22 Haziran 2025 sabahı, ABD'nin B-2 bombardıman uçaklarıyla İran'daki 3 önemli nükleer tesise saldırısı, sadece Ortadoğu'yu değil küresel dengeleri sarsan bir kırılma anıydı.
Fordo, Natanz ve İsfahan tesislerinin "tamamen yok edildiği"Trump tarafından ilan edildi; ancak birkaç saat sonra İran, sadece sert bir misilleme tehdidinde bulunmakla kalmadı, gerçekten de bölgedeki en büyük ABD askeri üssü olan Katar'daki El Udeid Hava Üssü'nü hedef aldı.
Katar'daki üs ABD açısından önemlidir, Irak veya Suriye'deki herhangi bir üsse benzemez.
Burada can kaybı yaşanıp yaşanmadığı tartışmalı olabilir.
Ancak bu saldırı, klasik anlamda bir "karşılık"tan daha fazlasını temsil ediyordu. İran'ın mesajı netti:
Ne yapabileceğimizi gösteriyoruz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İran, ABD'ye önceden bilgi vererek, bir anlamda bu saldırının "gelmekte olduğunu" söylemişti.
Bu durum ilk bakışta bir zafiyet gibi yorumlandıysa da aslında çağdaş savaşın doğasına dair güçlü bir işaretti.
Yani, fiziksel değil zihinsel üstünlük kurmaya, doğrudan zarar vermekten çok karşı tarafa "artık eski denklemler işlemiyor" duygusunu yaşatmaya dönük bir strateji.
İran bu yolla, "bir şeye zarar vermek" yerine, "zarar verebilme iradesini" sergiledi.
Bu da kamuoylarında, müttefik çevrelerde ve karar verici merkezlerde caydırıcılıktan daha derin bir sarsıntı yarattı.
Bu mesaj, aynı zamanda Körfez'deki enerji trafiğine, küresel piyasaların sinir uçlarına ve özellikle de Trump'ın yeniden seçim kampanyasına verilmişti.
Planlar başkaydı
Başlangıçta hem Amerikan hem İsrail istihbaratı, İran'ın sınırlı bir misillemeyle yetineceğini, iç kamuoyunu "şerefli bir karşılık" anlatısıyla ikna edeceğini varsayıyordu.
Fakat İran rejimi, bu kez ezberi bozdu. Körfez'in kalbindeki bir ABD üssünü vurmak, diplomatik hesapların ötesinde stratejik bir meydan okumaydı.
Aynı zamanda, Washington'un askeri caydırıcılığına da açık bir sorgulamaydı.
Trump yönetimi içinse bu gelişme tam anlamıyla bir "stratejik sarsıntı"ydı.
Zira İran'ın misillemesi sadece Pentagon'un değil, Amerikan kamuoyunun da alarm zillerini çalmasına neden oldu.
Öyle ki Trump, saldırıdan sadece 36 saat sonra "tam ve eksiksiz ateşkes" ilan etmek zorunda kaldı.
Ne İsrail'in tüm hedeflerine ulaştığı netti, ne de İran rejiminin geri adım attığına dair bir gösterge vardı.
Trump ne istedi, ne oldu?
Trump'ın savaş istemediği, defalarca kendi danışmanları tarafından dile getirildi.
Hatta Mayıs 2025'te İsrail'in İran'a saldırı planlarını bizzat veto ettiği biliniyor.
Ancak Haziran ayında tablo değişti.
İç politikadaki baskılar, Yahudi lobisinin İsrail'e daha açık destek talepleri ve Netanyahu'nun kampanya sürecinde
Trump'ı "İran konusunda yumuşak kalmakla" suçlaması sonucu Washington, "sınırlı operasyon" tuzağına düştü.
İran'ın beklenmedik cevabı ise Trump'ın klasik "Anlaşma Sanatı" stratejisinde hesap dışı kaldı.
"Deli adam" stratejisiyle İran'ı masaya zorlamayı planlarken, tam aksine kendisi kısa sürede diplomatik çözüm aramak zorunda kaldı.
Ateşkes açıklaması, İran'ın misillemesinin hemen ardından, alelacele ve taraflar arasında gerçek bir mutabakat sağlanmadan ilan edildi.
Bu durum ateşkesin kırılganlığını ifade ettiği gibi, Trump'ın krizi yönetmedeki zaaflarını da açığa çıkarıyor.
ABD güç mü gösterdi, zafiyet mi?
ABD, "Midnight Hammer" kod adlı saldırıda gelişmiş bunker buster bombalarıyla İran'ın nükleer altyapısını vurdu.
Bu, teknik anlamda bir askeri başarı olarak sunulabilir.
Ancak İran'ın sadece saatler içinde geniş çaplı bir füze karşılığı vermesi, ABD üslerinin ve Körfez'deki varlıklarının ne denli kırılgan olduğunu da gözler önüne serdi.
İran, üstelik bunu önceden haber vererek yaptı.
Trump'ın teşekkür mesajı da bu yüzden sembolik olduğu kadar itiraf niteliğindeydi.
Burada asıl mesele, ABD'nin bölgeye dair "mutlak kontrol" algısının sarsılmasıydı.
Katar gibi müttefik bir ülkenin topraklarında ABD üssünün vurulması hem bölgesel güvenlik düzenini hem de Washington'un Arap başkentleri üzerindeki ağırlığını tartışmaya açtı.
İsrail'in ve İran'ın kayıpları başka bir yazının konusu
Bu yazıda Trump'a ve ABD'ye odaklandık.
Ancak şunun altını çizmek gerek: Netanyahu da beklediğini alamadı.
İsrail, İran'ın caydırıcılık eşiğini aşmasını engellemek isterken, aslında İran rejiminin "sınırlı karşılık" çizgisini yıktı.
İran ise kamuoyu nezdinde bir "güç gösterisi" yapmış gibi görünse de bu misillemeyle birlikte çok büyük diplomatik riskleri de göze aldı.
Bu yönüyle Tahran'ın da kazandığından fazla kaybettiği iddia edilebilir – fakat bu tartışma başka bir yazının konusu.
Trump'ın siyasal kar-zarar hanesi
Kısa vadede Trump, iç kamuoyunda "İran'a haddini bildiren lider" pozisyonunu oynamaya çalıştı.
Fakat kamuoyu yoklamaları, bu algının sandığı kadar güçlü olmadığını gösteriyor.
Reuters/Ipsos anketine göre Amerikalıların yüzde 69'u, "ABD'nin doğrudan tehdit edilmedikçe Ortadoğu'da askeri müdahalede bulunmaması gerektiğini" düşünüyor.
Ayrıca, Demokratların ve Bağımsızların büyük bölümü Trump'ın bu krizi kötü yönettiği görüşünde.
Ateşkes ilanı bile bazı çevrelerde "geri adım" olarak algılandı.
Üstelik, operasyon sonrası BM ve AB'den gelen eleştiriler, Trump'ın dış politikada yalnızlaştığına işaret ediyor.
ABD'nin görüntüsü: İsrail'in yedeği mi?
Belki de bu krizin ABD için en tehlikeli sonucu, "İsrail için savaşan bir devlet" algısının güçlenmesi oldu.
İsrail'in, Trump ile "tam koordinasyon içinde" hareket ettiği açıklamaları, Washington'un arabuluculuk değil angaje bir taraf haline geldiği izlenimini pekiştirdi.
Bu da Arap dünyasında ve küresel güneyde ABD'nin itibarını zedeleyen bir unsur olarak öne çıkıyor.
Sonuç: Herkes plan yapar…
Sonuç olarak, Trump kısa vadeli siyasi bir anlatı oluşturmuş olabilir:
12 Günlük Savaşı ben bitirdim.
Ancak bu anlatı hem sahadaki gerçeklerle hem de kamuoyu algısıyla çelişiyor.
Sınırlı bir operasyonla bölgesel dengeleri zorlayan Washington, İran'dan beklenmedik bir karşılık gördü.
Ve bu karşılık, ABD'nin küresel itibarını ve caydırıcılık kapasitesini test etti.
Net bir kazanan yok.
Ama net kayıplar var.
Herkes plan yapar ama muharebe sahası herkesin eline farklı bir sonuç verir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish