Rusya, ABD'yi Venezuela'yı taciz etmemesi konusunda uyardı!

"ABD diyalog ve ortaklıktan ne kadar uzaklaşırsa, konumunu ve yeni uluslararası düzenin kurallarını şekillendirme gücünü de o kadar kaybediyor"

Fotoğraf: Alyssa Joy/ABD Donanması/The New York Times

Temsilciler Meclisi'nde 28 yıl görev yapmış kıdemli ABD Kongre'si üyesi Adam Smith, Amerika Birleşik Devletleri'nin artık tek kutuplu olmayan bir dünyaya uyum sağlamak için dış politikasında köklü bir dönüşüm geçirmesi gerektiği görüşünü ortaya attı.

Smith, hegemonya peşinde koşmak yerine, diyalog, anlayış ve ortak çıkarlar inşa ederek özellikle Çin ile etkileşim ve birlikte yaşamayı temel alan, aynı zamanda II. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerikan nüfuzunun omurgasını oluşturan küresel ittifaklar sistemini koruyan bir yaklaşım çağrısında bulunuyor.

Rekabet ve iş birliği arasında dengenin bir sonraki aşama için kilit öneme sahip olduğunu düşünüyor, çünkü içe kapanma veya doğrudan çatışma, Washington'u her zaman karakterize eden liderlik rolünün kaybedilmesine yol açacak.

Smith, Başkan Donald Trump yönetiminin izlediği izolasyonist ve çatışmacı yaklaşımın, başkanlık yetkilerini yasal denetimin ötesine genişleterek Amerikan anayasal düzenini baltalayacağı, aynı zamanda müttefiklere olan güveni zayıflatacağı ve rakiplere daha fazla manevra alanı sağlayacağı konusunda uyarıyor.

Smith, özellikle Latin Amerika'daki tek taraflı askeri operasyonların uluslararası hukukun sınırlarını aştığını ve ABD'nin değerlere ve kurumlara dayalı bir güç olarak güvenilirliğine zarar verdiğini savunuyor.

Smith, dünyanın birden fazla güç merkezine sahip yeni bir düzenin doğuşuna sahne olduğunu ve Washington'un çatışma yoluyla hakimiyetini sürdürme girişiminin yalnızca daha fazla yalnızlaşma ile sonuçlanacağını varsayıyor.

Bu nedenle, gücün sınırlarını tanıyan ve askeri maceralara değil ortaklıklara yatırım yapan pragmatik bir yaklaşım çağrısında bulunuyor; çünkü çok taraflılığa uyum sağlamak zayıflık değil, gerçek güvenliğin askeri üstünlükten ziyade, paylaşılan istikrardan kaynaklandığını anlayan siyasi olgunluk anlamına geliyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu ikilem, Başkan Trump'ın Venezuela'ya karşı askeri seçenekleri değerlendirdiğine dair haberlerin geldiği Latin Amerika'da somutlaşıyor.

Söz konusu seçenekler arasında, Başkan Nicolas Maduro hükümetiyle bağlantılı "narko-terör şebekeleri" ile mücadele bahanesiyle askeri hedefleri vurmak ve petrol varlıklarına el koymak da yer alıyor.

Analistler, bu planların diplomatik baskıdan doğrudan saldırılara geçişi temsil ettiğini ve Soğuk Savaş sırasında ABD'nin kıtaya yönelik müdahalelerinin anılarını hatırlattığını düşünüyor.

Bu durum, Kongre veya Güvenlik Konseyi'nin verdiği yetki dışında güç kullanmanın meşruiyeti konusunda hukuki bir tartışmayı gündeme getiriyor.

Hukuk uzmanları, uluslararası sularda veya yabancı topraklarda izinsiz hedefleri vurmanın BM Şartı'nı ihlal ettiğini ve hukukun üstünlüğü düzenini zayıflattığını savunuyor.

Savunma uzmanları, bu tür politikaların ABD, Rusya ve Çin'in çıkarlarının kesiştiği Karayipler'de geniş çaplı bir gerginliğe yol açabileceği konusunda uyarıyor.

Moskova ise Sözcüsü Dmitri Peskov aracılığıyla, "bölgede yeni bir çatışmayı" önlemek için Karakas ile sürekli temas halinde olduğunu vurguladı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı da "aşırı ABD güç kullanımı" olarak nitelendirdiği durumu eleştirerek, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Venezuela Devlet Başkanı tarafından mayıs ayında Moskova'da imzalanan "Stratejik Ortaklık Anlaşması" kapsamında Maduro hükümetine verdiği desteği yineledi.

Amerikan askeri araştırma merkezleri, Venezuela'nın büyük güçler arasında dolaylı bir çatışma alanı haline geldiğine işaret ediyor.

Burada Rus nüfuzu, artan Çin varlığı ve İran'ın bölgede istihbarat üssü kurma girişimleriyle kesişiyor.

Haberlerde ayrıca, Afrika üzerinden Küba ve Nikaragua'yı ziyaret edip Caracas'a ve ardından Moskova'ya dönen bir Rus İlyuşin İl-76 uçağının gizemli uçuşlarına da dikkat çekildi.

Bu görevin askeri-lojistik nitelikte olduğu ve Moskova ile kıtadaki müttefikleri arasında önemli bir koordinasyonu yansıttığı düşünülüyor.

Bu arada, Senato Silahlı Hizmetler Komitesi'nin bir oturumunda, şeffaflık ve hassas kararlarda koordinasyon eksikliği nedeniyle Savunma Bakanlığı'na sert eleştiriler yöneltildi.

Senatör Tom Cotton, kaotik karar alma sürecine gönderme yaparak, Savunma Politikası Ofisi'ndeki kafa karışıklığını, "bir çizgi film karakterinin çıkardığı toz bulutuna" benzetti.

Her iki partinin temsilcileri de özellikle Karayipler ve Pasifik'teki deniz operasyonlarının gerçek hedeflerine ilişkin çelişkili bilgiler göz önüne alındığında, başkanın yönelimleri ile ulusal güvenlik kurumları arasında, askeri karar alma mekanizmalarında önemli aksaklığa yol açan uçurumun genişlemesinden endişe duyduklarını ifade ettiler.

Sahadaki en önemli gelişmeyse, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth'in Pasifik Okyanusu'nda uyuşturucu kaçakçılığı yaptığından şüphelenilen bir tekneyi hedef alan ve iki kişinin ölümüne yol açan yeni bir saldırı duyurusuydu.

Bununla birlikte eylül ayı başından bu yana bu tür operasyonların toplam sayısı 16'ya, ölenlerin sayısı da 67'ye yükseldi.

Hegseth, saldırıyı belgelediğini iddia ettiği bir video yayınlarken, iddialarını destekleyecek herhangi bir kanıt sunmadı.

Hukuk uzmanları, hedef alınan teknelerin silahlı veya terörist ağlarla bağlantılı olduğu henüz kanıtlanmadığı için bu operasyonları uluslararası hukukun açık bir ihlali olarak değerlendiriyor.
 


Güvenlik raporları, "uyuşturucu ve deniz terörizmiyle mücadele" sloganıyla başlayan harekâtın, Pasifik ve Atlantik Okyanuslarının daha geniş bölgelerini kapsayacak şekilde yayıldığına işaret ediyor.

Öyle ki bazı ABD'li diplomatlar, resmi yetki veya yasal denetim olmaksızın bu savaşın "gri bir savaşa" dönüştüğü konusunda uyarıda bulunuyor.

Kongre üyesi Smith, asıl tehlikenin yalnızca aşırı güç kullanımında değil, aynı zamanda ABD'nin rolünü zayıflatan ve etki kabiliyetini sınırlayan artan izolasyonda da yattığı sonucuna varıyor.

ABD diyalog ve ortaklıktan ne kadar uzaklaşırsa, konumunu ve yeni uluslararası düzenin kurallarını şekillendirme gücünü de o kadar kaybediyor.

21'inci yüzyılda liderliğin, bir ülkenin iradesini zorla dayatmasına değil, güven inşa etmeye ve kolektif güvenliği gerçekleştirmeye dayandığını savunuyor.

Washington'un geleceğinin, artık kendisine tek bir gücün liderlik etmesini beklemeyen, bunun yerine ortaklık ve ortak sorumluluk gerektiren karmaşık dengelerle şekillenen bir dünyada, içe kapanma ve ortaklık, askeri maceralar ve diplomatik katılım arasında yapacağı seçimle belirleneceğini vurguluyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU