Doç. Dr. Ali Oğuz Diriöz, Independent Türkçe için yazdı,
Değerli Independent Türkçe okuyucuları,
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bir önceki "Romanya İzlenimleri (1)" yazımda belirttiğim gibi, Temmuz sonunda Romanya'ya gittim ve 1 haftaya yakın bir süre ülkenin farklı yerlerini gördüm.
Romanya'nın kuzeyinde, Ukrayna sınırına yaklaşık 80 kilometre uzaklıkta bulunan, yemyeşil dağlık, kırsal ve kış turizm kenti Vatra Dornei'deki, Romanya Bilimler Akademisinin CE MONT Araştırma Merkezinin (Dağlık Bölgeler Ekonomileri Araştırma Merkezi) 2025 yılı konferansına katıldım.
İki bölümlük yazımın bu ikinci bölümünde, biraz daha ayrıntılı olarak çevre yönetişimi kavramları kapsamında Su – Enerji – Gıda kesişimi (Water – Energy – Food Nexus) ve Romanya'daki enerji sektörü ile ilgili gözlemlerime değineceğim.
NATO'ya (2004'ten bu yana) ve Avrupa Birliği'ne (AB'ye; 2007'den bu yana) üye olan Romanya, istikrarlı bir şekilde ve sabırla kalkınmıştır ve 2025 itibarıyla, 18 yıl bekledikten sonra Schengen bölgesinde dâhil olmuştur.
Coğrafi, kültürel ve iklim gibi birçok açıdan Romanya, hem Doğu Avrupa, hem Balkan, hem de bir Karadeniz ülkesidir.
Bu bağlamda da Türkiye için ekonomik, siyasi ve kültürel bakımdan önemli bir dost ve müttefik ülkedir.
Romanya'yı, birçok Avrupa ülkesinden farklı kılan bir özellik de, Romanya'nın yerli petrol ve doğalgaz kaynaklarının bulunmasıdır.
Lakin Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre Romanya'nın yerli ham petrol üretimi, 2023 yılında kendi tüketiminin sadece yüzde 26,3 oranını karşılamış ve genel eğilim bunun azalması yönündeymiş.
Dolayısıyla, ithalat bağımlılığı konusunda diğer AB ülkelerinden daha iyi bir konumda olmasına karşın, Romanya'nın halen ham petrolün neredeyse 3/4 oranını ithal etmesi gerekmektedir.
Buna mukabil, Doğalgaz üretimi için ise durum faklıdır ve enerji arzının 2023 yüzde 25,4'ünü doğalgaz oluştururken bunun 97,6yüzde 'ini Romanya yerli ve milli doğalgaz kaynaklarından sağlayabilmektedir.
Dolayısıyla, çok az oranda doğalgaz ithal edildiğini, ancak trend olarak da bunun azalma yönünde olduğunu Uluslararası Enerji Ajansı verilerinden anlamaktayız.
Bu bağlamda, AB Yeşil Mutabakatı, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji üretiminin arttırılması ile yeni enerji rotalarının geliştirilmesi ve güvenliği, Türkiye için olduğu kadar Romanya için de önemlidir.
Yenilenebilir enerjinin Romanya'daki enerji arzının yüzde 23,58'ini oluşturduğunu, en büyük paya sahip kaynaklardan birinin biokütleler olduğunu görmekteyiz.
Hidroelektrik bakımından da ülkeden elektriğin en çok üretiminde kullanılan kaynaklardan biri de, Türkiye'de olduğu gibi, hidroelektrik enerji kaynaklarındandır (Costea v.d. 2021).
2022 yılında Romanya elektrik üretiminin 42.4yüzde 'sinin yenilenebilir enerji kaynaklarından olduğu ve trend olarak bunun artış eğiliminde olduğunu görmekteyiz.
Ülkenin yeşil alanlarının genelde iyi korunduğunu, ülkenin güneyinden kuzeyine gel git bin kilometre karayoluyla seyahat eden biri olarak tanıklık edebildim.
Ayrıca, katıldığım konferanstaki diğer sunumlardan da genel olarak kırsal alanlarda yerel üreticilerin teşvik edildiklerini gözlemleyebildik.
19 milyonluk nüfusuyla AB'nin 6'ncı en kalabalık ülkesi Romanya'nın ekonomisi, enerji politikaları, tarım politikaları ve çevre yönetimi için de Su – Enerji – Gıda Kesişimi (Water – Enerji – Food Nexus) önemli bir kavramdır.
Enerji üretimi ne kadar önemli de olsa, bu üretimin toplumsal ve çevresel etkisinin birbirlerinden ayırmadan değerlendirmek gerekir.
Önerilecek farklı enerji projeleri, hem enerji üretimi bakımından, ancak aynı zamanda tarım, hayvancılık, gıda güvenliği ve çevre korunması bakımından da değerlendirilerek etkilerinin analiz edilip hesaplanması kavramını Su – Enerji – Gıda kesişimi (WEF Nexus) kavramı olarak tanımlıyoruz.
Su – Enerji – Gıda kesişimi (WEF Nexus) kavramını, özellikle de hidroelektrik tesisler, kentler, tarım ve sanayi ile ilgili politikalar bakımından önem arz etmektedir.
Çünkü su, hem enerji üretiminde, hem tarım ve hayvancılıkta (dolayısıyla gıda güvenliğinde), hem de kentlerde ve kırsalda, hane halklarını etkilemektedir.
Diğer taraftan, suyun verimli veya verimsiz kullanımı da doğayı etkilemektedir.
Hane halklarının evsel tüketimi ile başta tekstil olmak üzere çeşitli sanayi üretim alanlarında su kullanılmaktadır ve bu sebepten bilinçsiz tüketim kaynaklar üzerine baskı yaratır.
Ayrıca, su kaynaklarının kuraklıktan etkilenmesi, yeraltı suların kirlenmesi, hane halklarının ve sanayi tesislerinin aşırı su tüketimi, Tatlısulardaki balık üretimini, tarımı, hayvancılığı ve hane halklarını olumsuz etkileyebilir.
Bu sebepten dolayı, sadece tek bir bakış açısıyla değil, Su – Enerji – Gıda kaynaklarının, birbirleriyle ilintili olmalarından dolayı bütüncül olarak yönetişimi gereklidir.
Bu alanda Türkiye ve Romanya'nın yapabilecekleri işbirlikleri olabileceğini düşünüyorum.
Romanya, AB'ye ve NATO'ya üye olması sayesinde, yıllarca tutarlı ve istikrarlı politikalar yürüterek ülkeye yatırımcıları çekebilmiş ve kalkınmıştır.
Bölgedeki diğer ülkeler ve komşularıyla tabii ki belli ölçülerde görüş ayrılıkları ve farklılıkları mevcut, ancak genel anlamda, keskin çıkışlar yapmadan, farklılıkları makul seviyede tutarak, dış politikada tutarlı ve pozitif ilişkiler yürüttüklerini söyleyebiliriz.
Türkiye ve Romanya'nın, enerji altyapı projeleri, boru hatları ve ticaret rotaları bakımından, planlar her zaman yüzde yüz örtüşmese dahi, genelde benzer ya da kısmen örtüşen yaklaşımlar var.
Sadece Karadeniz'de offshore üretim konusunda değil, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve çevre yönetişimi konusunda da (bilhassa AB Yeşil Mutabakattan dolayı) karşılıklı işbirliği imkânları geliştirilebilir.
Bir önceki yazımda da değindiğim gibi, özellikle enerji, altyapı ve tedarik zinciri projelerinde, Türkiye ve Romanya'nın birbirlerini dışlamak yerinde, farklı öncelikli enerji projelerinin konsorsiyumlarında yer alabilirler.
Her iki ülkeden firmaların da, sembolik oranlarda dahi olsa, yer almaları, önemli bir güven arttırıcı mekanizma teşkil edecektir.
Bilhassa çevre, enerji ve ticarette tedarik zinciri ile Karadeniz'in güvenliği bakımından çok sayıda ortak çıkar düşünülürse, konsorsiyumlardaki sembolik temsil, sinerjiyi pekiştirecektir.
Her iki ülkedeki yöneticiler, projelerinde sembolik temsili karşılıklı birer jest olarak düşünmelidirler ve bazı özel kaynaklarda aldığım duyumlara göre de belki de hâlihazırda düşünüyorlardır da.
Bu husus, bilhassa bir yandan Romanya – Gürcistan hatları, diğer yandan Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye, Bulgaristan elektrik nakil projeleri gibi bazı projeler için de düşünülebilir (belki de hâlihazırda da düşünülüyordur).
Türk ve Romen firmalarının, proje konsorsiyum oluşumlarında sembolik de olsa, karşılıklı olarak temsil edilmeleri, birbirlerinin farklı projelerinde pay sahibi olmaları marifetiyle, işbirliklerini daha kalıcı hale getirecektir.
Türk ve Romen firmaları marifetiyle, iki ülkenin birbirlerini dışlamadan projelerde temsili sağlanabilir.
Kim bilir, belki de Orta Koridor ve Kalkınma Yolu gibi projelerin konsorsiyumlarında dahi Romanya'dan paydaşların yer alması hususu değerlendirilebilir.
Ayrıca, çevre yönetişimi, Su – Enerji – Gıda Kesişimi konularına da karşılıklı edinilmiş deneğimler, iyi uygulama örnekleri de paylaşılması için daha fazla karşılıklı toplantılar, eğitimler ve çalıştaylar düzenlenebilir.
Konferansta da değindiğim çevre yönetişimi ve Su – Enerji – Gıda Kesişimi kavramı sayesinde, enerji işbirliğinin sadece fosil yakıt kaynaklarıyla sınırlı olmadığına dikkat çekmek isterim.
Bu bağlamda Türkiye ile Romanya'nın hem petrol ve doğalgaz, hem enerji ve ticaret rotaları, hem de AB Yeşil Mutabakat gereği çevre yönetişimi, yenilenebilir enerji ve Su – Enerji – Gıda kesişimi konusunda işbirliği potansiyellerinde dikkat çekmeye çalıştım.
Böylece iki bölümlük "Romanya İzlenimlerim" yazılarımı tamamlayarak, okuyucularımıza saygılar sunarım.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish