Durdurun dünyayı inecek var!

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Gençlik yıllarımızda Ferdi Tayfur’ın ‘Durdurun dünyayı başım dönüyor’ şarkısı dillerimize pelesenk olmuştu.

Ondan çok sonraları bu sefer de Gülben Ergen ‘Durdurun dünyayı inecek var’ şarkısını söylemeye başladı.

Ferdicilerle, Gülbenciler şarkı senindi, benimdi diye birbirleriyle didişirken iş ehli vukufa, Hıncal Uluç’a; havale edilince anladık ki şarkı, ne onun ne de bununmuş.

Meğer “Durdurun Dünyayı”, 1967 yılında ben daha ilkokul 3. sınıftayken, Nevra Serezli’nin genç bir kız olarak yıldızının parladığı; Orhan Duru çevirisiyle sahnelenen bir müzikalmiş!

Sizin anlayacağınız sözün mucidi Orhan Duru’ymuş.

Halkımız bu sözü o kadar beğenmiş, o kadar beğenmiş ki, atasözü, deyim haline getirmiş; gazeteler, dergiler “Durdurun dünyayı inecek var” diye manşetler atmış!

O gün bu gündür kafası bozulan ‘Durdurun dünyayı inecek var’ diyor.

E! Bu dünya Topkapı-Bağcılar minibüsü değil ki her kafan bozulduğunda dursun da inesin!

Hem sonra inip de nereye gidesin!

Dertler bitmez, dünya durmaz; bir kısır döngüdür gider de gider!

Bu ‘korona’ çıktı çıkalı ‘olmaz’ denilen oldu, dünya durdu ve herkes olduğu yerde dondu!

Tıpkı çocukluğumuzda oynadığımız ‘Tıp’ oyunu gibi dünya alem bulunduğu pozisyonda kaldı ve sustu oturdu.

Kavanoz dipli dünya, kurulduğu günden bu yana ilk kez kontak kapattı!

Böyle bir şey ne Hun İmparatoru Atilla zamanında, ne Makedonyalı İskender döneminde, ne Haçlı Seferleri’nde, ne de Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında yaşandı.

Her zaman dünyanın bir tarafı yanarken, öbür tarafında hayat, bir şekilde devam ediyordu.

Sözün kısası, İspanya’dan Çin’e, Rusya’dan Güney Afrika’ya, Almanya’dan Hindistan’a, Urfa’dan Bursa’ya kadar aynı anda ve aynı şekilde etkilendiğimiz böyle bir felaket yaşamadık.

Yaşamadığımız gibi, duymadık, işitmedik de.

Zengini fakiri, Müslüman'ı, Hıristiyan'ı, Hindu'su, Budist'i, Türk'ü, Kürt'ü, İngiliz'i, İtalyan'ı; cemi cümle Ademoğlu hep bir olduk! Hep birlikte evlere hapsolduk.

Ne oldu, nasıl oldu, kim yaptı, niye yaptı?..

Bir kamyon soru!

Allah işi mi, kul işi mi?

Çin yaptı da ABD’yi mi vurdu?

ABD yaptı da Çin’i ve Avrupa Birliği’ni mi vurdu?

Çin gösterip, ABD’yi vurup Avrupa Birliği’ni mi çökerttiler?

Yoksa bütün dünyaya bir nizamat mı vermekteler?

Bilenler, bilmeyenlere anlatsınlar!

Ancak görünen o ki herkesin dediği gibi “Hiç birşey artık eskisi gibi olmayacak!”

Çok uzun felsefi, ekonomik ve sosyolojik tahliller sonranın ve koca kafalıların işi.

Ancak görebildiğimiz bazı sonuçlar şunlar.

“Komünizm çöktü”, “Siyasal İslam çöktü”, “Hıristiyanlığın, Budizm ve Hinduizmin zaten bir iddiası kalmamıştı” diyenler bilsin ki Fukuyama’nın yere göğe sığdıramadığı 'kapitalist-liberal' sistem de çöktü. 

Gözünüz aydın ve dahi hayırlı uğurlu olsun inşallah!

Sürekli olarak daha fazla üretmeye ve bunun gereği olarak da daha fazla tüketmeye, faize ve sürekli borçlanmaya dayalı; 

İnsanın tatmin olmaz, edilemez tüm tutkularını ve hırslarını sürekli olarak kamçılayarak insanı bencilleştiren ve bunun sonucu olarak da yalnızlaştırarak mutsuzlaştıran sistem artık yürümüyor ve bundan sonra hiçbir şey de eskisi gibi olmayacak!

Kapitalist-liberal sistemin buna ilk tepkisi ‘kazık bir fren’ yapmak oldu.

  1. Çin’in otoriter ve totaliter bir vahşi kapitalizmle insanlarını köleleştirerek servet biriktirme politikaları da, ABD’nin hantal ve sömürüye dayalı sistemini korumak için tüm Çin mallarına yüzde 30 vergi uygulaması da, İspanyol, İtalyan ve Yunanlıların Alman’dan geçinme rüyalarının da sonuna gelindi.

    Hindistan ve Afrika ülkeleri gibi yeni köleler (ucuz işçilik) arayışlarının da varacağı bir yer yok! Sadece filmi biraz daha uzatmaktan başka bir şeye yaramayan çırpınışlar.
     
  2. Bütün dünyanın ekonomik olarak bir durgunluğa, büzüşme ve küçülmeye gittiği bu dönemin ilk tepkileri; kendine çeki düzen verme, tasarruf, lüks harcama ve savurganlığı frenleme, akraba, dost ve yakınları, aileyi daha fazla önemseme, kısaca insani duygulara dönüş şeklinde kendini gösteriyor.
     
  3. Küreselleşmenin tam gaz gittiği dönemden, güvenlik ve kendini koruma refleksi ile içe kapanma ve bunun sonucu olarak da “ulus devletlerin” güçlenmesi dönemine geçiliyor.

    Sığınmacı bilinçaltı, “sosyal devlet” ve “ekonomide korumacı devlet ekonomisi”ne doğru bir ihtiyaç ve eğilim ortaya çıkarıyor. Bunun en önemli örneği devletlerin sağlıktaki rolleri ile yaşanılan krizde devlet bankaları ile özel bankaların davranış farklılıkları.
     
  4. Tüm kriz dönemlerinde olduğu gibi toplumun ‘sığınma’ psikolojisi, karizmatik ve otoriter lider arayışlarını arttırıyor.

    Bu durum mevcut köhnemiş liderlere bir hayat iksiri ve can simidi olarak geliyor!

    Ancak yanılıyorlar!

Ortada bu kadar sevinmelerini gerektirecek bir durum yok. Tüm bu yaşananlar ve yaşanacak olanlar kısa bir dönemden sonra işlerliğini kaybedecek ve işe yaramayacak.

Dünya, hızla yeni bir yöne doğru evrilecek.

Artık, birbirinden kopuk ve birbirinin sorunlarına duyarsız bir dünya olmayacak, olamayacak.

Kenya’daki, Suriye’deki, Bolivya'daki rahat etmezse, New York’taki, Londra’daki ve Moskova’daki de rahat edemeyecek.

Üretim, tüketim şekli ve insan ilişkileri de yeni bir formata dönüşecek.

Dünyayı ve insanlığı bir bütün olarak almayan, sorunları bütüncül bir uyum içinde çözmeye çalışmayan tüm etnik yaklaşımlar, ideolojiler ve dinler anlamsızlaşacak.

Yıllardır anlatmaya çalıştığım gibi, önce metropol şehirler merkezli (eyaletlerden) oluşan; NAFTA, Avrupa Birliği, Ortadoğu Federasyonu, Şanghay Beşlisi gibi Havzalar; sonrasında ise bir dünya devleti kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak.

“Hayal dünyan amma da geniş!” diyorsanız, yanılıyorsunuz ve ne yazık ki sizin havsalanız çok dar!

Er veya geç, öyle yüz yıl sonra da değil; orta bir gelecekte, dünya bu arayışa girecek.

Dünü bilmeden bugün olanları anlamak, bugünü anlamadan da geleceği kurmak mümkün değil.

Bu kısa değerlendirmemde ‘korona’dan sonra yeni bir dünya kurulacağını anlatmaya çalıştım.

Aydınlık günlerin yakın olması ve insani değerlerin kazanması dileğiyle...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU