Türk televizyonlarında Kürtçe ses veya altyazı seçeneği neden olmasın?

Gazeteci Müjgan Halis, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Independent Türkçe

Bugün Türkiye’de televizyonlar, şehirlerden köylere kadar çeşitli yerlerin Türkçe hikâyelerini anlatıyor. Oysa ülke, yalnızca bu anlatılanlarla sınırlı değil. Dağların eteklerinden ovalara, kahvehaneden üniversite kampüsüne kadar uzanan bir dil mozaiği var bu topraklarda. Ama çoğu zaman o sesler, dizilerin arka planında kalıyor; duyulmadan, tanınmadan.

Bir karakterin kendi dilinde konuşması, o hikâyeyi daha sahici kılar. Ve belki de en önemlisi, izleyiciyi daha adil, daha empatik bir bakışa davet eder. Bir dizide karakter Kürtçe “rojbaş” dediğinde, bir diğeri Türkçe “günaydın” diyebilmeli. Çünkü bu iki kelime, iki dünyanın birbirine seslenmesi demek. Eğer televizyon ekranı toplumun aynasıysa, o aynada her rengin, her sesin, her dilin yansıması olmalı. Kürtçe ses seçeneği ya da altyazı, yalnızca bir teknik yenilik değil; birbirimizi gerçekten duyabilmenin, birbirine kulak vermenin ilk adımıdır.

Peki, dünyanın başka yerlerinde bu nasıl yapılmış?  İrlanda, Bask Bölgesi ve Güney Afrika’dan kısa bir taramayla ulaşılabilecek, ilham verici örnekler var elimizde.

İrlanda’da iki dilli seçenek

İrlanda’da TG4 kanalı, İrlanda dilini (Gaeilge) hayatta tutmanın yollarını arıyor.

Örneğin; “Ros na Rún” adlı günlük dizide karakterler doğal biçimde Gaeilge konuşuyor, ama İngilizce altyazı sayesinde herkes o hikâyeye dâhil olabiliyor. Bu sadece bir çeviri değil — izleyiciyi o dünyanın duygusuna, ritmine, diline yaklaştıran bir köprü.

Çocuk kanalı Cúla4, hem Gaeilge hem İngilizce altyazı sunarak iki dilli büyüyen yeni bir kuşak yaratıyor. Yani ekran, sadece dil öğretmiyor; kültürel bir empati kurmayı öğretiyor.

Bask dili Euskera’nın günlük hayata dönüşü

İspanya’nın Bask Bölgesi’nde ETB1 kanalı tamamen Baskça yayın yapıyor.

Mesela “Goenkale” dizisinde küçük bir kasabanın insanları kendi dillerinde konuşuyor, tartışıyor, gülüyor, seviniyor. “Go!azen” adlı gençlik dizisi ise Euskera’yı yani Baskçayı şehir hayatına taşıyor. İspanyolca altyazı ile desteklenen bu yapımlar, dili yalnızca korumuyor; onunla yaşayan, onunla büyüyen bir izleyici kitlesi yaratıyor. Bu bize şunu söylüyor: Bir dili görünür kılmak, onu korumak kadar, paylaşmaya da cesaret etmektir.

Güney Afrika’da barışın dili çok sesli olmak

Apartheid sonrası Güney Afrika, barışı önce ekranda kurdu. Güney Afrika’nın en büyük yayın kuruluşu SABC’ın kanallarında 11 resmî dil bir arada yer alıyor; Zulu, Xhosa, Afrikaans, İngilizce aynı hikâyenin içinde buluşabiliyor.

Mesela “Tjovitjo” ve “Gomora” dizileri, şehirleşme ve eşitsizlik gibi meseleleri anlatırken, karakterlerin farklı dillerde konuşmasına da yer veriyor. Çünkü biliyorlar ki, bir ülkenin sesi tek bir dilden ibaret olamaz. Bazen barış, bir kelimeyi kendi dilinde söyleyebilmek kadar basit ama bir o kadar da güçlüdür.

Türkiye’de hala neden zor?

Kürtçe konuşan bir karakter gördüğümüzde hâlâ bunun “cesaret işi” sayılması, aslında dilin değil, bakışın sorunu. Oysa Kürtçe, bu coğrafyanın en eski, en derin seslerinden biri. Bir dizide Kürtçe konuşmak, siyasetin değil, insanın, doğallığın, hikâyenin alanına dâhil olmalı.

Bir karakter annesiyle Kürtçe konuşabilir, sevgilisine Türkçe dönebilir; iki dil yan yana akabilir, tıpkı hayatın içinde olduğu gibi. İzleyici altyazıdan korkmaz, samimiyetsizlikten korkar. Bir sesin gerçekten ait olduğu yerden çıkmasına izin verildiğinde, ekran da izleyici de nefes alır.

Ne yapılabilir?

Kültürel eşitlik bazen büyük sözlerle değil, kumandadaki küçük bir tuşla başlar. Bir diziyi açtığınızda “ses dili: Kürtçe” ya da “altyazı: Türkçe + Kürtçe” seçeneklerini görmek, bir ülkenin birlikte yaşama cesaretinin göstergesidir.

Başlangıç olarak; dijital platformlar bu adımı atabilir. Kürtçe karakterlerin kendi dillerinde konuştuğu sahneler, Türkçe altyazıyla desteklenebilir. Böylece izleyici hem hikâyeyi anlar hem de o sesin doğallığını duyar. Bu uygulama zamanla sadece bölgesel yapımlarda değil, ana akım dizilerde de yer bulabilir. Bir sabah dizisinde, bir gençlik serisinde Kürtçe kelimeler duyulduğunda artık “farklı” değil, “doğal” hissedilebilir.

Teknoloji de kültür kadar hazırlıklı olmalı. Smart TV’ler, dijital platformlar ve mobil uygulamalar çoklu ses ve altyazı sistemlerini kolayca destekleyebilir.

Ama asıl mesele teknik değil; hikâyenin içinde o dili yaşatmak, onu duymak isteyen izleyiciye kapı aralamaktır. Bu noktada yapımcılara, senaristlere, yönetmenlere büyük görev düşüyor. Kürtçe bilen danışmanlar, yazarlar, çevirmenler üretim sürecinin doğal parçası olmalı. Bir dizide birden fazla dilin konuşulması, bir ülkenin çoğulluğunu anlatmanın en samimi yoludur. Ve belki de en önemli değişim, algıda olacak: “Kürtçe altyazı mevcuttur” cümlesi artık politik bir cesaret değil, ekranın sıradan bir teknik bilgisi olmalı.

Kültürel barış, politik metinlerde değil, ekrandaki diyaloglarda başlar. Karakterler konuştuğunda, gülümsediğinde, birbirini anlamaya çalıştığında, biz de öğreniriz, hissederiz, değişiriz. Eğer televizyon bir pencereyse, artık o pencere tüm dillerin rüzgârını içeri almalı.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU