Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın andığı Ahmed-i Hanî kimdir?

Nevzat Eminoğlu Independent Türkçe için yazdı

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde göreve başlama töreninde devlet ve hükümet başkanları ve uluslararası teşkilatların başkanlarını ağırlarken yaptığı tarihi konuşmada ünlü Kürt şair ve edip şahsiyeti Ahmed-i Hanî'yi referans göstererek ona ait "İnsan en büyük kalemin çizdiği nakıştır" sözünü örnek gösterdi. 

İstiklal Savaşı'nı Türk kardeşleriyle beraber veren ve cumhuriyetin iki kurucu unsurundan biri olan Kürtlerin kuruluştan sonra bütün değerleriyle bu son yıllara kadar maruz kaldıkları tarihten dışlanma, yani tarih dışına itilme gerçeği düşünüldüğünde bu mahut ve makus maziyi tamir adına önemli adımlar da atmış bir şahsiyet olarak yeniden devleti temsil hakkı elde eden en yetkili ve etkili ağızdan yapılan bu açıklama ve anma oldukça önemlidir.

Bu kucaklayıcı anlayıştan en çok ders çıkarması gerekenlerin başında kanaatimizce muhalefet ve özellikle de ana muhalefet partisi gelmektedir.

Öyle görünüyor ki iktidara alternatif olarak on yıllardır uğraş verdiği halde yenilgi üzerine yenilgi yaşayan ana muhalefet Partisi CHP genel olarak milletin inanç değerleriyle ve özelde de Kürt kimliği ve dili ile sözde değil özde barışıp kucaklayıcı yönde bir değişim pratiği yaşamadıkça ve tam bir güven vermedikçe muhalefette kalmaya devam edecektir.  

Ders çıkarması gereken diğer bir parti ise Diyarbakır'ın göbeğindeki basın toplantısında bir gazetecinin Kürtçe sorusuna yetkililerinin mahcup bir edayla Türkçe cevap verip üstelik gazeteciyi de azarlayan ve Kürtler adına hareket ettiğini iddia ettiği halde Kürtlere ve değerlerine karşı büyük bir yabancılaşma yaşayan HDP/YSP'dir.

Bu parti böyle devam ederse Kürtlerin CHP'si olmaya mahkûmdur.  

Peki, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın büyük şairimiz Yunus Emre ile beraber kendisinden alıntı yapıp ismini zikrettiği Ahmed-i Hanî kimdir? 

Ahmed-i Hanî.JPG

Klasik Kürt edebiyatının önde gelen isimlerinden biri olan Ahmed-i Hanî 17'nci yüzyılda yaşamış ve ardında değerli birçok Kürtçe eser bırakmış bir şairimizdir.

Hanî kendinden yaklaşık iki asır önceki Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Aliyê Hariri, Şeyh Şemseddin-i Ahlatî gibi, dev Kürt şairlerle zirve dönemini yaşayan klasik Kürt edebiyatı mirasını başarılı bir şekilde kendinden sonraki asırlara aktarmada köprü görevi üstlenen kanonik Kürt şairlerin başında gelir. 

Miladi 16 ve 17'nci asırlarda İran merkezli Şii mezhebi taassubuna dayanan saldırılara karşı Osmanlı yönetimi Kürtlerle Sünni ortak paydaya dayanarak resmi belgelerinde "Hükümet-i Ekrad/Kürt Hükümetleri" olarak adlandırdığı Kürt beylik ve prenslikleri ile bir birlik oluşturur. 1

Gerçekleşen bu "Osmanlı-Kürt İttifakı" sayesinde bu dönem Kürtçe için özellikle edebi açıdan altın bir çağa dönüştü.  

Dolayısıyla Ahmed-i Hanî ve öncesindeki Kürt edebiyatının zirve isimleri Osmanlı-Kürt ittifakının bu dönemde oluşturduğu refah ve güven ortamına çok şey borçludurlar.

Unutmamak gerekir ki Türk edebiyatı için de bu dönem zirve dönemidir.

Başta Ahmed-i Hanî olmak üzere klasik Kürt edebiyatının önde gelen temsilcilerini Türk divan edebiyatındaki eşdeğer isimleri ile karşılaştıracak olursak, şunu söyleyebiliriz.

Ahmed-i Hanî'yi 18'nci yüzyıl önemli Türk divan edebiyatı şairi Şeyh Galip ile mukayese edebiliriz.  

Mukayese demişken, Yunus Emre ve Ahmed-i Hanî gibi yıldızları doğuran yazılı Kürt ve Türk edebiyatlarının başlangıç devri, yazılı edebiyatta kullanılan ilk lehçeler ve yazılı edebiyatlarının zirve dönemleri arasında ilginç bir beraberlik olduğunu ve tarihsel olarak hep eşzamanlı/senkronik bir ortaklığı gösterdiğini de belirtmeden geçemeyeceğim.

Kanaatimizce bu durum daha çok iki dil ve edebiyatın kader birliği ve komşuluğu ile açıklanabilir.  

Kürt ve Türk edebiyatlarında İslam öncesi dönemde yazılmış eserlerin varlığına ilişkin belgeler vardır.

Ancak edebi ve kitabi anlamda yazılı Kürt ve Türk edebiyatından günümüze ulaşan ürünler İslam sonrası döneme aittir.  

Türk ve Kürt edebiyatları elimizdeki ilk yazılı ürünlerini 11'nci yüzyılda vermeye başlar. Bu ilk ürünler her iki dilin de doğu lehçeleriyledir.

İlk Türkçe eserler, Türkçenin Doğu lehçeleri olan Hakaniyece ve Çağataycadırlar. İlk edebi eserler "Kutadgu Bilig" 1069 yılında Yusuf Has Hacip tarafından Hakaniye Lehçesiyle yazılmıştır.

"Divan'ül-Lügat'ü-Türk" ise Kaşgarlı Mahmud tarafından 1074'te yine Hakaniye Lehçesi ile kaleme alınmıştır.

Kürt edebiyat tarihinde ilk Kürtçe eserler ise Kürtçenin Doğu Lehçeleri (Doğu Kürtçesi) olan Lorca ve Gorancadır.

Kürtçede ilk edebi eserler Baba Tahir-i Üryan'ın 1010 yıllarında Lor Lehçesiyle yazdığı "Dubeyti" divanıdır.

Baba Serheng-i Dewdanî'nin Goranî Lehçesiyle yazdığı "Defterê Dewdanî" 1045 tarihlidir.  

Her iki dilin edebiyatlarının zirve eserleri 16'ncı yüzyılda ve bu dillerin batı lehçeleri ile verilmiştir.

Türk edebiyatının zirve isimleri Füzuli, Baki, Nevî vs. 16'ncı yüzyıl şairleridir. Batı Türkçesi olan Azerî ve Anadolu lehçelerini kullanmışlardır.

Aynı şekilde yazılı Kürt edebiyatının zirve isimleri olan Harîrî, Cezerî, Faki v.s. yine 16'ncı yüzyıl şairleridirler.

Bu dönem ve sonrasında daha çok batı Kürtçesi olan Kurmancça ve Zazaca kullanılmıştır.  

Ahmed-i Hanî tüm eserlerini Kürtçe kaleme almıştır. Hanî'nin asırları aşıp günümüze kadar gelmeyi başarmış dört eseri bulunmaktadır.

Bunlar, Kürtçe-Arapça bir sözlük olup baş tarafında da ilkokul seviyesindeki çocuklara yönelik pedagojik dersler olan ve Kürt medreselerinde ders kitabı olarak da okutulan Nûbihara Piçûkan/Küçüklerin İlkbahrı, İslam dininin inanç esaslarını Kürt dilinde anlatan ve yine ders kitabı niteliğindeki Eqîdename/Akidename isimli eser, Kürtçe Şiir Divanı ve ünlü Mem û Zîn mesnevisi. 

mem u zin.JPG

Büyük şairimiz Ahmed-i Hanî'nin birçok roman, film ve akademik çalışmaya konu olmuş ünlü Kürtçe mesnevisi Mem û Zîn Türkiye Cumhuriyeti tarihinde devlet eliyle resmi olarak yani Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca basılmış ilk Kürtçe eserdir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi kurumu eliyle 2011 yılında yapılan bu ilk Kürtçe kitap basımından sonra Molla Ahmed-i Cezerî / Melayê Cizîrî'nin ünlü Kürtçe Divanı yine aynı bakanlıkça basıldı.

Şimdiye kadar klasik Kürt edebiyatına ait şaheserlerden 16 kadar Kürtçe eser devlet baskısı ile yayımlandı. 

Bu Kürtçe şaheserlerin devlet kurumu olan Kültür Bakanlığı tarafından basılmasına öncülük eden eski Van Milletvekili ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülşen Orhan Hanımefendi'nin bu alandaki emeklerini özellikle anmak gerekir.

Tarihi Müküs Kürt prenslik hanedanından olan Gülşen Hanım 2009 yılından beri her yıl Kürt edebiyatının büyük şahsiyet ve değerlerinin sempozyum, panel gibi organizasyonlarla Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Müküs/Bahçesaray Kaymakamlığı ve Van Valiliği gibi resmi kurumlar aracılığı ile akademik alana taşınıp toplumun gündemine getirilmesine öncülük etmektedir.

Rahatlıkla denebilir ki şimdiye kadar bölge milletvekillerinin -hangi partiden olursa olsun- yaptığı tüm hizmetler bir yana, Gülşen Orhan Hanımefendi'nin Kürt kimliği, dili ve edebiyatına dair yaptığı bu tarihi hizmetler bir yana.

Cumhuriyetin başından bu son yıllara kadar Kürt şair, edebiyatçı, siyasetçi, aydın vs. şahsiyetlerinden hiçbirinin adı hiçbir zaman hiçbir resmi kurum ve ya kuruluşa verilmezken Ahmed-i Hanî'nin ismi 2015 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla Ağrı Havalimanı'na verilerek il havaalanının ismi "Ahmed-i Hani Havalimanı" olarak değiştirildi.

Bu yıllarda Ahmed-i Hanî ve tarihe mal olmuş birçok Kürt şahsiyetin ismi okul, park, Üniversite blok ve dersliklerine verilmeye başlandı.  

Ahmed-i Hanî'nin eserlerinden oldukça hoşuma giden iki alıntı ile yazımızı sonlandıralım.

Nubihar adlı eserinde geçen ve özellikle öğrencilere seslendiği şu beyti oldukça yol gösterici ve motive edici bir rehberlik içermektedir:         

Heta tu dewr û dersan nekî tekrar û mesrûf
Li dunyayê tu nabî ne meşhur û ne merûf

(Ders ve ödevlerini tekrarlayıp üzerinde yoğunlaşmadıkça 
Dünyada ne tanınır ne de bilinen biri olursun)


Bir de Kürtçe şiir divanında geçen ve genç-yetişkin herkese hitap eden ve özellikle de kendi toplumuna yabancı ve marjinal ideolojilere hamallık edenlere sanki özel olarak uyarıda bulunur gibi bana gelen bir şiirinin bir bendindeki bu son mısrasıyla sonlandıralım:  

Vi zemanî herkesek mîmarê dîwarê xwe ye

(Bu devirde herkes kendi duvarının mimarıdır)

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU