Kovid ölüm oranları tamamen yoksulluk ve beslenmeyle ilgili

Çok fazla işlem görmüş gıdalarla beslenmenin sizi öldürdüğüne dair kesin kanıtlar olmasa da bunların büyük kısmını tüketen gelir diliminde olmanın Kovid-19'dan ölme olasılığınızı artırdığına dair kanıtlar var

Birleşik Krallık'taki Ulusal Obezite Forumu, abur cubur tüketiminin önüne geçilmesi için şeker vergisi getirilmesinin gerektiğini savunuyor (Reuters)

Epidemiyolog Profesör Sir Michael Marmot'un, Kovid-19 ölüm oranlarının Greater Manchester'da yüzde 25 daha fazla olduğuna (ve genel olarak da yerel otorite ne kadar yoksullaşmışsa, ölüm oranlarının da o kadar yüksek olduğuna dair) son bulguları, bir diğer açıklayıcı çalışmanın hemen ardından geldi.

Kovid-19 araştırmaları yapan Zoe ekibi, büyük miktarda bitki bazlı gıda tüketenlerin Kovid'e yakalanma olasılığının yüzde 10, yakalandıkları takdirde de hastanede tedavi ihtiyacı duyma olasılığının yüzde 40 daha düşük olduğunu ortaya çıkardı.

Ama ne yazık ki araştırmacılar, "bitki bazlı gıda" derken çikolata, cips ve şarabı değil; meyve, sebze ve bakliyatı kastediyor. Sihirli değnek; bitki bazlı beslenmeyi günde 5 yerine 9 ya da 10'a çıkarmak. Ayrıca bu sihir evrensel: Ne kadar kilolu, hasta, yaşlı ya da yoksul olsanız da işe yarıyor.

Vitamin ve minerallerle dolu besinlerin ölümcül virüsten kurtulma şansınızı artırıyor olması elbette sürpriz değil ama bir milyondan fazla kişinin beslenme tarzı ve Kovid sağlık kayıtları üzerinde yapılan çalışma sayesinde sağlıktaki bu müthiş iyileşmenin doğrulanması, birilerinin brokoli ve nar tanelerine uzanmasına gerçekten yardımcı oluyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Fakat kahvaltıda yarım kilo vitamin hapı yutup günün kalanında tıka basa çörek, çikolata ve cips yemek bir işe yaramıyor. Bu büyük talihsizliği açıklamak için şimdi çok fazla işlem görmüş gıdaların "zararlılığına" kısaca göz atacağız.

Pek çok tartışma, bu tür gıdaların yüksek tuz, yağ ve şeker oranına odaklanıyor: Bu oranları bir düşürebilsek, her şey yoluna girecek. Fakat sağlığınızı bozmak için tek gereken tuz, yağ ve şeker olsaydı, İtalyanların hepsi 40 yaşında ölürdü. Çoğumuzun tabutuna çivileri çakan, yapılan işlemlerin lifin tamamını (ya da neredeyse tamamını) söküp atması.

İneğinizi ot özüyle besleyip, bol miktarda yağ, şeker, tuz takviyesiyle şişirip lezzetli hale getiriyor olsaydınız, şeker ve diğer besinlerden birkaç gram azaltınca sağlığının çok da iyileşmesini beklemezdiniz.

Böyle saçma sapan konuşan her morona, "İneğin tam gıda yemesi gerek" diye bağırırdınız. Nitekim bazı inekler abur cubur diyetinin sığır versiyonuyla besleniyor çünkü bu, onları iki kat hızda şişmanlatıyor. Bu aynı zamanda eti daha az besleyici hale getirirken, ineğin yola devam etmesi için tıka basa antibiyotikle doldurulması da gerektiriyor. İnsanla beslenmediğimiz için besin değerimize dair yorum yapamıyorum ama geri kalanı aynen geçerli.

Biz inek değiliz ama yiyeceklerdeki besinler kadar yiyeceklerin yapılarına da ihtiyacımız var. Eğer lifi çıkarırsanız, epey yıkıcı sonuçlar doğar. İlk olarak bu işlem, gıdaları santimetrekare başına daha kalorili hale getiriyor, yani tok hissetmek için çok daha fazla yemeniz gerekiyor: Sizi doyuran kalori değil, hacim.

Doyduğunuzu hissetmeden önce yemeyi bırakmak için çok az kişinin sahip olduğu demir iradeye ihtiyaç var. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü'nün araştırmaları, çok fazla işlem görmüş gıdalardan oluşan beslenme tarzına sahip kişilerin, düzgün beslenen kişilerden günde genelde 500 kalori daha fazla tükettiğini iddia ediyor. İkincisi, sindirim hızını yavaşlatacak hiçbir şey yok. Sindirim, şekerin yükselmesine neden oluyor; bu yüzden insülin, şeker vücuda zarar vermeden önce hızlı davranıp onu yağ hücrelerinde depoluyor. Her iki madde de obeziteye ve insülin direncine yol açıp Tip 2 diyabete sebep oluyor ki bu, pandemide birçok kişinin ölümüne neden oldu.

Bu ölümcül olumsuz etki üçlüsünün mikrobiyom üzerinde yaptığı etki de cabası.

Mikrobiyom, biyolojimize dair taze alanlardan ve son zamanlarda çok moda. Vücudumuzda daha önce varolmayan bir boşlukta birdenbire ortaya çıktığını değil, nihayet orada olduğunu fark etmeye başladığımızı kastediyorum. Mikrobiyom, bağırsakta yaşayan trilyonlarca farklı türdeki mikroptan oluşan bereketli kalabalığa deniyor. Kulağa çok heyecan verici gelmeyebilir ama aralarında Soonchunhyang Medi-Bio Science Enstitüsü'ndekilerin de bulunduğu bilim insanları, akıl hastalıkları da dahil birçok hastalığın kökeninde yatan enflamasyonu azaltmak ve Kovid-19 benzeri enfeksiyonlarla mücadele etmek için mikrobiyomun son derece önemli olduğunu ortaya çıkardı.

Bereketli kalabalık diyorum ama bu bereketlilik için ev sahipleri insanların meyve, sebze, bakliyat ve öğütülmemiş tahıllar tüketip onların dişiyle tırnağıyla kendilerini vereceği lifleri sağlamasına ihtiyaçları var: Liften başka hiçbir şey midedeki sindirim sürecini atlatıp zarar görmeden bağırsağa varamıyor. Public Health Nutrition akademik dergisi, ABD'de tüketilen kalorinin yüzde 50'sinin çok fazla işlem görmüş lifsiz gıdalardan geldiğini tespit etti. Bu, içi mağara gibi bomboş bağırsaklardaki birçok sıska mikrobun sosyal mesafe uyguladığı anlamına geliyor.

Fakat çok fazla işlem görmüş yüzde 50'lik bu kaloriler nüfusta kişi başına eşit dağılmıyor: Eğer fakirseniz, çok işlem gören gıdaların yoğun bulunduğu bir beslenme tarzına sahip olma olasılığınız çok daha yüksek. Genelde suç, taze yiyeceklerin pahalı olduğu gerçeğine atılıyor, ki öyle. Yoksul bölgelerde taze gıda bulmanın zor olması da var, ki en azından bazı bölgeler için bu da doğru. Ama çok işlem gören yiyeceklerin esas özelliği lezzetli olmaları. Yüksek hacimli satışların peşinde, bu yiyecekler lezzet sihirbazlarınca aşırı leziz olacak şekilde tasarlandı. Vücudunuz için ne kadar zararlı olsalar da bunları yemek son derece keyifli.

Stresle dolu ve bütçeye uygun hazlardan yoksun bu hayatta birkaç dakikalık lezzetli bir kaçış, muhtemelen sağlığınızı riske atmaya değer hissettiriyor.


Eğer yoksulsanız, bbesleyicilik açısından iflas etmiş ama son derece lezzetli maddeler satıp kârlarını şişirmek isteyen gıda şirketleri için neredeyse cennetten gelmiş bir eşsiniz ve bu şirketler fırsattan en iyi şekilde faydalanıyor. Kentte yaşayan yoksul kesime dahilseniz, yağda kızartılıp şekere batırılmış o ya da bu ürünü satın alma fırsatından nadiren birkaç metre uzaktasınız.

Eğer bilfiil çikolata dolu bir rafın yanında veyahut da dışarıda cips satan bir yerde durmuyorsanız, yemek şirketleri reklam panolarıyla, televizyonla, radyoyla, internetle, otobüs reklamlarıyla daha fazla yerseniz hayatın ne kadar güzel olacağına dair sizi mesaj bombardımanına tutacaktır.

Halihazırda, çok fazla işlem görmüş gıdalarla beslenmenin sizi öldürdüğüne dair kesin kanıtlar olmasa da bunların büyük kısmını tüketen gelir diliminde yer almanın Kovid-19'dan ölme olasılığınızı artırdığına dair kanıtlar var. Ayrıca, bu besinleri tüketmemenin hayatta kalma şansınızı yüzde 40 artırdığına dair kanıtlar da mevcut.

Suç her zaman yemeyi tercih eden kişilere atılıyor, onlar bu tercihi yapsın diye elinden gelen her şeyi yapan şirketlere değil.

Pandeminin bir sonraki evresine (aşırı bulaşıcı varyant dalgasına rağmen pandemiyle yaşamayı öğrenme evresi) geçerken en fazla risk altındaki kişiler, beslenme açısından yetersiz diyetleri olanlar ve kalabalık konutlarda yaşayanlardır. Yoksullar.

Abur cubur satan gıda devlerini durduracak adımlar atmamız için daha kaç kişinin Kovid'den ölmesi gerekiyor?



Lizzie Wingfield'ın makalesinin tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Kovid ölüm oranları tamamen yoksulluk ve beslenmeyle ilgili: Gıda devleri abur cubur satma çabasından vazgeçmeli

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU