Türkiye-İsrail ilişkilerine bakış

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Geçtiğimiz iki hafta içerisinde İsrail'den Türkiye'ye bakan düzeyinde iki ziyaret gerçekleşti.

18-19 Ekim 2022 tarihlerinde İsrail Ekonomi ve Sanayi Bakanı Orna Barbivai Ankara'yı ziyaret ederek Ticaret Bakanı Mehmet Muş ile Hazine ve Ticaret Bakanı Nurettin Nebati'yle görüştü.

Bakan Barbivai Ankara'dan ayrılırken Twitter üzerinden "Ekilen tohumlar meyve vermeye başlıyor" açıklamasında bulundu.

Geçen hafta 27 Ekim'de ise on yıldan uzun bir süre sonra İsrail'den bir savunma bakanı Türkiye'ye geldi.

Benny Gantz Ankara'da mevkidaşı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'la görüştü, bilahare Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi.

Söz konusu ziyaretler salı günü İsrail'de yapılacak genel seçimler öncesinde gerçekleşti. 


Seçimlerde İsrail tarihindeki en uzun başbakanlık yapmış ve hakkında yolsuzluk suçlamaları olmasına rağmen yeniden başbakan olmak isteyen Binyamin Netanyahu'nun Likud Partisi ile halihazırda başbakanlık görevini yürüten Yiar Lapid'in Yesh Atid Partisi önderliğindeki koalisyonlar yarışacak.

Seçim sonuçlarından bağımsız olarak Türkiye-İsrail normalizasyon sürecinin devam etmesini beklemek yanlış olmayacaktır.

Peki, İsrail Devleti'nin kuruluşundan bu yana iki ülke ilişkilerinin çalkantılı bir seyir izlemesinin temel sebepleri neydi?

Bundan sonra ilişkilerde krizlerin yaşanmaması için ne yapmak gerekir?

Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesinin bölge ve ötesinde ne gibi etkileri var? 


Türkiye-İsrail ilişkilerinin bilançosu

İsrail, Birleşik Krallık mandasının bittiği gün olan 14 Mayıs 1948'de bağımsızlığını ilan etti.

BM tarafından bir yıl önce oluşturulan BM Filistin Özel Komisyonu iki plan üzerinde durdu.

Birinde bağımsız Filistin Devleti'nin Arap ve Yahudi bölümlerinden oluşan federal bir yapıya sahip olması, diğerinde ise Filistin Devleti'nin aralarında ekonomik birlik bulunan Arap ve Yahudi devletleri olarak ikiye bölünmeleri öngörülüyordu.

Arap ülkeleri Filistin toprakları üzerinde bağımsız bir Arap devletinin kurulmasından yanaydılar.

SSCB ve ABD ise taksim kararını desteklediler ve neticede 29 Kasım 1947 tarihinde Filistin'in Araplar ve Yahudiler arasında taksim edilmesi kararı alındı. 

Türkiye ilk başta Arap ülkelerinin yanında yeralarak bağımsız bir Filistin Devleti'ni destekliyordu.

Türkiye'nin bu kararında bölünmenin bölgede yaratabileceği istikrarsızlık endişesi etkili olmuştu.

İsrail Devleti'nin kurulmasında etkili olan Yahudi terör örgütlerinin SSCB'yle yakın ilişkiler yürütmeleri, yeni kurulacak bir İsrail Devleti'nin Sovyetler kampında yeralması ihtimali nedeniyle de Türkiye'de kaygıyla izleniyordu. 

Truman Doktrini ve Marshall Planı sonrasında Türkiye'nin dış politikada ABD yanlısı bir çizgide yeralmasının İsrail Devleti'ni tanımasında etkisi büyüktür.

Nitekim Türkiye dönemin Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak'ın nisan ayında Vaşington'a yapacağı ziyaretten önce 28 Mart 1949'da İsrail'i tanıma kararı aldı. İki ülke arasında elçiler ise Mart 1950'de atandı. 

4 Temmuz 1950'de iki ülke arasında ticaret anlaşması ve ödemeler anlaşması imzalandı. Böylelikle Türkiye, henüz tarım alanında ilerleme kaydedememiş olan İsrail'e 1950'li yılların başında tahıl ihtiyacının yarısını karşılayacak şekilde zirai ürün ihraç etti.

Ayrıca İsrail inşaat şirketleri Türkiye'de önemli projeler üstlendiler. O dönem Hayfa kenti yakınlarındaki Karmel dağına bir Atatürk Ormanı yapıldı. 

İki ülke arasındaki ilişkiler Bağdat Paktı'nın kurulmasıyla gerildi. İsrail Paktın kuruluş sürecini yakından takip etti ve bölgedeki varoluşuna yönelik bir tehdit olarak gördü.

1956'daki Süveyş Krizi'yle ortaya çıkan durum neticesinde de Türkiye Elçisini merkeze çekti. Türkiye'nin İsrail'le ilişkileri o tarihten itibaren Filistin sorunu ve daha genel itibarıyla İsrail-Arap ihtilafı etrafında şekillenerek inişli çıkışlı bir seyir izlemeye başladı.

Öte yandan, 1958'de yaşanan bir gelişme Türkiye ile İsrail arasındaki güvenlik ve istihbarat alanlarındaki derin ilişkinin temelinin atılmasına vesile oldu.

İsrail bölgenin Arap olmayan ülkeleriyle bir pakt kurarak kendi güvenliğini pekiştirmek istiyordu. Böylelikle İran, Etiyopya ve Türkiye'nin de içinde bulunacağı bir Çevresel Pakt kurulması fikrini ortaya koydu. Sözkonusu öneri bilhassa ABD tarafından çok desteklendi.

Dönemin Başbakanı Ben Gurion ve dönemin Dışişleri Bakanı Golda Meir Türkiye'ye gizli bir ziyaret gerçekleştirerek dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yla görüştü.

Pakt çerçevesinde istihbarat ağı olan "Trident" adlı mekanizma oluşturuldu. 


Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler 1967 ve 1973 savaşlarıyla yine inişe geçse de esasında güvenlik ve istihbarat alanındaki ilişkiler arka planda yürümeye devam etti.

Bu arada Türkiye 1975'te Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) tanıdı ve 1979'da Ankara'daki FKÖ temsilciliği dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in resmi davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Yaser Arafat tarafından açıldı. 

İsrail'in 1978'den itibaren Batı Şeria'da Yahudi yerleşim bölgeleri kurması ayrıca 1980'de Doğu Kudüs'ü ilhak etmesi ve Knesset'te Kudüs Yasası'nı kabul ederek Kudüs'ü ebedi başkent ilan etmesi Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçiliği'ndeki maslahatgüzarını İkinci Katip düzeyine indirmesine ve Kudüs Başkonsolosluğunu da kapatmasına neden oldu.  


Diğer yandan, 1987'de başlayan birinci İntifada Türkiye'de yakından takip edildi ve 15 Kasım 1988'de Arafat başkanlığındaki Filistin Ulusal Konseyi Filistin Devleti'nin kurulduğunu ilan edince aynı gün Türkiye Filistin'i tanıdığını açıkladı.

1990'lı yılların başında İsrail ve Filistin arasında başlayan diyalog süreci ve SSCB'nin dağılmasıyla ABD'nin yeni oluşmakta olan dünya düzeninde bölgede istikrarlı ve güvenilir müttefikler bulma arayışları çerçevesinde Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler yeniden düzelmeye başladı.

Söz konusu dönemde karşılıklı olarak bir dizi üst düzey ziyaret gerçekleştirildi. 


1996 yılında imzalanan iki anlaşma ekonomik ve askeri alanlardaki ilişkilerin hızla gelişmesine imkan tanıdı.

Birincisi, Türkiye'nin AB'nin Gümrük Birliği'ne dahil olması nedeniyle üçüncü ülkelerle imzalaması gereken Serbest Ticaret Anlaşması'ydı.

Bahse konu anlaşma sonrasında Karşılıklı Yatırımların Teşviki, Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması gibi bir dizi anlaşma imzalandı. 


İkinci önemli anlaşma ise, Askeri Alanda Eğitim ve Teknik İşbirliği Çerçeve Anlaşması'ydı. Sözkonusu anlaşmaya dayanarak bilahare aralarında savunma sanayiinde işbirliğini de öngören 10'dan fazla anlaşma imzalandı.

İki ülke arasında oluşturulan işbirliği çerçevesinde İsrail 54 adet F-4 savaş uçağının modernizasyonunu üstlendi ayrıca çeşitli ihalelere katılabildi.

Askeri işbirliğinin sürekliliğinin sağlanması amacıyla iki ülke arasında Savunma Sanayi Çalışma Grubu ve Politik-Askeri Çalışma Grubu tesis edildi. 


2000'li yılların başında ise, Türkiye'nint Suriye'yle ilişkilerin tedrici olarak düzelmesinin de etkisiyle bölgede Arap ülkeleri ile İsrail arasında izlemeye çalıştığı denge politikasında bir süredir İsrail lehine olan ilişkileri yeniden bir orta yola oturtmasına neden oldu.

Türkiye'nin İsrail'le arasına mesafe koymasının bir diğer önemli nedeni ise 2000 yılında başlayan ve yüzlerce Filistinlinin ölümüyle sonuçlanan İkinci İntifada'ydı. 


Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakan sıfatıyla 2005'te İsrail'i ziyaret etti, 2007 yılında ise Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres TBMM'ye hitap ettiler.

İsrail'in Filistin topraklarına yönelik olarak 2008 yılında başlattığı Dökme Kurşunu Operasyonu'yla birlikte ilişkiler yeniden gerildi.

2010 yılında yaşanan Mavi Marmara hadisesinde uluslararası sularda dokuz sivilin İsrail ordusu tarafından öldürülmesiyle iki ülke ilişkileri krize girdi.

İlişkiler yeniden İkinci Katip düzeyine indirilirken Türkiye İsrail'e çeşitli yaptırımlar uygulamaya başladı.

2013 yılında dönemin Başbakanı Netanyahu dönemin Başbakanı Erdoğan'ı arayarak özür dilediyse de ilişkiler hemen düzelmedi.

Büyükelçilerin yeniden atanması ancak 2016 yılında mümkün olabildi. Ancak 2017 yılında dönemin ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıması ve Tel Aviv'de bulunan Büyükelçiliğin Kudüs'e taşınması neticesinde İsrail askerlerinin Gazze'de 60'a yakın Filistinliyi öldürmesi sonrasında 2018'de Büyükelçiler yeniden merkeze çağrıldı. 


Son dönemde atılan adımlar: Temkinli iyimserlik

Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerini düzeltme yoluna gitmesini, 2020 yılından bu yana bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilerini onarması kapsamında düşünmek yanlış olmaz.

İki ülke arasındaki ilişkilerin tedrici düzelmesinde İsrail'deki iktidar değişikliği ve Netanyahu'nun görevden ayrılmasının da etkisi yadsınamaz.  

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un babası dönemin Cumhurbaşkanı Haim Herzog'un 1992'daki Türkiye ziyaretinden 30 yıl sonra Türkiye'ye gelmesi yeniden üst düzey ziyaretlerin ve temasların başlangıcını teşkil etti.

Bilahare, Cumhurbaşkanı Erdoğan BM 77. Genel Kurulu marjında İsrail Başbakanı Yair Lapid'i New York'ta kabul etti.

Bakanlar düzeyinde de karşılıklı ziyaretler gerçekleşti. Büyükelçi atamaları yapıldı. 


Bunların hepsi olumlu adımlar olmakla birlikte, her iki tarafın yeniden birbirine güvenmesi zaman alacaktır.

Ancak nasıl 1990'lı yılların başında yeni bir dünya düzeni oluşturulurken iki ülke birbirine yaklaştıysa, bugün de dünya bir değişimden geçiyor ve Ortadoğu coğrafyası da bu süreçten doğrudan etkileniyor.

İbrahim Anlaşmaları'nın yarattığı olumlu havayla Arap ülkeleri İsrail'le ilişkilerini onarmaya başladı. İran, bölgede istikrarsızlığı olumsuz etkileyen en büyük faktörlerden biri olarak İsrail'in Türkiye de dahil olmak üzere bölge ülkeleriyle yakınlaşmasından son derece rahatsız.

İran'ın Suriye'deki artan mevcudiyeti de kapsamlı bir siyasi çözümün önündeki ana engellerden biri. 


Ukrayna kriziyle birlikte yaşanan enerji krizi Doğu Akdeniz'in önemini bir kez daha ortaya koydu. Lübnan ve İsrail arasında ahiren imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması bu çerçevede önemli bir adımdır.

ABD'nin EastMed doğal gaz boru hattını maliyetli bir proje olarak nitelendirmesi İsrail'in Leviathan sahasından çıkartılacak doğalgazın sadece 500 kilometre ötedeki Türkiye'ye taşınmasının önünü açtı. 

Buna ilaveten, her ne kadar İsrailli yetkililer Türkiye'yle yeniden gelişmekte olan ilişkilerin Yunanistan ve GKRY'yle olan ilişkiler pahasına olmayacağını açıklasalar da Türkiye'nin İsrail için çok daha önemli ve stratejik bir müttefik olduğunun farkındalar. 

Halihazırda Ermenistan-Azerbaycan normalizasyonundan en büyük rahatsızlığı duyan ülkenin İran olduğu düşünüldüğünde, İsrail ile Türkiye'nin Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri ve bölgede kalıcı barışın tesisi amacıyla bölgede birlikte hareket ederek yapıcı bir rol oynaması mümkün. 

Türkiye-İsrail ilişkilerinin Türkiye-ABD ilişkilerine de olumlu yansımaları olacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Eylül sonundaki yukarıda bahsedilen New York ziyareti sırasında Yahudi çatı kuruluşlarıyla gerçekleştirdiği temasları bu çerçevede değerlendirmek gerekir.


Öte yandan, Türkiye açısından, Filistin meselesinin çözüme kavuşmaması iki ülke arasındaki ilişkiler önündeki en temel engel.

İsrail, Türkiye'nin Filistin'e verdiği desteği sürdüreceğinin bilincinde, bu nedenle iki ülke arasında tansiyonun yükselmesi halinde ilişkilerin kopmasını engelleyecek bir mekanizmanın oluşturulması yönünde İsrail makamlarının bazı önerileri var.

Türkiye İsrail'le ilişkilerin düzelmesinin İsrail-Filistin meselesinin çözümüne katkı sağlayacağı görüşünde.

İsrail açısından ise, Türkiye'nin Hamas'a verdiği destek ilişkilerin daha ihtiyatlı bir şekilde gelişmesinin nedenleri arasında. 


İsrail'de seçimler ve Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceği 

Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesinin bölgenin istikrarı açısından önemi büyüktür, ancak yukarıda belirtilen hususlarının hayata geçirilebilmesi yıllar alabilecektir.

Bu nedenle de iki ülke arasındaki ilişkilerin iktidarlardan bağımsız, bir devlet politikası olarak geliştirilmesi yararlı olacaktır. 

İsrail'de yarın yapılacak seçimlerden Netanyahu'nun partisinin birinci sırada çıkması bekleniyor, fakat 120 sandalyeli Knesset'te 30'a yakın sandalye alması beklenen Netanyahu'nun koalisyon kurma yoluna gitmesi gerekiyor.

Başarılı olamaması halinde Lapid'in bu defa hükümet kurma çalışmalarına başlaması söz konusu. Bu da mümkün olmadığı takdirde yeniden seçimler yapılacak.

Yeni hükümet kurulana kadar Lapid Başbakan olarak görev yapmaya devam edecek. Dolayısıyla İsrail'de belki haftalar sürebilecek bir seçim sonrası müzakereler dönemine girilecek. 


Seçimler öncesinde İsrail Ekonomi ve Sanayi ile Savunma Bakanları'nın peş peşe Türkiye'yi ziyaret etmelerinin sebeplerden birinin seçimler öncesinde bazı kararların alınarak gerekli çalışmalara başlanması olarak görmek mümkündür.

Netanyahu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın birbirlerinden pek haz etmedikleri bilinmektedir. Ancak dünya, bölge ve koşullar Netanyahu'nun görevden ayrıldığı son bir yıl içerisinde değişmiştir.

Dolayısıyla, Netanyahu'nun başbakan olması halinde Türkiye'yle başlatılan normalizasyon sürecini ilerletmesi kendi stratejik çıkarına olacaktır.   

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU