Çözümü düğümlemek...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

"Çözüm süreci"ni konuşacağız da önce kişisel bir sorunumdan söz etmek istiyorum.

Size de oluyor mu, bilemiyorum tabii ama, bazen beni durup dururken bir gülme alıyor.

Aslında olmaması lazım.

Yoksullaşma desen dibine kadar yaşıyoruz; bizzat kendi olmasa da herkesin ailesinden, ahbap çevresinden birileri hapiste, hukuk Mücahit Birinci seviyesinde sürünüyor; yetmiyor, ciğeri beş para etmez adamlar milleti göz göre göre soyuyor; sonra, ne bileyim, Karadeniz'de bile ormanlar yanıyor; sırf kurumlar torpilli hödüklerin eline bırakıldığı için art arda felaketler yaşıyoruz, bir sürü canı bedavadan kaybediyoruz...

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, haber seyrederken mesela, Osman Gökçek yerli yersiz karşımıza çıkıyor...

Böyle bir memlekette gülmek mümkün mü?

Sinirden olsa gerek... Neyse...

Yoksa, hakikaten saçma bir hayat sürdürüyoruz.
 


Öyle böyle değil, her şey çok saçma.

Devlet Bahçeli bir gün uyandı ve meclisteki grup salonunun kürsüsünden, "Abdullah Öcalan gelip Meclis'te konuşsun, PKK silah bıraksın" diye seslendi.

Daha evvel Öcalan'ı asması için Tayyip Bey'e gıyabında urgan fırlatmıştı, hatırlarsınız...

Şimdi öyle bir hale geldik ki, Bahçeli Bey aynı cümle içinde hem Tayyip Bey'e, hem Öcalan Bey'e teşekkür etme noktasına geldi.

Takatleri olsa hep beraber ip atlayabilirler!

Hayır, olur tabii, savaşan taraflar barış yapabilir. Belli seviyelerde ilişkiler kurulur, masaya oturulur, sorunlar müzakere edilir...

Lakin bunlarınki değişik bir durum.

Bahçeli, Öcalan'a Cahit Sıtkı Tarancı'dan şiir yolluyor, "Sürecin mimarını saygıyla selamlıyorum" diye haber gönderiyor; Öcalan da Bahçeli'ye İmralı'dan övgüler düzüyor.

"Atatürk'ten sonraki tek devlet adamıdır" diyor, karşılıklı reveranslar, falan, filan.

Onca yıl o kadar genç insan hayatını kaybettikten sonra insan bir muhasebe yapar, çıkardığı dersleri sıralar, halk bu muhasebeleri tartışır, tarihsel bilincine işler, tüm bir memleket bir daha benzer hallere düşmemenin sigortalarını yaratmaya çabalar...

Yok, bunlarınki başka bir şey.

Aynı ülkede paralel evrenlerde yaşıyoruz bariz biçimde.

Sadece "komisyon", "İmralı heyeti", "yasal düzenleme" gibi gündemlerin konuşulduğu evrende işler iyi gidiyor anlaşılan.

Herkes birbirine karşı çok nazik.

O tarafta kurulan evrenle berideki vahşi paralel evren arasında neredeyse hiçbir alaka kalmadı.

"Kent uzlaşısı" diye DEM Parti ile seçim ittifakına giden CHP'li kimi belediyelere "terör operasyonu" yapılmış olması, "süreç"te çözülecek basit sorunlar olarak görülüyor sanırım.

Saraçhane'deki gösterilerde tutuklanan, eziyet edilen gençler, muhalefeti sindirmek için esir tutulan binlerce kişi...

Hepsi birer teferruat artık.

Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan Tayyip Bey'le yeni ve tabii pek demokratik bir anayasa yapma hazırlığında daha ne müsamereler icat edecekler, ayrıca göreceğiz...

İmralı'da Öcalan'la muhabbeti hangi istihbaratçılar bugüne getirmişse artık, bunu da konuşmuş olmalı, değil mi?

Ya da "baş müzakereci" Öcalan, Tayyip Bey'in bir kez daha cumhurbaşkanı olması hususunda Bahçeli Bey'le haberleşip mutabık kalmış mıdır?

Bütün bunları bilemiyoruz.

Bugüne kadar "devlet" denen gizemli varlık, İmralı'yla ya da Kandil dahil herhangi bir merci ile ne görüştüyse, millet bu görüşmelerden haberdar değil.

Milletin vekilleri olduğunu sandığımız zevat, mecliste komisyon kuruyor, kurdukları komisyonda ne konuşulduğu muamma.

Halktan gizliyorlar.

Tutanaklar 10 yıl boyunca açıklanmayacakmış.

Ne yapıyorsunuz arkadaşım içeride?

Ayıplı işler mi çeviriyorsunuz?

Barış yapıyorsanız yapın. Halktan neyi gizliyorsunuz?

Bir Allah'ın kulu da çıkıp, "Ben halktan gizli iş çevirmem" diyemiyor.

Maaşı benden al, benden gizli iş çevir! Ne güzel Ankara!

Kimse kusura bakmasın, bunların yapacağı o gizli işlerden vatana, millete bir hayır gelmez.

Neymiş, cumhurbaşkanına bir Kürt bir de Alevi yardımcı belirlensin-miş!

Eh, cumhurbaşkanları bundan sonra kendini öz be öz Türk sananlardan ve tercihan Nakşibendiliğin bilmem hangi kolundan seçilecek diye bir ön kabulümüz var demek ki!

Oldu olacak, cumhurbaşkanı arkasına dizilen "Duşakabinoğulları"nı muhtelif milli, dini, etnik ve saire kimliklerden oluşturalım, soba borularını takıştırıp öyle dolaşsınlar, yeni ve demokratik Türkiye'de kendilerini matah bir yerde zannetsinler!

Şimdi bu işleri bir geçelim hele...

Milletimizin en azından bir kısmı ahmak değil.

Bu "çözüm süreci" dedikleri nesnenin Devlet Bahçeli'ye rüyada göründüğüne ve meclise koşup o konuşmayı yaptığına inanacak halimiz yok.

Bu "çözüm" müsameresinin başlarında, mart ayında, "Çözüm ve düğüm" başlıklı bir yazı yazmıştım.

Özetle, ABD-İsrail planının, Putin'le Ukrayna meselesinde bir uzlaşmaya varıp karşılığında Esad'ı tasfiye ettiğini; Suriye'nin merkezine siyasal İslamcıları yerleştirip İran ile Lübnan Hizbullah'ı arasındaki Şii koridorunu tamamen kapattıklarını, bölge ülkelerini de peşlerinde hizaya geçirdiklerini yazmıştım.

Sonraki öngörüleri aynen aktarayım:

  • İsrail açısından Lübnan'da büyük kitle etkisine sahip Şii Hizbullah'ı boğma, hiç değilse etkisini iyice zayıflatma imkanı doğdu. Filistin halkı bu durumda çok daha büyük güçlüklerle uğraşmak zorunda kalacak.
     
  • Trump'ın muhabbet tellalı dedesinden devraldığı genetik mirasa uygun olarak açıkladığı küstah Gazze ‘imar planı'nın önünde Gazzelilerin canlarından başka engel yok artık.
     
  • Akdeniz kıyılarından Kandil'e kadar düzlenen Ön Asya'da ABD-İsrail gücü İran sınırına dayanmış bulunuyor. İran operasyonu yakındır.
     
  • Türkiye tüm diğerlerinde olduğu gibi, İsrail'e palavradan efelenen siyasi söyleminin aksine, bu operasyonda da ABD-İsrail hattında hizaya geçecektir. Türkiye'nin siyasi atmosferini bu bölgesel siyasi konumlanış belirliyor.
     
  • Bu arada, iç siyasette AKP, iktidarını sürdürebilmek için, satranç tabiriyle CHP-DEM ‘rok'u yapıyor. Başka deyişle, DEM iktidar açısından mutedil bir konumda kaldığı ve yeni anayasal girişimlere açık ya da örtülü bir destek sunduğu sürece, iktidarın baskısı CHP'ye yöneltilecek, Tayyip Erdoğan'ın bir kez daha seçilmesi ve devletin tamamen AKP'leşmesi hedefi –siyasal karşıdevrim- tamamlanacak.
     
  • Özetlersek... Türkiye'de ‘çözüm' diye yeniden ısıtılan süreç aslında dış siyasette ABD-İsrail hattının İran operasyonuna topyekun asker yazılmak, iç siyasette ise daha baskıcı ve karmaşık bir döneme hazırlanmak anlamına geliyor. ‘Çözüm'ün altından çıkan bu yeni düğümler ne yazık ki ülkenin geleceği açısından hiç de hayırlı değildir.


Evet... Bunları yazmıştık...

İşimiz müneccimlik değil. Uluslararası siyaseti emperyalist dünya egemenliği gerçekliğinden okumaya çalışıyoruz o kadar.

İsrail ve ABD tarafından tesis edilen ve yine onların kolayca bozabileceği bir bölgesel "istikrar" ile İran saldırısının başlayacağını, dahası sonucu sadece bölgesel dinamiklerin değil Çin'in tavrının belirleyeceğini de ta o günden öngörmek mümkündü.

Kaldı ki, Türkiye'de iktidarı kendi inisiyatifiyle Kürt sorununu çözmeye yöneltecek bir devlet aklı yok.

Bu nedenle bir dış basınç gerekiyordu.

Öcalan'ın da fırsatı değerlendirerek kendisini yine başlıca muhatap haline getirmek isteyeceği ortadaydı.


Başa dönersek...

Ülkemiz yoksulluk, sefalet, yönsüzlük ve çürüme sebebiyle çöküş sürecine girmiştir.

Durum vahimdir.

Hâl böyleyken, koca koca adamların bahsettiğim ABD-İsrail planını kendileri icat etmiş gibi "Terörsüz Türkiye" ya da "demokratik cumhuriyet" diye pazarlamaları, dayatılmış istikrar için mecliste milletten gizli iş çeviren komisyonlar kurmaları ve mevcut cinnet rejimini sürekli kılacak uyduruk bir "anayasa" için fırsat kollamaları hakikaten sinir bozucu.

İstemsizce gülmeler falan hep böyle şeylerden oluyor işte.

Hiç sağlıklı bir durum değil...

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU