Biden döneminde Irak'ta federal yapı ve IKB'nin konumu

Serbest Ferhan Sindi Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Basnews

Irak Cumhuriyeti, 15 Ekim 2005'te kabul edilen anayasanın 1'nci maddesine göre federal bir devlettir ve 4'ncü maddeye göre de Arapça ve Kürtçe resmi dillerdir.

Girişte ise bu anayasanın "ülkenin bütünlüğü anayasanın uygulanmasına bağlıdır" vurgusu yer alır. Mevcut Irak devleti, bu esaslar üzerine kuruludur. 

Irak Kürdistan Bölgesi'nin (IKB) 25 Eylül 2017'de yaptığı referandum, anayasanın askıya alınması nedeniyle yine anayasal bir haktı.

Şurası çok önemli: Referandum, sadece hukuki ve meşru bir değildi, aynı zamanda mevcut Irak anayasasının da bir gereğiydi. 


Irak'ta çoğunlukçuluk böler çoğulculuk birleştirir

Baas rejiminin yıkılmasının ardından Kürtler, Şiiler, Sünniler ve diğer bileşenlerin temsil edildiği 25 kişiden oluşan Yönetim Konseyi oluşturuldu ve ülke üzerindeki egemenlik haklarını düzenleyen kurucu metin yani Anayasa bu konsey tarafından hazırlandı ve onaylandı. 

Irak anayasası, ülkenin sosyolojik-dini-mezhebi-etnik-kültürel yapısı dikkate alınarak günümüzdeki demokratik rejimler ve İslami referanslar doğrultusunda hazırlanmış Orta Doğu'daki en özgürlükçü metinlerden birisidir. 

Ülkede egemenlik çoğunluk-azınlık esasına göre değil, çoğulcu ve demokratik haklara göre düzenlenmiştir.

Devletin federal kimliği bu anlamda hayati önemi haizdir çünkü Kürtler gibi Şiiler ve Sünniler de federatif yönetimler kurma hakkına sahiptir. Zaten anayasanın ruhu da federal yapıya göredir. 

Ülke yönetiminin Cumhurbaşkanlığı Kürtlerde, Başbakanlık Şiilerde ve Meclis Başkanlığı Sünnilerde olacak şekilde şekillendirilmesi ülkenin gerçekliğine uygun olarak oluşturulan konseyde yapılan müzakerelerin bir sonucuydu. 

Anayasa, çoğunluğu eline geçirenlerin Parlamentodan istediği yasayı çıkarmasına engeldir.

Bunun için de anayasa, Irak Federal Konseyi'nin kurulmasını ve tasarıların Parlamentoda görüşülmesinden önce bu konseyin onayından geçmesini gerektirmektedir. 

Anayasanın bir diğer önemli maddesi de Kerkük ve tartışmalı bölgelerde referandum yapılmasını zorunlu kılan 140'ncı maddesidir.

Bu madde ile fiilen kurulmuş olan Kürdistan Bölgesi'nin sınırları belirlenmiş olacak ve Sünniler ya da Şiilerin kurmak istediği federatif yapıların sınırlarının da tayin edilmesi bu esasa göre düzenlenecektir. 


Irak'ta bileşenler tüm kurumlarda adil temsil edilmelidir

Bir diğer önemli mesele de seçimle belirlenen Meclisteki sandalye sayısından ayrı olarak askeri, ekonomik ve siyasi organlardaki temsiliyet oranları da anayasaya göre uygulanmalıdır.

Kürtlerin bütçe, askeriye ve hükümetteki anayasal payı yüzde 17 idi. Yani Irak Ordusundaki Kürt komutan ve subay oranı yüzde 17'den az olamaz.

Bunun için önceki dönem Genelkurmay Başkanı Babekir Zebari, Kürttü.  Hükümette de aynı şekilde olmalıdır. 

Nuri el-Maliki ilk döneminde Kerkük-tartışmalı bölgeler referandumu dışında anayasal diğer maddeleri hayata geçirdi.

İkinci döneminde ise sorunlar başgösterince neredeyse anayasanın tamamı rafa kalktı ve mevcut duruma gelindi. 

Halihazırda ülkenin kurucu akla, ruha ve birliğe dönmesi anayasal haklarla mümkündür.

Irak, Federal Konseyi kurmadan ve ülke üzerindeki Şii despotizmini kırmadan ne birliğini sağlayabilir, ne demokratikleşebilir, ne ekonomik refaha ulaşabilir ne de güvenlik sorunlarını çözebilir. 

Çoğunluğa sahip Şiilerin Parlamentoda istediği yasayı çıkarması ve elinde tuttuğu hükümet ile dilediği adımları atması, Kürtler ile Sünnileri Irak'ın bir parçası olmaktan çıkarır.

Şiiler, kendilerini ülkenin tek sahibi, Kürtler, Sünniler ve diğer bileşenleri de "öteki" görmeye devam ederse krizler derinleşir, problemler katlanır. 


İran Trump döneminde Irak'ta belirleyici güç oldu

Ülke üzerinde etki gücüne sahip güçlerden ABD, Donald Trump döneminde Irak'a dair hiçbir projeye sahip değildi. Tamamen boşvermişti burayı.

İran ise nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şii kartını kullanarak nüfuz alanı oluşturdu. Gücünü alabildiğine artırdı ve bu süre içinde kendisine bağlı Haşdi Şabi güçlerini de ülkenin yasal silahlı gücü haline getirdi. 

Haşdi Şabi, Saddam'ın ardından İran'ın ABD'ye karşı en somut ve en önemli başarısıdır.

Öte yandan Şiilerin Sünnilere ve Kürtlere karşı ele geçirdiği büyük bir baskı aracıdır. Kontrolden çıkan bu askeri durumun dengelenmemesi halinde Kürtler ve Sünniler gelecekte tüm haklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır.  

Bölge ülkelerinden iç savaşı hala devam eden Suriye'nin Irak'la uğraşacak hali yok.  Türkiye, zayıf unsur olan Sünnilere aslında Sünnilere de sayılmaz irabta mahalli olmayan şovenist Türkmenlere yatırım yaparak hep yanlış ata oynadı.

Şovenist Türkmenler dememin sebebi şu: Kerkük, Selahaddin ve Diyala gibi vilayetlerde yaşayan Türkmenlerin ekseriyeti Şii ve seçimlerde Şii partilere oy verdikleri gibi, siyasi pozisyonları da doğal olarak İran'a kaymaktadır.

Türkmen Cephesi gibi azınlık gruplarının ise Irak siyasi sisteminde hiçbir rolü yok. 

Türkiye'de milliyetçi kesimlerin zaman zaman eleştiri konusu yaptığı "Türkmenlerin yalnız bırakıldığı" propagandası aslında Ankara'nın Türkmen nüfusla en sağlıklı ilişki kurduğu dönemdir.

Sünni Türkmenlerin önemli bir kesimi ise Kürdistan Bölgesi hükümetine bağlı Erbil'de yaşıyor ve Türkmen milletvekillerinin de çizdiği profile bakıldığında, sosyolojik-kültürel-siyasi açıdan en rahat oldukları yer burasıdır. 

Türkiye, handikapını aşıp Kürtler ile güvene dayalı bir ilişki kurabilseydi bugün Irak genelinde İran'dan fazla söz sahibi olurdu.

Oysa bırakın Irak'ta söz sahibi olmayı, Türkiye gelinen aşamada Kürdistan Bölgesi'yle olan köprüleri bile atma pozisyonuna gelmiştir.

Türkiye, Erbil ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler geliştirmek yerine PKK üzerinden askeri olarak bölgeye daha fazla yerleşmenin arayışında.

Son olarak gündeme gelen Şengal operasyonu da bunun bir parçası. Bu politikanın bir geleceği yok..


Biden Irak'ta Federal Konsey ile dengeyi sağlayabilir

Halihazırda Joe Biden yönetiminin Körfez ülkeleri başta olmak üzere, İran, Türkiye ve Suriye'de yapacağı etki Irak'taki dengeleri direkt etkileyecektir. Biden'ın gelişiyle Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkeleri ile Katar arasındaki sorunlar çözüldü. Riyad yönetimi uzun süredir tuttuğu bir aktivisti serbest bıraktı, aynı şekilde Mısır. Yemen savaşı yeni bir sürece girdi.

Biden ve ekibi, Irak'ta Federal Konsey'in kurulmasını destekleyen bir politik geçmişe sahip.

Orta Doğu ve diğer yerlerde diplomasinin hakim olacağı mesajını veren Biden, Irak'taki anayasal yapının daha sağlıklı bir zemine oturması için önemli girişimlerde bulunacaktır diye düşünüyorum. 

Washington ile Tahran arasındaki krizin çözülmesine bağlı olarak ülkenin geri kalmış bölgelerinden olan Şii Musenna, Zikar ve Basra givi vilayetlerde yaşayan halkın federasyon talebi hayata geçebilir.

Diğer yandan IŞİD'ten sonra Irak bütünlüğünün hamiliğini bırakıp nihayet kendi sorunlarına odaklanan Sünniler de Ninova, Selahaddin, Enbar'da federatif bir yapıya ulaşabilir. 

Bu senaryolar hayata geçerse Irak Federal Konseyi çok daha sağlam bir zemine oturacak ve anayasal yapı güçleneceği için kalkınma da hızlanacaktır.

Biden yönetimi, bunun gerçekleşmesi için en uygun yönetimdir. Kısa vadede değil ancak orta vadede gerçekleşmesi mümkün olan bu senaryonun tek kurtuluş olduğu kaanatindeyim.

Kürtlerin anayasal haklara vurgu yapması, Bağdat ile ilişkilere önem vermesi ve uzlaşı dilini tercih etmesi de bu çerçevede okunmalıdır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU