İslam'ın ilk döneminde ganimet, sosyal devlet ve modern anayasal eşitlik

Hasan Köse Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Derin Tarih

İslam'ın erken döneminde toplumsal ve ekonomik düzen, sadece üretim-tüketim ilişkileriyle değil; aynı zamanda savaş, ganimet ve kamu hazinesi kavramlarıyla şekillendi.

Kur'an'da ganimetlerin dağıtımı için ilkeler konmuş, Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn döneminde bu ilkeler hem askeri ganimetler hem de sosyal yardımlar bağlamında uygulandı.

Bunların hiçbiri toplumsal gerçeklik ve reel durumdan bağımsız şekillenmedi.

İlk bakışta Kur'an'daki "ganimetlerin müminlere özgülenmesi" vurgusu, Müslüman olmayanların dışlandığı izlenimini uyandırabilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Fakat tarihî bağlam dikkate alındığında, bu hükümlerin fiilî katılımın sadece Müslümanlardan oluşması sebebiyle ortaya çıktığı anlaşılır.

Buna karşılık, aynı dönemde beytülmal (kamu hazinesi) aracılığıyla yürütülen sosyal devlet uygulamaları, ümmet çatısı altındaki tüm fertleri kapsayan eşitlikçi bir mantığa dayandı.

Modern dönemde anayasal sistemler, din, mezhep, ırk ve kültür farkı gözetmeksizin bütün vatandaşların eşitliğini esas alır.

Bu makalede, Kur'an ve Peygamber uygulamalarının bu anlayışla zorunlu bir karşıtlık içerip içermediği sorusu ele alınacaktır.

Makale 3 bölümden oluşuyor:

  • Birinci bölümde ganimetlerin paylaşımı,
  • İkinci bölümde beytülmal ve sosyal devlet uygulamaları,
  • Üçüncü bölümde ise modern anayasal eşitlik çerçevesi tartışılacaktır.


I. Ganimetlerin paylaşımı ve gayrimüslimlerin katılım sorunu

1. Kur'an'da ganimet ayetleri

Bedir Gazvesi'nin ardından inen Enfâl Sûresi, ganimetin paylaşımı hakkında temel çerçeveyi çizer:

Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resûlü'ne, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir; geri kalan beşte dördü ise sizindir (ey müminler). (Enfâl, 8/41)


Ayetin muhatabı doğrudan "müminler"dir.

Fakihler bu ifadeden hareketle, ganimetin yalnızca Müslüman savaşçılar arasında paylaştırılacağı sonucuna varmışlardır.

Ancak dikkat edilmelidir ki, bu hüküm Bedir bağlamında inmiştir ve Bedir'de fiilen savaşanların tamamı Müslümanlardan oluşmaktaydı (İbn Hişam, Sîre, II, 268-272) 1

Dolayısıyla "ganimet müminlerindir" vurgusu, aslında mevcut askeri gerçekliğin düzenlenmesidir.

Yani, gayrimüslimler katılmış olsaydı farklı bir uygulama olmayacağını söylemek zor.

Bu yönüyle Kur'an'daki sınırlama, varoluşsal temelli, normatif bir dışlama değil, fiilî durumun tespiti olarak yorumlanabilir.


2. Medine Vesikası ve fiilî katılım eksikliği

Medine Anayasası (Vesika) taraflar arasında ortak savunma yükümlülüğünü düzenlemişti:

  • Müslümanlar ve Yahudiler şehrin savunmasında birlikte sorumluydu.
  • Her grup kendi savaş masraflarını karşılayacaktı (Hamidullah, 1987, s. 23-24). 2

Ne var ki, tarihî uygulamada Yahudi kabileler Müslümanlarla birlikte hiçbir savaşa katılmadılar.

  • Bedir (624) ve Uhud (625): Yahudi unsurlar yer almadı.
  • Hendek (627): Benî Kurayza, anlaşmayı bozarak Mekke ordusuyla iş birliği yaptı (Taberî, Târîh, II, 574-576). 3

Bu nedenle, Kur'an'daki ganimet ayetlerinin muhatabının Müslümanlarla sınırlı olması, gayrimüslimlerin fiilî olarak hiç katılmamış olmasından kaynaklandığını düşünmek daha doğru görünmektedir.


3. Huneyn örneği: Gayrimüslim katılımcıya hibe

Huneyn Savaşı (630), farklı bir durum ortaya çıkardı.

Safvân b. Ümeyye gibi henüz Müslüman olmamış Mekkeliler orduya katıldılar.

Hz. Peygamber, onlara ganimetten "pay" vermedi; fakat savaş sonrası ikramiye mahiyetinde büyük hibeler tahsis etti.

İbn Sa'd'ın aktardığına göre:

Resûlullah, Safvân b. Ümeyye'ye yüz deve verdi; sonra yüz, sonra yine yüz deve verdi." (İbn Sa'd, Tabakāt, II, 147). 4


Bu uygulama, Kur'an'da karşılığı olmayan bir yeni duruma verilen pratik cevaptır:

Gayrimüslim katılımcı dışlanmamış, fakat ganimetin Müslümanlara özgülüğü ilkesi de korunarak "hibe" formülü geliştirilmiştir ve onlar ödenen normal savaşçılara ödenenle değil liderlere verilen ganimetlerle ölçülebilecek bir düzeydedir.

Zira, Huneyn Savaşı'nda elde edilen ganimetler arasında 24 bin deve, 40 bin koyun ve 4 bin uqiyye gümüş bulunmaktaydı. 5

Ganimetler, beşte biri (humus) ayrıldıktan sonra savaşçılar arasında dağıtıldı. 6

Bu paylaşımda sıradan bir savaşçının payı 4 deve + 40 koyun civarındaydı.

Buna karşılık Hz. Peygamber, bazı Mekke ileri gelenlerini İslâm'a ısındırmak amacıyla olağanüstü hibeler tahsis etti.

Örneğin, Safvân b. Ümeyye'ye 200 deve, Ebû Süfyân b. Harb'e 100 deve + gümüş, Hakîm b. Hizam, Hâris b. Hişâm, Uyeyne b. Hısn ve Akrâ b. Hâbis'e 100'er deve verdi. 8

Bu miktarlar sıradan savaşçı payının 25-50 katı büyüklüğündeydi.


4. Fakihlerin içtihadı

Klasik fıkıh literatürü bu uygulamayı sistematikleştirdi:

  • Hanefîler: Ganimet sadece Müslümanlara; gayrimüslime "ücret/hibe" verilebilir (Serahsî, Mebsût, X, 22.) 9
  • Şâfiî: Ganimet yalnız Müslümanlara aittir, gayrimüslime "nafaka" ayrılabilir (Şâfiî, el-Umm, IV, 152. 10
  • Hanbelî: Benzer şekilde, gayrimüslime pay verilmez ama ödüllendirilebilir (İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 237). 11

5. Ara sonuç

Kur'an'daki ganimet hükümleri, gayrimüslimlerin savaşlara katılmamış olması sebebiyle fiilen Müslümanlara özgülenmiştir.

Bu nedenle Müslüman-gayrimüslim ayrımı, normatif bir dışlama değil, olgusal bir durumun yansımasıdır.

Peygamber dönemi uygulamaları ve fakihlerin içtihatları da bu çizgide şekillenmiştir.


II. Ümmet çatısı ve sosyal devletçi cihet: Beytülmal

1. Beytülmâlin kaynakları ve ilkeleri

İslam devletinde beytülmal (kamu hazinesi), Hz. Peygamber döneminde oluşmaya başlamış, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer devrinde kurumsal bir yapıya kavuşmuştur.

Gelir kaynakları arasında şunlar vardı:

  • Zekât: Müslümanlardan alınan dinî vergi.
  • Öşür: Tarımsal ürün vergisi.
  • Cizye: Gayrimüslimlerden alınan güvenlik vergisi.
  • Haraç: Fethedilen topraklardan alınan vergi.
  • Humus: Ganimetlerin beşte biri (Enfâl 8/41).
  • Diğer gelirler: Ticaret ve gümrük vergileri, vakıf gelirleri vb.

Kur'an, bu kaynakların kullanım gayesini şu ayette belirler:

Allah'ın fethedilen beldeler halkından Resûlü'ne verdiği mallar Allah'a, Resûlü'ne, akrabaya, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Ta ki mallar yalnızca zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın. (Haşr, 59/7)


Bu ayet, İslam maliyesinin temel felsefesini ortaya koyar: servetin tekelleşmesini önlemek ve sosyal adaleti sağlamak.


2. Müslümanlara tahsis

Hz. Peygamber döneminde muhacirler ve ensar arasındaki dayanışma ilişkisi, devlet gelirleriyle desteklenmiştir.

Muhacirler, ensarın yardımıyla geçimlerini sağlarken, savaşlardan elde edilen ganimetin beşte biri kamuya ayrılıp ihtiyaç sahiplerine dağıtılmıştır.

Hz. Ebû Bekir döneminde ganimet gelirleri doğrudan gazilere dağıtılmış, Hz. Ömer döneminde ise divan teşkilatı kurulmuştur.

Divan, gaziler, asker aileleri, dul ve yetimlere düzenli maaş bağlayan ilk kamu sistemi olmuştur (Taberî, Târîh, IV, 223). 12


3. Gayrimüslimlere tahsis

  • Cizye karşılığı kamu güvencesi: Gayrimüslimlerden alınan cizye, onların İslam devletinde güvenlik ve kamu hizmetlerinden yararlanmalarının bedeli niteliğindeydi (Tevbe 9/29). Bu vergi, Müslümanların zekât yükümlülüğünün karşılığı sayılabilir. Gayrimüslimler askerlikten muaf tutuluyor, buna karşılık kamu güvenliği altında yaşıyorlardı (İbn Hazm, el-Muhallâ, VII, 297). 13
     
  • Hz. Ömer'in sosyal yardımları: Hz. Ömer'in uygulamaları, sosyal devlet anlayışının Müslim-gayrimüslim ayrımı gözetmeden işlediğini gösterir. Belâzurî'nin rivayetine göre Hz. Ömer, Şam'ın Humus şehrinde yaşlı bir Yahudi dilenciyi gördüğünde şöyle dedi:

    "​​​Biz gençliğinde ondan cizye aldık; şimdi yaşlılığında onu kendi başına bırakamayız."

    Bunun üzerine ona beytülmalden geçimlik bağlanmasını emretti (Belâzurî, Fütûhü'l-Büldân, s. 147). 14 Benzer şekilde, yaşlı ve çalışamayacak durumdaki Hristiyanlara da beytülmalden yardım yapılmıştır. Bu, ümmet çatısı altındaki her bireyin sosyal devlet korumasından yararlandığını gösterir.
     
  • Zekât ve diğer gelirler: Zekât, ibadet niteliği taşıdığı için yalnız Müslümanlara tahsis edilmiştir. Ancak beytülmalin diğer gelirleri (haraç, cizye, humus) Müslim-gayrimüslim farkı gözetilmeksizin sosyal harcamalara yönlendirilmiştir (Kallek, 2010, s. 90). 15

4. Sosyal devletin felsefesi

Kur'an'ın "mallar zenginler arasında dolaşan bir servet olmasın" (Haşr 59/7) ilkesi, erken İslam toplumunda sosyal adaletin normatif zeminini oluşturmuştur.

Bu çerçevede:

  • İnsan onuru ↠ İsrâ 17/70 ayeti: "Ant olsun biz Âdemoğlunu şerefli kıldık."
  • Ahlaki sorumluluk ↠ Hz. Peygamber: "Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir." (Buhârî, Edeb, 28). 16
  • Kurumsal sorumluluk ↠ Hz. Ömer'in beytülmâlden yaşlı Yahudi'ye maaş bağlatması.

Böylece Müslümanlar ve gayrimüslimler, ümmet çatısı altında eşit sosyal devlet korumasına kavuşmuşlardır.


5. Ara sonuç

Ganimet, fiilî katılım farkı sebebiyle Müslümanlara özgülenmişken; beytülmal ve sosyal devlet fonksiyonları ümmetin tüm fertlerini kapsayan eşitlikçi bir mantıkla işledi.

İslam maliye sistemi bu yönüyle yalnızca cemaat kimliğini değil, aynı zamanda sosyal adalet ilkesini kurumsallaştırdı.


III. Modern anayasal eşitlik ve Kur'an açısından değerlendirme

1. Modern anayasal eşitlik ilkesinin esası

Bugün modern anayasal düzenlerin temel ilkelerinden biri, din, mezhep, ırk, cinsiyet ve kültür farkı gözetilmeksizin bütün vatandaşların eşitliğidir.

Bu eşitlik, yalnızca haklarda değil; ödev ve sorumluluklarda da eşitliği ifade eder.

Vatandaş, bir yandan vergi verir ve kanuna uyar; diğer yandan eşit eğitim, sağlık, güvenlik ve siyasi katılım haklarına sahiptir.

Bu bağlamda soru şudur:

Kur'an böyle bir eşitliği reddeder mi, yoksa destekler mi?


2. Kur'an'da evrensel eşitlik anlayışı

Kur'an, insanları ontolojik olarak eşit kabul eder:

Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi milletler ve kabileler yaptık ki birbirinizi tanıyasınız. Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. (Hucurât, 49/13).

↠ Burada bütün insanlık aynı kökenden gelen eşit varlıklar olarak sunulur.
 

Andolsun biz Âdemoğullarını şerefli kıldık (ve karramnâ benî Âdem). (İsrâ, 17/70)

↠ Bu ayet, insan onurunun evrensel ve farklılık gözetmeyen bir değer olduğunu ortaya koyar.

Adalet ise herkes için geçerlidir:

Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; bu, takvaya daha uygundur. (Mâide, 5/8)
 

Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. (Nisâ, 4/58)

Bu ayetler, adaletin din, kimlik veya düşmanlık farkı gözetmeden herkese eşit uygulanması gerektiğini gösterir.


3. Şûrâ ve rızaya dayalı yönetim

Kur'an, yönetim konusunda şûrâ ilkesini öne çıkarır:

Onların işleri aralarında şûrâ iledir. (Şûrâ, 42/38)


Bu ilke, yönetimin toplumsal katılım ve rıza temeli üzerine kurulması gerektiğini gösterir.

Modern anlamda "demokratik katılım"ın doğrudan karşılığı olmasa da, meşruiyetin kaynağının halkın ortak iradesi olduğunu ortaya koyar.

Hz. Peygamber'in uygulamaları da rızaya dayalıdır:

  • Medine Vesikası, farklı dinî ve etnik grupların katılımıyla yapılan bir toplumsal sözleşmedir.
  • Peygamber savaş öncesi istişarelerde sahabenin rızasını almış, örneğin Bedir'de ordunun konumlanışı veya Uhud'da strateji seçimi hep şûrâ yoluyla belirlenmiştir (Watt, 1956, s. 215-217). 17

4. Liyakat ve kamu görevleri

Kur'an'da yönetim ve görev dağılımında liyakat açıkça vurgulanır:

Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder. (Nisâ, 4/58)


Bu ayet, kamu görevlerinin ve toplumsal sorumlulukların kim olursa olsun ehil olan kişiye verilmesi gerektiğini ifade eder.

Modern devletlerdeki liyakat ilkesinin ilahî temeli olarak yorumlanabilir.


5. Modern anayasa ile Kur'an arasında çelişki var mı?

  • Kur'an'ın farklı inanç kategorileri (mümin, kâfir, münafık, müşrik) teolojik boyutta önemlidir; ahiretteki karşılığıyla ilgilidir.
  • Ancak dünyevi hukuk ve adalet bağlamında, herkes eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir.
  • Modern anayasal eşitlik de tam olarak bu dünyevi alanı düzenler.

Dolayısıyla, modern eşitlikçi bir anayasa düzeni ile Kur'an'ın adalet, şûrâ ve liyakat ilkeleri arasında zorunlu bir karşıtlık yoktur.


6. Ara sonuç

Eğer vatandaşlar ödev ve sorumluluklarda eşit muamele görüyorsa (vergi, askerlik, kamu hizmetleri), Kur'an'a göre haklarda da eşitlik esas olmalıdır.

Zira adalet ilkesi, görev-hak dengesini bozmamayı gerektirir. Bu bakımdan, modern anayasal eşitlikçi düzen, Kur'an açısından meşru ve makbul bir yönetim biçimidir.


Genel sonuç ve değerlendirme

  • Kur'an'da ganimetlerin Müslümanlara özgülenmesi, gayrimüslimlerin fiilen savaşa katılmamış olmasının tarihî yansımasıdır; kategorik bir dışlama değildir.
     
  • Sosyal devlet mekanizması olarak beytülmal, ümmetin bütün fertlerini kapsayan eşitlikçi bir işlev görmüştür. Müslim-gayrimüslim ayrımı gözetilmeksizin muhtaçlara yardım yapılmıştır.
     
  • Modern anayasal eşitlik anlayışı, Kur'an'ın adalet, şûrâ, liyakat ve rıza ilkeleriyle uyumludur. Bu nedenle, eşit ödev ve sorumluluk temelinde kurulan bir anayasal düzende eşit hakların tanınması, İslam açısından hiçbir engel teşkil etmez.

 

 

1.  İbn Hişam, Sîretü'n-Nebeviyye, thk. M. es-Sekkâ - İ. el-Ebyârî, Kahire: Mustafa el-Bâbî el-Halebî, 1955, II, s. 268-272.
2.  Hamidullah, M., İslâm Peygamberi, çev. S. Tuğ, İstanbul: İrfan Yayınları, 1987, II, s. 23-24.
3.  Taberî, Târîh, II, 574-576. (Hendek Savaşı'nda Benî Kurayza olayı)
4.  İbn Sa‘d, Tabakāt, II, 147. (Huneyn sonrası Safvân b. Ümeyye'ye hibeler)
5.  Kur'an-ı Kerim, Enfâl 8/41. (ganimetin beşte bir kuralı)
6.  Taberî, Târîh, III, 120. (sıradan savaşçı payı 4 deve + 40 koyun)
7.  İbn Sa‘d, Tabakāt, II, 149-150; Taberî, Târîh, III, 121-122. (diğer ileri gelenlere hibeler
8.  Şâfiî, el-Umm, IV, 152. (gayrimüslime nafaka)
9.  İbn Kudâme, el-Muğnî, IX, 237. (ödüllendirme görüşü)
10.  Taberî, Târîh, IV, 223. (Hz. Ömer'in divan teşkilatı)
11.  İbn Hazm, el-Muhallâ, VII, 297. (cizye karşılığı kamu güvencesi)
12.  Belâzurî, Fütûhü'l-Büldân, s. 147. (Hz. Ömer'in yaşlı Yahudi'ye maaş bağlaması)
13.  Kallek, 2010, s. 90. (beytülmâlin diğer gelirleri)
14.  Watt, 1956, s. 215-217. (Bedir ve Uhud'da istişare uygulamaları)
15.  Kallek, C. (2010). İslâm İktisat Düşüncesi Tarihi. İstanbul: İSAM Yayınları, s. 90.
16.  Buhârî, Sahîh, Kitâbu'l-Edeb, 28.
17.  Watt, W. M. (1956). Muhammad at Medina. Oxford: Clarendon Press, s. 215-217.

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU