Küresel ekonomi bir savaş silahına dönüştü

Dr. Osman Gazi Kandemir, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

İçinde bulunduğumuz yıl, ABD’li uzman Edward Fishman’ın kaleme aldığı Küresel Ekonominin Savaş Silahına Dönüşmesi başlıklı kitap yayımlandı. Orijinal adı Chokepoints: How the Global Economy Became a Weapon of War olan bu kitap, dünya düzeninde görünmez akışların nasıl birer stratejik güç hattına dönüştüğünü anlatıyor. Kitabın isminde yer alan “chokepoints” kavramı, Türkçeye dar boğaz, kritik geçit veya kilit akış noktası olarak çevrilebilir.

Bu kavram coğrafyada üzerinden daha kolay anlaşılabilir. Cebelitarık Boğazı, Akdeniz’in okyanusa açılan kapısıdır; hâkimiyeti elinde tutan güç yüzyıllarca Avrupa’nın deniz ticaretini yönlendirdi. Süveyş Kanalı, Asya–Avrupa hattının en hassas noktasıdır; kapanması, küresel ticaret rotalarını kökten değiştirir. İstanbul ve Çanakkale Boğazları ise Karadeniz’in kaderini belirleyebilecek ölçüde stratejiktir.

Fishman’a göre modern ekonomide bu tür dar geçitlerin yerini artık dolar sistemi, uluslararası ödeme kanalları, sigorta ve aracılık ağları, yüksek teknoloji tedarik zincirleri gibi görünmez altyapılar aldı. ABD, küreselleşme sürecinde bu ağları kurarken onları askeri olmayan ama son derece güçlü bir baskı aracına dönüştürdü. Washington bugün kendisine tehdit olarak gördüğü devletleri bu ekonomik dar boğazlar üzerinden yönlendirebiliyor.

Bu yapının jeopolitik etkisini anlamak için, ekonomik savaş kavramına dönmek gerekir. Thomas Schelling’in ifadesiyle ekonomik savaş, “bir devlete zarar verme veya onu baskı altına alma amacıyla ekonomik araçların kullanılmasıdır.” Fishman’ın anlatısında bu araçlar, ABD’nin kontrol ettiği finansal ve teknolojik akışlarda yoğunlaşır: doların merkezî konumu, ödeme sistemlerinin New York üzerinden geçmesi, küresel bankacılıkta Amerikan düzenleyici otoritesinin ağırlığı ve ileri teknoloji üretiminin kritik kısımlarının ABD’ye bağlı olması.

Doların Bir Güç Mekanizmasına Dönüşmesi

Bu ekonomik savaş mimarisinin temelinde doların küresel rolü bulunur. Bretton Woods düzeniyle başlayan ve 1970’lerde petrodolar sistemiyle pekişen bu yapı, ABD’ye küresel finans üzerinde benzeri bulunmayan bir etki alanı sundu. Dolar, yalnız bir para birimi değil; uluslararası ticaretin zorunlu geçiş hattıdır. Bankaların büyük bölümü işlemlerini dolar üzerinden yürütür, ticaret akışlarının çok önemli kısmı dolardan geçer ve bu durum ABD’ye hem şeffaflık hem yaptırım kapasitesi sağlar.

11 Eylül saldırılarının ardından Hazine Bakanlığı’nın güvenlik aygıtı gibi çalışmaya başlamasıyla bu kapasite daha sistemli bir biçim aldı. Terörizm ve Finansal İstihbarat Ofisi’nin (TFI) kurulması, ekonomik araçların ulusal güvenliğin merkezine yerleştiği yeni bir dönemi başlattı. “Gri takım elbiseli gerillalar” olarak tanımladığı teknokrat kadro, ABD’nin ekonomik yaptırımlarını daha rafine ve etkili hâle getirerek finansal ağları birer jeopolitik araca dönüştürdü.

İran: Ekonomik Dar Boğazların İlk Büyük Denemesi

İran yaptırımları, bu yeni mimarinin ilk kapsamlı sınaması niteliğindeydi. 2000’li yılların başında uygulanan ilk yasaklar Tahran üzerinde sınırlı etki yaratmıştı. Ancak Fishman’ın detaylandırdığı yeni yaklaşım, İran’ı doğrudan hedef almak yerine, İran’la çalışan uluslararası bankaları hedef aldı.

Bu strateji, bankaların “itibar riskine” dayanarak İran ile işlem yapmaktan çekilmesine yol açtı. Ardından Kongre’nin devreye girmesiyle İran Merkez Bankası’nı hedef alan adımlar atıldı. Petrol gelirleri denizaşırı hesaplarda sıkışmaya başladı; riyal hızla değer kaybetti. Akışın daraltılması, İran ekonomisinin nefes borularını kademeli biçimde tıkadı. Sonuçta diplomatik bir açılım oldu: 2013’te Ruhani’nin seçilmesi ve 2015’te nükleer anlaşmanın imzalanması.

Bu örnek, ekonomik dar boğazların doğru koşullarda diplomatik sonuç üretebildiğini gösteren özel bir vaka olarak literatürde yerini aldı.

Rusya: Sektörel Yaptırımlar ve Ekonomik Baskının Sınırları

Rusya’ya yönelik yaptırımlar ise bu aracın sınırlarını ortaya koydu. 2014 Kırım ilhakı sonrası Washington, İran modelinin Rusya gibi büyük ve finansal sisteme entegre bir ekonomide ağır yan etkiler yaratacağını gördü. Bunun üzerine “sektörel yaptırımlar” adı verilen daha hedefli bir yaklaşım benimsendi.

Bu yeni mekanizma, Rus bankalarının ve enerji şirketlerinin Batı finansına erişimini sınırlandırdı; ileri teknoloji ekipmanlarına erişimi zorlaştırdı. Aynı dönemde petrol fiyatlarının düşmesiyle birleşen yaptırımlar, Rus ekonomisinde ciddi bir daralma yarattı. Buna rağmen Moskova siyasi çizgisini değiştirmedi. Fishman’ın değerlendirmesine göre bu durum, ekonomik baskının her zaman siyasi sonuç üretmediğini gösteren belirgin bir örnek oldu.

2022’de işgalin genişlemesiyle yaptırımlar çok daha kapsamlı bir hâl aldı. Merkez Bankası rezervlerinin dondurulması, modern ekonomik savaş tarihinde görülmemiş bir adımdı. Petrol fiyat tavanı ise Batı’nın denizcilik sigortası gibi dar boğazları kullanarak Rusya’nın gelirlerini sınırlamayı amaçlayan yenilikçi bir mekanizma oldu. Bu araçlar ekonomik etkiler yarattı, ancak sahadaki askeri davranışı değiştirmedi.

Çin: Teknolojik Dar Boğazların Stratejik Önemi

ABD’nin Çin ile rekabeti ise ekonomik savaşın üçüncü ve en sofistike boyutunu oluşturuyor. Fishman’a göre Washington, Çin’e karşı finansal değil teknolojik dar boğazları öne çıkarıyor. Çünkü Çin küresel finans akışlarından kolayca kaçınabilirken, ileri teknoloji üretim zincirlerinde ABD patentlerine ve ekipmanlarına hâlâ bağımlı.

Bu nedenle ZTE ve Huawei gibi şirketlere yönelik ihracat kontrolleri, modern ekonomik savaşın en güçlü enstrümanlarından biri hâline geldi. ABD’nin Varlık Listesi ve Yabancı Doğrudan Ürün Kuralı (FDPR), Amerikan teknolojisi kullanılarak dünyanın herhangi bir yerinde üretilmiş çipleri dahi denetim altına alarak bu dar boğazın kapsamını genişletti. Bu mekanizma, küreselleşmenin oluşturduğu teknoloji zincirlerinin nasıl bir baskı aracına dönüşebileceğini gösteren kritik bir örnek.

Küresel Rekabet ve Salınım Devletleri

Bu dönüşüm yeni bir küresel düzen yarattı. Bir tarafta ABD’nin ekonomik boğazlarını güvenlik mekanizması olarak gören ülkeler, diğer tarafta bu boğazlardan uzak durmaya çalışan aktörler yer alıyor. Arada kalan “salınım devletleri” olarak tanımlanan grup ise her iki güçle ilişki kurmaya çalışan, fakat ekonomik bağımlılıklarını dikkatle yönetmek zorunda olan ülkeler.

Türkiye bu çerçevede örnek bir konuma sahiptir. Enerji güvenliği nedeniyle Rusya ile bağlarını sürdüren Ankara, finansal istikrar için Batı sistemine erişimi korumaya çalışıyor. Bu denge, ekonomik boğazların ülkeler üzerinde nasıl çok katmanlı bir etki yarattığını gösteriyor.

Sonuç: Ekonomik Dar Boğazların Belirlediği Yeni Dünya

Fishman’ın “imkânsız üçlü” kavramı, bu dönemin mantığını açıklamak açısından önemlidir: Ekonomik karşılıklı bağımlılık, ekonomik güvenlik ve jeopolitik rekabet aynı anda sürdürülemez. Jeopolitik rekabet arttıkça devletler ekonomik güvenliğe öncelik vermeye başlar; karşılıklı bağımlılık zayıflar ve küresel sistem parçalanma eğilimine girer.

Bugün yaşanan dönüşüm, tam da bu süreci yansıtıyor. Ekonomik akışların merkezindeki boğazlar, küresel sistemde yeni bir güç hiyerarşisi yaratmış durumda. Coğrafi boğazların tarihte gördüğü işlevi, artık finansal ve teknolojik geçitler üstleniyor. Bu geçitleri kontrol eden aktörler, modern jeopolitiğin sınırlarını belirliyor.

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU