Temel meselemiz: Verimlilik

Cihad İslam Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Modern çağda kalkınmanın mahiyeti, sadece fiziksel altyapı yatırımlarıyla değil; bilgi üretimi, insan kaynağının niteliği ve teknolojik dönüşümle birlikte anılıyor.

Türkiye gibi ülkeler açısından ise bu dönüşüm, yalnızca bir teknik tercihten ibaret değil, aynı zamanda bir medeniyet iddiası ve kültürel diriliş meselesidir.

İşte tam da bu noktada, verimlilik kavramı; ekonomik bir hedef olmanın ötesine geçerek, zihniyet dönüşümünün anahtarı haline gelir.

Üretimde, yönetimde ve hatta düşünce biçimlerinde verimlilik maddi kaynakların israfına karşı manevi bir disiplinin ifadesidir.

Bu bağlamda Türkiye Verimlilik Vakfı’nın öncülüğünde doğan yapılar; Verimlilik ve Teknoloji Fuarı, Ankara Bilim Üniversitesi ve çeşitli sivil inisiyatifler, sadece kurumsal varlıklar değil, aynı zamanda bu dönüşümün taşıyıcı sütunlarıdır.

Her biri, Türkiye’nin yerli ve milli kalkınma stratejisine içerik kazandırmakta; özellikle teknoloji odaklı gelişmenin toplum nezdinde meşruiyet kazanmasını hedefliyor.


Verimlilik Vakfı: Köklü bir vizyonun yansıması

Türkiye Verimlilik Vakfı, yalnızca bir sivil toplum örgütü değil; aynı zamanda Türkiye'nin üretim kültürüne, kalkınma felsefesine ve teknolojik dönüşüm vizyonuna doğrudan etki eden bir düşünce ve eylem platformudur.

Vakfın kuruluşunda temel alınan ilkeler, klasik “verimlilik” anlayışının ötesine geçerek, yerli düşüncenin ve insan merkezli kalkınmanın güncel yorumunu sunar.

Bu yönüyle vakıf, Batı’dan ithal edilen teknik modelleri körü körüne uygulamaktan ziyade, bu modelleri Türkiye’nin kültürel ve toplumsal dokusuna göre yeniden inşa etme çabasının bir ürünüdür.

Verimlilik Vakfı'nın kuruluş tarihi, Türkiye’nin hız kazanan yerli kalkınma politikalarıyla doğrudan ilişkilidir.

Ancak onu farklı ve özgün kılan, teknik kavramlara yüklediği anlamlardır.

Vakıf, verimliliği salt üretim artışı olarak değil; insanın potansiyelini en iyi şekilde kullanması, zamanın ve emeğin kutsal kabul edilmesi ve israfın her türlüsüne karşı durulması şeklinde tanımlar.

Bu yaklaşım, geleneksel Anadolu irfanının “az ile yetinme” felsefesiyle modern sistemlerin “maksimum çıktı” arayışı arasında bir köprü kurar.

Vakfın faaliyet sahası, sadece sanayi ya da kamu yönetimiyle sınırlı değildir.

Eğitimden teknolojik Ar-Ge’ye, kamusal bilinç kampanyalarından uluslararası iş birliklerine kadar geniş bir yelpazeye yayılmıştır.

Özellikle düzenlediği paneller, çalıştaylar, yarışmalar ve yayınlarla sadece karar alıcıları değil; gençleri, akademisyenleri ve girişimcileri de içine alan çok katmanlı bir katılım kültürü oluşturmuştur.

Bu yönüyle Verimlilik Vakfı, hem yatay hem dikey eksende toplumsal dönüşümü hedefleyen bir aktör hâline gelmiştir.

Vakıf, aynı zamanda kendi içinde bir “ekosistem” oluşturmuş, Verimlilik ve Teknoloji Fuarı ile Ankara Bilim Üniversitesi gibi stratejik kurumlarla organik bağlar kurarak çok boyutlu bir kalkınma mimarisi inşa etmiştir.

Bu ağ yapısı, sadece kurumsal sürdürülebilirlik açısından değil; aynı zamanda fikirlerin somut uygulamalara dönüşmesi bakımından da büyük bir işlev görmektedir.

Özellikle kamusal farkındalığı artırmaya yönelik olarak düzenlenen fuarlar, verimliliğin soyut bir kavramdan çıkıp toplumsal hayatta görünür kılınmasını sağlamıştır.
 

Fotoğraf: TÜBİTAK
Fotoğraf: TÜBİTAK

 

Verimlilik ve Teknoloji Fuarı: Geleceğe açılan kamusal vitrin

Teknolojiyle şekillenen bir çağda kalkınma, artık yalnızca üretim araçlarının modernleşmesiyle değil, toplumun teknolojiye ve verimliliğe dair kolektif bilinciyle mümkündür.

Bu bilinç ise ancak yaygın bir kamusal temas, güçlü bir temsil ve dikkatle inşa edilmiş bir toplumsal vitrin aracılığıyla gelişebilir.

İşte Verimlilik ve Teknoloji Fuarı, tam da bu işlevi yerine getiren özgün bir platform olarak öne çıkar: Sadece ürünlerin ve teknolojilerin sergilendiği bir etkinlik değil; aynı zamanda Türkiye’nin kalkınma tahayyülünü somutlaştıran, kamuoyuna güven veren, eğitici ve düşündürücü bir ortak akıl mekânıdır.

İlk kez 2019 yılında düzenlenen Verimlilik ve Teknoloji Fuarı, Türkiye Verimlilik Vakfı’nın öncülüğünde doğmuş, kısa sürede ulusal ve uluslararası düzeyde tanınırlık kazandı.

Fuarın temaları her yıl belirli bir stratejik doğrultuda seçilmekte; yapay zekâdan nesnelerin internetine, sürdürülebilir üretimden dijital dönüşüme kadar güncel ve gelecek odaklı alanlara odaklanıyor.

Bu temalar, yalnızca teknolojik değil; aynı zamanda sosyo-kültürel bir yönlendirme taşımaktadır: İnsan için teknoloji, toplum için verimlilik anlayışı merkezdedir.

Fuara katılan kurum ve kuruluşların çeşitliliği, etkinliğin kapsayıcı yapısını gözler önüne serer.

Milli Savunma Bakanlığı’ndan TÜBİTAK’a, ASELSAN gibi savunma sanayi öncülerinden üniversitelere, teknoparklardan girişimcilik merkezlerine kadar geniş bir katılım profili, Türkiye’de verimliliğin artık sadece ekonomiyle değil; güvenlikten eğitime, kamu yönetiminden bireysel farkındalığa kadar çok katmanlı bir mesele hâline geldiğini ortaya koyar.

Fuar aynı zamanda genç nesillerin teknolojiyle temasını da yeniden tanımlayan bir rol üstlendi.

Liselilerden üniversitelilere kadar birçok genç, burada kendi projelerini sunmakta, fikirlerini paylaşmakta ve teknolojiye duydukları ilgiyi somut adımlara dönüştürüyor.

Bu yönüyle fuar, yalnızca sergi değil, bir üretim pedagojisi alanıdır: Gençlere yalnızca bilgi değil, özgüven ve sorumluluk da kazandırmaktadır.

Elbette Verimlilik ve Teknoloji Fuarı’nın asıl değeri, kamuoyunda oluşturduğu kültürel farkındalıkta yatar.

Verimlilik artık yalnızca sanayicinin ya da mühendisin değil, öğretmenin, öğrencinin, esnafın hatta ev hanımının gündelik hayatına dokunan bir düşünce biçimi hâline gelmiştir.

Bu dönüşümün ardında, fuar aracılığıyla oluşturulan görsel, tematik ve zihinsel etki büyük rol oynamaktadır.


Ankara Bilim Üniversitesi: Bilgiyi eyleme dönüştüren akademik kurgu

Kalkınma yalnızca ekonomik göstergelerle değil, aynı zamanda bilginin üretimi ve bu bilginin topluma aktarılma biçimiyle ölçülür.

Bu bağlamda üniversiteler, sadece bilimsel üretim yapan yapılar değil; aynı zamanda toplumun kültürel, ahlaki ve teknolojik istikametini belirleyen stratejik kurumlar hâline geldi.

Ankara Bilim Üniversitesi, bu anlayış doğrultusunda kurulan, özgün bir vizyona ve yüksek stratejik derinliğe sahip bir akademik yapıdır.

Kuruluş hikâyesi, geleneksel akademik kalıpların ötesine geçerek, bilgi ile eylemi; düşünce ile uygulamayı aynı düzlemde buluşturan bir zihniyetin ürünü olarak okunmalıdır.

Türkiye Verimlilik Vakfı’nın doğrudan öncülüğünde kurulan üniversite, sadece yeni bir yükseköğretim kurumu değil; aynı zamanda Türkiye'nin verimlilik odaklı kalkınma paradigmasına hizmet eden entegre bir yapı olarak konumlanıyor.

Üniversitenin eğitim modeli, salt teorik bilginin aktarımıyla yetinmeyip, uygulamaya dönük, proje tabanlı, disiplinlerarası ve üretkenliği önceleyen bir kurguya sahip.

“Üniversite sadece öğrenme değil, üretme yeridir” ilkesi, Ankara Bilim Üniversitesi'nin tüm akademik yapılanmasında hissediliyor.

Ankara Bilim Üniversitesi aynı zamanda, dijital çağın gerektirdiği yeni becerilerle donatılmış bireyler yetiştirmeyi hedeflerken, kültürel aidiyet ve toplumsal sorumluluk gibi değerleri de göz ardı etmiyor.

Bu yönüyle üniversite, küresel rekabete açık, ama yerli ve milli değerlere bağlı bir eğitim modelini benimsiyor.

Modern bilim ile geleneksel hikmeti aynı potada eritmeyi hedefleyen bu yaklaşım, Türkiye’nin kendine has bir üniversite modeli geliştirme arzusunun da habercisidir.


Bir düşünce mimarının profili

Tarih boyunca, toplumsal dönüşümler yalnızca kurumlarla değil, bu kurumları kuran ve yönlendiren şahsiyetlerle mümkün olmuştur.

Her büyük yapının ardında, onu düşünen, inşa eden ve sürekliliğini sağlayan bir “kurucu akıl” bulunur.

Türkiye Verimlilik Vakfı’nın, Verimlilik ve Teknoloji Fuarı’nın ve Ankara Bilim Üniversitesi’nin ardındaki kurucu isim olan Cemalettin Kömürcü, işte bu bağlamda yalnızca bir yönetici ya da organizatör değil; çağdaş Türkiye’nin kalkınma düşüncesine yön veren bir mütefekkir ve sistem kurucusudur.

Kömürcü’nün kurumsal vizyonu, bireyden topluma, fikirden uygulamaya, mikro düzeyden makro stratejiye uzanan bütünsel bir yapı arz eder.

Onun liderliğinde inşa edilen yapılar, birbirinden kopuk kurumlar değil; aynı düşünsel kaynaktan beslenen, birbirini tamamlayan ve sinerji oluşturan organik bir sistem hâlindedir.

Bu sistem yaklaşımı, modern kamu yönetiminde pek az rastlanan bir tutarlılık ve süreklilik örneğidir.

Cemalettin Kömürcü’nün liderliğini özgün kılan unsurlardan biri de, “yerli düşünce”yi, günümüzün teknolojik gerçeklikleriyle birleştirme gayretidir.

O, verimliliği sadece ekonomik bir kavram olarak değil, insanın zamanla, emekle ve bilgiyle olan ilişkisini yeniden tanımlayan bir kültürel inşa olarak görür.

Bu bağlamda onun çalışmaları, bir kalkınma politikası kadar bir medeniyet tezi niteliği de taşır.

Bir diğer dikkat çekici yön ise, genç kuşaklara duyduğu stratejik güven ve yatırımlardır.

Kömürcü’nün kurduğu tüm yapılarda, gençlerin hem özneleştiği hem de sorumluluk üstlendiği yapısal bir destek mekanizması görülür.

Bu durum, liderliğin sadece bugünü değil, geleceği de inşa etmeye dönük olduğunun açık bir göstergesidir.

Zira onun düşünce çizgisi, yalnızca kurum inşa etmekle kalmaz; aynı zamanda yeni bir zihniyet kuşağı yetiştirmenin de yollarını açar.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU