Cumhurbaşkanı Moise'nin başına gelenleri de unutmamak lazım. Nihayetinde Moise'de ABD ve Trump ile iyi ilişkileri bulunan sağcı bir siyasetçiydi.

Trinidad ve Tobago'daki Keith Rowley ve Dominika'daki Roosevelt Skerrit gibi sol eğilimli hükümetler, Venezuela ve Küba ilişkileri yüzünden Washington'dan daha fazla baskı görebilir.

Çin'i tanımamaya devam eden Karayip devletleri arasında Haiti, Saint Kitts ve Nevis, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Kovid-19 nedeniyle turizmin çökmesiyle diplomatik ilişkiler tartışması yeniden alevlenebilir. 


Biden yönetimi Guyana ve Surinam'da Washington ile güçlü ilişkiler kurmaya istekli, ancak Biden ve ekibinin ülke içindeki siyasi ve toplumsal fay hatlarını kullandığı aşikar.

Örneğin Surinam'da yeni Chan Santokhi koalisyon hükümeti oldukça kırılgan bir yapıya sahip. Dolayısıyla bu durum Biden yönetimi açısından bulunmaz bir kolaylık sunuyor.

Guyana'da, yeni PPP hükümeti, Çin ile ticari ilişkiler geliştirmesi ve büyük projeler tasarlaması Biden yönetimini rahatsız ediyor.


Başkan Biden, 200 günlük süre içerisinde Ekvador ve Peru seçim süreçlerine de dolaylı olarak müdahil oldu.

Ekvador'da seçimleri neredeyse kazanması beklenen milliyetçi-sol ve ABD karşıtı aday Andres Arauz, ilk turda en yakın rakibine 13 puan fark atmasına rağmen; bankacı ve Muhafazakar-liberal aday Lasso'ya karşı kaybetti.

Çünkü birinci turu 3. sırada bitiren yerli-solcu  Perez, aynı ideolojiden gelen solcu Arauz yerine liberal Lasso'yu destekledi. Perez bu süreç içinde Ekvador'daki ABD büyükelçiliğiyle sıkça istişarede bulundu. 


Peru'da ise yerli-solcu Castillo, yaklaşık 40 bin oy gibi az bir farkla ve 2 aylık sayım tartışmalarından sonra seçimi kazandı.

Castillo kabinesini açıkladığında Kadın Bakanlığına LGBT savunucusu feminist Anahi Durand'ı atadı. Benzer bir atama ekonomi bakanlığında da gerçekleşti.

Bu atamalar Castillo'nun tabanında şok etkisi yarattı. Oysa solcu Castillo, LGBT karşıtı bir siyasi aktördü.

Peru, Şili ve Ekvador gibi ülkelerde LGBT hareketlerinin toplumsal desteği oldukça zayıf olmasına rağmen feminist bir kişinin bakan olarak atanması sürpriz oldu.


Trump'ın Latin Amerika doktrini Venezüella, Küba ve Nikaragua'yı kapsayan bir "tiranlık troykası" fikrine dayanıyordu.

Trump etrafını, troyka tabirini bulan Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve Ronald Reagan'ın Latin Amerika'daki şefi Elliott Abrams gibi Bush'un altında hizmet etmiş şahinlerle kuşattı.

Biden, Latin Amerika ile olan ilişkisinde birçok zorlukla yüzleşmek zorunda kalacak. Ancak bu zorlukların üstesinden gelebilecek iki unsuru da elinde koz olarak duruyor.

Birincisi Latin Amerika'da solun yükselişi diğeri de milliyetçi siyasetin ekonomik ve sosyal açıdan büyük bir enkaz bırakmasıdır.


Sonuç olarak Latin Amerika'da sol partiler ve siyasetçiler yükselişe geçti. Bunda Kovid-19 pandemisi ve Sağ-Milliyetçi hükümetlerin insan hakları, özgürlük ve etnik ayrımcılık politikaların yanı sıra ekonomik ve medikal krizde etkili oldu.  

Bu bağlamda Biden yönetimi, Latin Amerika'da sosyalist ve marksist sosyal politikalar üzerine yeni paradigma değişimini inşa ediyor.

Elbette siyasi ve sosyal bu ahengin devamı, Çin'in ekonomik bağlarını Latin Amerika'da önemli ölçüde artırıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU