Trump'ın 12 günlük savaşı: Derin devletin yanında mı, çok kutupluluğun karşısında mı?

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Newsweek

Haziran 2025'te İsrail ile İran arasında yaşanan 12 günlük çatışma, sadece Ortadoğu'da değil, küresel jeopolitik mimaride de sarsıcı etkiler yarattı.

ABD Başkanı Donald Trump'ın bu krizde oynadığı rol, bir kez daha onun dış politikasının çelişkili, öngörülemez ve yerleşik kuralları zorlayan karakterini gözler önüne serdi.

Öyle ki, Rus jeopolitik teorisyen Alexander Dugin'in Trump'a dair yorumları da değişti.

Dugin, "12 günlük savaş" sırasında Trump'ın Derin Devlet çizgisine kaydığını ve bu nedenle MAGA (Make America Great Again) öncülerinden çok Lindsey Graham ve Mark Levin gibi neocon figürlere yakınlaştığını savundu.

Oysa aynı Dugin, yıllar boyunca Trump'ı liberal küresel düzene karşı çıkan, çok kutupluluğun katalizörü bir figür olarak görüyordu.

Bu radikal değerlendirme değişikliği, hem Trump'ın dış politika çizgisindeki kaymaları hem de ideolojik okumaların sınırlarını gözler önüne seriyor.


Kriz nasıl başladı?

Olayların tırmandığı tarih 22 Haziran 2025.

ABD, İran'ın Forbo, Natanz ve İsfahan'daki üç kritik nükleer tesisini B-2 bombardıman uçaklarıyla hedef aldı.

Saldırı sürpriz biçimde ve Kongre'ye danışılmadan gerçekleştirildi. Yalnızca iki gün sonra, 24 Haziran'da Trump bu kez bir ateşkes ilan etti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çatışma hızla tırmanmış, hemen ardından ani bir fren yapılmıştı.

Trump'ın NATO zirvesinde "İran'ın nükleer programını havaya uçurduk" yönündeki açıklaması ise ABD istihbarat raporlarıyla çelişiyordu.

Bu raporlar yalnızca marjinal bir gerilemeden söz ediyordu.

İran direndiğini, İsrail büyük bir zafer kazandığını, Trump ise kendi kararlılığı sayesinde savaşı durdurduğunu iddia etti.

Üç tarafın da farklı "zafer" anlatısı, modern çatışmaların iletişim boyutunu da sorgulatır hale getirdi.


Trump doktrini: Vur ve geri çekil

Trump'ın dış politika yaklaşımı, klasik şahin-güvercin ayrımına sığmıyor.

Başkan Yardımcısı J.D. Vance'ın ifadesiyle bu, "vur ve çekil" taktiği.

Yani, ezici güçle bir operasyon, ardından çatışmayı uzatmadan sahadan çekilme.

Trump, sonsuz savaşlara değil, dikkatle seçilmiş anlık gösterilere odaklanıyor.

Ancak bu öngörülemezlik, stratejik hesaplamaların yerini çoğu zaman kişisel içgüdülere bırakıyor.

Trump'ın bu tarzı, bir yandan iç kamuoyuna "güçlü lider" imajı verirken, diğer yandan dış politikada net duruşlar sergilemeden esneklik sağlıyor.

Fakat bu yaklaşım, müttefiklerde güven bunalımı, rakiplerde ise yanlış hesaplama riskini artırıyor.


Dugin'in geri çekilişi: Trump artık çok kutupluluğun temsilcisi değil mi?

Dugin, Trump'ın bu kriz sırasında "MAGA'dan ayrıldığını" ve "Derin Devlet'in küreselci çizgisine kaydığını" iddia ediyor.

Ona göre, Trump artık sağcı bir küreselci; Avrupa Birliği liderlerinin de bu nedenle Trump'a yönelik tutumlarını yumuşattığını savunuyor.

Oysa birkaç yıl öncesine kadar Dugin, Trump'ı Batı modernitesine karşı gelen bir figür, liberal dünya düzenini içeriden çökerten bir virüs olarak görüyordu.

Bu yorumlar, onun "Dördüncü Siyasi Teori" adını verdiği ideolojik çerçeveye dayanıyordu: Liberalizm, faşizm ve komünizmin ötesinde, geleneksel değerlere dayalı bir alternatif modernite arayışı.

Peki ne değişti?

Dugin'e göre, Trump'ın İsrail'e koşulsuz desteği ve İran'a karşı aldığı tutum, onun çok kutupluluk davasından uzaklaştığını gösteriyor.

Ancak burada bir çelişki var: Trump'ın İran'a saldırırken rejim değişikliği gibi uzun vadeli hedefler değil, nükleer kapasiteyi geçici olarak bastırma amacı güttüğü açık.

Hızlı saldırı, hızlı ateşkes…

Bu, neoconların tipik "sonsuz savaş" anlayışından ayrılıyor.


Neoconlar, MAGA ve derin devlet: Üçlü mücadele

Trump'ın bu süreçte destek verdiği isimler -Lindsey Graham, Mark Levin gibi figürler- onun neocon çizgiye yaklaştığı yorumlarına neden oldu.

Ancak Trump tabanında bu konuda bir bölünme yaşanıyor.

Marjorie Taylor Greene gibi MAGA'ya sadık bazı isimler, saldırının neoconları memnun etmek için yapıldığını savundu.

Buna karşın bazı neoconlar ise Trump'ın hamlelerini "yeterince sert" bulmadı.

Bu tartışmaların merkezinde, Cumhuriyetçi Parti içinde süren ideolojik kavga yatıyor.

Bir yanda dış müdahaleciliğe karşı çıkan, "Derin Devlet" anlatısını öne çıkaran, devlet bürokrasisini dönüştürmek isteyen MAGA çizgisi var.

Öte yanda ise klasik müdahaleci neocon söylemiyle Trump'ın stratejisini manipüle etmek isteyen elit figürler.

Trump'ın bu güç dengeleri arasında yaptığı manevralar, onun kesin olarak bir tarafa ait olmadığını, her kampı bazen taktiksel olarak kullandığını gösteriyor.


ABD'nin küresel pozisyonunda derin kırılma

Trump'ın 12 günlük savaşta sergilediği yaklaşım, ABD'nin uzun süredir geçirdiği küresel dönüşümün bir parçası.

ABD artık sınırsız müdahaleler dönemini geride bırakıyor. 36 trilyon doları aşan ulusal borç, yükselen Çin, dirençli Rusya ve dağınık Avrupa gibi unsurlar, Washington'u daha seçici olmaya zorluyor.

Bu değişim sadece Trump'a ait değil. Ancak Trump, bu geçişi en dramatik ve en gürültülü biçimde temsil eden lider.

Biden yönetiminin de pasif biçimde benzer adımlar atması, aslında Trumpçı yaklaşımın yeni normal haline geldiğini gösteriyor.
 


Trump'ın küresel mirası: Kalıcı etkiler

  • Liberal düzenin aşınması: Trump, çok taraflı yapılara olan güvensizliği ve ikili ilişkileri tercih etmesiyle liberal uluslararası düzeni hızla aşındırıyor.
     
  • Çok kutupluluğun hızlanması: ABD artık tek kutupluluğu sürdüremeyeceğini kabulleniyor. Bu durum Çin, Rusya, Hindistan gibi güçleri kendi kutuplarını oluşturmaya teşvik ediyor.
     
  • Bölgesel öncelik ve ikili angajman: Trump yönetimi, kıta Amerikası'na ağırlık verirken, Avrupa ile ilişkileri daha işlemsel düzleme çekiyor. Monroe Doktrini'nin "sertleştirilmiş" bir versiyonu fiilen uygulanıyor.
     
  • İç-dış politika iç içe: Trump'ın dış politikası iç siyasetin uzantısı. Project 2025 gibi planlar, dış politikayı yürütme erkini pekiştirme aracı haline getiriyor.
     
  • Kalıcı öngörülemezlik: Trump'ın "kaos makinesi" tarzı, savaşları uzatmıyor ama büyük güçler arasında yanlış hesaplama riskini artırıyor.

Yeni düzenin mimarı mı, katalizörü mü?

Trump'ın dış politikasını, klasik neocon ya da izolasyonist etiketlerle açıklamak giderek zorlaşıyor.

O, bazen bir şahin, bazen bir güvercin; bazen küresel düzenin parçası, bazen yıkıcısı.

Bu nedenle Alexander Dugin gibi teorisyenlerin bile onu bir yere sabitlemeye çalışırken yanılmaları şaşırtıcı değil.

Trump, farkında olarak ya da olmayarak, çok kutuplu dünyanın hızlanmasına neden oluyor.

Bu yönüyle, modern liberal düzenin krizini hem tetikliyor hem de fırsata çeviriyor.

Onun politikası bir stratejiden çok bir refleks, ancak bu refleksler bile dünya düzenini geri dönülmez biçimde değiştiriyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU