Kovid'in kökenine dair ne düşünürseniz düşünün tüm teoriler aynı çözüme işaret ediyor

Virüs ister bir laboratuvar yarasasından isterse yasadışı ticareti yapılan bir pangolinden yayılmış olsun, bunların hepsindeki ortak etmen insanların yaban hayatını kurcalamasıdır

DSÖ'nün raporu, kimilerinin Kovid-19'un Vuhan Viroloji Enstitüsü'nden sızdırıldığı yönündeki inancını dindiremedi (AFP)

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) Kovid-19'un kökenine dair dört gözle beklenen raporunun sonuçları açıklandı. Sonuçlar, virüsün en olası kaynağı olarak ticari amaçlarla yetiştirilen egzotik hayvanlara işaret ederken raporu kötüleyenlerden oluşan bir koro asıl sızıntının Çin'deki bir laboratuvardan gerçekleşmiş olabileceği teorisinde ısrar etmeye devam ediyor. Bu farklı görüşler, herkesin mutabık kaldığı nedenin üzerine giderek başka bir pandeminin önüne geçmeye odaklanan küresel bir girişimi geciktiriyor. Fakat bu bitmek bilmeyen tartışmanın en ilginç tarafı, tartışmanın bütün taraflarının aslında aynı kaynağa ve aslında aynı çözüme işaret etmesi.

DSÖ'nün araştırmasını eleştirenler haklı olarak Vuhan'da görevlendirilen DSÖ ekibinin araştırmalarını yürütmek için Çinli yetkililere bağlı olduğuna ve onlarla işbirliğinde bulunmak zorunda kaldığına dikkat çekiyor. Görünen o ki bu ekipte tıbbi laboratuvarları adli olarak inceleyebilecek uzmanlar yer almadı ve Çin de bunun söz konusu Wuhan Viroloji Enstitüsü laboratuvarına erişimlerini kısıtladığını inkar etmek zorunda kaldı. Neticede çeşitli kaynaklardan DSÖ'nün bulgularına gölge düşüren ve Çinlileri gerçeği itiraf etmeye ve her şeyi açıklamaya çağıran güçlü itirazlar duyuyoruz. Ne de olsa günümüzün en büyük felaketi titiz ve şeffaf bir soruşturma icap ettiriyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ama ek bir soruşturma yapılsın ya da yapılmasın, şimdi DSÖ ekibine ve onlarla hemfikir olan sayısız diğer uzmana kulak vermeli ve önerilerini yerine getirmek için daha fazla zaman kaybetmemeliyiz. Çünkü hangi tarafa inanırsanız inanın Kovid-19 hayvandan insana bulaşan bir salgındı. İster laboratuvardan ister bir pazardan olsun virüs bir hayvandan insana sıçradı ve bu, küresel ölçekte zor ve net kararların alınması gerektiğini ortaya koyuyor.

Bir an için laboratuvar sızıntısını savunanlara kulak verelim. Eğer yeni bir soruşturma onları haklı çıkarırsa bu, bir yarasanın ya da yarasaya ait bir salgının Vuhan'da enfeksiyonu başkalarına yayacak bir laboratuvar çalışanına hastalık bulaştırdığı anlamına gelir. Çin'deki laboratuvarlar ve dünyanın dört bir yanındaki diğer laboratuvarlar yeni hastalık bulaşmalarını öngörüp önlemek için tasarlanan deneyleri yaparken gerçekten de yarasaları ve başka hayvanları kullanıyor. Fakat bu "deney hayvanlarının" laboratuvarda kendiliğinden belirivermediğini hatırlamak önemli. Bu hayvanları elde etmek çaba gerektiriyor ve paraya mal oluyor. Deney numuneleri, yani canlı hayvanlar, onların salyaları, dışkıları ve vücut bölümleri doğal ortamlarından alınıp tıbbi deney merkezlerine taşınır. Söz konusu yarasalar olunca araştırmacılar mağaraları ziyaret eder ve numuneleri kendi başına toplar. Biyolojik izleri toplanırken hayvanlar doğal yuvalarında bırakılabiliyor. Devam eden deneyleri sürdürmek içinse başka hayvanlar doğal ortamlarından alınabiliyor, yakalanabiliyor ve hatta laboratuvarda esaret altında yetiştirebiliyor. Bazen laboratuvarların numune toplama işlemini tamamlamak için zamanı veya işgücü olmuyor, dolayısıyla hayvan simsarları aracılığıyla numune elde ediyorlar. Her iki durumda da tıp topluluğu yarasalar, kemirgenler, primatlar ve daha birçoğu da dahil insanlara virüs bulaştırabilecek çeşitli yaratıkları tedarik eden küresel yaban hayatı ticaretinin birçok pazarından biri.

Ama insanları kurtarmak için hayvanlar üzerinde deney yapmalıyız, değil mi? Bir dereceye kadar belki, ama eğer bugün insanlarda ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklarının yüzde 65'inin veya daha fazlasının hayvanlardan bulaştığını düşünürseniz tıp sektörünün uygulamalarının çözmeye çalıştığı soruna katkıda bulunup bulunmadığını da sormamız gerek.

Bir an için bunu düşünürken şunu da dikkate alın: DSÖ ekibi, yeni çıkan bulaşıcı hastalıklar ve hayvandan insana bulaşan hastalıklar konusunda dünyanın en önde gelen bilimsel uzmanlarını içeriyordu. Bu uzmanlar çok okunan bu raporun altına imzalarını atarak mesleki itibarlarını da riske atıyor. Virüsün büyük olasılıkla insan tüketimi için ticari üretimi yapılan bir ara tür aracılığıyla yarasadan insana geçtiğini düşünüyorlar. Ortadaki hayvan, bazen sınır ötesi tedarik zincirleri için stok görevi gören Çinli çiftliklerde yetiştirilen ve insanlarla benzer solunum organlarına sahip vizon, dağ gelinciği, rakun veya Mustelidae (sansargiller) familyasından başka bir hayvan olabilir. Bir diğer teoriyse aradaki hayvanın bir pangolin (dünyada yasadışı ticareti en çok yapılan memeli) olduğu yönünde. Her iki durumda da söz konusu olan şey yaban hayatı ticareti.
 


Ben bilim insanı değilim. Ben son 30 yıldır veterinerler ve yaban hayatı biyologlarıyla çevrili bir doğal hayatı koruma savunucusuyum ve onlar hakkında öğrendiğim, bazen sinir bozucu olan iki şey var: A, bir yayının altına isimlerini yazmadan önce acı çekerler ve B, teknik terimlerle konuşarak tavsiyelerinin ne olduğuna dair insanı muallakta bırakırlar. DSÖ ekibi sonuçları konusundan kendinden emin ve net görünüyor. Onları dinlemeliyiz. Aslında bilim camiasının yeni çıkan bulaşıcı hastalıklara dair ne üzerinde hemfikir olduğunu iyice araştırırsanız bunun dönüp dolaşıp şuna vardığını görürsünüz: Eğer doğayla uğraşmayı bırakmazsak doğada serbest bırakılmaya hazır ve çoğu bize ciddi anlamda zarar verebilecek 1,6 milyondan fazla virüs var.

Kovid-19 bir laboratuvar yarasasından, vahşi bir yarasayla bir çiftlik vizonunun birleşiminden veya kaçakçılığı yapılan bir pangolinden veya başka bir şeyden yayılmış olsun, bütün teorilerde karşımıza çıkan iki ortak etmen var: Bir, vahşi habitatları kurcalayan insanlar ve iki, vahşi hayvan ticareti. Biri vahşi hayvanları doğal yuvalarından dışarı atar ve insan toplulukları ve evcilleştirilmiş hayvanlarla yakın temasa sokar, diğeriyse yaratıkları doğal yuvalarından çıkarıp insanlarla ve başka hayvanlarla yakın temasa geçirir. Her iki durumda da rahatsız edilen yaratık nihayetinde immün cevabı olmayan bir insana ulaşan bir virüs yayabilir. HIV, Ebola, Sars, Mers, H5N1, veba ve daha nicesi dahil başka salgınları da aynı etmenler tetikledi. Bu yeni bir şey veya Çin'e özgü bir olay değil. Dünyanın biyolojik çeşitliliğinin yok edilmesini durdurmaya çalışan doğal hayatı koruma savunucuları uzun zamandır dünyanın aynaya bakmasını sağlamaya çalışıyor. Bunu kendimize biz yapıyoruz.

Ve siyasi renklerimizi bir kenara bırakırsak bunu düzeltebiliriz de. Pekin'i eleştirenler Çin'i oltanın ucundan bırakmamaya kafayı takmış durumda. Fakat salgının kaynağını ve çözümünü düşünürken aklımızda bulundurmamız gereken iki şey var: Birincisi, Kovid-19 Çin'den yayıldı. DSÖ raporu Çin'de yaban hayatına dair talebin tetikleyici olduğunu ima ediyor. İkincisi, esasen Çin şu anki durumuna yaban hayatı ticaretini şimdilik durdurarak geldi. Ticari amaçlı yaban hayatı çiftliklerini ve pazarların hayvan bölümlerini kapattılar. Hayvan bazlı geleneksel ilaç ticaretinin bir kısmının devam etmesine izin verseler de yıllık değeri 53 milyar sterlin (yaklaşık 600 milyar TL) olan bir endüstriye ara verdikleri gerçeği çok şey ifade ediyor.

Ama en önemlisi, DSÖ ve Çin'in bulguları dünyanın vahşi hayvan ticareti yapılan veya vahşi habitatların tahribatının devam ettiği herhangi bir yerinde Kovid-19 gibi bir virüsün patlamak üzere olabileceğini gösteriyor. Avrupa ve Kuzey Amerika da dahil dünyanın her yerinde vizon çiftlikleri var; misk kedisi, rakun ve daha birçok şüpheli türü yetiştiren çiftliklerse şu an Asya'nın güneydoğusu genelinde faaliyet gösteriyor. Çin'in yaban hayatı çiftlikleri bazen ülke dışındaki tedarikçiler için rakamlarını ve genetik çeşitliliklerini korumaları adına stok görevi de görüyor. Kürk endüstrisini besleyen ticari uygulamaları; egzotik etlere, evcil hayvanlara, hayvan bazlı ilaçlara ve tıbbi deneylere yönelik talebi ve habitatları yok eden ve vahşi hayvanları insan habitatlarına iten endüstriyel ölçekli hayvan yetiştiriciliğini de gözden geçirmemiz gerek.

DSÖ uzmanlarını dinleyelim ve Çin'in halkına kazancı ve çokça aranan metaları yasaklayan afet müdahale yöntemine önem verelim. Devlet Başkanı Şi, doğal hayatı koruma savunucularını dinlemeli ve bu yolda ilerlemelidir. Çin hükümeti yaban hayatı ticaretini yeniden başlatmak isteyen nüfuzlu ticari güçlere direnmeli ve uyguladığı yasaktan kaçan suç unsurlarını bastırmalıdır. Bu yıl Çin, yaban hayatı ticareti yasağının kalıcı olduğunu ilan edebileceği, dünyanın en büyük biyoçeşitlilik sözleşmesine ev sahipliği yapıyor. Daha sonra dünya da doğanın korunmasına yönelik yatırımları artırırken Çin'in izinden gidebilir. Doğada pandemiler sınır ötesi ve dolayısıyla bizim cevabımız da öyle olmalı. Vahşi hayvanların ticaretine yönelik küresel bir yasak ve gezegenin sağlığını küresel bir odak haline getirmek bize çaresizce ihtiyaç duyduğumuz uzun vadeli aşıyı sağlayacaktır.

Steve Galster, Freeland'in kurucusu ve EndPandemics'in eş başkanıdır.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU