Efsane ile gerçek arasında Hz. Fatıma (II)

Hasan Kanaatlı Independent Türkçe için yazdı

Görsel: X

Şimdi de Şiilerin en fazla dayanıp naklettikleri ve kendileri için haklılık payı çıkardıkları Sünni kaynakları, burada teker teker ele alıp incelemeye çalışacağız.

Söz konusu kaynakların isimleri ile müellifleri şunlardır:


1. El- Müsennef, İbni Ebi Şeybe, c-8, s- 572. Hz. Ebubekir'in hilafeti ve siyaseti üzerine gelen rivayetler bölümü. 

Müellifin vefatı h. 235 yılında, yani Hicretin 3'üncü asrında vuku bulmuştur ve o olayı Sünni kaynaklarda ilk rivayet eden şahsın bu olduğu bilinmektedir.

Yani, bunun yazdığı eserden 200 yıl önce, Sünni dünyasında bu olayla ilgili herhangi bir haber yoktu.

Bir olay üzerinden iki yüz yıl gibi bir zamanın geçtiği taktirde, onda ne gibi değişikliklerin vuku bulacağını varın siz düşünün. 

İbn Ebî Şeybe, söz konusu eserinde şöyle nakleder: 

  • Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti. (Bu, Ferasife el-Abdi'nin oğludur ve 203 h. Yılında vefat etmiştir.)
  • Bize Ubeydullah b. Ömer rivayet etti. (Bu, Ömer'in torunu ve Malik b. Enes ile hicretin ikinci asrının ortalarında aynı dönemde yaşamıştır.) 
  • Zeyd b. Eslem, babası Eslem' den (Zeyd, hicri 136 da vefat etmiştir, Eslem ise, Ömer b. Hattab' ın mevlasıydı. Yani, o dönemde azat edilen ya da birisinin koruması altında olan bir köleye "mevla" derlerdi. Eslem de h. 60 ile 70'li yıllar arasında vefat etmiştir.) rivayet etti ki:  

Hz. Peygamber (sav)'in vefatından sonra Hz. Ebubekir'e biat edilince, Hz. Ali ve Zübeyir, Hz. Fâtıma'nın yanına gider, onunla istişare eder ve durumlarını değerlendirirlerdi.

  • Bu durum Hz. Ömer'e ulaşınca, Hz. Ömer dışarı çıkıp Fâtıma'nın evine geldi ve şöyle dedi:  

Ey Allah'ın Resulü'nün kızı. Vallahi, babandan daha sevimli bir kimse bizim için yoktur. Ve Allah'a yemin ederim ki, babandan sonra da senin kadar bize sevimli biri yoktur.  

Ancak Allah'a yemin ederim, eğer bu topluluk (Ali ve arkadaşları) tekrar burada toplanacak olursa, onların üzerine evi yakmayı emredeceğim.


Sonra Ömer oradan çıkıp gitti.  

Ardından, Ali ve diğerleri Fâtıma'nın yanına geldiler.  

Fâtıma onlara şöyle dedi:    

Biliyorsunuz ki, Ömer bana geldi ve Allah'a yemin etti:  
Eğer bir daha buraya gelirseniz, evi üzerinize yakacak.  
Ve Allah'a yemin ederim ki, ettiği yemini yerine getirecektir.

   
Hasılı bu rivayeti ilk nakleden Eslem' dir ve bu zat, hicri 60 ya da 70'li yıllarda vefat etmiştir. 

Eslem, köle bir insandı. Demek oluyor ki bu zat, halife Ömer döneminde henüz 10 ya da 15 yaşlarında yeni yetişen bir delikanlıydı. Hiçbir dedikodu ya da çıkarcılık gibi şeylerden haberi yoktu. 

Bu konu hususundaki tarihin temelini oluşturan şey, temiz kalpli böyle bir delikanlının bu sözüydü.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İşte şayia (yaygara) böyle oluşur.

Yani, küçücük bir dane, git be git büyür ve dağlara dönüşür.

Bu rivayeti kabul ettiğimiz taktirde, rivayette yalnızca ev tehdidi söz konusudur.

Ömer bu rivayette, Hz.  Fatıma için sevgisini arz etmiş ve Ali ile Zübeyir de Ebu Bekir'e biat etmişlerdir. 

İşte Sünni kaynaklardaki bu rivayeti, ilk önce İbn Ebi Şeybe naklediyor.


2. Ensabu'l-Eşraf, Kahire: Daru'l-Mearif baskısı, c-1, s-586.

Bu kitap, H. 3'üncü yüzyılda Ahmed b. Yahya el-Belazuri tarafından kaleme alınmış ve onda, "kapı olayı" geçmemiştir.


3. El-İmame ve's-Siyase, Mısır: Mektebetu Ticariyetu Kubra baskısı, s. 12.

Bu kitap, İbn Kuteybe ed- Dîneveri (v.276 h/889 m) tarafından yazılmıştır. Kitabın yazarı, geleneksel olarak İbn Kuteybe'ye nispet verilse de bu tartışmalı bir konudur. Yazım tarihinin 3'üncü üzyılın sonları ile 4'üncü yüzyılın başlarında vuku bulduğu söylenir. Ve Abbasi döneminin sonlarına doğru kaleme alındığı iddia edilir. Bu kitapta "kapı olayı" geçtiği için Şiiler buna çokça vurgu yaparlar.


4. Tarihi Teberi, Beyrut baskısı: c-2, s- 443. 

Bu kitap Teberi (v.310 h/ 923 m) tarafından 290-300 h. Tarihinde yazılmıştır. Bunda "kapı olayı" detaylı bir şekilde geçmez, ama onu ima eden rivayetler sınırlı bir şekilde geçer.


5. Akdu'l Ferit, Mektebetu'l Hilal baskısı: c- 4, s- 93.

Bu kitap, Ahmed b.  Muhammed b. Abd Rabbih el-Endelüsi (v. H.328/ 940 m.) tarafından kaleme alınmış ve Endülüs/Kurtuba' da yazılmıştır. Edebiyat, tarih, şiir, siyaset ve nesir ağırlıklı bir tür Ansiklopedik içeriklidir. Bunda da mezhebi-siyasi gerilimlere detaylı bir şekilde yer vermez. Dolayısıyla da "kapı olayı" genişçe geçmez. 


6. El-Emval, Beyrut basımı: Neşri Külliyatı Ezheriye, s. 144, dördüncü dipnot.

Bu kitap, Ebû Ubeyde el-Kasım b. Sellam tarafından h.224/m 838 de yazılmıştır. Yine bu kitap fıkhî ve malî konularla ilgili olduğu için "kapı olayı" gibi siyasi çekişmelere girmez, yalnızca Hz. Fatıma'nın Fedek meselesi (toprak talebi) gibi ona ulaşan miras-hibe boyutuyla ilgili konulara değinir fakat detay vermez.


7. Mizanu'l –İ'tidal fî Nakdi'r- Rical, c-2, s- 195.

Bu eser, İslam Hadis ilminin önemli cerh ve ta 'dil (ravi değerlendirme) kitaplarından biridir. Bu kitap, Muhammed b. Ahmed Zehebi (v.748/m.1348) tarafından ele alınmış ve h.740 tarihinde yazılmıştır. Kitapta 11 binden fazla ravi hakkında onların güvenirliği, sapkınlığı, zındıklığı ve bid'atçiliği gibi konularda bilgi sunulmuştur. "Kapı olayı" geçmez, ancak onu rivayet eden raviler hakkında bilgi verir.


8. Teberani, Mucemu'l Kebir: c-1, s- 62. Hadis no: 34, Hamdi Abdulmecit Selefi'nin araştırması.

Bu kitap, Ebûl-Kasım Süleyman b. Ahmed et- Teberani (v.360 h/ 971 m.) tarafından ele alınan bir hadis kitabıdır. Bunda 20.000'den fazla hadis yer alır. "Kapı olayı" geçmez, fakat Hz. Fatıma'nın faziletleriyle ilgili hadisler nakledilir.


9. El-Vafi bil Vafiyat, c-6, s- 17, sayı 2444;

Bu kitap, Salahuddin Halil b. Aybek es-Safedi (v.764 h./ 1363 m) tarafından, hicri 8'inci ve miladi 14' üncü asırda ele alınmış, Biyografi (tabakat/şahsiyetler) sözlüğüdür. İçerisinde yaklaşık 14 bin kişi hakkında edebi, ilmi ve tarihi biyografilere yer verilmiş ve Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın biyografilerinden de söz edilmiştir, fakat onda "kapı olayı" yer almamıştır.


10. Milel ve Nihel, Şehristani, Beyrut basımı: Darul-Marife, c-1, s- 57. 

Bu kitap, İslam'daki mezhepler, fırkalar ve diğer dini inanç sistemlerini konu alan önemli bir kelam ve fırak (mezhepler) tarihi kitabıdır. Bu kitabı, Muhammed b. Abdulkerim eş- Şehristani (v. 548 h./m.1153) tahminen h. 520-540 yılları arasında (m. 12.Yüzyılda) yazmıştır.

Şehristani, burada mezheplerin inanç ilkelerini ele alır, fakat siyasi ve tarihi olaylara fazla girmez. Mezhebi ve siyasi bir olay olduğu halde bu kitapta isim verilerek ya da detaylı bir şekilde "kapı olayı" yer almaz. Ancak Şii mezhebinin konuya nasıl baktığı, Hz. Ali'nin velayeti konusundaki görüşleri itikadi olarak anlatılır. Kısacası "kapı olayı" geçmez ama, olayın arkasındaki fikir ayrılıkları dolaylı olarak açıklanır.


11. İbni Ebil Hadid, Şerhu Nehcu'l-Belağa, Mısır Baskısı, c- 2, s- 47.

Bu kitap Mu'tezili biri olan İbn Ebil Hadid (v.656 h/ 1258 m.) tarafından 13. Yüzyılın başlarında Abbasiler döneminde yazılmıştır. 

İbn Ebil Hadid, Şii kaynaklara dayanarak "kapı olayı"na bu eserinde yer vermektedir ve olay, 6 ile 11'inci ciltlerde detaylı ve Sünni-Şii rivayetlerinin karşılaştırılmalı bir şeklinde yer alır. 


12. Muruc'z-Zeheb ve Muadinü'l- Cevher, Endülüs baskısı: c-2, s- 301.

Bu kitap, İslam tarihi yazıcılığının klasik ve en önemli eserlerinden biridir.

Eser, Ali b. Hüseyin el- Mes'udi (v. 346 h/957 m.) tarafından m. 943 yılında yazılmış ve eser, tarih, coğrafya, kültür, siyaset, mezhepler ve toplumlarla ilgili bilgiler içermektedir. Eserin özelliği hem tarih hem medeniyetler arası karşılaştırma içeren ansiklopedik tarih kitabı oluşudur. Eserde "kapı olayı", dolaylı olarak geçer. Mesudi, Sünni kabul edilen, fakat Ehli-i Beyte aşırı saygı duyan bir tarihçidir. 

  • Hz. Fatıma'nın Ebu Beki ve Ömer'e kırgın şekilde vefat ettiği,
  • Hz. Ali'nin ilk dönemde biat etmediği,
  • Hz. Fatıma'nın babasının vefatından sonra siyasi baskıya uğradığı,
  • Evine zorla gidilmek istendiğini ima eden bazı ifadeler bulunur.

Ancak kapının yakılması, Fatıma'nın yaralanması ve düşük yaptığına dair açık ifadeler yer almaz.

Bu tür rivayetler Şii kaynaklarda geçer.   


13. Mizanu'l-İ'tidal fî Nakdi'r-Rical, c-3, s- 459.

Bu kitap İslami ilimlerde özellikle hadis ravilerinin güvenilirliğini değerlendiren, cerh ve tadil alanında klasik bir eserdir.

Eser, Şemseddin ez- Zehebi (v. 748 h./1348 m.) tarafından Hicri 740'lı yıllarında hadis ilmi ve ravi değerlendirmesi üzerine yazılmıştır. Eserde 11 binden fazla ravi hakkında güvenilirlik, bidatçılık ve yalancılık gibi önlerden tahliller yapılmıştır.

Kitapta "kapı olayı" doğrudan geçmez, çünkü kitap, tarih ya da siyer kitabı değildir, bir ravi değerlendirme kitabıdır. 

Eserde, Hz. Fatıma'nın evine baskın, kapının yakılması ve Fatıma'nın yaralanması gibi rivayetleri nakleden bazı ravilerin adları geçebilir.

Örneğin, erken dönem Şii tarihçilerden Süleym b. Kays, Ebu Mihnef, Muhammed b. Saib el- Kelbi gibi bu tür rivayetleri aktaran şahıslar hakkında olumsuz değerlendirmeleri vardır. Ama olayın kendisi, tarihi bir anlatı olarak yer almaz. 


14. Abudulfettah Abdulmaksud, Ali b. Ebi Talib: c- 4, s- 276-277.

Bu kitap modern dönemde yaşamış Mısırlı bir tarihçi ve yazar tarafından 8 cilt olarak yazılmıştır. Arapçası "İmam Ali b. Ebi Talib: Hayatuhu, Cihaduhu, Ahdasuhu" isimiyle yayınlanmıştır. Fakat Türkçede genellikle "Hz. Ali'nin Hayatı" veya sadece "Ali b. Ebi Talib" olarak çevrilir.

Eser 20'nci yüzyılın ikinci yarısında kaleme alınmıştır. İlk ciltleri 1960'lı yıllarında Mısır'da yayınlanmıştır. Türkçeye de 1990'lardann itibaren çevrilmiştir. 

Kitapta Hz. Fatıma ile ilgili "kapı olayı" detaylı bir şekilde geçer.

Yani, Hz. Fatıma'nın evinin baskına uğradığını, kapının ateşe verildiğini, kapının arkasında kaldığı için yaraladığını, bu olaydan sonra düşük yaptığını ve Hz. Ali'nin ilk başta biat etmediğini vs. açıkça anlatır. 

Yazar, bu anlatımı genellikle Şii rivayetlere yakın bir dille kaleme almıştır.

Bu yüzden eser zaman zaman eleştirilmiş, bazen de Şii propagandasıyla suçlanmıştır, ancak yazar Sünni kökenlidir. 
    


15. El-İmame ve'l-Hilafe, Mukatil ibni Uyeyne. Önsözü: Eynü'ş-Şems Üniversitesi Üstadı Dr. Hamit Davut, Beyrut: Müessesetu'l-Belağ, s- 160.

Bu kitap, kimi kanallarda "Mukatil b. Uyeyne"ye nispet edilse de bu bilgi tarihi olarak isabetsiz ve yanlıştır.

Mukatil b. Uyeyne diye bilinen meşhur bir hadisçi veya kelam alimi yoktur. Ama karıştırılan isimler olabilir.

Örneğin; Mukatil b. Süleyman (öl. H.150/M. 767), tefsircidir.

Uyeyne b. Abdullah gibi benzer isimler tarihi kaynaklarda yer alır ama, "el- İmame ve'l- Hilafe" adlı bir kitap onlara nispet edilmez. 

Kısacası bu eser, çoğunlukla İbn Kuteybe (öl. H 276/ M.889) veya Ebu'l-Hasan el- Eşari gibi isimlerle karıştırılır.

Ancak "el-İmame ve'l- Hilafe" başlığı altında meşhur ve doğrudan bir klasik eser yoktur. 

Şii çevrelerde dolaşan bazı anonim risaleler bu isimle yayınlanmış olabilir.

Bu tür metinlerde "kapı olayı" detaylı şekilde yer alabilir, ancak sabit bir klasik müellif gösterilemez.


Özetlersek: Mukatil b. Uyeyne adında bu kitabın yazarı olan güvenilir klasik bir alim yoktur.

Dolayısıyla bu eser, belirsiz, isnadı zayıf ya da uydurma olabilir.

Eğer böyle bir eser varsa (ki muhtemelen de vardır), fakat ilimi değeri ve kaynağı şüphelidir.

İbn Ebî'l-Hadîd ise (Şerhu Nehci'l-Belâğa) adlı eserinde şöyle der:

Sakife olayı hakkında rivayetler ihtilaf etmiştir. Şiîlerin anlattığı rivayet – ki hadisçilerden bazıları da onun bir kısmını söylemiş ve çokça rivayet etmişlerdir – şudur:

Ali (as) biatten kaçınmış, zorla çıkarılmıştır. Zübeyir b. Avam da biati reddetmiş ve ‘Ancak Ali'ye biat ederim' demiştir. Aynı şekilde Ebû Süfyan b. Harb, Hâlid b. Saîd b. As b. Ümeyye b. Abdi Şems, Abbas b. Abdulmuttalib ve oğulları, Ebû Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib ve bütün Benî Hâşim de biatten kaçınmışlardır. 


Denildiğine göre Zübeyir kılıcını çekmiş, Ömer (radıyallahu anh) bir grup Ensar ve başkalarıyla geldiğinde "Bu adamın kılıcını alın, taşa vurun" demiştir.

Rivayet edilir ki Ömer, Zübeyir'in elinden kılıcı alıp taşa vurup kırmış ve hepsini Ebû Bekir'in huzuruna sürüklemiş, biate zorlamış; yalnızca Ali (as) biat etmemiştir. 

İmam Ali, Fatıma'nın (as) evine sığınmış, onu zorla çıkarmaktan çekinmişlerdir.

Fatıma (as) evin kapısına çıkıp onlara seslenmiş, gelenler dağılmış, Ali'nin tek başına bir zarar vermeyeceğini anlayınca onu bırakmışlardır.

Bir rivayete göre ise o da çıkarılıp Ebû Bekir'e götürülmüş ve biat etmiştir.

Muhammed b. Cerîr et-Taberî de bunların çoğunu rivayet etmiştir.

Fakat yakma olayı ve benzeri korkunç şeyler, Ali'nin sarığıyla çekilerek götürüldüğü iddiaları uzak ihtimaldir; bunları yalnızca Şiîler rivayet eder.

Bununla birlikte bazı hadis âlimleri de benzeri rivayetlerde bulunmuştur; biz de onları zikredeceğiz.
 


Sünnî Rivayetçiler İçerisinde İmam Ali'nin Nehcül-Belağesine de Şerh Yazan ve Şiilerin En Çok Güvendikleri Sünni Ravilerden Biri Olan İbn Ebil Hadid'in, Yukarıda Naklettiği Rivayetin Geniş Şekli Şöyledir:

İbn Ebî'l-Hadîd'in işaret ettiği rivayet, İbn Ebî Şeybe'nin (ö. 235) el-Musannef adlı eserinde geçen bir haberde yer alır.

İbn Ebî Şeybe (yukarıda da naklettiğimiz gibi), Muhammed b. Bişr (el-Ferâfisa el-Abdî, ö. 203) – Ubeydullah b. Ömer (b. Hafs b. Asım b. Ömer b. Hattab, Mâlik b. Enes'in çağdaşı) – Zeyd b. Eslem (el-Adavî, ö. 136) – babası Eslem (Ömer b. Hattab'ın mevlası, 60–70 h. arasında vefat etti) senediyle şöyle rivayet eder:

Resulullah (sav)'den sonra Ebû Bekir'e biat edilince, Ali ve Zübeyir, Resulallah'ın kızı Fatıma'nın evine gidip onunla istişare ediyor, durumlarını konuşuyorlardı.

Bu, Ömer b. Hattab'a ulaşınca, Fatıma'nın yanına geldi ve dedi ki: 

'Ey Allah'ın Resulünün kızı. Vallahi, babandan daha sevimli bir kimse yoktu bize; ondan sonra da sen bizce en sevimlisin. Lakin vallahi, bu adamlar senin evinde toplanacak olurlarsa, onlara evi yakmalarını emrederim.' 

Sonra Ömer çıktı. Bu olay üzerine Fatıma onlara dedi ki:

'Ömer bana geldi, Allah'a yemin etti; eğer yine gelirseniz, vallahi evi üzerinize yakacak. Vallahi, dediğini yapacaktır. Artık gidin, görüşünüzü düşünün, bir daha bana dönmeyin.'

Bunun üzerine onlar ayrıldılar, bir daha dönmediler, nihayet Ebû Bekir'e biat ettiler.


Bu rivayet, her ne kadar ilmî açıdan tartışmalı olsa da "yalnızca evin yakılacağı tehdidinden söz eder".

Ayrıca Ömer'in, Fatıma'ya sevgisini ifade ettiğini ve Ali ile Zübeyir'in sonunda biat ettiğini anlatır.

***

Daha sonra, Ahmed b. Abdülazîz el-Cevherî (IV. hicrî yüzyıl)'den farklı bir rivayet aktarır.

Bu rivayette Ömer'in bir grupla geldiği, Fatıma'nın feryat ettiği, Ali ve Zübeyir'in zorla çıkarılıp biate götürüldüğü anlatılır.

Bir diğer rivayetinde ise Cevherî'nin şöyle dediğini nakleder:

Onlar, Ali'ye biat etmek üzere toplanmışlardı. Ömer geldi, evi yakmakla tehdit etti. Zübeyir kılıçla dışarı fırladı, Fatıma da ağlayarak dışarı çıktı.


Fakat aynı kitabın bir başka yerinde, Ali'nin ve yanındakilerin sadece Kur'an'ı bir Mushaf hâlinde toplamak için toplandıklarını söylediği ve sonunda Ebû Bekir'e biat ettikleri belirtilir.

Bir başka rivayetinde (senedi kopuktur) Cevherî, Ömer'in Hâlid b. Velîd ile Ali'nin evine gittiğini, Zübeyir'in kılıcını taşla kırdığını, Fatıma'nın kapıya çıkıp Ebû Bekir'e "Ne çabuk Resulullah'ın ehline saldırdınız" dediğini anlatır.

Fakat bütün bu rivayetlerin senedi kopuktur; İbn Ebî'l-Hadîd (VII. yüzyıl) bunları, Cevherî'nin kaybolmuş (es-Sakîfe ve Fedek) adlı eserinden nakletmiştir.

Bu kitapta rivayetler "kesintisiz isnat" ile verilmemiştir.

Bu nedenle hiçbirine ilmî güven duyulamaz.

Zira sadece kitaplarda bulunmak (özellikle de eski ve tahrife açık eserlerde), rivayeti sahih kılmaz.

***

Benzer karışıklık, Belâzürî'nin Ensâbü'l-Eşrâf'ında da görülür.

O, birbirine zıt rivayetleri zincirsiz aktarır.

  • Örneğin birinci rivayette (Ahmed b. Muhammed el-Eyyûb – İbrâhim b. Sa'd – Muhammed b. İshâk – ez-Zuhrî zinciriyle) Ali, Talha ve Zübeyir'in Fatıma'nın evinde inzivaya çekildiğini, şiddet kullanılmadığını söyler.
     
  • İkinci rivayette (Hudbe b. Hâlid – Hammâd b. Seleme – el-Cerîrî – Ebû Nadr) Ali ve Zübeyir'in kapıyı açıp kendi istekleriyle çıkıp biat ettiklerini anlatır.
     
  • Üçüncü rivayette (el-Medâinî – Abdullah b. Ca‘fer – Ebû Avn) biatin Arapların irtidadından sonra ve dostane biçimde gerçekleştiği belirtilir:

Araplar dinden dönünce Osman, Ali'ye gitti ve dedi: ‘Ey kuzen, kimse sefere çıkmazken sen hâlâ biat etmedin.' Onu ikna etti, Ali Ebû Bekir'in yanına gitti; birbirine sarılıp ağladılar, biat etti, Müslümanlar sevindi.

Belâzürî, başka bir rivayette (Bekr b. Heysem – Abdurrezzâk – Ma‘mer – el-Kelbî – Ebû Sâlih – İbn Abbas) Ebû Bekir'in, Ömer'e "Ali'yi bana sertçe getir" emrini verdiğini aktarır; ama ayrıntı yoktur.

Son bir rivayette (el-Medâinî – Mesleme b. Muhârib – Süleyman et-Teymî – İbn Avn) şöyle denir:

Ebû Bekir, Ali'ye biat etmesi için haber gönderdi, Ali gelmedi. Bunun üzerine Ömer, elinde bir meşale ile geldi; Fatıma kapıya çıktı ve ‘Ey Hattab oğlu. Evimi mi yakacaksın?' dedi. Ömer, ‘Evet, babanın getirdiği dine daha uygun olur' dedi. Sonra Ali geldi, ‘Kur'an'ı toplamadıkça evimden çıkmamıştım' diyerek biat etti.


Bu rivayetlerin tamamı isnadsız olup, ayrıca Belâzürî'nin şahsiyeti de güvenilir değildir.

Nitekim İbn Asâkir ve Yâkut el-Hamevî onun, dönemine göre siyasî çıkarcı biri olduğunu söylerler.

Hatta delirdiği ve bîmâristanda öldüğü rivayet edilir.

Onun kaynak aldığı el-Medâinî de hadis bakımından güçlü değildir.

Bu nedenle Belâzürî'nin rivayet ettiği "Ömer'in ateşle tehdit ettiği" rivayeti güvenilir kabul edilemez.

***

Aynı dönemde yazılan başka bir eser olan İbn Kuteybe ed-Dîneverî'nin (213–276 h.) el-İmâme ve's-Siyâse adlı kitabında ise mesele tam bir dramatik hikâyeye dönüşür.

İbn Kuteybe kitabının önsözünde bile kaynakları derleyip toparladığını, rivayet zinciri vermediğini açıkça söyler.

Bu nedenle eser ilmî açıdan güvenilmez.

O, önceki rivayetlere pek çok hayalî ayrıntı ekler ve şöyle der:

Ebû Bekir, biate katılmayanları araştırdı. Onların Ali'nin evinde toplandığını öğrenince Ömer'i gönderdi. Ömer kapıya geldi, çağırdı, çıkmadılar. Bunun üzerine odun getirtti ve dedi ki: ‘Nefsim elinde olana yemin ederim ki ya çıkarsınız ya da evi içindekilerle yakarım.' Kendisine ‘Ey Ebû Hafs, içeride Fatıma var.' denildi. O da ‘Varsa ne olmuş.' dedi. Onlar dışarı çıktı, hepsi biat etti, yalnız Ali kaldı...


Sonra olayın ayrıntılarını, Ebû Bekir'in gözyaşlarını ve Ömer'in ikinci defa gönderilmesini uzun uzun anlatır.

Şiîler genellikle bu rivayete dayanır, çünkü İbn Kuteybe "Sünnî"dir; ama kitabın içeriği güvenilir değildir.

Aynı kitapta Ehl-i Beyt aleyhine açıkça uydurma hikâyeler de bulunur.

***

Bazı sonraki Sünnî tarihçiler de benzer olayları tekrar etmişlerdir.

Fakat herhangi bir mezhepten bir yazarın delilsiz bir haberi nakletmesi, o rivayeti sahih veya mütevâtir kılmaz.

Mesela, İbn Abd Rabbih el-Endelüsî (246–328) ‘el-İkdü'l-Ferîd'de, evin yakılma tehdidini aktarır ve üzerine şunu ekler:

Ebû Bekir, Ali, Abbas ve Zübeyir'in Fatıma'nın evinde toplanmalarına kızdı. Ömer'i gönderdi ve dedi ki: ‘Eğer çıkmazlarsa onlarla savaş.' Ömer elinde bir meşale ile geldi; Fatıma ile karşılaştı. Fatıma: ‘Evimi yakmaya mı geldin?' dedi. Ömer: ‘Evet, ya da siz de ümmetin girdiği şeye girin' dedi. Bunun üzerine Ali dışarı çıktı, biat etti.


Fakat Endelüsî de rivayetini isnatsız verir.

Başka bir yerde sadece Ebû Bekir'in son anlarında "Fatıma'nın evine girdiğine" pişman olduğunu yazar.

Bu rivayet doğru kabul edilse bile, sadece evin araştırıldığını gösterir; şiddet veya gerçek bir yakma eylemi zikredilmez.

***

Tarih boyunca olaylar genellikle böyle büyütülerek efsaneleştirilmiştir.

Başlangıçta küçük bir hadise, asırlar geçtikçe mezhepler arası tartışmalarda ideolojik delil hâline gelmiştir.

Örneğin, (Muhammed eş-Şehrûdî gibi) bazı yazarlar, bu olayı "yakma ve vurmaya" kadar büyütüp mütevâtir olduğunu iddia ederler.

O, Ebu'l-Feth eş-Şehristânî'nin el-Milel ve'n-Nihal'inden delil getirir.

Fakat kitabın aslına bakıldığında, Şehristânî'nin kendi görüşü değil, İbrahim b. Seyyâr en-Nazzâm adlı bir Mu‘tezilî'yi eleştirirken aktardığı bir suçlamadır.

Şehristânî şöyle der:

Onun (Nazzâm'ın) on birinci bidati, Şiiliğe meyletmesidir; büyük sahabeleri kötülemiştir. Dedi ki: ‘İmamet ancak açık bir nas ile olur. Peygamber (sav) Ali'yi açıkça naspetmiştir, ama Ömer bunu gizlemiş ve Ebû Bekir'in biatini sağlamıştır.' Ve iftirayı artırarak dedi ki: ‘Ömer, Fatıma'nın karnına vurdu, çocuk düşürdü, evini yakmakla tehdit etti.


Yani bu söz Şehristânî'nin görüşü değil, Nazzâm'a atfedilen bir iftiradır.

***

Ne var ki, sonraki yüzyıllarda gelen bazı tarihçiler (örneğin es-Safedî, VII. yüzyıl) bu rivayeti kaynaksız olarak tekrar etmiş, daha sonra gelenler de bunu delil saymışlardır.

Böylece, delilsiz iddialar sanki kesin tarihî vakalar gibi aktarılmıştır.

Oysa böyle bir olay (Fatıma'nın evinin basılması, Ali'nin zorla götürülmesi gibi) gerçekten yaşanmış olsaydı bile, tarih içinde büyük olaylar arasında kaybolur, asırlarca tartışma konusu olmazdı.

Fakat Müslümanlar o döneme dini bir kutsiyet atfettikleri için, mesele "mezhebî bir kimlik" kazanmıştır:

  • Sünnîler, sahâbe dönemini örnek ve meşru görmüş;
  • Şiîler ise Ehl-i Beyt'i masum ve ilahî önderlik sahibi saymışlardır.

Bu yüzden, Şiîler imamet teorilerini güçlendirmek için, Ali'nin biatının zorla ve baskıyla gerçekleştiğini göstermek istemişlerdir.

Çünkü eğer Ali gerçekten nasla atanmış bir imam idiyse, kendi rızasıyla biat etmesi bu inancı boşa çıkarır.

O hâlde biatin "zorla" olduğu iddia edilmelidir.

Böylece tarih, bu "siyasi-dini çatışma" içinde yeniden kurgulanmış, küçük bir tehdit "kapının yakılması", "kapının sıkıştırılması", "kaburga kırılması", "çocuğun düşmesi" gibi efsanevi unsurlarla süslenmiştir.

Sonuçta, bu hikâyenin oluşumu, özellikle "III.-IV. hicrî yüzyıllarda", Ehl-i Beyt imamlarının soyunun kesilmesinden ve "gaybet" inancının ortaya çıkmasından sonra belirginleşmiştir.

260 h. yılında Hasan el-Askerî' nin vefatıyla Şiîler büyük bir "hayret" (hîra) dönemine girmiş, 14'ten fazla fırkaya bölünmüş, bir kısmı görünmeyen bir "Mehdî"ye inanmıştır.

Bu şartlarda, imamet teorisi artık "tarihsel bir ideal" hâline gelmiş, uygulanabilir olmaktan çıkmıştır.

Fakat taraftarları, bu inancı sürdürmek için tarihe yeni bir okuma biçimi getirmiş, "yakma ve baskı" rivayetlerini kullanarak imametin "ilâhî" niteliğini ispat etmeye çalışmışlardır.

Böylece, asırlar sonra "kapının yakılması" olayı, tarihî bir vakıa değil, "mezhebî bir inşa" hâline gelmiştir.

***

Özetle:

Bu uzun inceleme, tarihî kaynakların çoğunda "Fatıma'nın evinin yakılması" veya "Ali'nin zorla götürülmesi" rivayetlerinin kesintili zincirlerle, zayıf ravilerle veya isnatsız geldiğini; dolayısıyla ilmî olarak güvenilir olmadığını, olayın zamanla mezhebi amaçlarla büyütülüp efsaneleştirildiğini göstermektedir

 

 

(Devam edecek...)

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU