Millî savunma ve güvenlik

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Bu makalede hayatiyet taşınan kavramların pratik açılımları üzerine bir değerlendirmesini yapacağız. Başta Millî savunma ve güvenlik, beka ve egemenlik, devlet ve millet, vatan ve millet olmak kaydıyla, bir mimari yapı ve sistem tanımı yapacağız. Bunun dışında, düşman ne yapar, büyük strateji nedir, bu konulara bakacağız.


Millî savunma ve güvenliğin esasları

Bu esaslar 4 başlık altında incelenir. Şunlardır:

  1. Köklü konular: Ülke, devlet, ulus, beka, egemenlik gibi köklü konular, bir bilinç ve ülkü birliğiyle çok sağlam adımların atılmasına ihtiyaç duyar. Bu ayak sürümek ve odaklanmayı bozmak şeklinde değil, bilakis zamanında, olması gereken bağları inşa etmekle olur. 
     
  2. Ana sütunlar: Bir ülkede refah ve güvenlik konuları dengede tutulması gereken ana sütunlardır. Ülkenin yapılanmasında bütün planlar bu iki sütunlu büyük giriş kapısına göre tanzim edilir.
     
  3. Sistemsel yapı: Organizasyon, sistem inşası ve işletme anlayışıdır. Her bir hesabı belli konu politika yapmadan kendi özelliklerine, prensiplerine, doğasına göre düzenlenir ve yönetenlere ne yapılması gerektiğini açıklar.
     
  4. Politik yapı: Politika yapmak iki amaç taşır, ilki iktidarda olabilmek, diğeri ise ülkenin uluslararası rekabette üstlerde olmasını sağlamaktır. 

Tehlikenin tarifi

Politika konusu, kendisi dahil, bu belirtilen dört esasın tamamını kapsar. Meselenin özü (veya püf noktası) politikada düğümlenir, iyi olacaksa politikadan, kötü olacaksa yine politikadandır.

Politikacılar ve dahi liderler bu nedenle önemlidir; zira ya yaparlar ya bozarlar. Neticede insandır, bir sistem değildir. 

Dumanı hemen çıkmayan yangınları düşünün. İçin için beslenen ateş birden parlar ise duman noktasına gelindiğinde iş işten geçmiş demektir. Yangın biter, soğutma başlar. Savunma ve güvenlik konuları hatayı ve zaafı affetmez. 

Düşmanın vazifesi de bu tabloyu (güçlü, zayıf, hassas yerleri) görüp plan yapmaktır. Dışarıdakiler, rakipler ve düşmanlık besleyenler, zayıflatılacak ve istismar edilecek olana ve noktalara özel yaklaşırlar. 

Bunlar tarih boyunca insanlık gerçeği şeklinde karşımızda duran konulardır. Yıkım birden olmaz, birkaç on yıl, birkaç asır bile olabilir…


Karar vericilerin sistem içindeki fonksiyonu

Bu nedenle sistem kurmak ve çalıştırmak, hatta sistemi kendi manzumesi içinde geliştirmek esastır. Gelişmiş ülkelerin başarısı; 

  • Sistemler sistemini kurabilmeleri, 
  • Karar vericilerin ve teknik donanımlı kimselerin konumlarını iyi belirleyebilmeleridir.

Neticede karar verici noktasında yer alacaklarından, bunların Millî güvenlik politikalarına vakıf, vizyon sahibi, jeopolitik ve stratejik okumayı yapabilen kimselerden olmaları beklenir.

Gelişmiş ülkelerin çalışma dinamiklerine bakıldığında devlet/bürokrasi ile politikacıların konumları çok belirgindir.

Karar vericilerin yetki ve salahiyetleri tartışmasız kabul edilebilir ölçülerdedir ve hukuk sistemiyle bağlanmıştır.

Anayasal sistemler, yasama, yürütme ve yargı, hatta dördüncü güç olan medya da yerli yerindedir. 

Gelişmiş ülkelerin organizasyon ve sistem kurma ile kaynakları kullanma ve yeni kaynak yaratma becerileri üst seviyededir. Buradaki asıl konu politika ile açıklanabilir. 

Millî savunma ve güvenlik konuları bir kısmıyla politik, diğer kısmıyla sistemseldir.

Yukarıda verilen dört konudan ilk ikisi olan köklü ve ana meselelerde devletin teşkilatlanması nettir, tereddütsüz uygulanması gereken hususları içerir.

Sistemsel yapıya dahil olan konular yine herkesin, hatta bir başka ülkede bile olsa aynı veya yaklaşık hesapla yapılabilecek türden hususları içerir.

Politik yapı yine karşımızdaki problemli sahadır; tercihler değişince diğerlerinin şekillenmesi ve işletilmesi de değişir.


Millî güvenlik yapısı

Bir ülkede, millî güvenlik bakımından, hangi yapılar bulunur? 

  • Asıl yapı: Silahlı kuvvetler (kara, deniz, hava, uzay, siber), iç güvenlik organları, istihbarat ve sınır güvenliği. 
  • Destekleyenler: Bunları dışarıdan destekleyen devletin ve özel şahısların üretim kapasiteleri, kurumları ve şirketleri.

Bazı zamanlarda politik bakış, sistemi destekleyenleri öne çıkarmak adına, tercihini bu yönde yapabilmektedir.

Karar verici bu politik tercihi neye göre yapar?

Vizyona göre mi, sistemsel yapıya göre mi?

Ama her ne yapılıyorsa yapılsın, ana yapının zaafa uğratılmaması en temel konudur.


İran örneği

İran çok bariz bir örnektir.

İran’ın bu savunma ve güvenlik mimarisi ve politikaları bağlamında eleştirisini yaklaşık 20 yıldır yapmaktayız.

Yeni bir şey yok!

İran aslen politik yanlış içindeydi ve bu bakımdan karar vericiler, tercihleriyle önceliklerini belirlerlerken, çok belirgin hatalar yaptılar. 

İran dini rejimi; 

  • Millî güvenliğin köklü yapısını, ana sütunlarını hiçe sayarak, sistemsel yapıyı kendine göre değerlendirerek, asıl yapının içine politik eklentiler kurarak, esasen rejimi öne çıkardı. 
  • Ancak, asıl olması gereken devlet yapısının temellerini siyasi bakışla bozdu. 
  • Hatta rakiplerinin sağlam temelleri üzerine kurdukları yapıyla mücadele edemeyecek zafiyet noktalarını görmezden geldi.

(İran ile ilgili 12 Günlük Savaş konusunu 30 Haziran’da irdeledim. Bkz: 12 Gün Savaşı kapsamında İran'ın askerî açıdan kritiği1)

Bu önemli konular, yetişmiş uzmanlar tarafından, Millî güvenlik ve savunma konularına devlet/bürokrasi noktasından bakanlar için sarihtir; her şey kitabında yazdığı gibi ifade edilir, buna karşılık meseleler ve çözümleri siyaset gözlüğüyle ifade edilmez.

İster İran’ı sorun, konuya “burası doğru, burası yanlış” diye bakılır, ister Rusya’yı sorun, yine yansız ve uzman gözüyle gereken söylenir. 

Artık “İranlaşmak” şeklinde bir tarifi önümüze yatırmamız gerekecektir.

Çünkü bu bir hatalar zincirinin tarifidir.

Nedir bunun içeriği ve bizim konumuzla ilgisi?

İranlaşmak:

  • Dini ve mezhebi motifin ön planda tutması,
  • Politbüro benzeri yapıyla, kendi rejiminin ideolojisini sürdürmekten sorumlu siyasi kadroların her alana sirayet etmesi, asıl bürokratın yanında bir de rejim elemanının bulunması,
  • Sistemde, “bilinen devlet ile dini rejim” yapılarının ikili biçimde yer alması,
  • Yine ikili ve dengeli yapı olarak geliştirilmesi gereken “refah ve güvenlik” konusunun gereğini yapamaması,
  • İran'ın askeri kuvvetleri, İran İslam Cumhuriyeti Düzenli Kuvvetleri (Arteş) ve İslam Devrim Muhafızları Ordusu (IRGC veya Sepah) arasında bölünmüş olması,
  • İstihbarat alanında; Cumhurbaşkanına ve kolluk için İçişleri Bakanlığı'na rapor verenlerin İstihbarat ve Güvenlik Bakanlığı ismiyle, diğer yandan dini lider Ayetullah'a rapor verenlerin ise IRGC istihbaratı ile kolluk kuvvetleri istihbaratı içinde ayrıca olması,
  • Savunma ürünlerinin geliştirilmesinde çalışan bilim insanlarının rejime inana olması,
  • Ülkede dini rejimin bir medya yapılanmasının olması,
  • Kendi halkını tehdit görmesi demektir.

İran’ın kendi kendine açtığı çukur budur.

“Kendi bilir” denebilir, ama uluslararası güç mücadelesinde kimse kimsenin gözünün yaşına bakmaz.

Zira İran gibi; enerji kaynağı yönüyle zengin ve jeopolitik konumda önemli bir ülkeyseniz, başkalarının hedefisinizdir.

“İranlaştırmak” ise nasıl bir şeydir?

Eğer İsrail gibi bir rakibiniz (düşmanınız) var ise onun size (buradaki örnekte İran’a) karşı yapacağı propaganda ve politik algı meselesi, belirgin biçimde ve daha fazla oranda, kendi çukurunuzda gömülmenizi teşvik etmek olur.

Başka deyişle, düşman, hedefindeki için yukarıdaki sistemin uygulanmasını teşvik eder ki, nihayetinde kendine yarayışlı şartları oluşturabilsin.

Şimdi de başka İranlaştırılmış veya bu potansiyel kanalda olanları düşünün.

Mesela Ortadoğu’da böyle hatalar sarmalına girmeyi veya bir çukura düşmeye örnek başka ülke veya ülkeler olabilir mi?

Bunlar ne yaparlarsa zafiyetlerin büyümesine doğru yönlenirler? 

Savunma, güvenlik, beka, vs. deyince, evvela sistem kurgusuna ve işletmesine bakmak gerekir.

Sistem doğru kurulup işletilmelidir.


Refah ve güvenlik

Ülkenin sisteminde refah ve güvenlik aynı anda birbirinin beslercesine inşa edilir.

Refahsız güvenlik, güvenliksiz refah olmaz!

Bunları ikisi de olmaz ise zaten beka tehlikesi zuhur eder.

Refah için, bireyin gelişimi, sisteme serbestçe dahil olması gerekir.

Eğer iktidarın siyasetinin merkezi içine çekilen bir model uygulanıyor ise bu sistemik bir tehlikedir.

Siyaset ve inanç tamamen bireylerin tercihi konusudur, toplumun fertleri bir tür “militan” şeklinde olmamalıdır.

Askeri hiyerarşik yapı meşrudur ve devletin kontrolü dahilindedir.

Kişi veya partinin emrinde değil, milletin emrindedir.

Hatta Türk ordusu özelinde söylenirse, asker milletin ordusudur. 

Her bir bireyin militanlaşması bazı coğrafyalarda makbul görülebilir ama sonuçta aldatıcıdır.

Bu belki rejimi korumaya dönük bir süre fayda sağlayabilir gibi görünür, ama ileriki aşamalarda önce refah ve güvenliği tehdit eder, bozar, sonra da rakiplerin nazarında gerilerde kalmak için asıl sebebi oluşturur.

Bürokrasinin ise siyasallaşmaması gerekir.

Bürokrat herkese eşit mesafede, herkesi kucaklayan, şeffaf, herkese fırsat eşitliği sunan, daima refahı ve güvenliği arttırmayı esas alan devlet hizmetlisi olarak görev yapmalıdır.


Disiplin

Bütün mesele, asıl olan ana sistemi bozmamaktır.

Maaş verene hizmet edilir düşüncesi asla kabul edilmez.

Bizim parti sizin parti ayrımı da çok tehlikelidir.

Millî güvenlik birimlerinin amacı nettir, vatanın ve milletin bütününe ilişkindir.

Unutmayın, birine parayı ve diğer başka imkanları verin, dünyada yapılmayacak iş yoktur.

Olup biteni abartmamak ve popülizme sapmamak gerekir.

Devlet meseleleri kadar, beka ve Millî güvenlik meseleleri aşırı disiplin isteyen konulardır.

Disiplinden asla taviz olmaz.

Medya ne için kullanılıyor?

Eğer medya kamuoyunu, bir politik başarıya göre yönlendirmek istiyor ise, bu kolaylıkla başarılabilir.

Ülkenin bütün muslukları milletindir, tersi düşünülemez.

Millete, “sizin yerine ben düşünürüm” denemez. 

Devlet organlarının etkin çalışması için bütün devlet mimarisinin disiplinle hizmet vermesi istenir.

“Bugün var, yarın yok,” türü kimseler ile devletin çok önemli işleri görülemez.


Savunma mimarisi

Aşağıdaki “savunma mimarisi” görselini daha önce başka vesilelerle kullandır. Burada tekrar dikkatinize sunuyorum.
 

Savunma mimarisi
Savunma mimarisi

 

Millî Savunma ve güvenlik vazifesi stratejiktir.

Gelip geçici değildir, bir iktidarın işi de değildir.

Süreklilik ister. Süreklilik demek beka demektir.

Bakın görsele, çalışmaya nereden başlanıyor?

Beka, egemenlik, vatan savunması, ulusun refahı ve güvenliği…

Şöyle düşünenler çıkabilir, “ben de vatanım için varım!”

Doğrudur. Böyle olması gerekir, hem herkes için.

Ancak birey için durum başka, devlet sistemi için başkadır, bunları ayırt etmek gerekir.


Beka ve büyük strateji

Eleştirebilirsiniz ama söyleyin, o Avrupa toplumları (mesela Fransa) şimdiki topraklarında kaç asırdır mevcut?

En aşağı olan 20 asırdır.

En bilindik örnek için Roma’ya bakın.

Roma kendi coğrafyasında MÖ 300’lerde var, bugün de torunları olarak aynı coğrafyadalar ve kendi medeniyetlerini savunuyorlar, yaklaşık 23 asırdır.

Tersine durumu gösteren örneğe bakalım.

Yaklaşık 4 asırlık ABD veya daha dünkü İsrail, bugün binlerce yıllık İran ile kedi fareyle oynar gibi oynuyor ise burada güçlü olan yön ve özellik ne? 

Türk Devleti dünkü bir devlet değildir.

Önemli temel değerler kolay değiştirilmemelidir.

En önemlisi de beka konusudur.

Her söküp takılan cıvata bir bozukluk belirtisidir. 

Beka süreklilik ve sürdürülebilirlik ister.

Mesele, tarihte her biri birkaç asır yaşamış 20’ye yakın devlet sistemi olabilmek değildir, coğrafyaları itibariyle birkaç Türk Devleti halinde, en azından örnek verdiğim Avrupa devletleri kadar kökleşebilmek, hatta dünyaya bu yönden etkili olabilecek kültürle önderlik edebilmek, başkalarını kendine bağlı kılabilmektir.

Millî savunma ve güvenlik konusu işte bu iddianın en belirgin başlığıdır.

“Büyük strateji” denecek ise işte bu büyük stratejidir.

Beka konusunu hatırlayalım.

Burada en önemli husus, stratejik ve jeopolitik bağlamda güçten düşmemektir, güçten düşürücü adımların atılmaması gerektiğidir.

Zaten küresel ısınma gibi konular önemlidir, ancak bunlar iş işten geçince değeri anlaşılan şeylerdir.

Benim asıl üzerinde durduğum başlıklar şunlardır: Jeopolitik, iç politika, ekonomi, tehditler ve doğal afetler.

İşin özünde millî güvenlik ve beka meselesinde göz ardı edilmemesi gereken hususların başında politika ve ekonomiyi öncelikli görmek gerektiği açıktır.

Benim “Politik Uyanış”2 başlıklı kitabım bütünüyle bu beka, politika, strateji konularını ve devlet sisteminin dinamiklerini içermektedir. 

O halde şöyle düşünün, politika sürekli zaaf noktası yaratıyor ise onun meydana getirdiği sorunların tamiri için, mesela tarihçiler açıklama yapıyorlarsa, burada iş işten geçmiş kabul edilebilecek hususlar var demektir.

Tarihçiler millî güvenlik ve ülke stratejisine tam hâkim değillerdir, geçmişteki örnekleri hataları ve iyi tarafları incelerler.

Ama yine de hatırlatmaları yararlı olabilir, zira verilen örneklerde önce politik alandakilerin dikkate alması gerekenlerden bahsedilmektedir.

ABD gibi başat güçlerin büyük stratejileri olur, Türkiye ölçeğindekilerin yüksek stratejisi.

Politika bunun neresindedir?

Bir örnek vereyim, bu konuyu bu millî güvenlik ve beka noktasında neden hatırlatma ihtiyacı duydum, görelim.

Moskova kayıtlarında “Kürtler kimdir” sorusunun cevabı “Kafkasya güneye doğru sarkan coğrafyada, esasen Zagros Dağları’nda devlet kurma bilincine sahip olamamış göçebe topluluklardır” denir.

Yıllar önce Ruslar bu sosyolojik gerçeği bile bile Mahabad Cumhuriyeti diye bir şey kurdurmaya çalıştı, ömrü bir yıldan az sürdü.

Bu ABD ve İngiltere’ye karşı siyasi bir hamleydi.

Soğuk Savaş zamanında ABD, “komünizmle mücadele” sürecini başlattı.

Soğuk Savaş’tan sonraki ABD stratejisi gereği, Irak ve bölgesindeki savaşlar başlatıldı.

İkisinin arasında 8 yıl süren İran-Irak savaşı vardı.

Daha birkaç gelişme daha var, ama neticede ne oldu?

Irak’ın kuzeyinde bir “özerk” Kürt bölgesi anayasal açıdan meşruiyet kazandı, yani dünyanın değişik yerlerinde buranın ad “Kürdistan” oluverdi.

Peki, ne oldu o organize olamayan göçebelere?

XXI. asırda başat güçlerle alakalı jeopolitik konular, onları belli bir konuma ve tarife getirdi. 

Hatta bu asırda bölgenin en güçlü, tarihte herkesten çok devlet kurmuş Türkler için bazı projeler de vardı.

Komünizmle mücadele adı altında olanlar, PKK terör örgütünün gelişimi, PKK terörüyle birlikte içeride faaliyet gösteren meşru siyasi partiler, Avrupa’daki örgütü destekleyen çok kanallı organizasyonlar…

Zamanı tekrar ileriye saralım, Suriye’de ABD 2015’ten bu yana bir projeyi daha hayata geçirdi: SDG.

Bugün bölgede yeni bir özerk alan mı diye tartışanlar var.

Tarihçiler işler olduktan sonraki manzaraya bakıp bu gibi hususları çalışadursunlar; SSCB ve ABD gibi başat aktörler sahaya etki ederler, neyin ne olduğunu bilirler ama kendi güç mücadelelerini yaparlar…

ABD gibi başat güçlerin jeopolitik ve stratejik kurguları ve hamleleri olur, savaş yapmak ve savaştırmak buna dahildir. 

İşte hal böyleyse, bölge ülkelerince millî güvenlik için gerekli olan bakış tarzı belirlenir, strateji ve buna ilişkin stratejik hedeflerin tatbiki strateji ve yüksek strateji başlığı altında karşılık bulur.

Mesela bugün ABD Başkanı Doland Trump “ben böyle istiyorum” der, herkes onun ağzından dökülecek incileri sayar.

Mesela İsrail, İran, vs. olaylara bakın derim!

Bu konularda çalışmış olan hemen uzman şu gerçekleri bilir: Tarihte Kürtler, Türklerin ve Arapların açtığı yoldan Anadolu'ya gelebilmişlerdir.

Genel ifade budur.

Gerilere gidip bakalım.

Anadolu’da kadim halklar olan Hititlerden (MÖ 2-3 binler) Lidyalılara (MÖ 2 binler) bakın, daha sonra Romalıları (MÖ 40’lardan sonrası için) inceleyin.

Nerede bunlar?

Milattan sonralar, Emevîlere (661-750) ve Abbasilere (750-1517) gelip bakarsanız başlar hareketlenmeler.

Malazgirt savaşı 1071’tedir. Ancak, mesela Ermeniler öyle değildir.

Ermeniler Kafkasya’nın kadim halkları arasındadır.

Dil ailesinde yeri tanımlıdır. Şu açıktır, Kürtler Anadolu'nun kadim haklarıyla akraba değillerdir.

Ermenilerle de akraba değillerdir. Ermenilerin ve Perslerin sahasında göçebe olarak yaşama imkânı bulabilmişler, tarih sahnesine kendiliklerinden çıkabilmiş değillerdir, böyle bir güçleri ve iddiaları hiç olmamıştır.

Bu topluluklar içinde kendilerine yer bulabilmişlerdir. Hatta bugünkü Irak doğumlu Selahaddin Eyyubi komutan olup (Kudüs’ün fethi, 1187) zafer de kazanmıştır.

Mezopotamyalılık Arap-Müslüman devletlerle birlikte gerçekleşmiştir, onlar Zagrosludur.

Haçlı Savaşları’nda Müslüman ordularda Kürt askerler elbette vardır. 

Siparişle tarih yazmak diye bir şey olamaz.

Ancak şu olur, stratejiler uygulanır, yaşananlar bir sonuç üretir, aradan yıllar geçer, tarihçiler yazarlar, şu oldu bu oldu diye.

Soğuk Savaş sonrasında ABD Başkanlarından (baba ve oğul) George Bush, Barack Obama, Joe Biden, Donald Trump tarihle ilgilenmediler, ülkelerine ait büyük stratejilerinin gereğini bu bölgede projelendirdiler ve uyguladılar.

Onlardan sonrakilerin tarihini çocuklarımız okuyacaktır.

O halde neden şimdi siyasiler değişik türden ifadelerde bulunuyor olabilirler?

Hatta böylesi bir ortamda bir “Türkiyelilik” tartışması neden meydana geliyor?

Tarihçiler de millî güvenlik meselelerinde söz sahibiymişçesine açıklama yapma ihtiyacı duyuyorlar? 

Bir stratejistin tarih bilincinin yüksekliği, bilim, sanat, felsefe, ekonomi, sosyoloji ve askeri konular kadar değerlidir.

Ters stratejideki sorgulama ise şununla ilgilidir: Bilim konusuna hatalı yaklaşmak, felsefeyi görmezden gelmek, ekonomiyi karıştırmak, gerisini siz düşünün…

Beka bu şekilde nasıl açıklanabilir olur ki Millî güvenliği doğru kimselerle tartışabilelim.


Değerlendirme

Örneğin, son yarım asrımızda bölgemizdeki yaşananlara bakın. Kimler ne ölçüde nelere etki ediyor?

Burada bir zafiyet noktası görülebiliyor mu? 

ABD stratejisi ve başkanlarının uygulamaları malum…

Ama zaman su gibi akıp geçmektedir. Köklü meseleler belli bir zamandan başlatılarak açıklanamaz.

İleriki zamanlar için ise bir bilinmezlikler denizi olmamalıdır, hazırlanabilir şartlarla şimdiden tarifi belli ölçülerde yapılabilir olmalıdır. 

Bu gibi hususlar açıklanabilirdir, elbette yine devlet/bürokrasi bakışıyla ve olması gerektiği gibi.

Velhasıl, millî güvenlik, evvela devletin ana yapısına göre var edilir.

Çeşitli gündelik veya geçici politik bağlamlara göre konumlandırılmaz.

Devlete ilişkin tüm detaylar, koordinasyon ve işbirliği usulleri düzenlenebilirdir.

Ancak, temel ve ana hususlar ülke ve millet için varlık sebebidir.
 

 

 

1.  Erişim: https://www.indyturk.com/node/761037/türki̇yeden-sesler/12-gün-savaşı-kapsamında-i̇ranın-askerî-açıdan-kritiği
2.  Bkz: Gürsel Tokmakoğlu, Politik Uyanış, Stratejik Güç Birikimi ve Akılcılık Üzerine, Destek Yayınları, 2024, İstanbul.

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU