İran ve İsrail arasında yaşananlar Trump'ın politikalarının doğrudan sonucu

ABD Başkanı'nın her iki döneminde de sergilediği eylemler, onu efsanevi bir barış sağlayıcı olmaktan çok uzağa götürerek Ortadoğu genelinde kaosu körüklemesine yol açtı

"Trump, iddia ettiği gibi bir barış sağlayıcı olmak için hâlâ anlık bir fırsata sahip olabilir. Ancak bu, son yıllarda hiçbir ABD başkanının yapmadığı türden bir baskıyı Trump'ın İsrail'e uygulamasını da gerektiriyor" (AP)

Donald Trump savaşları sona erdirecek lider olduğunu iddia ediyor. Ancak Cumhuriyetçi Başkan, İran'la yapılmış Kapsamlı Ortak Eylem Planı (Joint Comprehensive Plan of Action/JCPOA) adlı nükleer sınırlama anlaşmasını görevdeki ilk döneminde bilfiil ortadan kaldırarak, ikinci dönemindeyse İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Ortadoğu'da kimseyi dinlemeden hareket etmesine izin vererek iddiasının aksine bölgedeki ihtilaflardan çıkan yangına körükle gidiyor.

Ortadoğu'nun en güçlü askeri aktörleri İsrail ve İran'ı tırmanma ve yayılma, küresel ekonomik bozulma ve kitlesel zayiat risklerini taşıyan topyekun savaşın kıyısına sürükleyen Trump'ın seçimleri oldu. 

ABD, İran, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve AB'nin 2015'te imzaladığı JCPOA, mükemmellikten çok uzaktı. Tahran'ın konvansiyonel silah programını geliştirme ve batısındaki milisleri Akdeniz'e varana kadar silahlandırma niyetlerini bastırmayı sağlayamasa da İran'ın nükleer programını dondurmayı başarmıştı.

Netanyahu, Trump'ı 2018'de nükleer anlaşmadan çekilmeye ikna ederek İran'ın uranyum zenginleştirmesinin yeniden canlanmasını tetikledi ve bu da mevcut krize yol açtı. Bunu yaparken Trump ve Netanyahu, ironik bir şekilde İsrail'in devasa stratejik avantajını (Ortadoğu'daki tek nükleer silahlı güç olma) kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı.

İsrail Başbakanı'nın İran rejimini yok etme takıntısı, kısmen Tahran'ın Yahudi devletine düşmanlığından kaynaklansa da kullanışlı bir öcü olarak siyasi açıdan faydalı bir dikkat dağıtıcı görevi görüyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Nükleer gerilimi azaltma konulu ABD-İran müzakerelerinin ortasındayken Netanyahu savaşını neden şimdi başlatıyor? Bu soru, ipucunu da barındırıyor. İsrail ya da en azından şahin Netanyahu kabinesi, Trump yönetiminin Tahran'la nükleer sınırlamaya dair bir uzlaşma anlaşması yapmasından korkuyordu. Bu yüzden Netanyahu çok sayıda füze saldırısı ve suikastla bu süreci raydan çıkarmak üzere harekete geçti.

Son birkaç gündeki İsrail saldırıları kesinlikle İran'ın teşkil ettiği nükleer tehditteki ani artışa cevaben gerçekleştirilmedi. İslam Cumhuriyeti, nükleer silah kapasitesine 6 ay öncesine kıyasla kayda değer ölçüde daha yakın değil. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın geçen hafta Tahran'ı eleştirmesi, Netanyahu'ya ihtiyaç duyduğu bahaneyi vermiş olabilir.

Netanyahu güçten düşmüş bir İran'ı fırsat olarak görüyor. Lübnan'daki vekili Hizbullah kırıp geçirildi ve Tahran'ın kendi hava savunması geçen ekimde düzenlenen İsrail hava saldırılarında zayıfladı.

Mevcut çatışma, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ve Washington dışındaki tüm asli müttefiklerinden uluslararası yergi toplayan katliama yöneltilen dikkatin dağılmasına yol açarak İsrail'e yarıyor.

Netanyahu, ABD'yi İran'la çatışmaya sürüklemek istiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın çatışmaya müdahil olmadığına dair baştan savma iddiasının gelecekte isabetli bulunma ihtimali düşük. Amerikan kuvvetlerinin İsrail'e ateşlenen İran füzelerini vurmak için havada, karada ve denizde faaliyet gösterdiği ve böylece Washington'ın daha fazla doğrudan müdahil olmaya itildiği zaten ortaya çıktı. İsrail, İran'ın yeraltındaki nükleer tesislerini yok edebilecek devasa sığınak delici bombalara sadece ABD'nin sahip olduğunu biliyor.

İsrail, İran'ın nükleer tesislerini yok etmek için ABD güçlerini devreye sokamasa da Netanyahu rejimi Tahran'da rejim değişikliği umudunu korur.

Ancak Hamaney rejimini şiddetle eleştiren İranlı bir entelektüel, yönetimlerinden nefret etseler de İranlıların "Netanyahu'ya herkes kadar küfür ettiklerini" pazar günü bana söyledi. "Henüz savaşın sadece üçüncü günü olsa da 200'den fazla İranlı sivilin halihazırda öldüğünü" belirtti.

Rejimin hayatta kalma kararlılığını ve yeteneğini küçümsemek aptallık olur. Kitlesel halk ayaklanmaları sırasında (en son 2022'de, başörtüsü takmadığı için tutuklanan İranlı Kürt kadın Mahsa Emini'nin gözaltında ölümünün ardından) birkaç kez gözden çıkarıldıktan sonra, İran'ın yozlaşmış ve acımasız teokrasisi iktidarda kalmayı sürdürüyor.

Yetkililer için, bu gerçekten bir hayatta kalma meselesi. Rejimin önde gelen isimlerinden çoğu, muhalifleri gayri meşru mahkemelerde ölüme mahkum eden, sallandıran yargıçlar. Rejim değişikliğiyle elektrik direklerine asılabileceklerini biliyorlar.

Trump'ın iddia ettiği gibi bir barış sağlayıcısı olabilmek için hâlâ anlık bir fırsatı olabilir. Muhtemelen Suudi Arabistan'ın, Körfez ülkelerinin ve hatta Moskova'nın yardımıyla İran'a bir çıkış yolu sunmak için küçük bir fırsat penceresi olabilir. Ancak bu, son yıllarda hiçbir ABD başkanının yapmadığı türden bir baskıyı Trump'ın İsrail'e uygulamasını da gerektiriyor.

Çatışma tırmanırken onlar tutunmayı başarırsa Netanyahu'nun pervasız saldırısı, Tahran rejimindeki şahinleri nükleer silahlara sahip olmanın mutlak gerekliliğine ikna etme gibi istenmeyen bir etkiye sahip olacak. Bu, İsrail ya da başkasının isteyeceği en son şey.

independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Eren Umurbilir

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU