Güç, asabiyye ve kurucu ilkeler arasında anayasal düzen: Hak, eşitlik, özgürlük, rıza ve kolektif haklar temelli bir siyasal model

Hasan Köse, Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Midjourney

Bu makale, anayasaların siyasi güç ilişkilerini kurumsallaştıran belgeler olduğunu; buna karşılık meşruiyetlerinin doğal haklara, adalete, eşitliğe, özgürlüğe ve rızaya dayandığını savunmaktadır. Devlet ve hukuk insan içindir; kurallar ve kurumlar insan doğasını, doğal haklarını ve toplumsal çeşitliliği bastıramaz. Bireysel haklar kadar kolektif hakların tanınması da toplumsal barış ve anayasal düzenin sürdürülebilirliği için zorunludur. Makale, doğal hukuk teorisi, modern demokrasi kuramı, kolektif haklar literatürü ve İbn Haldun’un asabiyye kavramı üzerinden çok aidiyetli toplumlarda kapsayıcı ve rızaya dayalı bir siyasal sistemin gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Giriş: Anayasanın Siyasal Niteliği ve Üst İlkeler

Anayasalar hukuki normlar içerse de özlerinde siyasi gücün örgütlenmesi ile ilgili metinlerdir. Bu metinlerin pozitif hukuk içindeki yeri belirgin olsa da meşruiyeti onların, insan doğasına içkin olan evrensel normlara—hak, özgürlük, eşitlik, adalet ve rıza—dayanmasıyla sağlanır.

Siyasal düzenin sadece güce değil, doğal haklara ve rızaya dayandırılması gerektiği düşüncesi Arendt’ten Rawls’a, Locke’tan Türk anayasa hukukçularına kadar geniş bir literatürde kabul görmüştür.

Bir anayasa güçlü olabilir, fakat meşru sayılabilmesi için bireylerin doğuştan sahip olduğu eşit hakları, özgürlükleri ve onuru koruması gerekir. Bu durum artık yalnızca bireysel haklarla sınırlı bir alan değildir; modern siyaset teorisi, özellikle çok-katmanlı toplumlarda kolektif hakların da anayasal güvence altına alınmadan istikrarın sağlanamayacağını göstermektedir.

1. Devlet İnsan İçindir: Doğal Haklar, Esneklik ve Dogmatizmin Reddi

Devletin amacı toplumun üzerinde bir tahakküm aparatı olmak değildir. Devlet; hukuku, siyaseti, kurumları ve ekonomik üretim mekanizmalarını bireyin mutluluğunu engelleyen unsurları bertaraf edecek şekilde tasarlamakla yükümlüdür.

Bu yaklaşım, doğal hukuk geleneğinde olduğu gibi, Türkiye’de de birçok düşünür tarafından vurgulanmıştır. Örneğin Mustafa Erdoğan’a göre devlet, bireyin önünde değil arkasında durmalı; bireyin doğal haklarını güvence altına alan bir “çerçeve düzen” olmalıdır.

Bu bağlamda hiçbir devlet biçimi, rejim modeli veya anayasal kurgu dogma hâline getirilemez. Kurallar, yaşam biçimleri, inançlar ve siyasi modeller; bireyin doğal hakları ve toplumun kültürel çeşitliliği karşısında mutlak otorite iddia edemez.

2. Kurucu İrade, Bireysel Haklar ve Kolektif Hakların Tamamlayıcılığı

Kurucu irade, anayasal düzeni inşa ederken bireylerin eşit haklara, eşit özgürlüklere ve hukuki güvenliğe sahip olması gerektiğini garanti eder. Bu, demokratik anayasal devletin temel koşuludur.

Ancak burada önemli bir eksen daha vardır:

Bireysel hakların güvence altına alınması tek başına yeterli değildir.

Toplumsal grupların kolektif haklarının tanınması da zorunludur.

Kolektif haklar;

  • kültürel kimlik,
  • dil,
  • inanç,
  • gelenek,
  • yerel örgütlenme,
  • ortak yaşam pratikleri gibi topluluk temelli varoluş biçimlerinin korunmasıdır.

Türk kamu hukukçularından İbrahim Kaboğlu’nun belirttiği gibi, kolektif haklar bireysel hakların rakibi değil, tamamlayıcısıdır; bireyin özgürlüğü ancak ait olduğu toplulukların kültürel sürekliliğiyle anlam kazanabilir.

Eğer birey düşüncesini, inancını, yaşam biçimini özgürce belirleyebiliyorsa; aynı mantıksal zincir gereği ait olduğu topluluğun kimliğini de özgürce sürdürebilmelidir. Aksi hâlde bireyin özgürlük alanı parçalı kalır ve sistem iç tutarlılığını yitirir.

Bu nedenle:

Bir ülke vatandaşlarının bireysel haklarını kabul etmek yetmez; kolektif haklarını da kabul etmek gerekir.

Aksi hâlde kolektif kimliklerin dışlanması, uzun vadede çatışma potansiyeli yaratır.

3. Asabiyye: Siyasal Düzenin Toplumsal Enerjisi

Toplumsal dayanışmanın, ortak kimliğin ve siyasal birlik duygusunun ifadesi olan asabiyye, İbn Haldun’un devlet teorisinin temelini oluşturur. Asabiyye sadece etnik bir bağ değildir; modern anlamda ortak kader ve toplumsal bütünlük duygusudur.

Siyasal sistem:

  • bireysel hakları tanımazsa birey devletten kopar,
  • kolektif hakları tanımazsa topluluklar devletten kopar.

Her iki durumda da asabiyye erir ve anayasal düzen kırılgan hâle gelir.

4. Güç Ekseninde Kurulan Anayasalar ve Çatışma Dinamiği

Güç merkezli kurucu tasarımlar, kısa vadede düzen yaratıyor gibi görünseler de uzun vadede zayıf bileşenleri dışladıkları için çatışma biriktirirler. Özellikle kolektif kimliklerin yok sayıldığı anayasal düzenlerde, aidiyet krizi ortaya çıkar.

Kolektif hakların anayasal güvence altına alınmadığı örneklerde, çatışmaların etnik, mezhepsel veya kültürel gerilimlere dönüştüğü bilinmektedir.

5. Katılımcı Demokrasi: Bireysel ve Kolektif Hakların Buluşma Alanı

Katılımcı demokrasi modeli, sadece bireylerin değil toplumsal bileşenlerin de karar süreçlerine dahil olmasını sağlar.

Bu yaklaşım:

  • bireyin özgürlüğünü,
  • topluluğun kimliğini,
  • asabiyyenin sürekliliğini,
  • devletin meşruiyetini aynı anda güçlendirir.

Habermas’ın müzakereci demokrasi teorisi, kolektif kimliklerin tanınmasının meşruiyeti artırdığını vurgular.

6. Orta Doğu Bağlamı: Kolektif Haklar Olmadan Barış Mümkün Değildir

Orta Doğu toplumları,

  • çok-uluslu,
  • çok-dinli,
  • çok-mezhepli,
  • çok-kültürlü yapıları nedeniyle bireysel haklarla sınırlı anayasal modellerle istikrar üretememektedir.

Barış ancak iki eksende mümkündür:

  • Bireysel hakların güvence altına alınması
  • Kolektif hakların anayasal düzlemde tanınması

Bu iki eksen birleştiğinde siyasal toplumun hem bireysel hem kolektif asabiyyesi güçlenir.

Sonuç: Birey–Toplum–Devlet Dengesi Üzerine Normatif Değerlendirme

Bu makalenin vardığı sonuç şudur:

Devlet, birey ve toplum arasında denge kurulduğunda meşru; bu dengelerden birini diğerinin aleyhine bastırdığında gayrimeşrudur.

Dolayısıyla:

  • Bireysel haklar olmadan özgürlük,
  • Kolektif haklar olmadan aidiyet,
  • Asabiyye olmadan siyasal birlik,
  • Rıza olmadan meşruiyet mümkün değildir.

Bu nedenle anayasal devlet, bireysel özgürlükleri güvence altına alırken toplulukların kolektif varoluşlarını da korumalıdır. Bu ikisi bir araya geldiğinde ortaya insanın doğal haklarına uygun, rızaya dayalı, adil, sürdürülebilir bir siyasal düzen çıkar.

Kaynakça 

1 Arendt, H. (2012). Devrim Üzerine (B. O. Doğan, Çev.). İletişim Yayınları.
2 Erdoğan, M. (2001). Liberal Toplum Liberal Siyaset. Siyasal Kitabevi.
3 Habermas, J. (2019). Hakikat ve Meşruluk (İ. Yerguz, Çev.). Yapı Kredi Yayınları.
4 İbn Haldun. (2004). Mukaddime (Z. K. Ugan, Çev.). Dergâh Yayınları.
3 Kaboğlu, İ. Ö. (2006). Anayasa Hukuku Dersleri. İmge Kitabevi.
6 Keyman, E. F. (2010). Modern Türkiye’de Siyaset. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
7 Kymlicka, W. (1998). Çokkültürlü Yurttaşlık (A. Türker, Çev.). Ayrıntı Yayınları.
8 Rawls, J. (2017). Halkların Hukuku (M. Akıncı, Çev.). Vakıfbank Kültür Yayınları.
9 Özbudun, E. (2016). Türk Anayasa Hukuku. Yetkin Yayınları.

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU