Senin fikrinin ne önemi var?

Tarkan Konar Independent Türkçe için yazdı

"İnanmak hakikati aramayı bırakmaktır" demişti Nietzsche.

İnsanlığın dinler tarihi ile biraz ilgilenmiş olan herkes hak verecektir ki "ilkel dinler" de semavi dinlere geçiş süreçleri de hakikatin peşinde cevaplar arama süreçleridir.

Bu nedenle tarihte bildiğimiz doğulu ve batılı filozoflar, alimler veya aydınlar ve hatta bilim insanları bir biçimde manastır, dergâh, kilise, tarikat vb. yapılardan çıkan veya ahlak üzerine yazarak oralarla ilişkilenmiş kişilerdi (Harezmî, Mendel vb. çokça isim bir çırpıda sayılabilir).

Birçoğunun fikri üretimleri, hukukun, rönesansın, toplum sözleşmelerinin ve hatta devrimci hareketlerin alt metinlerini oluşturdu.

Peki ne oldu da bu kurumlara bağlı kişilerin üretimleri son 400 yılda azalarak durdu? 

Perslerde güzel bir söz vardır:

Akıllı kişi bilgiyi arar, ahmak olan onu bulduğunu sanır.


(Ki bence bugünkü İran da bu sözü unutmuş).

İşte dinlerin kurumsallaşarak siyasi erkin parçaları haline gelmeleri, kadrolarına çalışmadan yaşama konforunu sağlaması onların yenilikçi, hakikati arayan eleştirel zekalarını yitirmelerine yol açıp skolastik ve statükocu pozisyonlara sokarak fikri üretimlerini yok etti.

Tarihin motoru işte böyle hep ileriye dönüyor, hakikati arıyor sonra ona inanıyorsun ve bu inanç seni durdurduğu için çürümeye başlıyorsun.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tabii hayat orada durmuyor, çelişki hep çalışır. Alim/aydın çıkarma sırası sanayi devrimi, rönesans, matbaa, ulus devlet derken, paylaşım savaşlarıyla artık önce burjuva ve liberallere ardından yeni doğmakta olan kapitalizmin nüvelerinden bile onun neye dönüşeceğini öngören pre-Marxist ve Marxist akımlara geçiyor.

Ardından gelen büyük işçi ve köylü devrimleri (darbeler ve faşizmle bastırılmış olanlar dahil) gösterdi ki kitleleri fikir örgütlüyor.

İnanç sabit durabilir ama fikir arayışı durmaz. Partiler vb. her şey fikri yaymanın aparatlarıdır sadece, fikriniz yoksa partiniz kira ödediğiniz binalardır sadece.

Hatta iktidarda bile olsanız çürümeye devam eder, yol ve kanalizasyon işleriyle eğlenirsiniz ancak.

Felsefenin gücü buradadır, o hep çalışır ve vakti gelince dünyanın en büyük ordusu da olsanız (roma, Osmanlı, SSCB gibi) yıkılmanızı silahlar durduramaz.

Devrimci hareketlerin insanlık tarihinde en önemli farkı şuydu ki ilk kez her milletten ve inançtan insanlar kitleler halinde gökten inmemiş(!) insan yazısı olan bir kuram, bir fikir (siyasal Marxizm) uğruna ölmeyi dahi göze aldılar, alıyorlar.

Hem de o uğurda ölünce cennete veya başka bir ödüle kavuşma vaadi, tesellisi olmaksızın... 

Kant'ın ahlak felsefesine göre bu bir üst insan ahlakıydı zira ödül veya ceza sistemine göre düzenlenen toplumsal ve bireysel davranışlar kısa vadede bir düzen sağlıyor ama uzun vadede daha büyük ahlaksızlık ve çürüme yaratıyordu.

Demek ki peşinden gitmeye değer gerçek bir fikir olduğunda dünya halkları "mukaddes olmayan" bir motivasyonla da harekete geçiyorlar...

Ve böylece bildiğimiz 20'nci yüzyıl devrimler tarihine tanık oldu büyük insanlık.

Fakat zaman 2000'lere yaklaşınca o büyük ihtilallerin artçıları olduğunu iddia eden büyük şefler de aynı hataya düştüler; hakikati aramayı bıraktılar.

Öyle ya devrim olmuş artık ne arayışı, demek ki bulmuşlardı! oysa zamyatin "biz" kitabını daha devrimin çiçeği burnundayken yazıp uyarmıştı:

- Matematikte son, en büyük sayı kaçtır?

+ Öyle bir sayı yoktur.

- Peki, son devrim neden olsun?


Madem bilim ve felsefe bizim rehberimiz öyleyse ona göre düşüneceğiz.

Tek devrimle mutlak başarıya ulaştığını sanmak ile bilgiyi bulduğunu sanmak arasında felsefi olarak pek fark yok (burada savlanan, Troçkizm'in "sürekli devrim tezi doğruydu" gibi bir şey değil, konuyu o bağlamda konuşmak da mevzuyu anlamamış olmaktır).

Bugün Türkiye ve dünya solunun en ciddi hatalarından biri, bu hızla değişen ve kaosa savrulan düzenin karşısında fikir arayış yerine bir ideolojik sigorta görevi gibi kendine ve partisine "inanmasıdır".

Tam da bu yüzden takriben 50 yıldır sol ideoloji filozof, sosyolog, iktisatçı, aydın yetiştiremez oldu...

Tarihe ve tüm insanlık mücadelesine sahip çıkacağız elbette, post modern züppelikle her şeye burun kıvıran ama asla yerine bir şey önermeyen bir şımarıklık değil kastım.

Fikrin son ve en güzel halini zaten bulmuş olduğumuzu düşünmüyorsak, hakikati aramaya, insanlığa, bilgiye güvenimiz devam ediyorsa devrimlere de ediyor demektir. 

Yavaştan teşhisten tedavi önerisine, tarihsel olandan yerel ve güncel olana geçelim. 

Sistem yakın vadede ciddi bir distopik ortama hazırlanırken devletler üzerinden halkları manipüle edip kısır siyasi tartışmalarla oyalıyor.

Devlet ve sistem tanımlarını özellikle ayrı kullandım zira sistem, devletsiz bir küresel şirket kapitalizmine dönüşmek arzusuyla tutuşuyor.

Türkiye özelinde de çok farklı değil, seçim geldi o bitti, Atatürkçü şuraları kazandı, milliyetçi bölündü, siyasal İslamcı bilmem ne dedi...

Bu siyasetlere mensup kişilerin her biri samimi ve iyi niyetli insanlar olsalar bile makro ölçekte hikâye hepsi...

Sistem bugün isterse üç ay içinde CHP'yi "Cumhuriyet Ak Partisi" haline getirir, konsensüsü sağlar.

bu sayede mevcut iktidarın tüm sağı toplasa bile bir türlü yüzde 50 üzerine çıkaramadığı rıza üretimini (laiklik ve rejimin tehlikede olduğu kaygısını atlatmış kesimleri ekleyerek) yüzde 80'lere çıkartır.

Buradan da acayip bir başarı hikayesi üretir. Oysa olan sadece muhalefetin by-pass edilmesidir.

Sağın kalesi sayılan bazı il ve ilçelerin CHP'ye geçmesini muhtelif cemaatvari yapıların o kadar da güçlü olmadığı şeklinde yorumlayanlara sormak isterim:

Acaba tam tersi olabilir mi?

İsterse yerel ve genel iktidarı "taze kan taşıyan" CHP'ye transfer edebilecek etkinlikte olan bu yapıların isterse seçmeni sandığa göndermediği veya CHP'ye oy verdirdiği şeklinde yorumlayabilir miyiz?

Tabii rahat hissetmek için bu il ve ilçelerde adayların başarılı çalışmasına inanabilirsiniz ama bu istisnai bir faktör kanımca. 

"Yeni Beyoğlu belediyesine" yapılan başkan yardımcılığı atamalarının bu tür yapılardan olduğu basına yansıdı bile ama bu sadece küçük bir örnek bence.

Pekiyi diğer sol/sosyalist yapılar, partiler ne yaptı, ne dedi, ne hatırlanıyor yerel seçim veya 1 Mayıs sonrasında?

Hiç!

Çünkü bir şey demediler.

Çünkü fikri üretimi yok (kapitalizm veya iktidar eleştirisi bir fikir değildir). 

Chto delat? 1

Tüm yazılanlardan sonra şu belli ki, fikri üretime tekrar hareket vermeden yeni parti, eski parti, cilalı taş partisi, bölünme, güç birliği vb. hiçbirinin karşılığı yoktur. 
 


Daha da somutlayarak... 

İkinci paylaşım savaşı sonrası Avrupa'yı ayağa kaldırıp bugünkü haline gelmesini sağlayan, bunun fikri üretimini yapan şey Frankfurt okuludur!

Sosyal demokrat ve liberal partilerin içindeki politikacılar üzerinden çıkardıkları programları hayata geçirdiler.

Bunun en ileri ucu rahmetli olof palme örneği oldu, o yüzden de öldürdüler.

Avrupa örneğinde emperyalizmin iktisadi rolünü biliyoruz ama sırf bu nedenle de her şeye burun kıvırmak da ideolojik kolaycılıktır.

Hasılı bugün Türkiye'de partiler üstü bir aydın/akademisyen toplamın bir araya gelip çalıştaylar düzenleyerek sahici bir sosyoekonomik program çıkarması gerekiyor.

Bunun adı efendim "Anadolu okulu" olmuş, "kent enstitüsü" olmuş hiç önemli değil.

Çıkardığı programı da sadece teorize etmesi, planlaması değil bizatihi pratiğinde yer almaya gönüllü olması gerekiyor.

CHP veya her kimse "yapamayacaksan bana ver işi yapayım" demesi, yapmak istemediğinde de teşhir edip basınç uygulaması gerekiyor.

Üzerinde çalışacağı sosyoekonomik programın kesinlikle tarım eksenli olması çok önemli.

Topluma çok net olarak şu mesaj verilecek; eken, biçen, işleyen, arıcı, balıkçı herkes çok para kazanacak!

Pazardaki sebze fiyatından kentlerdeki nüfus şişkinliğine, istihdam, mülteciler, tersine göç ve hatta Kürt meselesine kadar çıktıları olacak bu tarım programının.

Banka teşvikleri, ipotekler, hibrit-kısır tohum vs. bunların hepsi zaten tarımsızlaştırma politikası ile ilgili olduğu için şu an burada değinmiyorum.

Kentsel dönüşüm, afetler için mahalli gönüllü ekipleri, reel sektör, eğitim sistemi gibi ana başlıkların hepsi bu programda uyumlanacak.

Bir tür seferberlik hali olacak. Böylece toplumda ciddi bir fikri tartışma ortamının marş motoru çalışacak, bu da siyaseti ileri çekecek. 

Aksi takdirde sistem kendi anarko-kapitalist muhalefetini dizayn eder, 3-5 yıla sokaklarda görürsünüz; sokak radikalizmine oynayan, duvarlara yazan, kimlik siyasetine dayalı, fakirlerin mülk edinme hakkını savunan (çünkü düzen ciddi bir mülksüzleştirme yaşatacak alt sınıflara), ekolojist -miş gibi bir tarz dizayn edilecek, asla iktidar olmaya talip olmayan, önermesi belirsiz, siyaseti de sevmeyen bir muhalefet! hâkim olacak. 

Çünkü sen üretmeyi bırakınca hayat boşluk tanımaz! 

"Esir düşmekte değil teslim olmamakta bütün mesele" 2  ya hani, aklı üreterek teslim olmayabilirsin ancak.

Yani senin fikrin asıl önemli olan zaten...

 

 

1. Türkçe karşılığı: Ne yapmalı?
2. Nazım Hikmet Ran

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU