Karın altında bir gerçek: Soyoung Park ile donmuş bir dünyada umudu konuşmak

Prof. Dr. Uğur Batı ile Serda Kranda Kapucuoğlu, Independent Türkçe için Soyoung Park ile konuştu

Yazar Soyoung Park,  Independent Türkçe için Prof. Dr. Uğur Batı ile Serda Kranda Kapucuoğlu'nun sorularını yanıtladı

Küresel ısınmanın, eşitsizliğin ve manipüle edilmiş gerçekliğin kuşattığı bir dünyada geçen Snowglobe - Kar Küresi, yalnızca bir distopya değil; bugünün dünyasına tutulmuş bir ayna.

Genç okurlar için yazılmış olsa da Soyoung Park'ın anlatısı modern toplumun "sıcaklık" ve "güvenlik" takıntısına dair çarpıcı bir sorgulama içeriyor.

Kore edebiyatının dikkat çeken yeni seslerinden biri olan Park, okuru konforun bedelini düşünmeye, sistemin bize sunduğu düzenin ardındaki kırıkları görmeye davet ediyor.

Snowglobe'un İngilizce çevirisi 9 Aralık 2024'te yayımlandı.

Türkçeye ise Elif Nihan Akbaş tarafından çevrilerek Yuzu Kitap etiketiyle okurla buluştu.
 

 

Soyoung Park'ın dünyasında kar hiç durmuyor; ama her kar tanesi yeni bir farkındalığın başlangıcına dönüşüyor.

Snowglobe - Kar Küresi, genç edebiyatın sınırlarını aşarak, okura hem bireysel hem toplumsal bir uyanış öneriyor:

İyiyle kötünün, kurbanla seyircinin, sistemle bireyin birbirine karıştığı bir çağda, vicdan hâlâ en güçlü direnç biçimi olabilir mi?


Park, bu sorunun yanıtını kelimelerin içinde arıyor; bizse belki bu röportajdan sonra kendi "kar küremize" yeniden bakıyoruz: dışarıdan değil, içerden.

Bu söyleşide Soyoung Park ile Snowglobe'un yaratım sürecini, karakterlerinin içsel çatışmalarını ve distopya ile gerçeklik arasındaki ince sınırda yürürken yazarlığının nasıl biçimlendiğini konuştuk.
 

Soyoung Park2
Soyoung Park, Independent Türkçe için Prof. Dr. Uğur Batı ile Serda Kranda Kapucuoğlu'nun sorularını yanıtladı

 

Yazma serüveniniz nasıl başladı? Gazetecilik geçmişiniz kurmaca yazarlığınıza nasıl bir yansıma yaptı?

Yazma serüvenim ben ortaokuldayken başladı. Bir kitabın kapağını her açışımda, o kitabın beni yepyeni bir dünyaya bağlayışını sevdim. Okula giderken kitaplarımı sırt çantama koymazdım, onların dünyasına biraz daha uzun süre kalabilmek için kitaplarımı yol boyunca elimde taşırdım. 

Gazetecilik bana yazılarıma uzaktan bakmayı öğretti; fakat gerçeklerin peşinde koşmak, kurmaca yazma isteğimi daha da artırdı. Böylece bir gün halihazırda bir kitap sözleşmem olmamasına rağmen işimden ayrıldım.

Düşüncesizceydi belki, ama hikâye anlatıcılığının gerçek yolculuğuna başlamaya yetecek kadar gözü kara olduğum için kendime hâlâ teşekkür ediyorum.


"Orijinal Hikâye Ödülü" ve "Changbi X Kakaopage Genç Yetişkin Romanı Ödülü" gibi başarılarınız, bir yazar olarak motivasyonunuzu nasıl etkiledi?

İlk ödül çok doğru bir zamanda geldi. Tereddüt içinde olduğum ve neredeyse yazmaya devam etme isteğimi kaybettiğim karanlık bir yerden çekip çıkardı beni. İkinci ödül tam zamanlı bir yazar olmama yol açtı. Bu yüzden ödüller sadece motivasyon değil hayata tutunacak bir dal oldu.

Her ikisi de bana bir yazar olarak önümdeki kapıyı açmanın tek yolunun gerçekten yürekten gelen bir hikâye yazmak olduğunu hatırlattı. Dönüp baktığımda, sadece kariyerimi değiştirmediklerini aynı zamanda içimdeki yazarı hayata döndürüp onu şekillendirdiklerini düşünüyorum.


Kar Küresi romanında medyayı, şöhreti ve ayrıcalığı distopik bir kış dünyasında ele alıyorsunuz. Bu temaları seçmenizdeki ilham kaynağı neydi?

Vlogların artışı ilhamım oldu. Özel hayatın artık yeni para birimi olduğunu hissetmeye başladım. Hayatını paylaşıyorsun, ünlü oluyorsun ve para kazanıyorsun. Bu yeni ekosistem beni endişelendirdi. Ya özelini paylaşmak, müreffeh bir hayatın tek anahtarı olursa? Bu uç görüş üzerinden, aslında en kolay yitirdiğimiz değere, yani kimliğimize odaklanmak istedim.

Kar Küresi dünyasından çok uzakta olduğumuzu düşünmüyorum. Umarım kitap, okurlara içinde bulundukları gösteri odaklı dünyada kendilerini oldukları haliyle kucaklama ve gerçekliğimizi sorgulama fırsatı sunar. 
 


"Sevdiğiniz şeyi seven insanlar tarafından sevilmek, dünyadaki en güzel his"

Var Olduğun Gün romanınızda, beden paylaşımı ve sanal gerçeklik gibi unsurlar üzerinden kimlik ve adalet kavramlarını inceliyorsunuz. Bu fikirleri oluştururken gerçek hayattan ilham aldınız mı?

Her şey yapay zeka yüzündendi. Bilimsel gelişmelerin her alanda -hatta siyasette bile- iş alanı eksikliğine yol açacağına dair öngörülere kafa yoruyordum. Bir bilim kurgu tutkunu olarak, insan sayısının azaldığı, böylece her işin ve bireyin sözde "insancıl" bir şekilde beden paylaşımı ve sanal gerçeklik aracılığıyla kusursuzca eşleştirildiği bir dünya hayal ettim. Bu fikirle, teknolojinin bizim değerimize karar vermeye başladığı bir dünyada insan olarak bize kalan şeyin ne olacağını sorgulamak istedim. Ve cevap aşktı. Her haliyle, en karmaşık haliyle bile aşk.


Eserleriniz 20'den fazla dile çevrildi ve Türkiye'de, D&R imza gününüzde olduğu gibi büyük bir ilgi görüyor. Uluslararası okurlarla etkileşimde olmak size nasıl hissettiriyor?

Bilgin olsun diye söylüyorum, şu an için eserlerim on iki dile çevrildi (Korece ile on üç) ama bunu bir kehanet olarak kabul ediyorum. Yine de Türk okurların tepkisi, kitabım elli dile çevrilse hissettireceğinden çok daha büyük bir duyguydu!

Türkiye'ye ilk kez geliyordum ve okurlar, bir yazarın hayal edebileceği en çılgın rüyayı gerçeğe dönüştürdü. Son derece tutkulu, sıcacık ve en içten şekilde tatlıydılar. Sevdiğiniz şeyi seven insanlar tarafından sevilmek, dünyadaki en güzel his.


Sonraki projeleriniz neler? Kar Küresi ikilemesinin devamını mı planlıyorsunuz yoksa yeni bir distopik hikâye mi?

Sonraki projem yüksek fantezi türünde bir seri olacak. İlk kitap en geç önümüzdeki haziran ayında Kore'de yayımlanacak. Şu anda söyleyebileceğim tek şey, Açlık Oyunları ile Game of Thrones'un buluştuğu bir evrende tehlikeli ve yavaş yavaş alevlenen bir aşk hikayesi.

Ölüm oyunlarını, siyaseti ve aşkı işlemeyi seviyorum. Bu yeni seride hepsi olacak bu da beni çok heyecanlandırıyor. Ayrıca bir evren kurmayı çok seviyorum ve bu sefer tamamen sıfırdan, yepyeni bir evren kuruyorum. Hikâyeyi Türk okurlarla paylaşmak için sabırsızlanıyorum!
 

 

"Akıllı telefonlar icat edilmeden önce çocuk olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum, çünkü o zamanlar beynim beni eğlendirmek için görüntüler ve videolar üretirdi"

Fantastik edebiyat yazıyorsunuz; dünyada fantastik edebiyatın gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizi etkileyen fantastik edebiyat yazarları var mı?

Kısa biçimli içeriklerin çağında yaşamamıza rağmen dünyanın dört bir yanından insanların fantastik edebiyattan bu kadar derin bir zevk alması büyüleyici. Bir yazar olarak kurgusal dünyaların ne kadar güçlü olduğuna tanıklık edebildiğim için hem onur duyuyorum hem de kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü gerçekliğimizi daha da zenginleştiriyorlar.

Özellikle Jeon Min-hee'nin Children of the Rune adlı eserine teşekkür etmek istiyorum. İlk yüksek fantezi serimi yazarken onun bu harika eserinden çok şey öğrendim. Ayrıca Koreli ilk nesil fantastik roman yazarlarına ve elbette Harry Potter serisine derin bir şükran borçluyum. Onlar, ergenlik yıllarımı son derece zenginleştirdiler.


Netflix, Disney ve Amazon Prime gibi dijital platformlar fantastik edebiyata nasıl bir katkı sağlıyor?

Bence fantastik edebiyat sevenler için olağanüstü bir zamanda yaşıyoruz. Harry Potter ve Yüzüklerin Efendisi döneminden daha fazla hikâye görselleştiriliyor. Bir zamanlar okurken hayalini kurduğum şeyleri şimdi ekranda görmek harika bir deneyim ve bunun çok sık yapılmasını çok seviyorum. Kendi romanım Kar Küresi şu anda ekrana uyarlanıyor, bu yüzden fantastik edebiyatın farklı mecralarda gelişmeye devam etmesine tanıklık etmekten çok mutluyum.


Fantastik edebiyatın yaratıcılık üzerindeki etkisi ve katkısını, çocuk beyin gelişimi üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Akıllı telefonlar icat edilmeden önce çocuk olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum, çünkü o zamanlar beynim beni eğlendirmek için görüntüler ve videolar üretirdi. Fantastik edebiyat sayesinde yeni nesil hâlâ benim gençken yaptığımı yapıyor; kitaptaki yerleri çiziyor, karakterler arasındaki kapalı diyalogları hayal ediyor, hikâyeyi zihinlerinde canlı tutmak için kendilerini kurgusal dünyanın içine yerleştiriyorlar.

Bu tür hayal gücü egzersizleri teknolojinin yok etmeye meyilli olduğu şeyleri yani empati, yaratıcılık ve odaklanmayı geliştirir. Fantastik edebiyat, zihni sadece gerçeklikten kaçmaya değil aynı zamanda onu genişletmeye alıştırır.


Türkiye'nin en büyük kitap fuarlarından biri olan Kocaeli Kitap Fuarındaydınız. Ne düşünüyorsunuz?

Açık havada yapılan imza etkinliği keyifli bir piknik havası verdi, sahnede sanatçılar vardı, hava çok güzeldi ve ortam çok neşeliydi. Sadece okurların değil etkinliği düzenleyip sorunsuz geçmesine yardımcı olan herkesin samimiyeti ve nezaketinden derinden etkilendim.

Ayrıca bu fuar, bir kitap fuarının yapılabileceği en güzel yerde yapıldı; deniz kenarında, parkla çevrili bir alanda. Etkinlikten sonra akşam yemeğine giderken parkı, denizin akşam parıltılarını izleyerek golf arabasıyla geçtim. Umarım bu harika kitap fuarında tekrar bulunurum; orada daha fazla zaman geçirmeyi çok isterim.
 

 

Türk Edebiyatı ve Güney Kore Edebiyatı arasında bir yakınlık ya da benzerlik olduğunu düşünüyor musunuz?

Türk edebiyatından okuma şansım pek olmadı ama Türkiye'deyken kendi kültürüme oldukça tanıdık gelen bir şeyler hissettim. Türk insanının sıcaklığı ve samimiyeti, başkalarına gösterdiği özen duygusu bana Korelileri anımsatıyor. Aynı duygusal derinliğin, onu çok daha büyüleyici kılan çok farklı bir tarihin biçimlendirdiği bir şekilde Türk edebiyatına da yansıdığına inanıyorum. Bu dünyayı yeni keşfetmeye başladım ve bu yeni okuma keyfine kendimi çok kaptırdım.


Türk yazarlardan kimi okudunuz?

Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı adlı romanını okumaya başladım. Şimdiden kitaplarının hepsini teker teker bitireceğimi hissediyorum çünkü hikâye anlatımı ve tarihsel birikimi kesinlikle büyüleyici. Sonra Yaşar Kemal ve Elif Şafak kitaplarını okumak istiyorum.

Türkiye'de geçirdiğim zaman içerisinde Türk kültürüne büyük bir ilgi duydum ve oradan çıkan son derece harika yazarlar olduğunu keşfetmek beni çok mutlu etti. Artık kitapları ortaokulda yaptığım gibi elimde taşımıyorum ama Türk romanları evimin her köşesinde yerini alacak.
 

 

"Bizi kültür ya da dilin ötesinde birbirimize bağlayan şey sevgidir"

Eserlerinizde yer alan "gösteri odaklı yaşam" temasını, günümüz sosyal medya dünyasıyla nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Kar Küresi kitabında insanlar, her şeye sahipmiş gibi görünen kubbe şehrin sakinlerine hayranlık besliyor. Şu anda sosyal medyanın işleyişi gibi. Kendi "kamera arkamızı" onların "öne çıkardıkları" ile kıyaslıyoruz ama aslında izlediğimiz şeyin, onların hayatlarının sadece özenle düzenlenmiş bir kısmı olduğunu unutuyoruz.

Ana karakter Jeon Chobahm da aynı hatayı yapıyor. Kubbenin içindeki en sevilen kızın yerine geçmeyi kabul ettiğinde, aslında nasıl bir hayata adım attığından habersiz.

Bir bakıma kubbenin kendisi devasa bir sosyal medya akışı gibi; güzel, bağımlılık yapıcı ve aldatıcı. Chobahm'ın yolculuğu ile gösteri odaklı bir çağda gerçekten önemli olan şeyi keşfetmek istedim: akışın hoşuna gidecek bir karaktere dönüşmek yerine, kendi hayatımızın başkahramanı olabilmek.


Türkiye'de gördüğünüz ilgi sizi şaşırttı mı?

Türkiye'de gördüğüm tutku, sıcaklık ve sevgi ile tamamen kendimden geçtim. Bu zamanın benim için kıymetli olacağını biliyordum ama gittiğim her yerde böylesine büyük bir ilgiyle karşılanacağımı tahmin bile edemezdim.

Kore'de sık sık "geçmiş yaşamlar"dan bahsederiz. Ben de kendi geçmiş yaşamımda ne yaptım da bu kadar şansa layık oldum bilmiyorum ama orada bulunduğum süre boyunca Türkiye beni dünyanın en mutlu insanı yaptı. O anılar yeni hikâyeler yazmam için bana güç verecek ve doğrusu Türkiye'ye tekrar gelmek için sabırsızlanıyorum.


Ele aldığınız hangi konuların Türk okurlara en fazla hitap ettiğini düşünüyorsunuz?

Ben insanlar arasındaki, yabancılara gösterilen küçük bir nezaketten dostluğa, aile bağlarına ve gerçek aşka kadar her tür sevgiyi çok değerli buluyorum ve bunu kitaplarıma yansıtmaya çalışıyorum. Türkiye'de bulunduğum süre boyunca, Türk insanının da aynı değerlere önem verdiğini hissettim. İnsanların birbirine özen gösterdiğini gördüm ve o sıcaklık içimde yer etti. Bu yüzden, Türk okurlarda en çok yankı bulan temanın bu olduğunu düşünüyorum. Bana en çok sevdikleri karakterleri söylediklerinde, genellikle her kitabın en sevecen karakteri ya da Var Olduğun Gün (The Day You Exist) romanındaki dokunaklı bir sevgi gösteren karakter oluyordu. Sonuçta, bence bizi kültür ya da dilin ötesinde birbirimize bağlayan şey sevgidir.


Yazmanın size öğrettiği en önemli şey nedir?

Yazmak, benim için, bir eğitimden çok meditasyon gibi. Zaman zaman aşırı düşünen bir insanım ve yazmak, gerçekten önemli olmayan düşüncelerle arama mesafe koymama yardımcı oluyor. Yazmak hem zihnimi hem de ruhumu arındırıyor ve ben bu huzur halini çok kıymetli buluyorum. Yazmak beni genişletiyor. Benliğimle dünya arasındaki sınırları ortadan kaldırıyor ve muhtemelen bu yüzden artık hiçbir şey can sıkıcı gelmiyor. Bu nedenle, yazarlığın bana sadeliği ve dünyayla daha derin bir düzeyde bir bütün olmayı öğrettiğini söyleyebilirim.
 

 

Soyoun Park'ın Zihin Odası: Perspektif notları

1. Pişmanlığı:

"Seni seviyorum" demem gereken ama söylemediğim anlar.

2. Hayali:

Hikayelerimle olabildiğince çok okura ulaşmak

3. Özendiği kişiler/ilham aldığı eserler 

Harry Potter'da olduğu gibi okurları bambaşka bir dünyaya götüren bir seri yazabilmeyi çok isterim.

 

*** Röportaj metnini Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik: Zeynep Ayık

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU