Dikey koridor sonrası yeni enerji jeopolitiği

Dr. Osman Gazi Kandemir, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Avrasya enerji mimarisi son yıllarda hızlı bir dönüşümden geçiyor. Bu değişimi anlamlandırabilmek için yalnız hatların teknik kapasitesine değil, bunların hangi stratejik tasarımın parçası olduğuna bakmak daha açıklayıcı bir yaklaşım sunuyor. Dikey Gaz Koridoru da bu çerçevede, yalnız bir boru güzergâhı değil; Avrupa enerji düzeninin Atlantik eksenine doğru yeniden yapılandırıldığı daha geniş bir stratejik zeminin unsuru olarak değerlendiriliyor. Bu tabloya baktığımda, Türkiye ile Rusya arasındaki güç dengelerinin de bu dönüşümle birlikte yeni bir forma doğru evrildiğini görmek mümkün.

ABD Stratejisinin Yeni Çerçevesi

Dikey Gaz Koridoru’nun yaratmaya çalıştığı etki, Avrupa’nın doğu-batı yönlü geleneksel gaz akışını kuzey-güney eksenine taşımaktan ibaret değil. Bu sistemin Yunanistan’daki FSRU tesisleriyle başlayıp Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna’ya ulaşan yapısı, Washington’ın Rusya’ya yönelik enerji bağımlılığını azaltma hedefini daha kurumsal bir çerçeveye yerleştiriyor. Bu mimarinin gelişimine baktığımda, ABD’nin fiyat rekabeti kazanmak gibi bir öncelik taşımadığını; bunun yerine güvenlik merkezli bir enerji ekosistemi oluşturmayı hedeflediği anlaşılıyor.

Ukrayna’nın bu hat üzerinden LNG tedariki yapacağını açıklaması, projenin AB içi teknik bir düzenlemeden daha fazlası olduğunu gösteriyor. Bu karar, Kiev’in enerji güvenliğini Atlantik yapısına sabitleyen bir gelişme. Fakat burada akılda tutulması gereken önemli bir nokta var: Rusya her ne kadar Avrupa pazarında daralma yaşasa da tamamen sıkışmış bir aktör değil. Çin ve Hindistan ile artan enerji ticareti, Asya pazarlarında genişleyen indirimli petrol hacmi ve “Sibirya’nın Gücü 2” gibi yeni boru hattı projeleri, Moskova’nın Batı’nın baskısını dengelemek için yöneldiği önemli kanallar. Dolayısıyla Dikey Koridor, Rusya’yı zayıflatan bir unsur olmakla birlikte, Rusya’nın manevra alanını tamamen ortadan kaldıran bir hamle olarak görülmemeli.

Türkiye’nin Konumu: Alan Kaybı mı, Alan Dönüşümü mü?

Türkiye’nin 2022 sonrasında gündeme gelen gaz merkezi projesi, teorik olarak Rus gazının Avrupa’ya Türkiye üzerinden ulaştırılmasına yönelik kritik bir alt yapı vizyonu sunuyordu. Ancak Avrupa pazarının yön değiştirmesi, bu projeyi fiili olarak sınırlayan bir etki yarattı. TürkAkım üzerinden taşınacak gazın Avrupa’da alıcı bulma kapasitesinin zayıflaması, Türkiye’nin “hub” hedefinde bir kırılma meydana getirdi.

Bu değişimi değerlendirirken, bunu doğrudan “stratejik alan kaybı” şeklinde tanımlamak yerine, Türkiye’nin enerji denkleminde yaşanan dönüşüm olarak okumak daha isabetli olabilir. Sakarya Gaz Sahası’nda artan yerli üretim, LNG çeşitliliği ve uzun vadeli tedarik anlaşmalarının yeniden düzenlenmesi, Ankara’ya yeni türden bir özerklik alanı sağlıyor. Bu gelişmeler, maliyet bakımından kısa dönemli yük oluştursa bile, risk dağıtımı açısından Türkiye’nin elini güçlendiren bir yönelim olarak değerlendirilebilir.

Burada kritik soru şu: Türkiye enerjide çeşitliliğini artırırken jeopolitik kaldıraç gücünü nasıl yeniden inşa edecek? Bu sorunun yanıtı, Ankara’nın önümüzdeki dönemde Moskova ile ilişkisinde daha özgün bir pozisyon arayacağını gösteriyor.

Avrupa’nın LNG Açmazı

Avrupa’nın pahalı LNG tercihinin sürdürülebilirliği ayrı bir tartışma başlığı. Bölge ekonomilerinin enerji maliyetleriyle mücadele ettiği bir dönemde, Amerikan LNG’sinin uzun vadeli olarak ne kadar taşınabilir olacağı belirsiz. Avrupa’nın uzun hedefli enerji politikası, yenilenebilir kapasitenin artırılması üzerine kurulmuş durumda; bu nedenle LNG, kıtanın stratejisinde daimî bir çözüm değil, geçiş dönemi aracı olarak görülebilir.

Bu çerçevede Dikey Gaz Koridoru’nun bugünkü jeopolitik etkisi yüksek olsa bile, Avrupa’nın enerji maliyetlerini düşürecek yapısal çözümler bulunmadığı sürece bu modelin sürdürülebilirliği tartışmaya açık olmaya devam edecek.

Doğu Akdeniz: Yeni Dinamikler ve Genişleyen Aktörler

Doğu Akdeniz enerji düğümünde EastMed boru hattı fizibilite sorunları nedeniyle tıkanmış görünse de, bölgedeki jeopolitik tablo durağan değil. Türkiye–İsrail ilişkilerinde dönemsel iyileşme sinyalleri, enerji alanında yeniden bir işbirliği ihtimalinin gündeme gelebileceğini düşündürüyor. İsrail gazının Türkiye üzerinden taşınması, bugün için kesinleşmiş bir seçenek olmasa da bölgedeki masada yerini koruyor. Bunun yanında Türkiye’nin deniz yetki alanlarına ilişkin hukuki argümanlarını canlı tutması, Ankara’nın Doğu Akdeniz denklemi dışında kalmayı kabul etmediğini gösteriyor.

Bu nedenle Türkiye’nin Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinden tümüyle dışlandığı yorumu, mevcut tabloyu tam olarak yansıtmıyor. Daha doğru ifade, bölgenin rekabetçi doğasının Ankara için hem risk hem fırsat alanları oluşturduğudur.

Rus-Türk İlişkilerinde Değişen Enerji Freni

Türkiye ile Rusya arasındaki enerji bağımlılığı, uzun yıllar boyunca tarafların siyasi gerilimlerini sınırlayan bir fren mekanizması olarak çalıştı. Bu yapının zayıflaması, ikili ilişkilerde daha fazla esneklik yaratabilir; ancak aynı zamanda rekabetin sertleşme ihtimalini de beraberinde getiriyor.

Bu yeni ortamda:

Güney Kafkasya’da Moskova’nın zayıflayan etkisi,

Orta Asya’da Türkiye’nin artan diplomatik ve lojistik rolü,

Suriye’nin kuzeyinde Ankara ile Moskova arasındaki taktik denge yeniden tanımlanabilir. Bu alanların her biri, iki ülke arasında hem işbirliği hem rekabet potansiyeli taşıyor.

Rusya Açısından Olası Yol Haritaları

Rusya’nın Avrupa pazarındaki daralmayı telafi etmek için ABD ile geniş kapsamlı bir enerji müzakeresine yönelme ihtimali çeşitli analizlerde gündeme geliyor. Böyle bir senaryoda, Ukrayna’daki çatışmanın mevcut hatlar üzerinden dondurulması ve karşılığında Rus gazının Türkiye üzerinden belirli kotalarla Avrupa sistemine yeniden entegre edilmesi gibi bir çerçeve tartışılabilir.

Bu tür bir anlaşmanın ne kadar gerçekçi olduğu ayrı bir soru. Rusya’nın karar alma süreçlerinin dış politika baskıları altında nasıl şekillendiği, bu tür bir müzakerenin zemini açısından belirleyici olacaktır. Ayrıca küresel güç rekabetinin keskinleşen yapısı, anlaşmaların uzun vadeli istikrarını belirsiz kılıyor.

Sonuç: Çok Katmanlı Bir Dönüşüm

Bugünkü gelişmelere geniş bir perspektiften bakıldığında, Dikey Gaz Koridoru’nun sadece teknik bir enerji projesi olmadığı; Avrasya güvenlik mimarisinin dönüşümünde önemli bir rol oynadığı görülüyor. Türkiye için bu süreç hem risk hem fırsat barındıran bir dönemi işaret ediyor. Enerji tedarikinin çeşitlenmesi Ankara’ya daha fazla hareket alanı sağlasa da, Rusya ile ilişkilerde alışılmış denge mekanizmalarının zayıflaması bölgesel rekabetin sertleşme ihtimalini artırıyor.

Türkiye’nin önünde şu temel soru duruyor: Enerji özerkliğini genişletirken, Avrasya’da hızla değişen güç dengeleriyle uyumlu bir dış politika nasıl inşa edilecek? Bu sorunun yanıtı, önümüzdeki dönemde Ankara’nın hem Moskova hem Washington ile ilişkilerinin çerçevesini belirleyecek gibi görünüyor.  

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU