Hüseyni kıyam...

Hasan Kanaatlı Independent Türkçe için yazdı

İmam Hüseyn'in biyografisi:

Adı: Hüseyin
Künyesi: Ebu Abdullah
Baba adı: Ali b. Ebi Talib
Ana adı: Fatıma
Doğum yeri: Medine
Doğum yılı: Hicri 4 ncü yıl
Doğum günü-ayı: 3 ya da 5 Şaban
Konumu: 12 imamın 3 ncüsü
Şehadet yeri: Kerbela
Şehadet yılı: Hicri 61 veya 62 nci yılı
Şehadet yaşı: 57 veya 58
Çocukları: 6 erkek (bunlardan 3 tanesi Kerbela'da kendisiyle birlikte şehit edildi) 3 kız çocuğu olmak üzere 9 çocuğu vardı.

İmam Hüseyin (as), dedesi Hz. Peygamber (sav) ile 7 yıl, babası İmam Ali (as) ile 37 yıl, ömrünün diğer 15 ya da 16 yılını da kardeşi İmam Hasan (as) ile birlikte ve kendi imamet makamında geçirdi.

Ehl-i Sünnet kaynaklarından "Üsdü'l- Gabe, s. 123-349" da Hz. Peygamber (sav)'in Hüseyn'i kendi evladı, kendinden bir parça, kendi güzel kokusu ve Cennet gençlerinin efendisi olarak isimlendirdiği, onu omuzlarına aldığı, bağrına bastığı, mübarek ağzıyla onun kıtlağından ve ağzından öptüğü ve onun göklerin ve yeryüzündeki insanların en sevgilisi olduğu sözlerini sarfettiği nakledilmiştir. 

Yine Sünni kaynaklarda Hz. Peygamber (sav)'in onun şehadetinden ve şehit olacağı yerden haber verdiği, ona yardım etmenin vacip olduğu ve katillerine lanet okuduğu da kaydedilir. 

Yine Sünni kaynakların en muteberlerinden kabul edilen "Sahih-i Tirmizi, c.2, s. 307"de Hz. Peygamber (sav)'in şöyle söylediği nakledilir:

Hüseyin bendendir ben de Hüseyin'denim.


Ve yine bu hadisin sonuna ilaveten "Allah'ım Hüseyni seven her kesi sen de sev" diye söylediği de nakledilir.

Taberi'nin naklettiğine göre Hz. Hüseyin (as) Hicretin 60'ıncı yılında Receb ayının sonuna 2 gün kala cumartesi akşamı Medine'den çıkıp Mekke'ye doğru hareket etmiştir, 5 gün sonra da (Şaban ayının 3'ünde) Mekke'ye girmiştir.

Mekke'de iken Muaviye'nin ölüm haberi Kufe'ye ulaşınca, Kufe'liler Süleyman b. Süred-i Huzai'nin evinde toplanıp İmam Hüseyin (as)'a mektuplar yazıp, imamsız olduklarını ve acil olarak Kufe'ye gelip kendilerine imamlık etmesini talep ettiler.

İmam Hüseyin (as) Hicretin 50'nci yılının Sefer ayının 28'ncı perşembe günü kardeşi İmam Hasan (as)'ın şehadetinden itibaren 11 yıl imamet makamında bulunmuştur.

Bu günkü türbesi 767 hicri yılında Al-i Celayır Sultanı "Eli han" tarafından ilk olarak yaptırılmıştır.

Hüseyni kıyam, asırlardır Müslüman düşünürleri kendisiyle meşgul eden ve üzerinde yüzlerce makale ve kitap yazılan insanlık tarihinin en önemli kıyamlarından biridir.

Her düşünür bu kıyamla ilgili görüş ve düşüncelerini aktarırken, birçoğu imamın "kendi görüşüne" ya hiç yer vermemiş ya da çok az bir işarette bulunmuştur.

Bundan dolayıdır ki, Kerbela olayıyla ilgili birbirinden farklı birçok görüşler sergilenmiştir.

Oysaki imamın elimize ulaşan sözlerinden açıkça anlaşılan husus, Emevîlerin yok ettikleri ceddi Resulullah'ın sünnetini, yani pratik İslam'ı yeniden ihya etmek ve öz orijinine kavuşturmaktır.

Nitekim kardeşi Muhammed Hanefiye'ye Medine'den hareket etmeden önce yazmış olduğu resmi vasiyetnamesinde şöyle buyurmuştur:

Ben, ceddimin ümmetini ıslah, iyiliği emir ve kötülükten sakındırmak, dedem Resulullah'ın (sav) ve babam Ali b. Ebi Talib'in (as) sünnetini (yolunu) ihya etmek için kıyam ettim. (Biharu'l- Envar, c.44, s. 329)


Kuşkusuz İmam Ali (as)'ın yol ve yöntemi, Resulullah (sav)'in yol ve yönteminin aynısıdır.

Çünkü Resulullah'ın canı konumunda olan ve gerçek "vesayetini" üstlenen o kâmil ve model insanın yöntemi de temsil ettiği o yüce Nebi'nin yönteminin aynısı olma mecburiyetindedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Aksi taktirde Resulün temsilciliği makamında oturamaz.

İmam Ali (as)'ın yöntemini analiz emek için Resulullah (sav)'in yöntemine bakmamız lazım.

Resulullah'ın yöntemini ise her şeyden önce Kur'an-ı Kerim'den öğrenmeliyiz.

Çünkü Resul (sav), Kur'an'ın hem ilmi hem de ameli müfessiri idi. Yani hem yaşayarak (ameli) hem de söyleyerek (hadisle) onu tefsir ediyordu. 

Diyebiliriz ki, Resul'ün insanlık alemini hidayete yönlendirmedeki yöntemi, "sırat-ı müstakim/doğru yol" üzere olan bir yöntemdir.

Çünkü o, Rabbinin öğretileri ile hareket eden bir elçidir ve Rabbi ona, Kur'an-ı Kerim'de halka şöyle söylemesini emretmiştir:

Şüphesiz Rabbim doğru yoldadır. (Hud: 56) 


Yüce Allah, peygamberine öğrettiği "özel yöntem ve hedefini" Kur'an'da şöyle açıklar:

Elif-Lam-Ra- (Bu) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, üstün ve övgüye layık Allah'ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. (İbrahim :1)


Demek oluyor ki, peygamberlerin nihai amacı, toplumun aydınlanmasıdır.

Zira aydınlanan toplumun davranış biçimi kesinlikle hak ve adalet üzere olacaktır.

Diğer bir ayette de şöyle der:

Gerçekten biz elçilerimizi apaçık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye kitabı ve mizanı indirdik. (Hadid: 25)


Bu ayet ise, peygamberlerin "orta ölçekli amaçlarını" açıklamaya yöneliktir, "nihai hedefleri" değildir.

O halde diyebiliriz ki peygamberlerin nihai hedefleri, tam anlamıyla toplumun aydınlanması ve karanlığın her türünden onları kurtarmaktır.

Hak ve adalet ehli olanlar yüce aydınlık makamına ulaşmış olsalar bile, en azından sağlıklı ve orta yol üzere hareket eden insanlardırlar. 

Toplumun aydınlanması durumu Cenab-ı Hak nezdinde o denli önemli ki, bütün peygamberlerini bununla görevlendirdiğini söyleyebiliriz.

Örneğin bir ayette şöyle buyurulmuştur:

Gerçekten biz Musa'yı, 'kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat' diye mucizelerimizle gönderdik. Kuşkusuz bunda, çok sabırlı, çok şükreden her kes için ibretler vardır. (İbrahim:5)


Ayetlerin genelinden anlaşıldığı üzere, Resullerin yol, yordam ve yöntemleri, Yüce Allah katından kendilerine tanıtılan bir ulvi gayedir.

Resullerin bu ulvi gayeyi gerçekleştirmeleri için, toplumu aydınlatacak ve onun yolunu gösterecek kitaba ihtiyaçları vardır.

Yukarıda naklettiğimiz ayetler, o kitapların (örneğin Tevrat, İncil, Kur'an vs.) indirildiğini beyan etmektedir. 

Yani, Nebilere indirilen ve özellikle de Nebimize gönderilen Kur'an-ı Kerim, aydınlatıcı ve açıklayıcı bir kitaptır.

İpham ve belirsizliğin hiçbir türü, onun harim sınırlarına giremez.

Bu nedenle insanlara genel bir emir vermesi, fakat o hedefe ulaşma yolunu bildirmemesi mümkün değildir.

Bir toplumun aydınlanması, o toplumun kıyamına bağlıdır.

Nitekim Kur'an, İbrahim suresinin ilk ayetlerinde, halkın nasıl aydınlanacağını açıklamak için hemen H. Musa'nın kıyamını gündeme getirmiştir.

Demek oluyor ki, "toplumun aydınlanması, bir kıyama (harekete) muhtaçtır. Nitekim ‘aydınlanma hareketi' gerçekleştirmeyen toplumlar, hep geri kalmıştır."

Aydınlanma harekâtını gerçekleştiren toplumlarda birtakım zayiatın olacağı da kaçınılmazdır.

Hatta zayiat olmadan öyle bir toplumu vücuda getirmek mümkün bile değildir.

Çünkü her toplumun oluşumunda, o toplumu oluşturan bireylerin eğilim ve zevkleri farklı olduğundan, ister istemez çekişme ve sürtüşmeler vücuda gelecektir ve bu da tabiat aleminin özelliğidir.

Tabiat aleminde her zaman az ya da çok kin ve çekişmeler vardır ve olacaktır da.

Bu durumun olmadığı tek yer "Cennettir".

Kur'an orası için şöyle der:

Biz onların gönüllerindeki kini söküp attık, onlar artık kardeşçe karşı karşıya tahtların üzerinde otururlar. (Hicr :47)


Hâkim sistem/düzen "İslam" dahi olsa, birtakım iyileşmelerin görülmesiyle birlikte, yine de madde sınırı içerisinde iç ve dış kaynaklı bazı zayiatlar olduğu gibi yerinde kalacaktır.

Toplumu aydınlatmak için bir harekata ihtiyaç duyulduğunu söyledik.

Bu harekâtı gerçekleştirmek için ise "ilahi bir öndere" ve "halk kitlesinin direnişine", direnişçilerin de "çok sabra" ve "şükre" ihtiyaçları vardır.

Ayette Yüce Allah H. Musa'ya şöyle buyurmuştur:

Firavun oğullarını ve Samirileri ortadan kaldırabilmen, ancak bilinçli, sabreden ve şükreden bir ümmete sahip olmana ve bu amaç uğrunda ümmetine 'Allah'ın günlerini' hatırlatmana bağlıdır.


Bu arada, büyük bir inkılabın zayiatı, inkılap karşıtlarının düzenbazlıkları, saf dil insanların kandırılmaları ve yine inkılabın çıkış ve inişleri, başkaları için ders ve ibrettir.

Diğer bir ifadeyle, Yüce Allah'ın yer yer kulları içerisinde var etmiş olduğu kıyam harekatlarını, sevdiği kullarını topluluklara hâkim kılmaktan daha ziyade, onların nasıl davranacaklarını görmek ve kendilerine göstermek için karar kılmıştır. 

Nitekim Kur'an'ın birkaç ayetinde, bazı toplulukları helak etmedeki gayesinin, iş başına getirdiklerinin nasıl davranacağını görmek ve göstermek için olduğu beyan edilmiştir.

Örneğin, şu ayetler o duruma işaret etmektedir:

Sonra da nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık. (Yunus: 14)


Yine şöyle buyuruyor:

Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı helak eder ve onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılar da nasıl harekât edeceğinize bakar. (A'raf: 129) 


Yüce Allah'ın şöyle değişmez bir sünneti vardır:

Kime bir nimet vermiş ise, mutlaka onu 'imtihana' tabi tutmuştur, bunun aksi mümkün değildir.


Buradan hareketle yukarıdaki naklettiğim ayetlerin anlamları şöyle olur:

Size, yönetim ve hakimiyet nimetini, buna layık ve yeterli olduğunuzdan dolayı değil de ne yapacağınızı görmek ve sizi imtihana çekmek için verdik.


Diğer bir ayette de şöyle buyurulur:

Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip değiştirir. Artık onlar, sizin benzerleriniz de olmazlar. (Muhammed: 38)


Yani, şayet size bir güç ve kudret verdiysek, sizden şükretmenizi isteriz ki, onu nasıl kullandığınızı bilelim.

Eğer gücünüzü kötüye kullanırsanız, sizi yokluk diyarına gönderir ve yerinize, sizin gibi olmayan salih kişileri getiririz.

Eğer de salih olsanız, hayat ve hükümetinizi devam ettiririz.

Buna göre, "İslam hakimiyetinin bekası", o dine sadakat ile bağlı kalınmasına ve o ilahi nimete çokça şükredilmesine endekslidir ve yine o yüce dini korumak için karşısına çıkacak engel ve engebelere fazlasıyla sabretmesine bağlıdır.

Burada şunu da hatırlatmakta yarar vardır:

Bazı işlerde adalet için ayağa kalkacak birinin varlığına ihtiyaç vardır. Bazı işler hakkında da adaletten ödün vermeyecek güçlü birinin varlığı gerekir.

Yüce Allah çok önemli bir işin yapılması için şöyle buyurmuştur:

Ey iman edenler. Kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutanlar olun. (Nisa :135)

 
Ayette geçen "kavvamiyn" tabirinin tekili "kavvam"dır.

Bu kavram; kıyam gücü başkalarından daha fazla olan ve yıkıcı olaylar karşısında dimdik ayakta kalan insan anlamına gelir.

Ayetten anlaşıldığı gibi, adalet için ayağa kalkan ile adalet için ödün vermeden ayakta kalan insanlar farklıdırlar.

Aynı şekilde İslam düzenini kurmak ya da korumak için yalnızca "sabreden" olmak yeterli değildir, bizzat "çok sabırlı olmak" gerekir.

Firavunoğulları ile savaşmak ve Samirilerin tuzağına düşmemek, "çok sabırlı olmayı" gerektirir.
 


Kurulan; "İslam hakimiyetini" korumak için de "şükreden" olmak yeterli değildir.

Bilhassa "çok şükreden" olmak şarttır.

Bu nedenle yüce Allah Hz. Musa'ya şöyle buyurmuştur:

Ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat. Şüphesiz ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır. (İbrahim: 5) 


Buraya kadarki söylenilen sözlerden alınan sonuçlar şunlardır:

  1. Hz. Hüseyin (as)'ın resmi vasiyetnamesinde buyurmuş olduğu "ceddim Resulullah'ın ve babam Ali b. Ebu Talip'in yolunu sürdürmek için kıyam ettim" sözünden maksadı, babası Ali'nin yol ve yönteminin, ceddi Resulullah'ın yol ve yönteminin aynısı olduğunu vurgulamaktı. Çünkü bu mukaddes zatların tümü de "tek nurdandırlar."
     
  2. Resulullah'ın (sav) yolu, (ayetlerde de işaret edildiği üzere) insanları aydınlatmaktır. Hak ve adaletin hâkim olması, ancak insanların aydınlanacakları durumunda mümkün olacaktır.
     
  3. Bir millet, ancak aydınlandığı taktirde hak ve adalet ehli olabilir. Toplumun aydınlanmasının yolu; Allah'ı, peygamberleri ve vasilerini hakkıyla tanımasıyla ve orjinliyi bozulmamış din eksenli bir devlet teşkil etmesiyle mümkün olabilir.
     
  4. Aydınlanmanın bir kıyama ihtiyacı vardır. Kıyam ise "çokça sabreden" bir toplum ile gerçekleşir. Böyle bir toplumun da bir lider ve kitaba ihtiyacı vardır. Kur'an bize bu liderin peygamberler, kitabın ise onlara nazil olan ilahi düsturlar olduğunu söylemiştir. 
     
  5. Aydınlanma harekâtını gerçekleştiren toplumlarda birtakım zaiyatların olacağı kaçınılmazdır. Hatta toplumu oluşturmanın kendisi bile birtakım zaiyatları gerektirir. Zira tezat, tabiatın özelliklerindendir.
     
  6. Despot ve zalim yönetimlerin ve düzenbaz sermayedarların ortadan kaldırılmasının ancak bilinçli, sabırlı ve şükürlü bir topluma sahip bulunmakla mümkün olabileceği Kur'an'da bildirilmiştir. Hz. Musa (as)'dan, Firavunoğularından ve Samirilerden örnekler verilmiştir. İmam Hüseyin (as) da bu minval üzere hareket ederek Emevî ve uşaklarıyla savaşmak için kardeşi imam Hasan (as)'ın şehadetinden sonra yıllarca mücadele vermiş ve etrafına bilinçli, sabırlı ve velayetlerine uymakla çokça şükreden bir şehitler kervanı toplamıştır.
     
  7. Hüseyni kıyam, başlattığı "aydınlık harekâtı" için dünyevi açıdan büyük zayiatlar vermiştir ve kendinden sonraki topluluklar için "aydınlık harekâtının" muhaliflerinin ne denli düzenbazlıklar sergilediklerini, saf insanları nasıl kandırabildiklerini ve yine bu harekatın iniş ve çıkışlarını tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.
     
  8. Hüseyni kıyam, yüce Allah'ın insanoğluna lütfetmiş olduğu önderlik makamının O'nun rızası doğrultusunda nasıl kullanılabileceğinin en güzel örneğidir. 
     
  9. Hüseyni kıyam; "Mümin bir insanın kendini, malını, evlatlarını ve sahip olduğu her şeyini nasıl mahbubu uğrunda kullanmalıdır?" sorusunun en açık cevabıdır.
     
  10. Hüseyni kıyam; Yüce Allah'ın buyurmuş olduğu "Biz bazı toplulukları helak ettik ve sonra da nasıl davranacağınızı görmemiz için sizi iş başına getirdik" (Yunus:14) ayetinin en güzel tezahürüdür. Bu örnek davranışıyla hem rabbini razı etmiş hem de ceddini ve onun sadık takipçilerini gururlandırmıştır.
     
  11. Hüseyni kıyam; Yüce Allah'ın kendisine lütfetmiş olduğu imamet makamının ağır bir şekilde imtihana tabi tutulduğu harekatın diğer bir adıdır. Şayet Hüseyin (as) o makamı hakkıyla kullanmış olmasaydı, çoktan tarihe hapsolup giderdi. O makamın hakkını verdiğinden dolayıdır ki, çağları aşmış ve tüm canlılığını koruyarak günümüze kadar gelmiş ve bir ekole dönüşmüştür. 

Selam olsun Hüseyin'e, yaranlarına ve selam olsun onun ekolünü yaşayan, yaşatan ve yaşatacak olanlara.   

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU