Bir fincan direniş: Ruanda kahvesinin yükselişi

Sare Şanlı Independent Türkçe için yazdı

Afrika kahvenin anavatanı ama bu toprakların sunduğu en özel çekirdeklerin parası Batılı dev firmaların kasasına akıyor.

Milyarlarca dolarlık küresel kahve pazarında, Afrikalı çiftçinin payına düşen bir yudumdan bile daha az.

Kahve devleri (Starbucks, Nestlé, Lavazza, Tchibo ve diğerleri) Afrika'dan yok pahasına aldıkları ham çekirdekleri işleyip en az 10 kat değerle dünya pazarına sunuyor.

Oysa çekirdeği üreten çiftçi ancak hayatta kalabilecek kadar kazanıyor. 

Etiyopya, Kenya, Tanzanya ve Uganda gibi ülkeler (Sidamo, Yirgacheffe, Kenya AA, Bugisu Robusta vb) dünyanın en kaliteli çekirdeklerini yetiştiriyor.

Ancak bu ülkeler kahveyi işleme altyapısından yoksun oldukları için çoğu zaman yalnızca işlenmemiş çekirdek ihraç edebiliyorlar.

Yani katma değer, her zamanki gibi Afrika dışına gidiyor. 

Çoğu Afrika ülkesi düşük fiyatlı toplu satışlarla küresel piyasanın ucuz iş gücü olma rolünü sürdürüyor.

Ama bu düzeni kabul etmeyen bir ülke var: Ruanda.

Küçük ama iddialı bu ülke, son yirmi yılda uyguladığı kararlı politikalarla, kahveyi sadece ihraç edilecek bir ürün değil, ulusal bir marka hâline getirdi.

Ruanda, ham çekirdek satmak yerine işlenmiş "özel nitelikli kahve" (specialty coffee) kategorisinde kahve satarak doğrudan alıcıya ulaşıyor ve yüksek kazanç elde ediyor.
 

 

Ruanda nasıl başardı?

Ruanda'nın kahve yolculuğu 1900'lerin başında Alman sömürgecilerle başladı.

Ancak bu küçük Doğu Afrika ülkesi, uzun yıllar boyunca kahveyi sadece ham çekirdek olarak ihraç eden bir ara durak olmaktan öteye geçemedi.

1990'larda ülkenin kahve sektörünü tehdit eden 2 büyük kriz yaşandı:

  • İlki, küresel kahve fiyatlarının çöküşü.  
  • İkincisi, 1994'te yaşanan korkunç soykırım.

Ancak Ruanda kahve üretiminden vazgeçmedi.

Ttam tersine onu bir kalkınma aracına dönüştürmeye karar verdi.

Devlet, sektör için bir "ulusal kahve stratejisi" belirledi.

Uluslararası kuruluşlar, fonlar ve kalkınma ajansları da bu dönüşüme destek verdi.

Bugün Ruanda'da yaklaşık yarım milyon küçük kahve çiftliği var.

Kahve, ülkenin üçüncü büyük ihracat kalemi.

Devlet, çiftçilere yüzde 30 oranında hibeyi de içeren gübre desteği, eğitim programları ve altyapı yatırımlarıyla doğrudan katkı sağlıyor.

En büyük değişim ise, "yıkama istasyonları" (washing stations) üzerinden kaliteye verilen önemde yaşandı.

Bu istasyonlar sayesinde kahve işleme süreçleri standartlaştırıldı, çiftçilerin ürünleri tek tek kalite kontrolüne tabi tutulur hâle geldi.

Ruanda, Etiyopya ve Kenya gibi kahve devlerinin aksine, kahve üretimine geç başladı ama doğru stratejiyle kazancını en üst düzeye çıkardı.

Küçük bir ülke olmanın avantajını kullanarak hızla organize oldu, merkezî bir kalite kontrol süreci tesis etti ve doğrudan alıcılarla ilişki kurdu.
 

 

Kadınlar kahveyle hayata tutundu

1994 soykırımı sonrası Ruanda nüfusunun çoğunluğu kadınlardan oluşuyordu.

Hayatlar yeniden inşa edilirken, kadınlar yalnızca evlerini değil, ülke ekonomisini de ayağa kaldırdı.

Kahve bu süreçte bir içecek olmanın ötesinde Ruanda halkı için "toplumsal bir iyileşme ve kalkınma aracı" da oldu.

Kooperatifler özellikle dul ve yoksul kadınlara gelir sağladı; bu sayede bir dayanışma ağı kurulmuş oldu.

Bugün Ruanda'daki kahve çiftçilerinin yüzde 30 ila 40'ı kadın.

Bu oran diğer Afrika ülkelerinde yüzde 10-15 civarında.

Ruanda'daki en başarılı kooperatiflerden biri olan Dukunde Kawa, 300'den fazla kadın çiftçiyle çalışıyor.
 

 

Yıkanmış kahvenin gücü

Ruanda kahvesi, özellikle Bourbon türüyle kahve gurmeleri arasında ayrıcalıklı bir yere sahip.

Üstelik bu başarı bir tesadüf değil.

Bu büyük başarının arkasında zekice inşa edilmiş bir strateji, sabır ve bir kalite takibi var.

Ruanda, ham çekirdek satmak yerine yüksek kaliteli işlenmiş kahveye odaklanarak sektördeki katma değeri kendi topraklarında tutmayı hedefledi.

Bunun için ülkenin dört bir yanında yıkama istasyonları kuruldu.

1994'te ülkede yalnızca bir yıkama istasyonu varken bugün bu sayı 300'ü aştı.

Ruanda'da kurulmuş bu yıkama istasyonları küçük çiftçilerin kahve çekirdeklerini bir araya getirip standart bir kaliteye ulaştırmalarını sağlıyor.

Böylece alıcılar için tutarlı bir lezzet, çiftçiler için ise daha yüksek gelir garanti altına alınıyor.

Günümüzde Ruanda'dan ihraç edilen kahvenin yüzde 62'si tam yıkanmış.

Ham çekirdek ihracatının sınırlandırılması sayesinde hem kalite korunuyor hem de gelir artıyor.


Tam yıkama işlemi kahvenin değerini neden artırıyor?

Kahve meyvesi hasat edildikten sonra şu işlemlerden geçiyor:

Dış kabuk ve posa soyuluyor.

Çekirdek, üzerindeki müsilaj (şekerli tabaka) ile birlikte 1-2 gün fermente ediliyor.

Müsilaj çözülünce, çekirdekler bol suyla yıkanıyor.

Son adımda ise çekirdekler güneşte ya da mekanik kurutucularda kurutuluyor.

Bu süreç, kahveye temiz, net, parlak ve canlı bir tat profili kazandırıyor.

Kahvede asidite yükseliyor ve aromatik zenginlik artıyor.

Bu da Ruanda kahvesini "specialty coffee" (özel nitelikli kahve) ligine taşıyor.

Yani, Ruanda kahvesi daha kaliteli, daha pahalı ve daha aranan bir ürün hâline geliyor.
 

 

Ruanda kahvesi dünya sahnesinde

Ruanda kahvesi yalnızca çiftçileri zenginleştirmedi; aynı zamanda ülkenin tanıtım aracı hâline geldi.

İlk kez Kigali'de düzenlenen Afrika Kahve ve Çay Expo, sadece Ruanda değil, tüm kıtanın tarım potansiyelini dünyaya sergiledi.

7-8 Temmuz 2024'te gerçekleşen fuar, Ruanda'nın küresel kahve vitrininde nasıl öne çıktığını bir kez daha göstermiş oldu.

Ruanda kahveleri, özellikle Cup of Excellence gibi prestijli yarışmalarda sıkça ödül kazanıyor.

Bu başarıların sonucu olarak Ruanda Bourbon kahvesi bugün ABD, Avrupa ve özellikle Japonya'da yüksek fiyatlarla alıcı buluyor.

2020'den bu yana "dünyanın en iyi kahveleri" listelerinde Ruanda kahvesi düzenli olarak yer buluyor.

Bu yalnızca bir başarı hikâyesi değil; aynı zamanda küresel kahve sömürüsüne karşı verilen mücadelenin simgesi.
 

 

Ana akım kahve markalarının sömürü düzeni

Starbucks, Nestlé, Lavazza, Tchibo… Bu gibi markalar Afrika'dan yok pahasına aldıkları ham çekirdekleri işleyip kimliğini kaybeden bu kahveyi on katı fiyata satıyor. 

Bu yüksek kaliteli çekirdekler çoğu zaman "3'ü 1 arada" gibi düşük kaliteli, sağlıksız karışımlarda kimliksiz bir malzeme olarak yer alıyor.

Yani tek kökenli (single-origin) kahvenin kimliği siliniyor, hikâyesi kayboluyor, aroması baskılanıyor. 

Marka kahvelerin ambalajında gördüğümüz "adil ticaret" (Fair Trade) etiketi vicdanımızı rahatlatıyor olabilir, ama gerçekte bu sistemin çiftçiye sağladığı ek gelir sadece simgesel bir düzeyde kalıyor.

Bir kahve çiftçisinin yaşam standardını yükseltmek için daha fazlası gerekiyor: Hikâyesinin tanınması, emeğinin karşılığının verilmesi, karar mekanizmalarında söz sahibi olması.

Ne yazık ki kahvenin anonim işlem gördüğü, fiyat odaklı ham madde olarak değerlendirildiği Londra Kahve Borsası gibi sistemlerde bu mümkün değil.


Her fincan bir seçim

Bugün elimizde tuttuğumuz kahve fincanı, sadece bir içecek değil; binlerce kilometre ötedeki bir çiftçinin alın teri, bir kadının geçim mücadelesi, bir ülkenin direnişinin sembolü olabilir.

Ruanda, kahveyi bir ürün olmanın ötesinde kendi hikâyesini anlatacak bir araç hâline getirdi.

Bu adil olmayan düzenin değişmesi için üreticiler kadar tüketicilerin de iradesi gerekiyor.

O yüzden soru basit ama derin: 

Kahvenizi kimin emeğiyle içiyorsunuz?

 

 

Kaynaklar:

https://africacoffeeteaexpo.com/
https://www.naeb.gov.rw/1/updates/news-detail/international-coffee-day-a-look-into-the-journey-of-rwandas-coffee 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU