Hayata gözlerimi açtığım ve siyasete ilgi duymaya başladığım ilk günlerden bugüne, CHP'deki kavgalar hiç bitmedi.
Kimler geldi, kimler geçti...
Yedi nesil; gençler, benim çocuklarım, hatta artık torunlarım bilmeseler de Kasım Gürekler, Turhan Feyzioğlu'lar, Kemal Satırlar ve daha kimler kimler bu partiden gelip geçti.
Benim hatırladığım ilk büyük kavga, 1972'de Bülent Ecevit ile yılların İsmet Paşa arasında yaşanan kavgaydı.
Nasıl sonuçlandığını biliyorsunuz...
Cumhuriyet Halk Partisi'nin Atatürk ile beraber ilk kurucularından ve temel taşlarından biri olan İsmet İnönü, 1972'de kendi partisinden istifa etmek zorunda kaldı.
Ertesi yıl, 1973'te vefat etti.
Bugün de CHP aynı yolda devam ediyor.
Çok meşhur bir hikâye vardır:
Nasreddin Hoca'nın evi soyulmuş.
Bütün komşular, köylüler dolaşmış, hocaya laf yetiştirmeye başlamışlar:
"Camını açık bıraktın, kapını kilitlemedin, bunu yaptın, şunu yapmadın…" derken Nasreddin Hoca dayanamamış ve demiş ki:
Yahu arkadaşlar, tamam, ben ne yaptıysam yaptım; ama bu hırsızın hiç mi suçu yok?
Hepinizin bildiği meşhur fıkra budur.
Şu anki CHP'nin durumu ise bunun tam tersi:
Halk sürekli "hırsızı" suçluyor.
"Ne utanmaz adammış, ne kanun tanımaz adammış."
Ne Allah'tan korkmaz adammış."
"Şöyle yapmış, böyle yapmış. Eve gelmiş, camdan girmiş, kapıdan girmiş, bacadan girmiş, şunları çalmış, onları götürmüş…"
Ama arkadaşlar, bugün tersinden bir soru sormak gerekiyor:
Peki, ev sahibinin hiç mi suçu yok?
İşte asıl soru bu.
Niye bunu söylüyorum?
Çünkü bugün herkes AK Parti'yi suçluyor:
"Oysa bu, aslında bir siyasi operasyon."
"Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı olacaktı, önünü kestiler."
"İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni kaybettiler, bunu hazmedemediler."
"Önümüzdeki dönem oyları düşüyor, CHP birinci parti olduğu için yargıyı devreye sokuyor."
"Yargı, siyasetin bir aracı hâline gelmiş durumda."
Bu sözlerin, sızlanmaların, itirazların ve eleştirilerin sonu gelmiyor.
Değerli arkadaşlar, tarihin her döneminde ne yazık ki yargı siyasetin emriyle hareket etti.
Bunu Sokrat'ı ölüme gönderen Atina Mahkemesi'nde gördük, Engizisyon mahkemelerinde gördük, Osmanlı mahkemelerinde gördük ve günümüzde Amerikan mahkemelerinde de örneklerini görüyoruz.
Trump'ı mahkemeye çıkardılar, Sarkozy'yi mahkûm ettiler.
Haklı mıydılar, haksız mıydılar, iddialar hukukî mi değildi; tartışmalar sınırsızdı.
Peki bu doğru mu?
"Sen bunları söylüyorsun, mazur mu görüyorsun? Yani boşver, bunlar olur mu?" diyor olabilirsiniz.
Hayır! Hayır...
Elbette yargı, siyasetin emrinde olmamalı.
"Yargı, adaletin terazisidir" diye bir sembol vardır.
O terazi şaştığı anda düzen allak bullak olur.
Adaletin olmadığı yerde huzur olmaz, rahatlık olmaz, refah olmaz.
Bunları biliyoruz; ama bilmek yetmiyor.
Bütün dünyanın idaresi ve siyaseti sadece bilmekle olsaydı, yeterli olsaydı, her zaman söylüyorum:
Büyük İskender'i yetiştiren Aristo Sultan olurdu, Eflatun Sokrat kral olurdu.
İmam Ebu Hanife, Şafii, Hanbel, Cafer-i Sadık, İmam Ali Rıza…
Hangi taraftan, hangi dinden, hangi mezhepten alırsanız alın, bunlar lider olur, yönetici olurdu.
Ama dünyanın kuralı bu değil.
Maalesef, tekrar ediyorum, dünya böyle işlemiyor.
Peki, ne yapalım?
Madem böyle işlemiyorsa, tamam mı, biz de kaderimize razı olup boynumuzu kılıca uzatıp kıyamete kadar mı bekleyelim?
Hayır, ona da hayır.
O zaman ne yapacağız?
İşte bunu engelleyecek, önünü kesecek hamleler yapmamız lazım.
Buna siyaset diyorlar; siyaset ve politikalar geliştirmek lazım.
Şimdi CHP'de sürekli şikayet var:
Kumpas kuruldu, şöyle oldu, böyle oldu…
Ya arkadaşlar, biraz kendinize çeki düzen verin.
CHP, 2018'den bugüne, 2019'daki belediye başkanlığı seçimlerinden itibaren… Daha eskiye gitmeyelim; o saydığım isimlerle ilgili kavgalara da dönmeyelim.
Peki 2019'da, Ekrem İmamoğlu daha koltuğuna oturmadan neden cumhurbaşkanlığı kavgasına girdi?
Yahu kardeşim, önce koltuğuna otur.
İstanbul gibi dünyanın incisi, Türkiye'nin kalbi ve beyni olan bir şehrin başına gelmişsin.
Bir tatmin ol.
Bu şehirde kendini kanıtla.
Doğru düzgün bir belediyecilik ortaya koy.
Sistemi değiştir.
Hangi sistemi?
Eleştirdiğin sistemi.
Kendi fikirlerine, kendi inancına göre dört dörtlük bir işleyiş oluştur ve başarılı ol.
Ondan sonra, sen evinde otursan bile, millet seni zorla alıp Cumhurbaşkanlığı adayı yapacak.
Ama sen bunları yapmadan, hiçbir hazırlık yapmadan, hiçbir başarı ortaya koymadan, ilk günden bu hesapların içine girdiğinde işin geleceği nokta işte bu olur.
Ardından yine "İmamoğlu böyle yaptı, CHP böyle yaptı" der durursun; ama bugüne kadar, yani şu anki yönetim, Türkiye'nin hiçbir sorununa gerçek bir alternatif ortaya koyamadı.
Mesela şu anda yoğun bir tartışma var:
Suriye politikası, Rojava, Kürt politikası…
Rojava'ya müdahale edilsin mi, edilmeyin mi?
Kürtlerin oradaki hakları ne?
"Federasyona hayır, otonomiye hayır."
Ordu içinde orduya hayır.
SDG ordusu, Suriye ordusuna entegre edilmeli mi?
Peki CHP bu konuda ne diyor?
Kürtçe anadil eğitimi olacak mı, Türkiye'de ve Suriye'de?
"Valileri halk mı seçecek? Seçecekse sonuç ne olacak?"
"Bunlar adem-i merkeziyet mi, yoksa yanlış mı?"
"Türkiye'nin ekonomisi kötü."
"Yolsuzluk, kayırma ve hırsızlık almış başını gitmiş."
Peki senin alternatif ekonomik politikan ne?
Tarım ve hayvancılık politikaların ne?
İthalat ve ihracat stratejin ne?
Sanayi politikaların ne?
Şehirler patladı; İstanbul, Ankara, İzmir şişti.
Alternatif cazibe merkezlerin nerede olacak?
Erzurum'u, Denizli'yi, Kayseri'yi, Diyarbakır'ı 2-3 milyona çıkartacak planlaman, sanayi planlaman ne?
Eğitim çöktü. Alternatif eğitim politikan ne?
İmam hatipler kapatılsın mı? Başka bir önerin var mı?
Bunları çoğaltabiliriz; sağlık politikalarını da ekleyebiliriz.
Aklınıza gelebilecek her mesele… Yapay zekadan savunma sanayine kadar, toplumun dikkatini çekecek, herkesin sana bakacağı bir politikân var mı?
Tek bir politikan var:
AKP çok kötü, ülke batıyor, ekonomi çöktü, halk sefalet içinde… Tamam, bana oy verin.
Peki, sen ne sunuyorsun?
AKP'ye karşı nefret veya muhalefet dışında sana gelecek bir kanal, bir mecra, bir çözüm, bir kitle yok mu?
Bütün ümidini AKP karşıtlığına mı bağladın?
Üstelik son skandallarda, ihbar edenler CHP'li, rüşvet verdiğini itiraf edenler CHP'li, alanlar CHP'li… Kayyum atananlar veya atanacak olanların büyük kısmı da CHP'li.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun 15 Eylül'de atanıp atanmayacağı belli değil; belki başkaları atanacak.
Peki sen, kendi içinde bu kadar sorunlu, kavgalı, alternatifsiz ve çözümsüzsen, sonra dönüp bu operasyonları yapanları mı suçlayacaksın?
Önce Nasreddin Hoca hikâyesinde olduğu gibi tersinden bakmak gerekiyor:
Hırsızın suçu var ama ev sahibinin de suçu var.
Yahu arkadaş, CHP'nin hiç mi suçu yok?
Herkes, tırnak içinde, hırsızı suçluyor: "Operasyon çekildi, suçlu bu, yapan bu."
Peki ya sen?
Sen buna karşı ne yapıyorsun?
Halkımız bu durumu çok güzel özetlemiş:
Kayıkçı dalaşından ülkenin hayrına hiçbir şey çıkmaz.
Eğer halk, AK Parti'den dedikleri kadar rahatsızsa ve tepki gösterecekse, İstanbul Belediye seçimlerinde iki kez görüldüğü gibi, bu kafayla ve bu yaklaşımla gelecek olanlardan da bir şey çıkmaz.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish