Tahran-Riyad-Washington Irak'ta yakınlaşırken Ankara uzaklaşıyor

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraflar: Twitter- @JZarif

Irak, ABD ile İran'ın kozlarını paylaşma sahası olmaya devam ediyor. Bir süredir sadece bu iki güç arasındaki mücadele mevzu bahis iken buna İran-Türkiye, İran-Suudi Arabistan, İsrail-İran ve Kürtler ile Türkiye meselesi de eklendi. 


İran ile Türkiye ilişkileri Irak'ta eskisi kadar örtüşmüyor

İran, Irak üzerinde mutlak hegemonya kurmak istiyor ancak bunun mümkün olmadığını bildiği için Irak'ın içinde kendine bağlı grupları tahkim etmeye ve zımnen bu ülkeye dair söz söyleme hakkına sahip aktörlerle kazan-kazan formülü geliştirmeye çalışıyor. 

İran ile ABD'nin çıkarları uzun süredir Irak'ta çakışıyor ve üst perdeden kullanılan tehdit dili ile yükseltilen tansiyon da perde arkasında hızlandırılan diplomasiye işarettir.

Varlığını ABD düşmanlığı üzerine inşa eden "İran İslam Cumhuriyeti" ABD'nin bölgedeki varlığını hiçbir dönemde kendisi için "tehdit unsuru" olarak telakki etmedi. 

İran, 2001'de Afganistan'da Taliban'a karşı, 2003'te de Irak'ta Saddam'a karşı ABD'nin yanında yer alarak, ona alan açarak ve destekleyerek uluslar arası ilişkilerde "ilkeselliğin ve ideolojik körlüğün" ne kadar geçersiz unsurlar olduğunu gösterdi.

Bu bağlamda dikkat çekilmesi gereken husus, İran ile Türkiye arasında giderek tırmanan gerilim ve "ortak çıkarlarının" sahadaki gerçeklikle "artık" mutabık olmamasıdır.

Türkiye'nin Şengal meselesi, PKK'nin orada ikinci bir Kandil kurması "tehlikesine" değil, Kürtlerin arasındaki bağlantının mümkün olduğu kadar koparılmasına dayanıyor. 


İran Şengal'e karşılık Kerkük'te Kürtlere taviz verebilir

İran'ın Şengal stratejisi, Suriye'deki siyasetinin bir parçasıdır ve bundan vazgeçmesi ihtimaller arasında değildir. Bu cümleyi iddialı kuruyorum. Çünkü karineler o kadar fazla ve somut ki, İran'ın Şengal'den vazgeçeceğini düşünmek bölge gerçekliğinden kopuk bir çıkarım olacaktır. 

Şengal İran için o kadar önemlidir ki buradaki dengelerin köklü ve yapısal bir şekilde değiştirilmemesi karşılığında Kürtlere Kerkük'te bazı tavizler verebilir. İran'ın Şengal'e verdiği önem ile Kürtlerin Kerkük'e biçtiği değer mukayese edilemez fakat öncelikler sıralamasında Şengal İran için Kerkük'ten önce gelir.

Burada İran Kerkük'ü Kürtlere verecektir iddiasında değilim ancak en azından 2014 öncesi şartlara kademeli bir geçişin yolu açılabilir. Bu yeterli midir? Kimse için yeterli değildir ancak iyi niyet göstergesi olarak tarafların birbirlerini tartması açısından da önemlidir. 


İran-Türkiye geriliminin artmasında Suudi Arabistan rolü

Tam olarak bu bağlamda Türkiye-İran çıkarlarının nasıl çatıştığına ve hangi boyutlara vardığına bakalım.

Türkiye, Şengal'e girdiğinde İran'ın Suriye ile bağı zayıflayacak mobilize olma kapasitesi ciddi ölçüde darbe alacak. Suriye'nin İran için önemini dikkate aldığımızda Şengal'i de anlamak kolay olacaktır. 


İran ile Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşmanın Türkiye ile ne alakası var diye bir soru olabilir. Çok alakası var, hem de direkt alakası var.

İran ile Suudi Arabistan aralarındaki düşmanlığı bitirebilirse ve Yemen'deki savaşı da sona erdirebilirlerse bölgede Türkiye'ye karşı bazı ortak politikalar izleyebilirler. 

Suudi Arabistan da bölgede var olmak istiyor, İran da. Riyad, son yıllarda Irak'a ciddi yatırımlar yapmayı planlıyor ve geride kalan aylarda yapılan görüşmeler ile gerçekleşen ziyaretler bunu apaçık bir şekilde gösteriyor. 

Suudi Arabistan Irak'ın komşusu ve onunla iyi ilişkilere sahip olmak istiyor. Bu ülkede yatırımlarını artırmak için de İran ile diyalog geliştirmek zorunda olduğunun farkında. 

Geçen hafta Tahran ile Riyad arasında Bağdat'ın arabuluculuğunda yapılan gizli görüşmeleri bu çerçevede okuduğumuzda resim biraz daha netleşecektir.

Irak'ın petrolünü Kızıldeniz üzerinden dünya piyasalarına gönderme planını da hatırdan ırak tutmayalım. 

Buna bir de İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in Bağdat ve Erbil ziyaretlerini ekleyelim. Tablo nasıl bir hale geliyor?

Zarif, 25 Nisan'da Katar'a gitti. Hemen ardından Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal Bin Ferhan 26 Nisan'da Katar'a gitti. Zarif 26 Nisan'da Bağdat'a, 27 Nisan'da Erbil'e, 28 Nisan'da ise Maskat'a gitti. 

Maskat yani Umman'ın başkenti. Umman denince akla ne geliyor? Gizli müzakereler, perde arkası diplomasisi ve kapalı kapılar ardından dönen pazarlıklar.

Bu kadar şey tesadüfi olabilir mi? Zarif orada Ummanlı yöneticilerin dışında kimle görüştü? Husilerin temsilcisi ve başmüzakerecisiyle.


Suudi Arabistan Tahran'a zeytin dalı uzatırken Ankara'yla mesafeyi açıyor

Bunlar olurken Suudi Arabistan ne yaptı? Türkiye'nin bu ülkedeki okullarını kapatacağını açıkladı. Veliaht Prens Muhammed Bin Selman da İran ile ilgili olumlu mesajlar verdi ve Tahran'a zeytin dalı uzattı. Oysa şimdiye kadar zeytin dalını uzatan hep Tahran olurdu, tutmayan ise Riyad. 

Meseleyi dağıtmadan toparlamaya çalışayım; Riyad, Tahran ve Washington, Türkiye'nin Irak'ta ve Irak Kürdistan Bölgesi'nde (IKB) zayıflatılması hususunda prensipte mutabık. Son günlerdeki baş döndürücü diplomasi de buna dair çok fikir veriyor. 

Zarif'in Erbil ziyaretinde Şengal meselesinin gündemin ana başlıklarından biri olduğunu düşünüyorum. Haşdi Şabi'nin Türkiye'ye yönelik tehditleri ve Başika üssünü vurması da gelişigüzel seçilmiş bir hedef değildir. 

Zarif'in Erbil ziyaretinde önem taşıyan bir diğer husus Erbil Havalimanına atılan füzeler ve IKB'nin güvemliğinin tehdit edilmesi. Zarif'in ziyaretinden IKB'ye güvence verildiği ancak İsrail'e dair de bazı "endişelerin" dile getirdiği sonucunu çıkarabiliriz.   

İran, İsrail'in IKB topraklarını kullandığını düşünüyor. Nitekim geçen haftalarda İran Pasdarları, IKB'de bir MOSSAD merkezini vurduklarını ve İsrail'in önemli bir subayını öldürdüklerini iddia etmişlerdi. 

Erbil ile Ankara ilişkileri bu çerçevede kritik bir öneme sahip. IKB Başbakanı Mesrur Barzani, El Cezire'ye verdiği röportajda "Kürtler ile Türkiye ilişkileri, sadece Türkiye ve PKK arasındaki ilişkiler olarak görülemez"dedi. 

Mesrur Barzani, bu sözleriyle Türkiye'ye mesaj verdi ve Kürtlere dair politikaları PKK eksenine hapsetmemesi çağrısında da bulundu. Mesrur Barzani, oldukça ince ve kinayeli bir diplomatik dil kullandığını hatırlatmak lazım. 

Türkiye, Erbil ve genel olarak da Kürtlere dair bakış açısını, politikalarını ve sahadaki adımlarını gözden geçirmezse Irak'ta sürecin kaybedeni olmaya daha fazla yakınlaşacaktır diyebiliriz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU