Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi Uzmanıyım ve burada sanat, kültür, ikna, idealar ve diğer bazı düşünce patlamaları kaleme alıyorum. O zaman daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.
Bu yazı evrensel bir sanat bakış açısını yansıtacak. Bir Güney Koreli yazarın bir Türk ressamın eserlerine dair bakışını alacağız. Yazar diye söz ettiğimiz son yılların ikonik Güney Koreli yazarı Soyoung Park. Gençler, fantastik dünya ve televizyon dünyasının parlayan yıldızı. Kitapları fevkalade satılıyor, okunuyor. Eserleri yorumlanacak ressamı ise Mustafa Günen. Türkiye’nin uluslararası sanat değerinden. Bir kitap fuarında kendisi ile uzun uzun sohbet ettik. Bir podcast çektik. Sanat konuştuk, edebiyat ve gelecek konuştuk.
Soyoung Park, üniversitede bilgi ve iletişim alanında eğitim gördü ve muhabir olarak çalıştı. Orijinal Hikâye Ödülü ve Changbi X Kakaopage Genç Yetişkin Roman Ödülü'nü kazandı. Ayrıca, Snow Globe ikilemesinin yazarıdır. Küresel ısınmanın, eşitsizliğin ve manipüle edilmiş gerçekliğin kuşattığı bir dünyada geçen Snowglobe - Kar Küresi, yalnızca bir distopya değil; bugünün dünyasına tutulmuş bir ayna. Güney Koreli yazar Soyoung Park, genç yetişkinlere yönelik eserleriyle dikkat çekiyor. Üniversitede iletişim ve medya eğitimi aldıktan sonra gazetecilik yaptı. Bu deneyimi yazarlık kariyerine geçişinde önemli bir rol oynadı. Park, hayal gücünü erken yaşlardan itibaren geliştirdi ve küresel çapta okuyuculara ulaşma hayali kurdu. Büyük beğeni toplayan ve birçok dile çevrilen ilk romanı Snowglobe, iklim değişikliğinin etkileriyle şekillenmiş distopik bir dünyada geçiyor. Eser, 2024’te Winter/Spring Indies Introduce seçkisine dahil edildi ve Kids’ Indie Next List’te yer aldı. Ayrıca Changbi X Kakaopage Genç Yetişkin Roman Ödülü gibi ödüller kazandı. Kore edebiyatının dikkat çeken yeni seslerinden biri olan Park, okuru konforun bedelini düşünmeye, sistemin bize sunduğu düzenin ardındaki kırıkları görmeye davet ediyor. Genç okurlar için yazılmış olsa da Soyoung Park'ın anlatısı modern toplumun "sıcaklık" ve "güvenlik" takıntısına dair çarpıcı bir sorgulama içeriyor. Güney Koreli genç yazar Park’ın eserleri 20’den fazla dile çevrildi ve Türkiye’de, D&R imza gününüzde olduğu gibi büyük bir ilgi gördü. Uluslararası okurlarla etkileşim halinde. En bilinen romanı Kar küresi. Kar Küresi (Snowglobe) romanınızda, medyayı, şöhreti ve ayrıcalığı distopik bir kış dünyasında ele alıyor yazar. Kar Küresi kitabında insanlar, her şeye sahipmiş gibi görünen kubbe şehrin sakinlerine hayranlık besliyor. Şu anda sosyal medyanın işleyişi gibi. Kendi “kamera arkamızı” onların “öne çıkardıkları” ile kıyaslıyoruz ama aslında izlediğimiz şeyin, onların hayatlarının sadece özenle düzenlenmiş bir kısmı olduğunu unutuyoruz. Ana karakter Jeon Chobahm da aynı hatayı yapıyor. Kubbenin içindeki en sevilen kızın yerine geçmeyi kabul ettiğinde, aslında nasıl bir hayata adım attığından habersiz. In The Day You Exist (Var Olduğun Gün) kitabında ise beden paylaşımı ve sanal gerçeklik gibi unsurlar üzerinden kimlik ve adalet kavramlarını inceliyor.
Sonraki projesi ise kendi ifadesiyle yüksek fantezi türünde bir seri olacak diye ifade etti ve şöyle devam etti: “İlk kitap en geç önümüzdeki haziran ayında Kore’de yayımlanacak. Açlık Oyunları ile That Oyunları’nın buluştuğu bir evrende tehlikeli ve yavaş yavaş alevlenen bir aşk hikayesi. Ölüm oyunlarını, siyaseti ve aşkı işlemeyi seviyorum. Bu yeni seride hepsi olacak bu da beni çok heyecanlandırıyor. Ayrıca bir evren kurmayı çok seviyorum ve bu sefer tamamen sıfırdan, yepyeni bir evren kuruyorum. Orijinal Hikâye Ödülü ve Changbi X Kakaopage Genç Yetişkin Romanı Ödülü gibi başarıları bulunan Güney Koreli genç yazar Park, daha çok ödül alacak gibi duruyor. Kendisi bu konuda diyor ki; “İlk ödül çok doğru bir zamanda geldi. Tereddüt içinde olduğum ve neredeyse yazmaya devam etme isteğimi kaybettiğim karanlık bir yerden çekip çıkardı beni. İkinci ödül tam zamanlı bir yazar olmama yol açtı. Bu yüzden ödüller sadece motivasyon değil hayata tutunacak bir dal oldu. Her ikisi de bana bir yazar olarak önümdeki kapıyı açmanın tek yolunun gerçekten yürekten gelen bir hikaye yazmak olduğunu hatırlattı. Dönüp baktığımda, sadece kariyerimi değiştirmediklerini aynı zamanda içimdeki yazarı hayata döndürüp onu şekillendirdiklerini düşünüyorum.”
Ressam Mustafa Günen ise Türk sanatı için önemli bir figür. Günen, fünyanın önde gelen müzayede evlerinden Christie’s’in, 2008 yılında New York ve 2009 yılında Londra müzayedelerine katılan Türk ressam Mustafa Günen’in kişisel sergisi “Sinestezi” 23 Aralık’a kadar Maji Art Nişantaşı’nda olacak. Denizi, dengeyi, deniz fiziğini, dalgaların matematiğini dünyada en iyi çizen ressamlardan biri olarak uluslararası ün yapan Mustafa Günen’in çalışmaları, dünyanın önemli sanat dergileri ve eleştirmenleri tarafından bir “ekol” olarak kabul ediliyor. Geçtiğimiz yıllarda New York başta olmak üzere dünyanın çeşitli sanat başkentlerinde açtığı birçok kişisel sergisi ve aldığı ödüllerle ülkemizin sanat gururlarından olan Günen, Son 20 Saniye adlı tablosunun Christie’s de satışa sunulması ile Türk resim sanatında öncü olmuştu. ABD’li sanat eleştirmenlerinin, deniz ve su temalı çalışmaları nedeniyle “Üç yüzyıldır yapılamayanı başardı” yorumunda bulundukları ressam Günen, paletinde sadece siyah, beyaz, sarı, kırmızı ve lacivert renkleri kullanarak sade ve özel bir renk paleti de teşkil etmiş durumda. Sadece deniz değil, karları, kırları ve doğanın fiziksel kusursuzluğunu, matematiksel mükemmelliğini de tuvallerine yansıtıyor.
Yazının konusuna geçelim. Park fantastik bir yazar. Kar Küresi romanınızda, medyayı, şöhreti ve ayrıcalığı distopik bir kış dünyasında ele alıyorsunuz. Böylesi önemli ve yaygın bir yazar, Türk sanatının önemli ressamı Mustafa Günen resimlerini izleyip çok önemli tespitlerde bulundu. Şimdi gelelim Soyoung Park’ın Mustafa Günen eserlerine dair yorumlarına.
Bu kapsamda Mustafa Günen’in son dönem önemli eserlerinden iki farklı soyut resmi ele alacağız. Bir tanesi Karanlık Kaos adlı eser, diğeri ise İlahi Tragedya eseri. Soyoung Park iki esere de çarpıcı yorumlar yaptı, dinleyelim, okuyalım.
Kaotik Olmayan Kaos
Park, “Karanlık Kaos” resminden oldukça etkilendiğini belirtiyor önce. Yazar diyor ki; “Karanlık Kaos tablosunun ilk gördüğüm an bana Kar Küresi 2’den bir sahneyi hatırlattı. Spoiler vermemek için detaylara girmeyeceğim ama baş karakterin, kendi farklı versiyonlarını gördüğü sayısız aynayla karşı karşıya kaldığı bir sahne var. Sahne tam bir kaos— karakterin bölünmüş zihinlerinin, hakikat ile yanılsama arasındaki bir diyalog. Bu tabloda hissettiğim tam olarak buydu: Gerçekliğe ulaşmak için ne kadar çabalarsak çabalayalım, algımızın ne kadar kırılgan olabileceği.”
Genç ikonu yazarın sözünü ettiği perspektifteki kaos teorisi resmin temellinde görüyor. Tabii kaos teorisi halk dilinde kelebek etkisi olarak bilinen fizik olayının hikayesi 19 yüzyılın sonunda Fransız matematikçi Henri Poincaré tarafından üç cisim problemi olarak başladı. Altmışlı yıllarda ise Amerikalı matematikçi Edward N. Lorenz tarafından formüle edildi basit olarak, “küçük şeylerdeki ufacık değişiklikler, büyük sistemlerde öngörülemeyen ve devasa sonuçlara yol açabilir.” Şeklindedir Soyoung Park şöyle devam ediyor: “Kaos, zannedildiği gibi bir tahmin edilemezlik veya kargaşa değil, sistemlerdeki kesin matematiksel kurallara bağlı bir davranış biçimidir. Temel izahı; her şey “Başlangıç Koşullarına Hassas Bağımlılık” ilişkisi içinde ilerler: İşte kaos burada ortaya çıkar. Olaylar başlangıç şartlarındaki en ufak bir farkın bile sonrasında katlanarak büyümesine neden olur ve sistemin uzun vadeli davranışını pratikte tahmin etmek imkânsız hale gelir. Kısaca sistemde kaos yoktur ölçümde ve tahmin edişte vardır.”
İşte resimde bu yasayı bir insan gerçeğine dikkat çekmek için kullanılmış ola bileceğini belirtiyor yazar. Ve devam ediyor:
“Karanlık Kaos resminde sol üst taraftaki güneş ışığı, sistemin başlangıcını ve koşullarına hassas bağlılığı kontrol eden fizik yasalarını temsil ediyor. Mutlak düzen içerisinde hareket eden sistemi temsilen keskin kenarlı ve kesişen geometrik şekilleri uyguladım. Aslında kendi içi yapısında kaos barındırmayan bir düzen doğrultusunda gittiğini temsilen de ahenk ve düzen içerisinde ilerleyen çeşitli şekillerle göze hoş gelen kompakt oluşumlar, formlar çizdim. Böylece keskin kenarlı formların rahatsız ediciliğini merak duygusuna bağladım. Kaos teorisi halk dilinde kelebek etkisi olarak bilinen fizik olayının hikayesi 19. yüzyılın sonunda Fransız matematikçi Henri Poincaré tarafından üç cisim problemi olarak başladı. Altmışlı yıllarda ise Amerikalı matematikçi Edward N. Lorenz tarafından formüle edildi basit olarak, “küçük şeylerdeki ufacık değişiklikler, büyük sistemlerde öngörülemeyen ve devasa sonuçlara yol açabilir” şeklinde ifade eder. Kaos, zannedildiği gibi bir tahmin edilemezlik veya kargaşa değil, sistemlerdeki kesin matematiksel kurallara bağlı bir davranış biçimidir. Temel izahı; her şey “Başlangıç Koşullarına Hassas Bağımlılık” ilişkisi içinde ilerler: İşte kaos burada ortaya çıkar. Olaylar başlangıç şartlarındaki en ufak bir farkın bile sonrasında katlanarak büyümesine neden olur ve sistemin uzun vadeli davranışını pratikte tahmin etmek imkânsız hale gelir. Kısaca sistemde kaos yoktur ölçümde ve tahmin edişte vardır. İşte ressam resimde bu yasayı bir insan gerçeğine dikkat çekmek için kullanmış diye düşünüyorum.”
Soyoung Park’ın bu resimle ilgili son yorumunu ise şu şekilde bağlanıyor: “Sol üst taraftaki güneş ışığı, sistemin başlangıcını ve koşullarına hassas bağlılığı kontrol eden fizik yasalarını temsil ediyor. Mutlak düzen içerisinde hareket eden sistemi temsilen keskin kenarlı ve kesişen geometrik şekilleri uygulanır olmuş. Aslında kendi içi yapısında kaos barındırmayan bir düzen doğrultusunda gittiğini temsilen de ahenk ve düzen içerisinde ilerleyen çeşitli şekillerle göze hoş gelen kompakt oluşumlar, formlar çizilmiş. Böylece keskin kenarlı formların rahatsız ediciliğini merak duygusuna bağlamış. Bu karmaşık geometrik oluşumun bazı yerlerinde insana benzer formlar koyulmuş. Bununla karmaşıklıkta örüntü, düzen aramaya, tahmin etmeye evrilmiş insan beyninin endişe korku sevinç gibi duygusal durumlara ilişkin çoğunlukla antropomorfist şekiller olarak değerlendirmesine gönderme yapılmış. İnsanlara gelince sol üstte ışığa doğru yürüyen insanların renklerini ışık etkisini yok sayarak olduğu gibi (fovist) aktarılmış. Çünkü ışık gerçekte bilgiyi temsil ediyor. Dolayısıyla bilgi gerçeği yani rengi değiştirmez. Tabi kişileri gölgelerini yaparak onları ışıklı ortama monte edilmiş. Resimde ortadaki biri ayakta birde yere kapanmış iki kişi var. Bunlar bilime (ışığa) sırt döndükleri için normal olmayan görüntülerdeki objelere metafizik anlam yükleyerek ihtiyaçlarını gerçek dışı yollarla giderme beklentisinde olan insanları temsil ediyor.”
Asıl Cehennem, Pişmanlıktır
Soyoung Park’ın bu ikinci eser hakkında da etkilendiğini belirtip bir imaj analiz yapıyor: “Mustafa Günen’in İlahi Tregedya eseri ilginç bir eser. Yıkıcı bir tür. Bir pişmanlık resmi hayal ettim burada. Pişmanlık yalnızca yaptıklarımız için değil yapmadıklarımız için de bize azap çektiren bir duygudur. İnsanlar ekolojik nedenlerden dolayı ileri derecede sosyal yaşam oluşturan bir türdür. Grup aidiyet duygusu farklı şekillenmiş, milyonlarcası bir araya gelebilmiştir. Tabi bu yaşam şekli doğal olarak sosyal statüler aşamalar oluşturmuştur Böylece bireyleri hayatta kalma ve üreme yapısıyla toplumda bir statü elde etmek için onlarda aynı zamanda sinsi ve hilekâr davranışları gelişmesine sebep olmuştur. İşte bu yüzden insanın doğasında olan sağduyu ve vicdanı mekanizmalar, (çoğu zaman telkin ve sirayete eğimli olduğumuz) için devre dışı kalmıştır. Dolayısıyla da davranışlar sonucu yaptıkları veya yapmadıkları birçok eylemden dolayı acı ve üzüntü dolu pişmanlıklar doğmuştur. Yaptığı veya yapmadığı eylemin derecesine göre bunalımlara giren hatta intihar edenler bile vardır.”
Soyoung Park şöyle devam ediyor: “Gün batımını renklerini esas aldım güneşin sıcaklığını severiz ancak dost olarak bildiğimiz bu güneş aslında hiç de dostumuz değildir. Kozmolojik ve jeolojik olarak milyarlarca şanslı tesadüflerin bir araya getirmesi nedeniyle güneş bize dost pozisyonuna gelmiştir. Bu gerçekten yola çıkarak güneşin aynı zamanda bir cehennem olabileceği göndermesini görüyorum. Pişmanlık yalnızca yaptıklarımız için değil yapmadıklarımız için de bize azap çektiren bir duygudur. İnsanlar ekolojik nedenlerden dolayı ileri derecede sosyal yaşam oluşturan bir türdür. Grup aidiyet duygusu farklı şekillenmiş, milyonlarcası bir araya gelebilmiştir. Tabi bu yaşam şekli doğal olarak sosyal statüler aşamalar oluşturmuştur. Böylece bireyleri hayatta kalma ve üreme yapısıyla toplumda bir statü elde etmek için onlarda aynı zamanda sinsi ve hilekâr davranışları gelişmesine sebep olmuştur. İşte bu yüzden insanın doğasında olan sağduyu ve vicdanı mekanizmalar, (çoğu zaman telkin ve sirayete eğimli olduğumuz) için devre dışı kalmıştır. Dolayısıyla da davranışlar sonucu yaptıkları veya yapmadıkları birçok eylemden dolayı acı ve üzüntü dolu pişmanlıklar doğmuştur. Yaptığı veya yapmadığı eylemin derecesine göre bunalımlara giren hatta intihar edenler bile vardır.”
Park’ın çok övdüğü ressamın resmi konusundaki yorumu ise şöyledir: “Bu resimdeki empresyonist figür başlangıçta insanlara cazip gelen göze hoş gelen yanlış davranış zihniyeti temsil eder. Bu figürün şeytani gülümsemesi yalnızca yanıltan şeytanı değil, aynı zamanda pişmanlığın verdiği acı gülümsemeyi de temsil eder. İnsanlık nedensellik yapısınındın kaynaklanan amaç doğrultusunda varoluş ve çevresi ile iki biçimde ilgilenmiştir. Birisi, olanın bitenin arkasında doğaüstü güçler, metafizik unsurlara bağlama ve onlardan yardım beklemeyi temsil ederken, diğeri, doğada olan bitenin sebebi yine doğanın kendisindedir diyerek bilime yönelen felsefenin temsilcisidir. Her ikisi de kendi başlangıç koşullarına hassas bağlı olarak ilerledi ve maalesef bir türlü uzlaşmadılar. Ama ben keşke uzlaşabilselerdi duygusallığıyla her ikisinin de aynı boyutta ve pozitif bir diyalog içinde yaptım. Bu realist figürlere arka plandaki soyut formlardan ayrılmasın diye ışık verdim, böylece temaya monte edildiler.”
Artık bitirelim. Bu yazı güzel bir tür denemesi oldu. Bir kurgu yazarından kurgusal bir ressama, onun eserlerine dair yorumlar aldık. Durum böyle olunca da şimdi bitiriyorum. Başlarken demiştim. Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi Uzmanı ve 3 boyutlu düşünce ahtapotuyum. Ve hepinize şöyle sesleniyorum: Biz size düşünmeyin demiyoruz, hobi olarak yine düşünün. Ve büyük düşünün ki seneye de düşünürsünüz!
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish