Takva ve ibadet olarak emek

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Kainatta en yüksek değer, insanlıktır. İnsanın ve insanlığın değerini ve statüsünü düşüren her türlü din, inanç, ideoloji ve felsefe, insanın inkar edilmesi ve barbarlık anlamında her türlü kötülüğe yol açmak anlamına gelmektedir. Emek konusu, basit bir fiziksel gücü değerlendirme meselesi değildir. Emek konusu, insanın nasıl değerlendirildiği ve konumlandırıldığıyla yakından ilgilidir.

Emeğin bir değer olarak anlaşılması için, insanlar arasında her türlü ırk, cinsiyet, dil, kültür ve coğrafya aidiyetlerinin esas alınmadan her türlü kategorizasyonun, hiyerarşilerin ve ayrımcılıkların reddedilmesini gerektirmektedir. 

İnsanın canlı bir varlık olarak hayatına devam etmesi için ihtiyaç duyduğu tek kaynak emektir. Emek olduğu sürece hayat ve canlılık vardır. İnsana emeğinin dışında hiçbir şeyi olmadığını söyleyen Kuran, emek ve hayatı bütünleştirmektedir. Emeğin hayatla bütünleştirilmesi, İslam’ın insanı biyofil yani hayata doğru bir yönelime koyma amacının bir sonucudur.

İslam, insanlar arasında her türlü ayrımcılığı ve hiyerarşiyi reddettiği gibi, insanı en şerefli varlık şeklinde konumlandırmakta ve onun değerlendirme ölçüsü olarak da takvayı esas almaktadır. Emeğin değerlendirilmesinde finansal yüzdeler değil, asli insani değer olan takva ölçüdür. Takva, insanın çok ibadet etmesi, tesbih çekmesi ve zikir etmesi anlamına gelmemektedir. Takva, insanın ahlakını, maneviyatını, geçimini, ilişkilerini en iyi şekilde geliştirmesi ve olgunlaştırması için hukuk ve ahlak içinde emek sarf etmesi anlamına gelmektedir. Emek, takvadır. Emeğin takva olarak yorumlanması, kadın ve erkek bütün insanlar arasında kardeşliğin esas alındığı anlamına gelmektedir. Takva olarak emek, insanlar arasında patron ve işçi şeklinde alt-üst kategorinin ve hiyerarşinin kurumsallaşmasını reddetmektedir. İşveren veya patron,    kendisiyle beraber çalışan insan kardeşlerini, giydiğinden giydirme, yediğinden yedirme, onlarla beraber çalışma, uygun şartlarda barındırma ve ücretlerini ödeme sorumluluğunu taşımaktadır.

İslam, insan emeğine değer ve önem vermektedir. İslam’ın emeğe verdiği değer ve önemin amacı, insanları birbirine eşit yapmak değildir. Emek, insanların özgünlüklerini ve özgürlüklerini ortaya koydukları dinamik insani faaliyettir. Kişi, emeğini ortaya koydukça özgünlüğünü gerçekleştirmekte, çeşitlenmekte ve yaratıcı olmaktadır. Özgün, özgür ve yaratıcı bir şekilde ortaya konan insani emeğin adalet ve hakkaniyet ölçüleri çerçevesinde değerlendirilmesi, önemsenmesi ve karşılığının verilmesi gerekmektedir. Kadınların ve çocukların emeğini istismar etmek yoluyla onları düşük ücretle çalışmak zorunda bırakmak, hakkaniyet ve adalet ilkesinin ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. İnsani kaynakların istismar edilmesi, İslam tarafından yasaklanmıştır. Emek gibi temel bir insani kaynağın istismar edilmesi, ağır bir insan hakları ihlali anlamına gelmektedir. Emeğin değerlendirilmesinde ütopik ve totaliter bir eşitlik fantezisi, İslam’da yoktur. İslam, emek konusunda gerçekçi, uygulanabilir ve sürdürülebilir adalet ve hakkaniyet ilkesini esas almaktadır. İslam-insan-emek üçlüsü arasındaki ilişkinin başını, ortasını ve sonunu, adalet ve hakkaniyet olduğu ilkesi belirlemektedir.

İslam amellere vurgu yapan fıtrat dinidir. İslam’daki insani ameller, aynı zamanda insani emek kavramını da içermektedir. Bütün insani kaynaklar ve çalışmalar, emek şemsiyesi altında değerlendirilebilir. Amel-emek bütünlüğü, İslam’ın insanı bütün boyutlarıyla ve özellikleriyle esas alma anlayışının bir tezahürüdür.

Emeğin maddi ve manevi olmak üzere iki boyutu vardır, çünkü insan, maddi ve manevi (ahlaki) bir varlıktır. Niceliksel olarak emek, maddi düzeyde bir üretim aracıdır. Niteliksel olarak ise emek, ahlaki ve manevi düzeyde kişiyi olgunlaştıran ve daha iyi insan olmalarını sağlayan her türlü aksiyondur.

İslam’daki insani emek kavramı, kişinin belirli bir niteliğe ve yeteneğe sahip olmasını gerektirmektedir. İnsani emeğin sığ ve verimsiz bir şekilde harcanması, İslam’ın emek ve insan anlayışına aykırıdır. İnsan, sürekli olarak yeni bilgiler ve yetenekler öğrenmek ve kazanmak suretiyle ortaya emek ürünü kaliteli ürünler ortaya koymak sorumluluğu taşımaktadır. Davut Peygamber, kaliteli bir demirci olarak ortaya nitelikli eserler koyan bir sanatkârdı. İnsanın yediğinin en güzelinin el emeği sonucunda kazanılan olduğunu söyleyen Rahmet Peygamberi, Hz. Davut’un, kendi el emeği dışında hiçbir şey yemediğini söylemiştir. Davut Peygamber örneğinde ortaya çıktığı üzere, kişinin sahip olduğu bilgiyi ve yeteneği mutlaka bir ürüne dönüştürmesi gerektiğini, üreten insanın bilge olma sıfatını hak ettiğinin altı çizilmelidir. Kendi insani emeğini nitelik açısından geliştiren ve insanlığın yararına olacak verimli ürünler ortaya koyan kişi, sahici anlamda Allah’ın halifesi olma sorumluluğunu yerine getirmiş kişi demektir. İnsanlığın hayrına olan işler için emek sarf etme davranışları içinde olmak, ibadet düzeyindedir.

Rahmet Peygamberi, insanın yediği en iyi şeyin kendi emeğinin ürünü olan şey olduğunu söylemektedir. Emek ürünü olan insani gayret, hayatın hukuk ve ahlak içinde gelişmesini sağlamaktadır. Emeğin gaspı, ahlakın ve hukukun gaspı anlamına gelmektedir. Ahlakın ve hukukun çürümemesi için Rahmet Peygamberi, kişinin emeğinin karşılığının alın teri kurumadan verilmesi gerektiğini ifade etmektedir. İnsanın alın terinin karşılığını adalete uygun bir şekilde vermeyenler, kendilerini Allah’a ve insanlara düşman şeklinde konumlandırmaktadırlar.

İslam’a göre insan emeği, güvende olmalıdır. Güvende ve güvenceleri olmayan insan emeği, diğer insanlar tarafından kolaylıkla istismar edilebilir ve tüketilebilir. İnsan emeğinin güvende olması yetmemektedir. Emeğin, aynı zamanda güçlü olması gerekmektedir. İnsan emeğinin gücü, bilgiden, akıldan, birikimden ve yenilikten gelmelidir. Devlet, insan emeğini istismar etmek isteyen kişi ve kurumlara karşı güçlü bir hukuk sistemi inşa etmek zorundadır. Mekanik bir şekilde sadece fiziksel güce ve hareketlere dayanan insan emeğinin, sahici anlamda kendini güçlendirmesi mümkün değildir. Bilgiyle, akılla ve tecrübeyle desteklenen insani emek, hem güçlü, hem güvende olacaktır.

İslam, emeği helal ve haram kazancın ölçüsü kabul etmektedir. Emek sarf edilmeden elde edilen bütün kazançlar, gayr-i meşrudur. Emeğe dayanmayan faiz, karaborsacılık, kumar, damping ve dilenmek gibi davranışların hepsi, gayrimeşru ve haram kabul edilmektedir. Faiz, kumar ve karaborsacılığın gayr-i meşru ve haram görülmesinin amacı, insani emeğin daha üretken olmasını sağlamak içindir. Emek sarf edilmeden elde edilen kazançlar, sermayenin küçük bir azınlığın elinde toplanmasına yol açmakta ve sermaye üzerinde tekel kuran azınlığın, diğer insanların hayatlarını kontrol etmesi ve yönlendirmesi gibi bir sonuç doğurmaktadır. İnsanın, başkalarına bağımlı olmadan yaşaması ve kendi hayatını özgürce sürdürmesi için, kendi emeğine dayanması bir zorunluluktur. İnsanın helal lokma ile özgür ve onurlu şekilde yaşamasının yolu emeğiyle kazanmasından geçmektedir. Helalin yolu emeğiyle çalışmaktan geçtiği için, emek, ibadet ve takva düzeyinde kabul edilmektedir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU