Heidegger bağlamında modernite ve modern insan eleştirisi

Dr. Lütfü Özşahin Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Ariel Davis/The New Yorker

Varlığın boşluğu, varolanların çokluğu ile doldurulamaz.

M. Heidegger


Heidegger, bazılarına göre özellikle Siyonist düşmanların iddia ettiği gibi ırkçı bir Nazist'tir; bu nedenle, abartılacak bir filozof olmadığı öne sürülür.

Ayrıca, düşünceleri karmaşık ve anlaşılması güç bir sistem olarak tanımlanır ve yalnızca felsefe ile sınırlı olduğu iddia edilir.

Ancak tüm bu tanımlamalar indirgemeci bir bakış açısıdır ve Heidegger'in gerçeğini olduğu gibi yansıtmaz.

Naçizane kanaatimce, Heidegger 20'nci yüzyılın en büyük filozoflarından biridir; belki de en önemlisidir.

Onun felsefesi yalnızca bir varlık/ontoloji araştırması değil, moderniteye yönelttiği eleştiri ile siyasal bir boyut da taşır.

Bu bağlamda Heidegger şöyle der:

Son 300 yıldır Batı kültürü ve medeniyeti, ruhtan zekaya geçişin tarihidir.


Ruh, bütün peygamberlerin, eski filozof ve bilgelerin bahsettiği, insandaki Tanrı'ya ait mahiyeti anlamaya yetmediğimiz kapasitedir.

Heidegger, teknoloji toplumunu bu nedenle eleştirir.

Ona göre teknolojik düşünce, ruhun yerini zekaya bırakmasıdır; dijitalleşme ise Tanrı'nın ve ruhun inkârı ve yok sayılmasıdır.

Belki de varlığın anlamının unutulması, onun boşluğunun doldurulamamasından kaynaklanır.

Varlığın anlamını bilmeyen ve göremeyen modern insan, mevcut haliyle bütünüyle materyale, beyne ve biyolojiye, kısaca mekaniğe indirgenir.

Yapay zeka da işte buradan doğar.

Transhümanizm ise, robotları ve yapay zekâyı geliştirerek insanı makineyle bütünleştirmeyi amaçlar; bu süreç şüphesiz büyük bir tehlike barındırır.

Gelecekte insanlığın sonu, büyük olasılıkla buradan kaynaklanacaktır.

Çünkü insanlık, Tanrı'yı ve O'nun projesini reddederek kendi yeni projelerini ileri sürüyor.

Modernite ile aydınlanmayı temsil eden Prometheusvari insan, büyük bir kibirle göklere sırtını dönmüş; Fustvari bir ifadeyle ruhunu şeytana satmıştır.

Kur'an'da bu durumu anlatan bazı ayetler vardır.

Bir ayette şöyle denir:

Onlar/kafirler iş başına geldiklerinde nesli ve harsı fesada uğratırlar.


Burada "hars" çevre, ziraat ve tarım gibi tüm bir ekosistemi; "nesil" ise insanlık sistemini, yani insan varlığının kendisini ifade eder.

Özellikle tarım endüstrisinin gelişimiyle birlikte, bu yöne doğru hızla bir gidişin olduğu açıkça görülmektedir.

Tanrı'nın yarattığı tohumların deforme edilmesi ve günümüzde insan genomunun biyolojik yapısının değiştirilmesi; yapay zekayla birleşen teknik müdahaleler, varoluşsal anlamda Tanrı'ya bir meydan okumadır.

Bu, adeta Sartre'in sözünü gerçekleştirmeye çalışmak gibidir:

İnsan, Tanrı olmak isteyen bir varlıktır.


Heidegger'in de belirttiği gibi:

Bilim düşünmez; bilim sadece hesap eder.


Teknoloji, bilimin belirlediği cisimleri sayılar ve istatistikler üzerinden yeniden kurgulama sürecidir.

Adına teknik veya dijital dediğimiz bu süreç, açık bir şekilde hem Tanrı'nın yarattığı doğaya hem de insana karşı bir meydan okumayı temsil eder.

Zaten Immanuel Kant da, "İnsan anlığı doğaya kendi yasasını koyar" diyerek benzer bir durumu ilan etmemiş miydi?

Bugün geldiğimiz nokta da burasıdır.

İnsan, Homo Deus'a doğru; yani adeta Tanrı'ya dönüşme sürecindedir.

Bugün modern teknoloji, insanı, güneş sistemini, ekosistemi ve insan mükemmelliğini düşünmekten kopararak, Heidegger'in dediği gibi, onu çepeçevre kuşatan bir kafes içine hapseder.

Bu durum, ipek böceğinin son derece teknolojik olarak ördüğü kozanın içinde kalıp ölmesine benzer.

Modern insan, "tekno-city"lerde adeta bir böceğe dönüştürülmüştür.

Taş, toprak, tuğla, ağaç, ahşap, börtü-böcek, çim ve çayırdan (doğadan) orta boy kasaba ve şehirlerden, beton, asfalt, cam, çelik, teneke ve plastikten oluşan dev metropollere sürüklenme, insanı adeta solucanlaştırmıştır.

Modern ulaşım araçları insanları birer turiste dönüştürdüğü gibi, modernite ile birlikte ruhtan zekâya geçiş de masumiyet ve saflığın gerilemesine, kurnazlık ve çıkarcılığın gelişmesine yol açmıştır.

İnternet ve iletişim araçları, insanların kalbini ve ruhunu delik deşik ederek malumat manyağı hâline getirmiştir.

Herkes, elindeki telefonun içine düşüp kaybolmuştur.

Artık birbirimizin yüzüne bakmak, sohbet etmek, muhabbet etmek ve dostluk kurmak neredeyse imkânsız hâle gelmiştir.

Modern "birey", kum tanesi gibi hafızasız, hatırasız ve vefasızdır; çünkü tüm bunlar ruhun ve vicdanın çöküşünün, her şeyin mekanikleşmesinin bir sonucudur.

Eric Voegelin'in de belirttiği gibi:

Modernite bir akıl hastanesidir.


O, insanlığın toptan bir yok oluşun eşiğine geldiğini ilan eder.

Bu bağlamda, Leo Strauss'un modernite eleştirileri de  şüphesiz çok önem arz eder.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU