Yaşadığımız süreç Kürt meselesinin kalıcı barış temelinde çözümünde, aydınlık ile karanlık arasında bir yerde duruyor.
Sistemin neden olduğu muazzam ve hızlı küresel ekolojik değişimler gibi Kürt meselesi de küresel bir yerde çözüm bekliyor.
Ne yapmalı?
Meselenin çözümünde çok geç mi kaldık?
Evet, geç kaldık ama çözüm için umut var bir süreç yaşıyoruz.
Kürt meselesi ile ilgili olarak 100 yıllık süreçte her şey tartışıldı.
Bilinmeyenler ortaya kondu.
Başka bir deyişle söylenecek sözler söylendi…
Şimdi bu meselenin çözümünde açılan yolun korunması ve geliştirilmesidir.
Geçmişin diyalektiğine takılmadan kurulan yeni Türkiye'nin hukuki temelinin Türk ve Kürt halkının birlikte yaşama kararına dayandırılmasını yeniden anımsamak gerekir.
Dönemin (cumhuriyetin kuruluş süreci) anayasal belgeler niteliğindeki belgeler, Türkler ve Kürtlerin ortak vatanda birlikte yaşam iradeleri özgürce ve gönüllülük esasına dayandığını göstermektedir.
Wilson Prensipleri olarak anılan ve ulusların "kendi kaderini tayin etme hakkı", birlikte ortak vatanda yaşamak kararı ile somutlaşmıştır.
Yani Türkler ve Kürtlerin geleceklerini birlikte yaşam temelinde belirlemişlerdir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Mustafa Kemal Atatürk, Hududu Millî'yi "Türklerin ve Kürtlerin oturduğu topraklar" olarak tanımlamıştır.
Ortak vatan aynı zamanda demokratik ulus sürecine de altlık olmuştur.
Türk ve Kürtlerin hak eşitliğine dayanan birliği, geleceği birlikte kurgulama dönemin en önemli algoritmasıdır.
Ancak kodlar doğru yazılamamıştır. Tüm meselede buradan kaynaklanmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk, Kürtlerin kendini yönetme konusunda, 16 Ocak 1923 tarihinde İzmit'te yapmış olduğu basın toplantısında; şunları söylemiştir:
Bizim Teşkilatı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası)gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir…Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin yetkili vekillerinden oluşur ve bu iki unsur bütün menfaatlerini ve geleceklerini birleştirmiştir.
Görüleceği üzere ortak yarar ve ortak çıkar, birlikte eşit demokratik yaşam üzerinde somutlaşmıştır.
Aslında birlikte yaşam kararı, Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin kuruluş belgeleri ve Amasya Görüşme protokolüne derç edilerek sözleşmeye de bağlanmıştır.
Türk ve Kürtlerin ortak vatanda birlikte yaşama kararları gönüllülük temelinde ulusların demokratik birliği şeklinde gelişmiş, iç hukuk ve Milliyetler Cemiyeti'nde tescil edilmiştir.
Uluslararası konferanslarda bu birlikte yaşam iradesi ortaya konmuştur. İsmet İnönü Lozan Konferansı'nda
"kaderlerinin ortak olduğu" belirtilmiştir…
Türklerin ve Kürtlerin demokratik birliği, ortak vatan üzerine kurgulanmıştır ve Türkiye'yi de Türklerin ve Kürtlerin üzerinde oturduğu toprak parçası olarak tanımlamıştır.
Bu tarihsel birliğin sosyolojik temeli neye dayanmaktadır?
Osmanlı devletinin yönetim biçimi ile Cumhuriyet rejimi devlet biçimi olarak birbirlerinden ayrı örgütlenmelerdir.
Başka bir deyişle eski toplum düzeni geride kalırken yeni bir toplum düzeni süreçteki yerini almıştır.
Jön Türklerin ideolojisini oluşturduğu bu yeni sistem, ulus devleti esas alan yeni bir devlet organizasyonudur.
Ortak gelecek, tarihsel birlik, ortak vatan, haklara karşı saygı, ortak cumhuriyet fikriyatı, Osmanlı Devleti'nden gelmek, İslam dininden olmak…
Gibi farklı sosyolojileri birleştirme demokratik ulusun yolunu zorunlu olarak açmıştır.
Ortak gelecek üzerine inşa edilen Türkiye Kimliği, Farklı ulus gerçeğinin bir sonucu olarak ortak vatan anlayışına dayanmaktadır.
İlk kurulan cumhuriyette demokratiktir.
İlk anayasası (20 Ocak 1921 Anayasası), nahiyelerin ve vilayetlerin şuralarla yönetilmesi yanında özerkliği kabul etmiştir.
Vilayetlerin aynı zamanda anayasada belirlenen yetkiler çerçevesinde bir yasama organı görülmesi anayasanın demokratik yapısına işaret etmektedir
Yani, vilayet şuraları kendi vilayetlerine ilişkin olarak kanunları yapabilme yetkisi verilmiştir.
1921 Anayasası, vilayet ve nahiyelerde halk tarafından seçilen şuralar tarafından yönetilmesi çok önemli demokratik bir idare biçimidir.
100 yıl sonra yine bir anayasa ile bu demokratik haklardan mahrum kalmak demokratik kayıptır.
24 maddeden oluşan 1921 Anayasası'nın 14 maddesi yerel demokratik sistemlerin yönetilmesine ayrılmıştır.
Yerinde yönetim idaresi nedeniyle ilk kurulan cumhuriyet demokratiktir diyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Kürt meselesinin çözümünü, merkezi idarenin yanında yerel demokratik idarenin inşası ile çözmeye çalışılması çok önemlidir.
Maalesef söz konusu anayasa rafta kalmış ve hiçbir zaman uygulanmamıştır.
Neden uygulanmamıştır?
Egemen ulus psikolojisi ve ulus devleti inşa etmek cevabını verebiliriz.
Ulus devlet kurumsallaşmak istemektedir.
1924 Anayasası çıkartılarak şuralar ve özerklik sistemine son vermiş şuralar yönetimi yerine 442 sayılı köy kanunu çıkartmıştır.
Kürt meselesinin bugüne kadar gelmesinin en büyük nedenlerinden biri, 1921 Anayasası'nın şuralarla yönetilmesi düşünülen yerel demokratik idarelerin hayat bulmamasıdır.
Demokratik ulusa giden yol, ulus devlet ideolojisine kurban edilmiştir.
Kısacası, demokratik devrim süreci ulus devlet ilanı ile son bulmuştur.
Sorun tek kaynağı egemen ulusa dayalı ulus devlettir.
Günümüz de tartıştığımız ve çözüm beklediğimiz Kürt meselesi artık uluslararası bir sorun haline gelmiştir.
40 yılı aşan çatışmalı süreçlerde on binlerce insanımızı ve 3 trilyon ABD dolarına varan bir ekonomik kaybımız bağımsız raporlara yansımış durumda.
İnsanlarımız kendi yaşam coğrafyalarından koparıldılar.
Büyük metropollerde yoksul hayata mahkûm oldular. Köylerine dönemez oldular.
Sanayi tarım durdu, işsizlik arttı, bölgeler arası kalkınmışlık farkları arttı, eğitim geriledi, ticaret durdu…
Aşırı güvenlikçi politikalar ve şiddet karşılıklı ulus bilincinin gelişmesine neden oldu.
İstenmeyen bir ruhsal şekillenme ile karşı karşıyayız.
Halklarımızın bin yıllık birlikte yaşam birikimi ve değerleri tehlike altında.
Ülke jeopolitiğimiz ve Ortadoğu jeopolitiği nedeniyle uluslararası güçlerin bölgemize toplandığını görüyoruz.
İsrail devletinin Filistin halkına karşı sürdürdüğü soy kırımı yalnızca izleyebildik…
Birçok olumsuzluğa rağmen Kürt meselesinde gelinen süreç itibarıyla,
Kürt realitesinin inkarından vazgeçilmesi, asimilasyonun artık gerçekleşemeyeceği gerçeğine sistem tarafından ulaşılması, aşırı güvenlikçi politikaların çözüm olamayacağın da devletin karar kılması, sürdürülemez politikaların ortaya çıkarılması, Kürt dili üzerinde kısmi yasağın kaldırılması… pozitif bir durumdur.
Devlet ilk kez aşırı güvenlikçi politikaların sonuç vermeyeceği noktasına ulaşmıştır.
Bunun anlamı Kürt meselesinin ele alınışında sosyolojiler iyi okunmuş ve birleştirilmiştir.
100 yıllık ret ve yok saymanın sonuna gelinmiştir.
Kürtler son yüzyılın başka bir deyişle yaşadığımız belirsizlikler çağının en güçlü "birlikte yaşam" paradigmasını geliştirdiler.
Yaşadıkları 4 parçada birlikte yaşadıkları uluslarla yaşam coğrafyasını ortak vatan olarak ilan ettiler.
Bu çok değerli stratejik bir algoritmadır.
Kürtler, birlikte yaşadıkları uluslarla demokratik birlik hedefi ortaya kondu.
Eşitler ülkesini ve demokratik geleceğin cumhuriyetin demokratikleşmesi ile sağlanacağını, barışın bu yolu açacağını tespit ettiler.
MHP lideri Devlet Bahçeli'nin PKK'ye ve kurucu önderine yapmış olduğu çağrı tarihsel değeri olan bir çağrıdır.
Bu çağrı bir partinin çağrısı olarak görülmemelidir.
Bu çağrı devlet aklının ulaştığı düzey olarak algılanmalıdır.
Devlet aklının bu noktaya gelmesi Kürt meselesinin çözümünde umut vericidir.
Kürt "ulusal demokratik hakları" silahla elde etmek isteyen PKK, şiddete dayanan politikasından vazgeçerek demokratik siyasetle hakların elde etme mücadelesine geçmesi isteği örgütün kurucu lideri Abdullah Öcalan tarafından PKK'yi feshetmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır.
PKK'nin şiddet politikasından vaz geçerek demokratik siyasette karar kılması ülkemiz ve geleceği için iyi olmuştur.
Abdullah Öcalan'ın "Mücadelede tekrara düşülmüştür", "Silahlı mücadele dönemi bitmiştir" saptaması da önemlidir.
Sürdürülen bir kör döğüştür.
Kürt meselesinin TBMM tarafından kurulan komisyon tarafından ele alınması ve rapora bağlanacak olması çok önemli ve değerlidir.
100 yıllık bir mesele ilk kez yasama organının gündemine girerek çözüm aranmaktadır.
Geçmiş artık geçmişte kalmıştır.
Evet, çok acılar yaşadık.
Bu acıların bir daha yaşanmaması için süreci tüm yurttaşlar olarak desteklemek ve katkı sunmak zorundayız.
Bin yıldır birlikte yaşadık, birlikte ağladık, birlikte güldük…
Siyaset kurumları ve siyasetçilerin barışa yoğunlaşmaları çok önemlidir.
Yeniden doğmak için artık geriye dönüp bakmamalıyız.
Geleceğin güçlü Türkiye Toplumunu yaratma fırsatı elimize geçmiş durumda.
Siyaset kurumlarını ve siyasetçileri cesaretlendirelim.
Barış gelecekse gerisi teferruattır.
Cumhuriyet, kuruluşundan günümüze kadar demokratik toplum olma mücadelesi veriyor.
Ancak ulus devlet buna bir türlü izin vermemektedir.
Demokrasi güçleri bu geriliği de aşmak zorundadır.
Tüm sorunların kaynağı ulus devletidir.
Cumhuriyet demokratikleşirse meseleler kendiliğinden çözülmüş olacaktır.
100 yıllık cumhuriyet demokrasi yürüyüşünde başarılı olamamıştır.
Yürürlükteki anayasamız bile sivil demokratik bir anayasa değildir.
Eşit yurttaşlıkta ifadesini bulacak yeni bir toplum sözleşmesi toplumun ihtiyacıdır.
Anayasal yurttaşlık ve Türkiyelilik üzerinden tanımlanan yurttaşlık birleştirici güçlü bir toplumun yaratılmasına kaynaklık edecektir.
Yerel demokratik sistemlerin geliştirilmesi, yerelde eğitim dilinin kararlaştırılması, yerel yönetim organlarının ve yöneticilerinin halk tarafından seçilmesine olanak verecek düzenlemelerin ve yerinde yönetim mekanizmasının hayat bulacağı düzenlemelerin yapılması çok önemlidir.
Bu düzenlemeler halkın merkezi idareye olan güvenini artıracaktır.
Ana dille eğitim görmek, demokratik kültürünü geliştirme ve yaymak anayasal güvence altına alınmalıdır.
TBMM Komisyonu'nun raporunu da dikkate alarak, ülkemizde yasaksız özgür tartışma ortamının oluşması, demokratik gelişmeye olanak verecek her türlü örgütlenmenin önü açılacak düzenlemeler yapılmalıdır.
Özellikle terör yasası demokratikleşmenin önünde en büyük engel olarak durmaktadır.
Demokratik eşit geleceğimizi birlikte yaşam paradigmamızı artık bir algoritmaya dönüştürme zamanıdır.
Bu algoritmanın kodları doğru yazıldığı taktirde cumhuriyet demokratikleşecektir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish