İsrail Parlamentosu (Knesset), 23 Temmuz 2025 tarihinde Batı Şeria ve Gor Çukuru (verimli arazileriyle bilinen Eriha vilayeti ve çevresi) hakkında ilhak kararı aldı.
120 milletvekilinden 71'i karara "evet" derken, 13'ü "hayır" oyu verdi.
Netanyahu'nun siyasi rakipleri sayılan "devlet partisi" rolündeki Benny Gantz ile Yair Lapid ise ülkenin selameti açısından karara karşı çıktılar.
Demokratlar Partisi ile parlamentoda bulunan iki Arap partisinin (Birleşik Arap Listesi ve Değişim İçin Arap Cephesi'nin) temsilcileri de alınan kararı şiddetle reddettiler.
Retçiler arasında sayılan Şimdi Barış Hareketi, "Bu karardan sonra İsrail hükümeti ile halkı arasındaki uçurumun daha fazla açıldığına" işaret etti.
Batı Şeria neresi?
Ürdün ile Filistin coğrafyasını birbirinden ayıran Şeria ırmağının batı yakasında kalan bölgenin adı Batı Şeria olarak bilinir.
Arapçada الضفة الغربية olarak yazılan bu coğrafya batı, kuzey ve güneyinde İsrail, doğusunda ise Şeria nehri ve Lût Gölü ile çevrilidir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı sonrasında dağılmasının ardından bölge Büyük Britanya yönetimindeki Filistin Mandasının bir parçası haline gelmiştir.
1948 Arap-İsrail Savaşı'nda Arap orduları yenilince; Gazze Mısır'ın, Batı Şeria Ürdün'ün egemenliğinde kaldı.
1967 yılında gerçekleşen Altı Gün Savaşında ise İsrail bölgeyi tamamen işgal etti.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından da buranın İsrail işgali altında olduğu kabul edilmektedir.
Batı Şeria, şu an itibarıyla teorik açıdan Mahmud Abbas'ın başında olduğu Filistin yönetiminin idaresi altındadır.
Ancak Filistin Devleti bazı devletlerce tanınmadığı için, Batı Şeria yönetimi meşru olarak hiçbir devlete ait değilmiş gibi gösterilmektedir.
Batı Şeria'da şu şehirler yer almaktadır: Cenin, Tulkerim, Tubas, Nablus, Salfit, Ramallah, Eriha, Betlehem ve Halil.
Son yıllara kadar tarihi Kudüs şehri de aynı coğrafyanın sınırları içindeydi.
Ancak İsrail, 1970'lerin sonundan itibaren bu tarihi şehrin modern zamanlarda kurulan Yahudi yoğunluklu Batı Kudüs ile birleştirilip yönetilmesine resmen karar verdi.
Böylece şehir İsrail lehine olmak kaydıyla kendine özgü bir nitelik kazandı.
Oslo Anlaşması ve Batı Şeria
1993 yılında dönemin Filistin yönetimi yaklaşık 16 farklı Filistinli örgütün içinde yer aldığı Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail devleti arasında varılan mutabakat Oslo Çerçeve Anlaşması'dır.
1995 yılında FKÖ lideri Yaser Arafat ile İsrail Başbakanı İzak Rabin arasında gerçekleşen 2. Oslo görüşmesi uyarınca Batı Şeria toprakları A (yüzde 17), B (yüzde 24) ve C (yüzde 58) mıntıkaları olarak ayrıştırıldı.
A bölgesi tamamen Filistin yönetimine; B bölgesi Filistin idaresi ve İsrail'in ortak yönetimine; C bölgesi ise tamamen İsrail kontrolüne verildi. Filistin nüfusunun yüzde 98'i A ve B bölgelerinde yaşıyor.
ABD istihbarat teşkilatı denetimindeki World Factbook verilerine bakılırsa Batı Şeria'da yaklaşık 2 milyon 500 bin Filistinli yaşarken Batı Şeria'da 187 bin, Doğu Kudüs'te ise 177 bin kadar İsrailli yerleşimci bulunuyor.
Yine aynı kaynağa göre 2006 yılı verileri, yüzde 3.06 oranında nüfus artışı olduğunu gösteriyor.
Nüfusun yüzde 75'i Sünni ağırlıklı olmak üzere Müslüman, yüzde 17'si Yahudi ve yüzde 8'i Hıristiyan'dır.
Yukarıdaki verilerin tarihi eskidir.
Söz gelimi şu anda Batı Şeria'da yaklaşık 4 milyon Filistinli yaşamaktadır.
Bunların yarısına yakını aynı zamanda Ürdün kimliği de taşımaktadır.
Kanunsuz Yahudi yerleşimleri
İsrail'de önemli bir barış hareketi sayılan Şalom Ahşav (Şimdi Barış) verilerine bakılırsa; 2008 yılında Batı Şeria'da 1518 yeni Yahudi yerleşim birimi inşa edilmiştir.
Bu durum önceki yıla göre yüzde 60 oranında artış anlamına geliyor.
Yerleşim faaliyetlerinin dondurulması, bölgede çözüme yönelik olarak yapılan uluslararası anlaşmalarda yer alan isteklerden biridir.
İskân sömürgeciliği tarzında planlanıp hayata geçirilen Yahudi yerleşim birimleri, genelde köy-kent tarzında kurulmasının yanı sıra İsrail devletinin silahlı milisleri (Türkiye'deki korucular benzeri) barındırmak için inşa ediliyor.
Bir bakıma ileri karakol veya çevreye saldırı için üs-karargâh görevini de üstleniyorlar.
Son yıllarda aşırı sağcı Binyamin Netanyahu'nun koalisyon hükümetinde yer alan ırkçı-dinci Siyonist milisler, buraları istila edip çevredeki Arap yerleşim birimlerine saldırıyor; Filistinlileri taciz edip baskınlar yapıyor, evleri yakıp yıkıyor ve önlerine çıkanı katlediyorlar.
Silahlanmanın ötesinde Irkçı Siyonist partilerin de teşvikiyle kanunsuz devriyeler halinde dolaşıp önlerine gelen mülkleri veya beldeleri susuz veya elektriksiz bırakabiliyorlar.
Kimi zaman da Halil şehrinin bazı mahallelerinde olduğu gibi, belli bir yöreyi kuşatıp ahaliyi açlığa ve susuzluğa mahkûm edebiliyorlar.
Mevcut durum şöyle:
- 2019 yılında Arapların yoğun yaşadığı Doğu Kudüs'te 227 bini aşkın İsrailli yaşıyordu.
- Irkçı devlet birimlerinden cesaret ve yardım alan bu yerleşimcilerin sayısı 2022 yılında 670 bin kişiye ulaşmıştır.
- Günümüzde bu sayının 700 binden fazla olduğu bilinmektedir.
İlhak kararının siyasi ve simgesel anlamı
Yukarıdaki giriş ve tanıtımı somutlaştırmak için bazı ekler yapacağım:
İsrail medyası, "Alınan ilhak kararının herhangi bir kanun ve kurala dayanmadığı; sembolik düzeyde bir tutum beyanı olduğu" noktasında hemfikirdir.
Mesela Kanal 14 televizyonunun yorumu şu mealde:
Kararın herhangi bir kanuni yükümlülüğü yok; ABD ve Batılı ülkelere yönelik İsrail hükümetinin bakış açısını yansıtıyor!
Liberal eğilimli Maariv gazetesine bakılırsa:
Böyle bir karar alınmasına rağmen hükümet hemen bunu uygulayacak değil. Zira kararın kendisi bizatihi siyasi ve simgesel bir anlam taşıyor. Bilhassa Netanyahu'nun başında olduğu koalisyon ortaklarını bir arada tutmayı hedefliyor!
Bu tür gerekçeler ve eleştiriler ileri sürülmesine rağmen İsrail iktidarları alınan kararları fırsat düştükçe ve yeri-zamanı geldikçe uygulamaktan geri durmadılar-durmazlar.
Nitekim Yizrael Hayom (Bugünkü İsrail) gazetesine demeç veren parlamento başkanı Amir Ohanna çok açık konuştu:
Knesset, tarihi bir karar almıştır. Hükümet bunun gereğini yapmalı, tarihi ata yurdumuz olan Yehuda ve Şamira (Batı Şeria'nın Yahudi kutsal kitaplarındaki adı) üzerinde denetim ve egemenliğini hemen kurmalıdır.
Bu karara büyük çoğunlukla evet diyen bir parlamento başkanı olmaktan gurur duydum. Çünkü bu topraklar kadim zamanlardan beri İsrail yurdudur, İsrail halkının ata-dede mülküdür. Biz bu yüzden buradayız.
Akabinde demeci vesile eden Kanal 7 TV, aynı hususta uzun bir değerlendirme yaptı:
Tarihi ata yurdumuz, alınan karardan sonra artık vatanımızın ayrılmaz bir parçası oluvermiştir. Bundan böyle İsrail hükümeti, Siyonist dini öğretinin rehberliğinde yeni toprak parçaları elde ederek egemenliğini kurmak suretiyle hem öz vatanını hem de vatandaşını daha güçlü koruyup savunabilecektir.
Alınan kararın önemi şudur: İsrail, kendine dayatılan çözümlere boyun eğmeyecek ve istenen tavizleri vermeyecektir.
Böylelikle bölgesel ölçekte baş gösteren tehlikeleri göğüsleyip bertaraf edecek olan İsrail güvenli bir devlet olma konumuna gelecektir.
Arap dünyasının suskunluğuna tepki
Filistinli yazar Dr. Fayiz Ebu Şimale, ilhak kararını şöyle yorumladı:
1967 yılında Kudüs ve Gazze ile birlikte işgal edilen Batı Şeria bölgesi, o tarihten buyana Yahudi yerleşim birimlerinin burada kurulmasına ciddi tepki göstermeyen, hele hele pratikte hemen hiçbir şey yapmayan Arap dünyasının suskunluğunun bir sonucudur.
Hal böyle olunca işgalci İsrail'in ilhak planının kapsamı giderek genişlemiştir. 1980'de (Arap Filistinlilerin yaşadığı kadim şehir) Doğu Kudüs, sonradan yapılıp genişletilen Batı Kudüs (Yahudilerin yaşadıkları) şehriyle birleştirilip entegre mahalli yönetim adı altında Filistinlilerin elinden alınmıştır.
Çok geçmeden 'Kadim İsrail diyarının ezeli ve ebedi başşehridir' denilerek Doğu Kudüs, İsrail parlamentosunun (Knesset) bu konudaki kararı doğrultusunda ilhak edilmiştir.
Arap-İslam ülkeleri 'Kudüs'ü sahiplenip kurtarmak' maksadıyla bir komite kurdular; ancak kuru gürültü ve göstermelik icraatlar sonucunda birleşik Kudüs, bu sefer de ABD yönetimi tarafından resmen başkent olarak tanındı; büyükelçilik binası bu şehre taşındı.
Bu adımı başka devletler de izlediler. Araplar yine bağırıp çağırmaktan öte bir şey yapmadılar. Şimdi de sıra Batı Şeria ile Gor Çukuru (bereketli toprakların bulunduğu Eriha vilayeti ile çevresi) diye bilinen ve çok sayıda ili kapsayan bölgenin resmen ilhak edilmesine geldi.
Kararın siyasi ve pratik amacı
İlhak kararının siyasi amacı nedir?
Birkaç noktaya değinmek zorundayım:
- 1993-95 Oslo Barış Anlaşması artık bitmiştir. Çünkü bu anlaşma gereğince Filistin yönetiminin egemenliğine devredilmiş topraklar ile Filistin-İsrail ortak denetimindeki topraklar, İsrail tarafından yeniden işgal ve gasp edilecektir.
- Oslo Barış Anlaşması uyarınca kurulan Filistin Devleti (ya da günün deyimiyle otoritesi) fiilen hükümsüz sayılacak; bütün yetkilerinden tecrit edilecek; muhtemelen çembere alınıp bir valilik yahut nahiye müdürlüğü statüsüne indirgenecektir.
- Mevcut yönetimin başkanı Mahmud Abbas ile hükümeti ses çıkardıklarında ise belki de başka bir yere sürgün edileceklerdir.
- Hamas'ın direnişi bahane edilerek yakılıp yıkılan Gazze'nin kendi idaresine teslim edilmesini talep eden Mahmud Abbas, halk tarafından tutulmayan; sadece yüzde 10 kadarlık desteğe sahip bir yetkilidir.
- Son aylarda Filistin yönetimi büyük bir ekonomik ve mali kriz içindedir. İsrail, Abbas idaresine dışarıdan gönderilen cüzi mali yardımları bile geciktirmekte veya el koymaktadır.
- Kendi derdine derman olamayan Mahmud Abbas'ın viraneye dönmüş, açlığa ve ölümü mahkûm edilmiş Gazze halkının derdine nasıl deva olacağı bilinmemektedir.
- Mahmud Abbas emrindeki 35-45 bine yakın kolluk kuvveti ile silahlı birimlerin akıbetinin ne olacağı da belli değildir.
- En kötüsü de Gazzelilerin tehciri hakkında İsrail'in zaten planı hazır. Bu kez Batı Şeria'daki yaklaşık 4 milyon Filistinliye de sıra gelecek. Muhtemelen bunun yarısı Ürdün kimliği de taşıdığı için, İsrail 2 milyonluk bu kitleyi Ürdün'e göndermek istiyor. Ürdün bu nedenle hayli tedirgin...
Bu şartlar altında Fransa'nın bazı Avrupa ülkeleriyle birlikte İsrail'in yanında bir Filistin devletini tanıyacağına dair beyanı, vicdani-insani-siyasi bakımdan olumlu karşılanmakla birlikte aşırı sağcı Siyonistlerin bu öneriyi benimsemesi veya ABD'nin buna İsrail'e çıkması, şimdilik uzak bir ihtimaldir.
Yine de bir umut sayılabilir.
Nitekim Fransa ile Suudi Arabistan 29 Temmuz 2025 tarihi itibariyle New York'ta bu konuda bir konferans düzenlediler.
BM temsilcileri de İsrail'in yanında bir Filistin devleti kurulması ihtiyacından söz ettiler.
Bakalım ne olacak?
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish