Zor zamanlarda yapılacak kolay şey; iyilik yapmak

M. Xalid Sadînî Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

1988 yılında rahmetli Turgut Özal'ın bir açıklamasını duydum. Kişi başına düşen milli gelirin şu kadar dolardan bilmem kaç dolara çıktığını söylüyordu.

O zamanlar ben de gerçekten çok parasızdım ve meteliğe kurşun sıkıyordum. Ama hakkım olan milli gelirimi nereden alacağımı, nasıl alacağımı bilmiyordum.

Bunu gidip bilen birine sordum. O da bana önce güldü ve sonra benim hakkımın ya Koç'larda yada Sabancı'ya geçtiğini anlattı.  

Son günlerde dünyadaki birçok büyük şirketin çok para kaybettiğinden, zarar ettiğinden söz ediliyor. Milyar ve trilyon dolarlardan bahsediliyor.

Milyon dolarlar anlaşılabilir olsa da, yüz milyon, milyar ve üstü dolarların tamamen hayali olduğuna inanıyorum.

Zira bana göre evvela para taşınabilir, tutulabilir ve harcanabilir düzeyde ise bir anlamı ve değeri vardır.

Yani insanın geçimini sağlaması, biraz daha fazlası da rahat yaşaması, istediği kadar kitap alabilmesi, çocuklarına iyi bir eğitim sağlaması, iyi bir evde oturması, istediğinde seyahat edebilmesi ve çevresine yardım edebilmesi için iyidir.

Ama bu türden ihtiyacını karşılamasından daha fazla parası varsa ve bunu korumaya yönelik çabası endişe verici ise benim kanaatimce artık kişinin parası yoktur. Paranın sahip olduğu insan vardır.

Çevreden de görüyorum, sermayesi 5-10 milyon ve katları olan insanlar (elbette istisnalar kaideyi bozmaz) artık paralarının sahibi değil, para onların sahibi oluyor.

Çünkü artık onlar paranın sahibi değil, kölesidir ve bütün amaçları parayı daha da çoğaltmak.

Ve insanoğlu bir kere bu girdaba kapıldı mı artık asla ve kat'a iflah olmuyor.

Güç, para ve siyasi hırs üçlüsü insanoğlunun içine düştükten sonra insanın kurtuluşu için çok özel bir çaba sarf etmesi lazım.

İbrahim Edhem Hazretleri ile ilgili anlatılan güzel bir hikaye var.

Derler ki, zengin bir adam bir gün İbrahim Edhem'e yanaşarak; 

"Ya şeyhim, duydum ki durumunuz iyi değilmiş, ben size yardım etmek istiyorum. Buyurun bu altınları alınız" diyerek birkaç tane altın verir.

İbrahim Edhem, "hayırsever" adamın gözlerindeki hırsın farkına varmıştır. Adama;

"Sen çok mu zenginsin ki bana yardım ediyorsun?" diye sorar.

Adam;"Evet" der.

İbrahim Edhem; "Ne kadar altının var" diye sorar.

Adam yüksek bir rakam söyleyince, İbrahim Edhem bu kez;

"Daha fazla altının olmasını istiyor musun?" diye sorar.

Adam; "Elbette daha çok isterim, kim istemez ki?" diye yanıtlar.

Bunun üzerine İbrahim Edhem;

"Altınlarını al kendine sakla. Sen benden daha muhtaçsın" der ve adamı bırakıp gider.

Bu hikayenin ana fikri, kanaat sahibi olmaktır. İnsan kanaat sahibi değilse, ne kadar parasının olduğu, ne kadar zengin olduğunun bir önemi ve değeri yoktur.

Bu hikayeyi şunun için anlatıyorum. Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir salgınla karşı karşıyayız ve son iki aydır çok ciddi bir şekilde etkilerini de görüyoruz.

Ekonomik faaliyetler çok azaldı. Ticaret neredeyse tamamen durdu. Lokantalar, kafeler, pastaneler, küçük işyerleri kapandı.

Buralarda çalışan milyonlarca insan da işsiz kaldı. Zaten işsiz olanlar çok idi.

Kürtçe'de "Nan û Zik paleyî kirin" diye "karın tokluğuna işçilik" anlamında bir deyim var.

Bu ülkede milyonlarla ifade edilebilecek böyle çalışan insan var.

Asgari ücretli işçiler, garsonlar, kahveciler, bakkal çırakları, fırın çalışanları, demirci, marangoz çırakları vb gibi.

Bu insanların büyük çoğunluğu da kayıt dışı diye tabir edilen sigortasız işçilerdir. Ve şimdi iş yerleri kapandığı için çalışamıyorlar.

Bu insanlar ile gündelik işlerde çalışan temizlikçi kadınlar, hamallar, piyasadaki seyyar satıcılar ve diğerleri günlük ekmeklerini kazanmak için çabalayan insanlar idi. Hepsi yevmiye ile çalışıyorlardı.

Peki, bu insanlar her gün sabah gidip akşam evine ekmek getirmezse kaç gün açlığa dayanabilir?

Ona ve ailelerine kim bakacak? 

Belki hükümet bu türden insanlara 1000'er lira vererek (ki hepsine de verebildi mi o da şüpheli) birkaç günlük iaşe yardımı yapabildi.

Bu yeterli mi? Elbette ki hayır.

İşte tam burada toplum olarak her birimizin devreye girmesi ve yanımızdaki, yöremizdeki, çevremizdeki insanlara ulaşıp ihtiyaçlarını karşılamamız lazım.

İnsan olarak birinci vazifemiz diğer insanlara yardım etmektir.

Çünkü peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

İnsanların en hayırlısı, başkasına yardım edendir.


Ramazan ayının fazileti ve bereketiyle, herkes kendini komşusundan, akrabasından sorumlu tutarak insanların asgari ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırsa, eminim ki bu süreçten daha mutlu ve huzurlu bir şekilde kurtulacağız.

Biliyorsunuz, şimdiye kadar ki bütün ramazanlarda her birimiz şu veya bu şekilde bir veya daha fazla iftar verirdik. Akrabalarımıza, koşularımıza veya arkadaşlarımıza.

İşte bu yılı da aynı şekilde düşünelim ve yapacağımız masrafı, sanki yapmışız gibi o parayı veya erzakı alıp muhtaçlara ulaştıralım.

Göreceksiniz o zaman gerçekten etrafımızda muhtaç insanların ihtiyacı karşılanacak, hem de toplum olarak hepimiz daha huzurlu olacağız.

Bu türden yardımları devlet, belediye veya diğer kuruluşlardan beklemekten ziyade her birimiz bizzat kendi elimizle yaparsak ruhen de sağalmamız için çok önemlidir.

Özellikle küçük yerleşimlerde yaşayan insanların buna dikkat etmesi gerekir.

Bu tür davranışlar, toplumsal dayanışmayı, birlik ve beraberliği, toplumsal huzur ve barışı da kuvvetlendiren faktörlerdir.

Hiçbirimiz "Benim vereceğim bir ekmekten veya bir ekmek parasından ne çıkar ki?" diye düşünmemeliyiz.

Her gün verebileceğimiz bir tek ekmek bile ya da bir ekmek ile bir çorba parası dahi bir insanı bir gün boyunca tok tutmaya yetecektir.

Adamın biri denizin kenarında kıyıya vuran denizyıldızlarını geri atmakla uğraşırken, başka biri oradan geçer ve adama;

"Bütün kıyılardaki denizyıldızlarını kurtarabileceğine inanıyor musun? Hepsini atmadıktan sonra neyi değiştirebilirsin ki?" deyince, adam eğilerek;

"Hepsini kurtaramam, ama bak bunun için çok şey değişti" diyerek elindeki denizyıldızını denize atar.

Biz de bu kadarını yapabiliriz. Değil mi?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU