CHP'nin seçim performansları

Doç. Dr. Ozan Örmeci Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Türkiye'nin ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), gerek ülkenin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi olması, gerekse de Türkiye'deki entelijensiya ve kültür-sanat çevrelerinin yoğun olarak savunduğu laikliğe dayalı modern yaşam tarzını koruması sayesinde, yıllardır oldukça popüler bir siyasal parti olagelmiştir.

Buna karşın, CHP, özellikle 1992 yılında yeniden kurulduğundan bu yana, genel seçimlerde ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde büyük başarı gösterememiştir.

Şimdilerde 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ilk turunda Kemal Kılıçdaroğlu'nun aldığı yüzde 45 oyla gündemde olan CHP'nin geçmiş seçim performanslarını hatırlamakta fayda var.

Türkiye'de çok partili hayata geçişin ardından 1950 genel seçimlerini İsmet İnönü genel başkanlığında yüzde 39,6 oy alarak Demokrat Parti'ye kaybeden CHP, böylelikle 27 yıllık tek-parti döneminin ardından ilk kez muhalefet konumuna gelmiştir.

1954 seçimlerinde İsmet Paşa liderliğinde oy oranını yüzde 35,11'e düşüren CHP, 1957 genel seçimlerinde ise yüzde 41,4'e yükselerek sandık yoluyla DP'yi yenebileceği yönündeki umutları artırmıştır.

Buna karşın, 27 Mayıs 1960 darbesi nedeniyle CHP'nin sandık yoluyla iktidarı alması ve DP yönetimine son vermesi mümkün olmamıştır.

1950-1960 dönemine bakıldığında, CHP'nin İsmet Paşa önderliğinde Kemalist/Atatürkçü bir parti hüviyetinde olduğu, henüz sola doğru bir açılım yapmadığı ve devletin savunucusu olarak daha çok devlet kadroları ve şehirli modern yaşama sahip nüfustan oy aldığı görülmektedir. 

Askeri darbenin ardından yapılan 1961 genel seçimlerine İsmet İnönü genel başkanlığında giren CHP, yüzde 36,7 oyla birinci parti olmuş ve yıllar sonra yeniden koalisyon hükümetleri yoluyla iktidara gelmiştir.

Bu dönemden itibaren, sağ partiler ve muhafazakâr kamuoyu, CHP'nin ordu destekli konumunu eleştirmiş ve "CHP + Ordu = İktidar" formülünün demokrasiye uygun olmadığını iddia etmişlerdir.

Fakat CHP'nin iktidarı uzun süreli olmamış ve 1965 seçimlerinde yüzde 28,7 oyda kalan parti, iktidarı Süleyman Demirel ve Adalet Partisi'ne devretmek zorunda kalmıştır.

Bu dönemde, 1961 yılından itibaren, partinin genç milletvekili (1957'den itibaren), Çalışma Bakanı (1961-1965) ve sonradan Genel Sekreteri (1966-1971) olan Bülent Ecevit önderliğinde CHP'nin sola açılım süreci başlamış ve İsmet Paşa'nın da onay verdiği bu süreçte, parti, devlet partisinden Avrupa tipi bir sol partiye dönüşme yolunda önemli adımlar atmıştır.

Fakat "Ortanın Solu" sloganıyla başlayan ve ilerleyen yıllarda Ecevit liderliğinde "Demokratik Sol" adını alan bu dönüşüm, partiye 1969 genel seçimlerinde oy artışı sağlamamış ve CHP, yüzde 27,37 oyla iktidarı yine Demirel'e bırakmak zorunda kalmıştır.

12 Mart muhtırasının ardından düzenlenen 1973 genel seçimlerine Bülent Ecevit Genel Başkanlığında giren CHP, yüzde 33,3 oyla yıllar sonra yeniden birinci parti olmuş ve Erbakan'ın MSP'si ile beklenmedik bir koalisyon kuran "Karaoğlan" Ecevit, Kıbrıs Barış Harekâtı ile tarihi bir başarıya imza atmıştır.

Fakat Kıbrıs operasyonunun başarısına güvenerek acele eden Ecevit erken seçim umuduyla koalisyonu bozunca, Demirel, Birinci Milliyetçi Cephe (MC) hükümetini kurmuş ve CHP'yi yine iktidardan uzaklaştırmıştır.

1977 genel seçimlerinde yüzde 41,38 oyla başarılı bir grafik sergileyen Ecevit ve CHP, buna karşın meclis çoğunluğu olmadığı için yapılan transferlerle "yamalı bohça" hükümeti kurabilmiş ve ülkenin derin ekonomik ve siyasi sorunlarına çözüm geliştirememiştir.

Bu dönemde CHP'nin sendikalar ve işçi-emekçi hareketleriyle yakın bağlar geliştirdiği ve Kürt nüfus üzerinde de oldukça etkili olduğu ve böylelikle çağdaş bir sosyal demokrat/sosyalist parti görünümü arz ettiği söylenebilir. 

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Türkiye'de siyaset sıfırlanırken, yasaklanan CHP yerine Halkçı Parti (HP) ve Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ile siyaset sahnesinde yer alan sol, Erdal İnönü liderliğindeki SHP'nin 1989 yerel seçimlerindeki yüzde 28,69 oyla birinci olma başarısı dışında pek bir ciddi varlık gösterememiştir.

Bu yıllarda, sol, Erdal İnönü'nün SHP'si ve Ecevit'in Demokratik Sol Parti'si (DSP) olarak iki farklı siyasal partiyle temsil edilmiştir.

Bu dönemde Kürt siyasal hareketi de hızla ivme kazanır ve partileşirken, 1980'lerin sonundan itibaren SHP ile Kürt siyasal hareketi arasında bir iş birliği ortamı oluşmuş ve bunun meyveleri 1989 yerel seçimlerinde kısmen görülmüştür.

SHP, ayrıca bu dönemde Sosyalist Enternasyonal'e de üye olmuştur. 1991 seçimlerinde yüzde 20,75'le beklentilerin altında kalan SHP, 1991-1995 döneminde DYP ile koalisyon hükümetinin küçük ortağı olarak görev yapmasına karşın, ülkede artan radikal İslam ve Kürt milliyetçiliğinin önüne geçememiş ve İnönü'nün liderliğine tepkiler yükselmiştir. 

1992'de CHP'nin -SHP'nin Kürt siyasal hareketine yakın duruşuna da tepki olarak- Deniz Baykal liderliğinde ve İsmail Cem'in katkılarıyla daha Atatürkçü ve ulusalcı çizgide yeniden kurulmasının ardından SHP-CHP birleşmesi yaşanmış ve "Hikmet Abi formülü" olarak bilinen birleşme sürecindeki Hikmet Çetin'in geçici Genel Başkanlığının ardından, Baykal, partiyi laiklik ve üniter yapı yanlısı bir orta sınıf partisi olarak yeniden özgürce dizayn etmeye başlamıştır.

1995 genel seçimlerinde Baykal CHP'si yüzde 10,71 oyla beklentilerin altında ve DSP'nin de gerisinde kalmıştır.

28 Şubat sürecinde kavgacı tavrıyla tepki alan Baykal liderliğinde CHP, 1999 genel seçimlerinde yüzde 8,71 oyla baraj altı kalınca, parti, TBMM'de temsil imkânını da kaybetmiştir.

Bunun ardından Baykal'ın istifası ile 1999-2000 döneminde gazeteci Altan Öymen partiye Genel Başkan olurken, partideki delegelerini yerinde tutmayı başaran "hizipçi" Baykal, 2000 yılında yeniden partisinin başına geçmiştir.

Parti, bu dönemlerde de Sosyalist Enternasyonal üyeliğini korumuş, ancak daha milliyetçi ve Atatürkçü bir çizgide politikalar izlemiş ve işçi-emekçi sınıflar yerine orta sınıfa hitap etmeye çalışmıştır. Bu yıllardan itibaren partinin Kürt desteği de oldukça azalmıştır. 

İkinci Baykal döneminde yükselen Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti karşısında yine sekülerizmin ve modern yaşamın savunucusu olarak öne çıkan CHP, 2002 seçimlerinde yüzde 19,39, 2007 genel seçimlerinde ise yüzde 20,87 oy alabilmiş ve Erdoğan karşısında böylelikle farklı mağlubiyetler yaşamıştır.

CHP, bu dönemde yine oldukça milliyetçi/Atatürkçü bir üslup benimsemiş ve AK Parti karşısında MHP ile yakın durmaya özen göstermiştir.

Baykal'ın bu dönemdeki stratejisi ise, AK Parti ve Erdoğan'ın devletle yaşadığı laiklik temelli sorunları kullanarak, 28 Şubat'a benzer bir ara rejim dönemiyle ve MHP desteğiyle iktidara gelmek olmuş, ancak bu çabalar başarılı olamamıştır. 

2010 yılında Baykal'ın bir kaset skandalı ile partinin liderliğinden gönderilmesi neticesinde, partinin yükselen yıldız ismi Kemal Kılıçdaroğlu yeni genel başkan seçilmiştir.

2011 genel seçimlerinde parti oyunu yüzde 25,98'e yükselten Kılıçdaroğlu, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimine ise MHP ile birlikte İslam İşbirliği Teşkilatı eski Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nu aday göstererek girmiş ve İhsanoğlu'nun yüzde 38,44'lük oyunu rağmen seçimi Erdoğan'a kaybetmiştir.

2015 Haziran seçimlerinde yüzde 24,95, Kasım seçimlerinde yüzde 25,32 oy alan Kılıçdaroğlu, parti tabanını kısmen genişletmeyi başarsa da AK Parti'nin yüzde 40'lar bandında seyreden performansına yaklaşamamıştır.

2018 yılında hem Cumhurbaşkanlığı, hem de parlamento seçimleri yapılırken, CHP'nin oyu meclis seçimlerinde yüzde 22,65'e düşmüş, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de CHP adayı Muharrem İnce, yüzde 30,64 oyla Erdoğan'a seçimi ilk turda kaybetmiştir.

Buna karşın, Kılıçdaroğlu, ittifaklar kurarak Başkanlık sistemine geçilen ülkede iktidara giden yolu açmaya gayret etmiş ve bu doğrultuda çok kararlı olduğunu Adalet Yürüyüşü ile herkese göstermiştir. 

Ülkede artan keyfi yönetim ve yolsuzluklarla inanılmaz bir seviyeye ulaşan ekonomik zorlukların üzerine bir de deprem felaketi sürecindeki gayriciddi yönetim eklenince, Kılıçdaroğlu CHP'si, 2023 genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendinden emin olarak girmiş ve seçimi ilk turda bitirebileceklerine inanmıştır.

Ancak ittifak politikasına ve Millet İttifakı çatı girişimine karşın parlamento seçimlerinde yüzde 25,33 oyda kalınması, üstüne üstlük zafer beklenen cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turunda Kılıçdaroğlu'nun aldığı yaklaşık yüzde 45 oya rağmen Erdoğan'ın epey gerisinde kalınması, parti içi çekişmeleri ve tartışmaları yeniden alevlendirecek gibidir.

Parti, ikinci tur öncesinde milliyetçilik dozunu artırarak Erdoğan'a karşı sığınmacı karşıtlığı temelinde muhalefet etmekte ve bu şekilde Sinan Oğan oylarını toplayarak iktidara gelmeyi ummaktadır.

28 Mayıs itibarıyla ikinci turda Erdoğan'ın seçimi kazandı. Bu, elbette Türkiye'deki haksız rekabet koşullarından da kaynaklansa da CHP'nin kemik oyunun halen yüzde 25'lerde kalması ve partinin Anadolu içleri ile emekçi ve Kürt oylarına ulaşmakta yaşadığı zorluklar, henüz kitle partisine dönüşme yolunda tüm aşamaların tamamlanmadığını düşündürmektedir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU