Filistin'in tanınması: Yeni umut mu, kaosa devam mı?

Umut Berhan Şen Independent Türkçe için yazdı

Hiç kuşkusuz, 21 Eylül 2025 günü, dünya siyasetinde tarihi bir an olarak kayda geçti: Birleşik Krallık, Avustralya ve Kanada, Filistin'i resmen devlet olarak tanıdı.

Bu karar, Gazze'deki savaşın ikinci yılında, "iki devletli çözüm" umutlarını canlandırmak için atılmış cesur bir adım gibi görünse de hem Ortadoğu'da hem de küresel arenada yeni tartışmaları ateşledi. 

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, tanınma kararını duyururken, "Filistinliler ve İsrailliler için barış umudunu canlandırmak" hedefini vurguladı.

Kanada ve Avustralya da aynı çizgide, G7 içinde öncü bir rol üstlenerek Filistin Yönetimi'ni güçlendirmeyi amaçladıklarını belirtti.

Bu koordineli hamle, BM üyesi 147 ülkenin zaten tanıdığı Filistin'e Batı'dan gelen güçlü bir destek sinyali.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak, kararın zamanlaması kritik.

Gazze'deki savaş 2023'ten beri devam ediyor, İsrail'in Batı Şeria'daki yerleşim faaliyetleri hız kesmiyor ve Hamas ile Filistin Yönetimi arasındaki siyasi bölünme derinleşiyor. 

Bu ortamda, tanınma kararı hem umut ışığı hem de yeni bir krizin tetikleyici unsuru olabilir.

Filistin tarafında coşku hâkim. Ramallah'ta Filistin Yönetimi, kararı "tarihi bir zafer" olarak selamlarken, BM'deki Filistin temsilciliği sosyal medyada bayraklarla kutlama yaptı.

Ancak, sahadaki gerçeklik karmaşık. Hamas, bu tanınmayı kendi mücadelesinin meyvesi olarak görme eğiliminde; oysa Batılı ülkeler, Hamas'ı dışlayarak Mahmud Abbas liderliğini güçlendirmeyi hedefliyor.

Bu, Filistin içindeki siyasi çatlağı büyütebilir.

İsrail'de ise, Netanyahu hükümeti, tanınmayı "terörizme ödül" olarak nitelendirdi.

Hatta bazı aşırı sağcı isimler Batı Şeria'nın ilhakını hızlandırma çağrısı yaptı.

Bu söylemler, zaten pamuk ipliğine bağlı barış sürecini zora sokabilir.

Küresel ölçekte, kararın yankıları geniş.

Özellikle Avrupa'da domino etkisi yaratma potansiyeli yüksek.

Fransa, Portekiz ve İspanya gibi ülkeler, son yıllarda Filistin'i tanımaya yönelik sinyaller vermişti.

Örneğin, İspanya 2024'te tanıma konusunda ciddi adımlar atmış, Norveç ve İrlanda ile birlikte hareket etmişti. 

Elbette ki, Birleşik Krallık'ın bu hamlesi, AB içinde Filistin'e desteği hızlandırabilir.

Fransa'da Macron hükümeti, halk nezdinde artan Filistin desteğini göz ardı edemez; Portekiz ise sosyalist hükümetiyle bu yönde bir adım atabilir.

Ancak, Almanya gibi İsrail'e tarihi sorumlulukları nedeniyle temkinli yaklaşan ülkeler direnebilir.

Yine de, AB'nin ortak bir dış politika oluşturma çabaları ve genç nesillerin Filistin davasına artan sempatisi, daha fazla Avrupa ülkesini bu yönde cesaretlendirebilir.

X'te bu konuda dönen tartışmalar da Avrupa'daki kamuoyunun nabzını yansıtıyor:

Örneğin, Fransız bir aktivistin "Sırada bizler var!" paylaşımı binlerce beğeni aldı.

ABD'nin tutumu ise belirleyici olacak. Başkan Trump'ın Starmer'la "nadir bir anlaşmazlık" yaşadığını belirtmesi, Batı ittifakında çatlaklar yaratabilir. 
 


Tabii ABD, İsrail'in en büyük destekçisi olarak, bu tür adımları genellikle sulandırıyor.

Ancak, dava önce Biden döneminin sonlarında başlayan diplomatik esneklik, yeni bir yaklaşımın habercisi olabilir.

Ayrıca, Çin ve Rusya, Filistin davasını sahiplenerek Batı'ya karşı jeopolitik bir koz elde etme peşinde.

Bu, küresel güç dengelerini karmaşıklaştırabilir.


Peki, bu ortamda barış mümkün mü? 

İyimserler ise, tanınmanın iki devletli çözümü masaya taşıyacağını ve Filistin Yönetimi'ni müzakerelerde güçlendireceğini savunuyor.

Ancak, sahadaki engeller büyük: İsrail'in yerleşim politikaları, Gazze'deki insani kriz ve Filistin'deki liderlik mücadelesi.

Tanınma kararı, ekonomik veya siyasi yaptırımlarla desteklenmezse, sembolik kalabilir.

Örneğin, Birleşik Krallık'ın İsrail'e silah satışlarını durdurmaması veya yerleşim ürünlerine ambargo koymaması, kararın etkisini sınırlayabilir.

Avrupa'da domino etkisi, ancak bu ülkeler somut adımlarla Filistin'i desteklerse anlam kazanacak.

Sonuç olarak, bu tanınma kararı tarihi bir eşik olsa da barışa giden yol uzun ve engebeli.

Avrupa'da Fransa, İspanya ve Portekiz gibi ülkeler bu dalgaya katılırsa, İsrail üzerindeki diplomatik baskı artabilir; ancak Almanya gibi temkinli üyeler ve ABD'nin tutumu bu etkiyi sınırlayabilir.

İsrail'in sert tepkisi, Filistin'deki iç bölünmeler ve küresel aktörlerin rekabeti, yeni bir kriz riskini artırıyor.

Türkiye olarak, bu süreci dikkatle izlemeli, Filistin davasına destek verirken bölgesel istikrar için yapıcı bir rol üstlenmeliyiz.

Zira barış, sadece cesur kararlarla değil, o kararların arkasında duracak iradeyle mümkün.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU