Hz. Muhammed kendisini eleştirenleri öldürtmüş müdür? Din değiştiren öldürülür mü?

Bülent Şahin Erdeğer Independent Türkçe için yazdı

Salman Rüşdi'ye yönelik silahlı saldırı, geçmişte yaşanan olayları akla getirdi / Fotoğraf: Wikipedia

Kendilerini İslam'a nispet eden toplumların din anlayışlarının ne kadar İslami olup olmadığının ölçütü İslam'ın kurucu söylemi Kur'an ve o söylemin kurucu pratiği sünnettir.

Bu iki alanda ortaya konan ilke, ölçü ve örnekliklerle bugünkü din anlayışı ve din adına ortaya konan pratikler ne kadar örtüşüyorsa o kadar İslami/İslam adına bir temsiliyet var demektir.

Kur'an'ın indirildiği 8/11 Mart 611 - 20/22 Mart 632 tarih aralığı kurucu temsiliyet demektir.

Daha sonrası ise yavaş yavaş Müslümanlar ile İslam arasındaki açı farkı artmış Emeviler dönemiyle İslami yönetim anlayışından kopulmuş ve günümüze kadar İmparatorluklar hukuku/anlayışı gerek siyasete gerekse de topluma sirayet etmiştir.

Tarih boyunca en önemli paradigma kırılması 10. yüzyılda yaşanmış, Moğol istilası, Haçlı saldırıları ve son olarak da Batı karşısındaki yenilgi Müslüman toplumların kurucu temsiliyetten çok uzaklara sürüklemiştir. O sebeple tarih içerisinde oluşan dini anlayışları esas alarak İslam'ın yargılanması hem anakronik hem de yanıltıcıdır.

Tarihlerini din edinen çoğu dindar tarihte üreyen otoriter saltanat rejimlerinin baskıcı yöntemlerini meşrulaştırmak için kurucu söylem Kur'an ve kurucu pratik sünneti kendi bütünlüklerinden parçalayarak yeniden kurgulamış ve o yeni kompozisyon üzerinden kendisine meşruiyet devşirmeye çalışmıştır. Bu açıdan İslam ve şiddet ilişkisi de dejenere edilerek anlaşılmış ve anlatılmıştır.

İslam gerçekte insanlığa nasıl bir miras bırakmıştı? Bu neden önemli?

Çünkü konu salt soyut bir inanç meselesi değil. Günümüz hayatını etkiliyor, dünya siyasetinde de gündem konusu oluyor. Örneğin zaman zaman Avrupa'da ortaya çıkan karikatür krizleri, sivillere yönelik küresel çapta düzenlenen silahlı saldırılar bu çarpık tablodan meşruiyet zemini buluyor. Hem İslamofobia hem İslam adına geliştirilen radikal şiddet söylemleri buradan besleniyor.

İslam adına ortaya atılan ve tersinden İslam'a yöneltilen eleştiri ve hakaretlere dayanak kılınan iddia şu: "İslam şiddet dinidir, şiddetle yayılmış, zayıfken tebliğ yapsa da güçlenince ötekilere karşı dinini zorla kabul ettirmiştir. Düşünce özgürlüğüne izin vermez; kendisine yönelen eleştirileri ve propagandaları şiddetle bastırır hatta öldürür. İslam peygamberi de muhaliflerini kendisine karşı şiir okudu/ propaganda yaptı diye öldürtmüştür. Hatta Kur'an ve sünnete göre din değiştiren/İslam'dan çıkan mürtet öldürülür."

 

salman-rushdie-satanic-verses.jpeg
Salman Rüşdi, 1988'de "Şeytan Ayetleri" isimli kitabı yazdı / Fotoğraf: BBC



1988'de Salman Rüşdi'nin yazdığı "Şeytan Ayetleri" kitabı üzerine İran rejimi lideri İmam Humeyni, Rüşdi hakkında ölüm fetvası vermişti. Humeyni fetvasını Hz. Muhammed'in uygulamalarına dayandırıyordu.

Humeyni'nin ölümünden sonra koltuğuna oturan Ayetullah Hamaney fetvayı ancak verenin kaldırabileceğini belirterek Humeyni vefat ettiği için fetvanın Rüşdi ölene/öldürülene kadar geçerli olduğunu ilan etmişti. Nitekim 12 Ağustos 2022 tarihinde New York'ta bulunan Chautauqua Enstitüsü'nde gerçekleşen bir kongrede seyirciler arasına sızan İran rejimine bağlı Lübnan Hizbullah'ı bağlantılı Hadi Matar, sahneye çıkıp Rüşdi'ye yumruk attı, ardından da boynundan bıçakladı. Rüşdi saldırıdan yaralı kurtuldu.

Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürlerin Eylül 2005'te yayınlanması ile başlayan kriz 2006'da sürmüş, Kasım 2011'de ise Fransız Charlie Hebdo dergisi hakaretleri sürdürme nöbetini devralmıştı. 7 Ocak 2015'te ise El Kaide militanları Said ve Cherif Kouachi kardeşler tarafından dergi binası basılarak 12 kişi öldürüldü. Ardından 8 Ocak'ta Amedy Coulibaly (32) Paris'in güney banliyösü Montrouge'de belediye zabıtası Clarissa Jean-Philippe'i vurarak öldürdü.

Sonrasında da Avrupa'da da Resulullah'a hakaretler gerekçe gösterilerek benzer pek çok terör saldırısı ve Müslümanlara karşı-terör saldırıları gerçekleştirildi. Fransa'da tarih öğretmeni Samuel Paty'nin sınıfta Hz. Muhammed karikatürlerini gösterdiği yönündeki asılsız suçlamalara maruz kalıp internette nefret kampanyasının hedefi olmasının ardından 16 Ekim 2020'de kafası kesilerek öldürülmesi sonrası 26 Mart 2021'de Birleşik Krallık'ta Batı Yorkshire'daki Batley Ortaokulu, din eğitimi dersinde Hz. Muhammed karikatürleri gösterildiği gerekçesiyle Müslüman erkek velilerin protesto gösterilerine sahne oldu.

Humeyni gibi Şii radikaller de El Kaide ya da IŞİD gibi Sünni radikaller de uyguladıkları şiddeti/saldırganlığı "İslam'ı savunmak" "Hz. Muhammed'in onurunu korumak" gibi gerekçelerle "meşrulaştırıyorlar." Konu sadece siyasi rejim ya da örgütlerle de sınırlı kalmıyor.

Kitleler bu dini motivasyonla ve geleneksel olarak kabul gören dinden çıkanın öldürülmesi gerektiğine dair verilen fetvalarla hızlıca galeyana gelebiliyor.

Edip Yüksel düşünceleri nedeniyle, babasının da dahil olduğu İslam uleması tarafından mürtet ilan edilip hakkında ölüm fetvası verilince 1986'da ABD'ye yerleşti.

Ülkemiz bu durumu en acısıyla Sivas katliamında yaşamıştır. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin önünde toplanan protestocular Aziz Nesin'in İslam'a hakaret içeren açıklamaları ve Aydınlık dergisinde Rüşdi'nin Şeytan Ayetleri kitabını çevirmeye başlaması sebebiyle gösteriler düzenlemiş ve maalesef protestolar oteldekileri öldürmeye yönelen bir saldırıya evrilmiştir. Neticede de 33 yazar ve ozan ile 2 otel çalışanı öldürülmüştür.

Pakistan'ın Mardan kentindeki Abdül Vali Han Üniversitesi öğrencisi Mashal Khan (23), İslam'a hakaret ettiği gerekçesiyle 15 Nisan 2017'de kampüste linç edilerek öldürüldü.

Mayıs 2022'de Nijerya'da Deborah Samuel isimli üniversiteli genç bir kadın, Hz. Muhammed ve İslam dinine yönelik hakaretler ettiği bir ses kaydını WhatsApp grubunda paylaştığı iddiasıyla linç edilip yakılarak öldürüldü. Ülkedeki Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında günler süren çatışmalar yaşandı.

Muhalif Müslümanlara karşı sallanan aforoz kılıcı: Mürtet

Mürtedin öldürülmesi gerektiği ve İslam'a hakaret edenleri öldürmek gerektiğine dair iki önyargı sadece gayrimüslimleri hedef almıyor.

Özellikle de geleneksel görüşlere aykırı tezler öne süren akademisyenler ve düşünürler kolaylıkla aforoz edilip ölümle burun buruna gelebiliyor, eşinden boşandırılıp mülklerine el konabiliyor böylece tüm hayatı karartılabiliyor.

Sudanlı Müslüman düşünür ve siyasi lider kendisi Müslüman olduğunu ifade edip, din değiştirdiğini söylememesine Mahmûd Muhammed Tâhâ, mürtet olmakla suçlandı 18 Ocak 1985'te idam edildi.

8 Haziran 1992'de Mısırlı liberal yazar Farag Fouda, El Ezher tarafından "İslam düşmanı" ve "mürtet" olmakla suçlandıktan sonra iki terörist tarafından vurularak öldürüldü.

14 Ekim 1994'te Müslüman bir aşırılık yanlısı, o zamanlar el-Cemaatu'l İslamiyye'nin liderlerinden Ömer Abdurrahman'ın fetvasından esinlenerek Mısırlı Nobel ödüllü Necib Mahfuz'u boynundan birkaç kez bıçakladı.

New York'ta bir bombalama planına karışmaktan ABD hapishanesinde yargılanırken fetva veren Ömer Abdurrahman, 1959'da yazdığı Sokak Çocukları adlı romanının İslam'a küfür olduğu için Mahfuz'un kanının dökülmesi gerektiğini söyledi. Mahfuz'u öldürmeye teşebbüsten tutuklanan adam, Mısır polisi tarafından sorgusu sırasında kitaplarını hiç okumadığını ancak vaizinin verdiği fetvaya göre hareket ettiğini itiraf etti.

Mısırlı İslam düşünürü ve akademisyen Nasr Hamid Ebu Zeyd, 1993'te Tunus'taki bir dizi konferans sırasında Filistin'de yayınlanan el-Kudsu'l-Arabi gazetesinde çıkan bir yazı ile mürtetlikle suçlanarak evliliğinin iptali için dava açıldı. Dinden çıkmakla itham edilen erkeğin Müslüman bir kadınla hâlâ evli olamayacağı gerekçesiyle doğrudan kendi arzularının aleyhine de olsa boşatılmaktaydı. Üniversitesindeki profesörlük payesinin alması engellendi. Basında kendisine yönelik hücumlarla birlikte camilerdeki vaazlarda adı anılarak kafirliği ilan edildi, ölüm tehditleri aldı. Ülke içi ve dışında pek çok öğrenci dernekleri, sivil toplum kuruluşları, entelektüellerin protestosuyla karşılaşmasına karşın "Değerleri İhlallere Karşı Koruma Yasası" çerçevesinde suçlu bulundu ve Mısır kanunlarına göre eşinden boşatıldı. Ebu Zeyd her ne kadar inanmış bir Müslüman olmakla birlikte ilke olarak dinden çıkmanın dünyevi bir cezası olmadığı ve "dinde zorlama olmadığı" ayetine dayanarak mahkemeye çıkıp Müslüman olduğunu ikrar etmeye karşı çıktı. Ona göre bunu yapmak dini gerekçelerle insanların yargılanmasına göz yummak olacaktı. Tüm protestolara karşın Mısır mahkemesi Ebu Zeyd'i 14 Haziran 1995'te eşi İbtihal'den boşattı. Karar sonrası Enver Sedat'ın öldürülmesinden de sorumlu olan İslami Cihad Örgütü'nün Nasr Hamid'in İslam inancından çıktığı iddiasıyla öldürülmesi gerektiğine yönelik açıklaması polis koruması ile yaşamasına yol açtı ancak kısa bir süre sonra polis korumasını reddeden Nasr Hamid ve eşi İbtihal 23 Temmuz 1995'te önce İspanya'ya daha sonra da misafir profesör olması çağrısında bulunan Leiden Üniversitesi'nin yer aldığı Hollanda'ya göç etmek zorunda kaldılar.

Ali Şeriati'nin öğrencisi olan Agaceri, 2002 Haziran ayında Hamedan'da yaptığı konuşmada, Şii İslam'da reform istemiş ve Müslümanların din adamlarının öğretilerini körü körüne izleyecek maymunlar olmadığını söylemesi üzerine tutuklanmıştı. İran'daki rejimi eleştirdiği için "Peygambere hakaret" etmekle suçlanan Haşim Agaceri'ye 2002'nin Kasım ayında idam, sürgün ve kırbaç cezası verilmiş, Üniversitelerde bu kararı protesto eden dev gösterilerin yapılması üzerine, İran rejiminin lideri Ayetullah Hamaney, Agaceri davasının gözden geçirilmesi talimatını vermişti. Yüksek Mahkeme, 2003 Şubat ayında, Agaceri hakkındaki idam cezasını bozmuştu.

İranlı Türk araştırmacı-yazar Hüsameddin Ferzizade'nin Safevi Şiiliği ve Emevi Sünniliğini eleştirdiği kitabı "İslam'dan İslam'a" İran'da idama mahkum olmasına sebep oldu. Dindar bir Müslüman olduğu görüşlerinden çok net anlaşılan Ferzizade 2015'te "mürtet" ilan edilerek idama mahkum edildi. Mülteci olarak Türkiye'ye sığınmak zorunda kaldı.

En acı olaylardan biri de Farkhunda Malikzada'nın (Ferhunde Melikzâde) hunharca linç edilerek katledilmesi olayıdır. Bir mollanın Kur'an'ı büyü yapmak için kullanmasına karşı çıkan Melikzade, mollanın Kur'an'ı yaktı, hakaret etti iftirası üzerine galeyana gelen güruh tarafından 19 Mart 2015'te Afganistan'ın başkenti Kabil'de öldürüldü.

Gerek Batı'da gerekse de ülkemizde ateist, deist, agnostik ve Hristiyan kişi ve çevreler de sıklıkla "İslam'ın düşünce özgürlüğüne düşman olduğu, İslam'ı eleştirenleri öldürülmesi gerektiğinin bizzat Dinin kendisinden kaynaklandığı" argümanına başvurmakta. Peki tarihi gerçekler böyle mi?

Kur'an'a baktığımızda inanç özgürlüğünün ilkesel olarak güvence altına alındığını (17/29) görürüz. Kur'an kesin bir dille insanları din değiştirmeye zorlamayı da yasaklar. (2/256) Allah'a, peygambere, kutsallara hakaretler karşısında Rabbimiz tavır alınması gerektiğini (6/68-69) ancak seviyesiz polemiklere girilmemesi gerektiği (6/107-108; 43/88-89; 28/55; 3/186) belirtilir. Yine vahiyden okuduğumuza göre İslâm'da insan barış döneminde terör suçları işleyenler (5/33) öldürülür. Ayrıca biri ancak birini haksız yere öldürürse -maktülün ailesi affetmezse- mahkeme kararıyla idam edilir. (2/178) Savaş döneminde de ancak cephede eli silahlı olanlar öldürülür. (2/191, 9/5) Bir kişinin İslam'ı terk ettiği / din değiştirdiği düşünülse dahi bu tercihin kişinin Ahireti ile ilgili olduğu bu dünyada kişiye zorlama ve baskı yapma hakkımız yoktur. (2/217, 256; 3/87-91, 177; 4/115, 137)

Dolayısıyla Kur'an'dan hareketle kimse sövgü, hakaret gerekçesiyle kimseyi öldürme hakkına sahip değildir. Kur'an'ın bütünselliğinden anlaşılmaktadır ki Allah'a, peygamberlerine, dini değerlere hakaret ve alay söz konusu olduğunda bu tutum barışçıl şekilde protesto edilmeli (4/140, 6/68-69) fikirsel eleştirilere ise en güzel yöntemlerle yine fikir yoluyla karşılık verilmelidir. (16/125) Tartışma deliller ekseninde yapılmalı alay, hakaret gibi seviyesizliklere düşülmemelidir. (6/108, 27/64, 21/24)

 

Peki siyer kaynaklarında durum nedir?  

İslâm tarihi kaynaklarına baktığımızda haklarında ölü/idam kararı verilen isimleri sizler için KURAMER Kütüphane programından taradım. (Bu bilgisayar uygulaması tarihteki tüm kaynakları kronolojik sıraya göre tarama imkânı sağlıyor) Bu kişilerin neden idam ya da infaz edildiklerine dair tarihsel bağlamı da özetlemeye çalıştım.

Medine'de öldürülen suçlular:

NADR B. HÂRİS: Boykot bildirgesi/sahifesinin yazarıdır. Resulullah'a yönelik ortak suikasta Abduddar Kabilesini temsilen katıldı.

Tek başına Hacûn yokuşunda suikast düzenledi. (İbn Hişâm, es-Sîre, II, s, 34.) İşkencecilik yapardı. İşkenceleri sebebiyle birçok kişi ölmüştü. 

UKBE B. EBÎ MUAYT:

Suikasta şahsen teşebbüs, Resulullah'a yönelik ortak suikasta kabilesini temsilen katıldı. Azılı bir işkenceciydi. Devlet başkanına suikast girişimi ve işkence yaparken insanların ölümüne yol açmak suçlarından dolayı infaz edildi. (İbn Hişâm, es-Sîre, II)

EBU AZZE: İhanet ederse idam edileceği şartıyla affedilip salıverilmesine rağmen anlaşma şartlarını çiğneyerek ihanet etti. Savaş hukuku gereği idam edildi. (İbn Hişâm, es-Sîre, III, sf. 17)

 MUÂVİYE B. MUĞÎRE: İhanet ederse idam edileceği şartıyla salıverilmesine rağmen anlaşma şartlarını çiğneyerek casusluk yaptı, ihanet etti. Savaş hukuku gereği idam edildi.  (Vâkıdî, el-Meğâzî, I, s, 283; İbn Hişâm, es-Sîre, III, s, 54; İbnu'l-Esîr, el-Kâmil, II, s, 58.)

HÂLİD B. SÜFYÂN B. NUBEYH: Recî' ve Bi'ru Maûne katliamlarının sorumlusu olduğu için ve yeni katliamlar tasarladığından dolayı infaz edildi.

(İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 218; İbn Sa'd, et-Tabakât, II, s, 51; İbn Kesîr, el-Bidâye, IV, s, 140.)

UKL VE URAYNELİLER'DEN 8 KİŞİ: Bir çobanı hunharca işkenceyle katledip mallarını gasp ettikleri için terör suçluları olduklarından infaz edildiler.
(Vâkıdî, el-Meğâzî, II, s, 66; İbn Sa'd, et-Tabakât, II, s, 93; Buhârî, Kitâbu't-Tıbb, 29; Kitâbu'l-Meğâzî, 38)

YAHUDİ HÂRİS B. SÜVEYD B. SÂMİT (EBU AFEK):

Resulullah'ın resmî bir emri de olaydan haberi de yoktur. Daha sonra haber alınca infazın hukuki olduğunu belirtmiştir. Medine Vesikası'nı ihlal ederek düşmanla iş birliği yaptığı için infaz edildi. (Vâkıdî, el-Meğâzî, I,s, 163; İbn Sa'd, et-Tabakât, II, s, 28.)

ASMÂ BİNT. MERVÂN: Medine Vesikasını ihlal ederek düşmanla iş birliği yaptığı için infaz edildi. Resulullah'ın Ebu Afek olayında olduğu gibi resmî bir emri de olaydan haberi de yoktur. Daha sonra haber alınca infazın hukuki olduğunu belirtmiştir.  (Vâkıdî, el-Meğâzî, I, s, 161; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 234; İbn Sa'd, et-Tabakât, II, s, 28.)

KA'B B. EŞREF: Hz. Muhammed'e zehirli yemekle suikast girişiminde bulunmuştu. Hatta İbn Eşref, daha da ileri giderek onların Medine'ye saldırmaları halinde kendisinin bizzat bu teşebbüse destek vereceğine dair onlara teminat verdi. Böylelikle de Yahudilerin Kureyş'e destek vermesini yasaklayan Medine vesikasına aykırı hareket ederdi. Görüldüğü üzere o, insanları İslâm'a karşı savaşmaya teşvik eden bir provokatör idi. İbn Hişâm, Ka'b b. Eşref'in Mekke'de Kureyş'i tahrik etmek için söylediği şiirleri "es-Sîretu'n-Nebeviye" adlı eserinde detaylı bir şekilde aktarmıştır. (Hz. Peygamber Döneminde Öldürülmeleri Emredilenler ve Öldürülme Nedenleri", Veysel Aktürk, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Ü. 2009)

Velhasılı Ka'b b. Eşref, Medine Vesikası'nı ihlal edip düşmanla iş birliği yaptığı için infaz edilmiştir.

HAYBER YAHUDİLERİ LİDERİ EBÛ RÂFİ: Medine Vesikasını ihlal ederek düşmanla iş birliği yapmış, Medine'ye karşı savaş açma ve şehrin içinde isyana teşvik etmiştir.

(İbn Hişâm, es-Sîre, III, s,191–192; Zehebî, Târîhu'l-İslâm, II, s, 341;İbn Kesîr, Bidâye, IV, s,137.)

ZEYNEB BNT. HÂRİS: Hz. Muhammed'e yönelik zehirli yemekle suikasta teşebbüste bulunmuş, Resulullah'ı yaralamış aynı olayda Bişr b. Berâ'nın ölümüne sebep olmuştur. (Vâkıdî, el-Meğâzî, II, s, 144, 209; İbn Hişâm, es-Sîre, III, s, 244; İbn Kesîr, el-Bidâye,, IV, s, 211)

KİNÂNE B. REBÎ:

Hem Medine Vesikası'nı ve Hayber Yahudileriyle imzalanan özel anlaşmayı ihlal ederek ihanet suçunu işlemiş bununla da kalmayarak Mahmud b. Mesleme'yi uyurken katletmek suçundan kısas uygulanmıştır. (Vâkıdî, el-Meğâzî, II, s, 140-141; İbn Hişâm, es-Sîre, III, s, 243.)

MÜNAFIK HÂRİS B. SUVEYD B. SÂMİT: Hâris, cahiliye döneminden kalma kan davasını Müslüman olduktan sonra devam ettirmiş, mürtet olduğu (inanç değiştirdiği için) değil savaşta kan davalısı Mücezzer b. Ziyad'ı öldürdüğü için infaz edildi. (İbn Hişâm, es-Sîre, II, s, 125, III, s, 41-42.; Vâkıdî, el-Meğâzî, I, s, 260-261; Zehebî, Târîhu'l-İslâm, II, s, 227-228.)

Bu örnekte mürtetliğin bir inanç değişimi/tercihinden ziyade işlenen suçun cezasından kaçmak için İslam toplumundan kaçmak olduğu rahatlıkla anlaşılabiliyor.

 

istockphoto-147001679-612x612.jpeg
Mekke'nin fethinden sonra birçok suçlu affedilmişti / Fotoğraf: Habertürk



Mekke'nin fethinden sonra idam kararı alınanlar

Mekke fethedildiğinde birçok suçlu için genel af ilan edilmişti. Ancak tarihi kaynaklara göre Fetih günü görüldüğü yerde öldürülmesi emredilen bazı kişilerin kaynaklarda geçen sayılarını ve isimleri arasında farklılıklar vardır. Bunun sebebi haklarında kesinleşmiş mahkeme kararları olan suçluların büyük kısmı daha sonra genel af kapsamına alınmıştır. Bu sebeple çoğu öldürülmemişlerdir.  Buhârî, "el-Câmiu's-Sahîh" adlı eserinde fetih günü tek kişi öldürülmüştür. O da Abdullah b. Hatal'dır.

Hadisçilerin tahkik usulü dairesinde tenkit ettiğimizde bu rivayetlerin elle tutulur yeri olmadığı derhal meydana çıkmaktadır. Gerekçe olarak da Şiblî Numânî şu noktaları zikretmiştir: "Öldürülmesi emredilen kişilerin suçlarını hemen hemen bütün Mekkeliler işlemişlerdi. Kureyş'ten üç-dört kişi dışında Hz. Peygamber'e en ağır işkenceleri yapmayan kimse kalmamıştı. Üstelik ölüme mahkûm edilenlerin bir kısmı Kureyş'in diğer büyükleri derecesinde hunhar kişiler de değildi. Dolayısıyla da suçları birbirine yakın bu kişilerden yaklaşık on kişinin cezalandırılması ne kadar doğrudur. Şiblî Numani, bu tespitleri yaptıktan sonra dirayet usulü dairesinde vuku bulunan bu muhakemeler, okuyucuları yahut tenkitçileri ikna etmeye yetmezse rivayet açısından da bu rivayetler tamamen değersiz kalmaktadır dedikten sonra Buhârî'nin, fetih günü öldürülen yegâne kişinin Abdullah b. Hatal olduğunu söylemesini delil olarak göstermektedir. Devamında da o, diğer kişiler hakkında verilen öldürme emri hakkındaki rivayetlerin İbn İshâk'a kadar ulaştıktan sonra son bulduklarını söylemektedir. Ona göre Sâir raviler ma'lum olmadığı için bu rivayetler hadis usulü açısından mûnkatı' yani kopuktur. Bu itibarla da sağlam değildir. Olduğunu zikretmek suretiyle mantıklı bir çözümlemede bulunmaktadır. Mevlânâ Şiblî Numânî: "Fetih günü ileri gelen bazı müşriklerin kaçtıkları muhakkaktır. Ancak bunların, idama mahkûm edildikleri için firar ettiklerine dair İbn İshâk'ın ileri sürdüğü sözler, onun şahsî tahminlerinden başka bir şey değildir" demektedir. (Mevlâna Şiblî Numânî, Sîretu'n-Nebî, 326-327)

ABDULLAH B. HATAL:

Medine'de zekat memuru iken yemeğini yapmayı unuttu diye kölesini öldürdü ve zekat mallarını gasp etti irtidat edip Mekke'ye kaçtı. Görüldüğü üzere tarihten öldürüldüğü kesin olan Abdullah b. Hatal da inanç değiştirdiği için değil idamı gerektiren çok ciddi suçlar işlediği için cezalandırılmıştır. Zaten bu kişi de bir inanç değişimi yaşadığı için değil kanundan kaçtığı için mürtet olmuştur.  "Mürtedin öldürülmesi"nin o dönemde İslam toplumuna ihanet eden (bugün vatana ihanet suçu gibi) olarak anlaşıldığını da görüyoruz.

(Vâkıdî, el-Meğâzî, II, s, 258-259; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 40-42; İbn Sa'd, et-Tabakât, II, s, 136; Belâzurî, Ensâbü'l-Eşrâf, I, s, 456; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, 123-127; Zehebî, Târîhu'l-İslâm, II, s, 552–554; İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, VIII, s, 9-10.)

Mekke'nin fethinde sadece Abdullah b. Hatal'ın idam edildiğini belirten Şibli Numanî'ye katılsak da varsayalım ki diğer isimler de infaz edilmiş olsun acaba onlar sırf inançları ya da sadece şiir okudukları/eleştirdikleri için mi ölüm kararı çıkmıştır haklarında?

KURAYBE/ERNEBE: Abdullah b. Hatal'ın öldürüldüğü iddia edilen cariyesi casusluk yapardı.

MİKYES B. SUBÂBE: Kardeşi savaşta yanlışlıkla öldürülmüştü. O da diyetini istemek için Medine'ye gelip Müslüman oldu. Diyetini deve sürü olarak almasına rağmen gidip kardeşini öldüren kişiyi diğer rivayete göre ise kendisine develeri vermekle görevlendirilen Züheyr b. Iyâd el-Fihrî'yi öldürdü. Cinayeti işledikten sonra develeri de alıp irtidat etti Mekke'ye kaçtı. (Belâzurî, Ensâbu'l-Eşrâf, I, s, 455; İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Ğâbe, II, s, 122; İbn Hacer, el-İsâbe, I, 555; Zebîdî, Tecrîd-i Sarîh, XII s, 262.) Bu örnekte de görüyoruz ki mürtet olmak inanç değişiminden ziyade kanun kaçaklığı ve hainlikle alakalı bir durumdur.

HUVEYRİS B. NUKAYZ: Hz. Muhammed'in kızlarına Fatıma ve Ümmü Gülsüm'e işkence etti/ ciddi biçimde yaraladı. Hz. Zeyneb'i devesinden yer düşürerek çocuğunun düşmesine yol açtı. (Vâkıdî, el-Meğâzî, II, s, 281; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 40–41; Belâzürî, Ensâbu'l-Eşrâf, I, s, 453-456; İbnû'l Esîr, el-Kâmil, II, s, 125; İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, VIII, s, 9.)

SÂRE: Şarkıcılık yapan Sâre casusluk yaptığı için ölüm cezasına çarptırıldı. Müslüman olduğunu söyledi yardım aldı o sırada Mekke harekâtını irtidat edip Müşriklere jurnalledi.

İbnu'l-Esîr'in aktardığı bilgiye göre ise Sâre, Medine'ye Rasûlullah'ın yanına Müslüman olarak gelmiş ve Hz. Peygamber'de ona ihsanda bulunarak yardım etmişti. Ancak bunca iyiliğe rağmen Sâre irtidat ederek İslâm'dan çıktı. (Belâzurî, Ensâbu'l-Eşrâf, I, s, 453-457; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, s, 126.)

Çıkmakla da kalmayarak Müslümanların aleyhinde birtakım faaliyetlerde bulundu. Bu faaliyetlerden en önemlisi Rasûlullah'ın en yakınlarından dahi gizli tuttuğu Mekke hareketini, Hâtıb b. Ebî Beltea'nın Kureyş müşriklerine yazdığı gizli mektubu saçının örgüsüne sararak götürmeyi üzerine almasıdır. (İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 30; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, II, s, 126; İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, VIII, s, 10. Bu konuda İbn Hişâm'ın Muhammed b.Cafer'den rivayet ettiği bilgiye göre bu taşıyıcı kadının ismi Mûzeyne'dir. Bkz: İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 30.)

İbn Hişâm'ın İbn İshâk'tan aktardığı bilgiye göre Hâtıb, bu gizli mektubu Kureyş'e ulaştırması karşılığında Sâre'ye büyük bir vaatte bulunmuştu. (İbn Hişâm, es-Sîre, IV, s, 30.)

Casus Sâre örneği de diğerlerinde olduğu gibi mürtedliğin inanç değişiminden ziyade toplumsal/siyasal saf değişimi, ait olduğunu söylediği tarafa ihanetle alakalıdır.

Filistinli İslâm düşünürü Taha Cabir Alvanî, İrtidat kavramı üzerine kaleme aldığı kısa ama yoğun eserinde ilk dönemde sırf inancını değiştirdi diye kimseye ölüm cezası verilmediğini kaynaklarıyla gösterir: "Bu cezanın konulduğu tarihi ve hatta böyle bir cezanın konulduğunu gösteren hiçbir açık tarihsel bulgu yoktur.

İbn Talla Ahkâm adlı eserinde bize, " herhangi tanımış bir (İslami) eserde, bir mürtedin veya inançsız bir kimsenin öldürüldüğünden söz edilmediğini" anlatmaktadır. (Ayni, Umdetu'l Kari Şerhu Sahihi'l-Buhari, 11/235)

Ömer b. Hattab'ın yanına Basra halkından bir heyet gelerek Tustur'un fethedildiğini haber verdi. Ömer haberi işitince Allah'a şükretti., sonra sordu: "Aranızda önemli bir olay oldu mu?" "Hayır, hiç olmadı ey Müminlerin Emiri" dediler. "Yalnızca dinine sırtını döndüğü için öldürdüğümüz bir adam var." "Yazıklar olsun size" diye cevap verdi Ömer "Onu düşünmesi için üç gün bir yerde tutup her gün önüne biraz ekmek koyamadınız mı? O süre içinde tevbe etseydi, bu tevbesini kabul edersiniz.

Tevbe etmeyip imansızlığında ısrar etseydi, o zaman ondan sorumlu olmazdınız. Ey Rabbim, ben bu olaya şahit olmadım; bu işin yapılması için emir vermediğim gibi, haberi bana ulaştığında da onaylamadım." (İbn Abdilber, Temhîd 5/307)

İmam Şafi şöyle diyor: Bazı kimseler iman ettikten sonra dinden döndüler ve daha sonra tekrar iman ettiler. Ancak Allah'ı Resulü onların öldürülmesine hükmetmedi. (bkz. İrtidat: "Tarihsel ve Metinsel Analizi, Taha Cabir Alvani, Çev. İbrahim Kapaklıkaya, Mahya Yay. İst. 2014)

 

1200x627-uhud-savasi-bir-sadakat-ve-sebat-sinavidir-1558828976919.jpeg
İslam'ın ilk dönemlerinde yaşanan savaşlarda çok sayıda kişi öldü / Görsel: Twitter



Savaşlarda kaç kişi öldü? 

Araştırmacılara göre hicretin ilk dönemlerinde Medine'de yaklaşık olarak bin 500 Müslüman, 4 bin Arap müşrik ve 4 bin 500 civarında Yahudi yaşamaktaydı. Dolayısıyla Medine'nin toplam nüfusu 10 bin civarındaydı. Medine'de yaşayan Müslüman nüfusun bu dönemde Medine toplam nüfusunun yaklaşık yedide birini oluşturduğu tahmin edilmektedir (Hamidullah, 1993, s. 183).

Mekke nüfusunun ise 610'lu-20'li yıllarda 20-25 bin civarında olduğu kabul edilmektedir. Bu neden önemli? Çünkü benzeri savaşlarda yaşanan kayıpların mukayesesi şiddetin boyutlarını anlamamızı anlamlı kılar. Örneğin İran İmparatoru Büyük Kiros'un fetihlerinde (MÖ 549) 100 binin üzerinde asker ölmüştür. Samnit Savaşlarında (MÖ 343-MÖ290) 33 bin 500'den fazla asker ölmüştür. Büyük İskender savaşlarında (MÖ 336) 150 binden fazla, Hindu Maurya Kalinga savaşında (MÖ 262) 200 binden fazla insan ölmüştür. Bu savaşlarda sivillerin ölümleri ise kayda dahi alınmamıştır. 

Peki toplamda 35-40 bin kişinin tarafı olduğu savaşlarda Hz. Muhammed ve arkadaşlarının düzenlemek ya da katılmak zorunda kaldıkları savunma ve direniş savaşlarında kaç kişi ölmüştür?

Tüm tarihi kaynakları taradığımızda Bedir savaşında 72 müşriğin 14 Müslüman'ın ismi veriliyor yani sadece 86 kişi. Toplam sayı dışında münferit olarak zikredilen isimler birleştirilirse dahi sayı toplam 100'ün üzerine çıkmıyor.

Kaynaklara göre Uhud Savaşı'nda en fazla 75 Müslüman, 25 müşrik hayatını kaybetti. Toplamda 94 rakamı zikredilir.

Hendek Savaşı'nda müminlerden 6, müşriklerden 9 kişi zikredilir. Toplam 15 civarında.

Huneyn'de 14-16, 22 gibi rakam veriliyor. 5-6 Müslüman da Taif kuşatmasında şehit düşmüştür. Toplamda her iki taraftan ölenlerin sayısı 30 değildir.

Mekke'nin fethinde şehre girişte direnen müşriklerle çıkan çatışmada 25 müşrik, 4 de Müslüman'ın öldürüldüğü belirtilmiştir. 

Benu Mustalik gazvesinde 11 kişi. En fazla kayıp yaşanan çatışmalar bunlardır. Özetle yaklaşık 300 kişinin öldüğünü söyleyebiliriz. Gazveler v.b'leriyle en fazla 500 kişi diyebiliriz. 35-40 binde 500…

Tüm bu savaşlarda siviller özenle korunmuş istisnai birkaç kaza dışında hemen hemen hiç denecek kadar siviller savaşlarda zarar görmemiştir.

Beni Kureyza efsanesi

Akla hemen çokça köpürtülerek gündemde tutulan Beni Kureyza Yahudilerinin topluca katledildiği iddiası gelebilir. Oysa böyle bir şey tarihte yaşanmamıştır. Medine Sözleşmesi'ni ihlal eden ve Mekkeli müşriklerle iş birliği yaparak Medine'deki birliği içeriden vuran Beni Kureyza kabilesinin askerleri anlaşma şartları gereği idam edilmişler, ihanete katılmayan sivillerin ise göç etmelerine ya da Medine'de yaşamalarına izin verilmiştir. Diğer tüm kaynakların aktarımlarına aykırı biçimde sadece İbn-i İshak Yahudi ravilerden aldığı sayıları kitabına yazmıştır. Oysa tarihçiler W.N. Arafat ve Barakat Ahmed ayrı ayrı yaptıkları araştırmalarla göstermişlerdir ki İbni İshak'ın abartılı rakamları aslında Yahudi tarihindeki Masada katliamı anlatılarının anakronik biçimde karıştırılarak rivayet kümesine dönüşmesinin sonucudur.  (bkz. W. N. Arafat, "Medine Yahudileri ve Benî Kurayza Hikâyesi Üzerine Yeni Bakışlar", çev. Şaban Öz, İslami Araştırmalar dergisi, c. XVII, sy. 2, s. 139-144; Barakat Ahmad, Muhammad and the Jews: A Re-examination. New Delhi: Vikas, 1979)

Henüz basılmamış çalışmasında tüm tarihi kaynakları derinlemesine analize tabi tutan Hikmet Zeyveli sonuç itibariyle en fazla 40 askerin idam kararı verildiği ancak çoğunun da affedildiği bu sebeple 12 ila en fazla 20 elebaşının/komutanın idamının infaz edildiğini belirtir. Af bilgisini yok saysak dahi yaklaşık 40 kişinin infazı rasyoneldir.  Çünkü 2 infaz memuru (Hz. Ali ve Hz. Zubeyr) 5-6 saat zarfında infazları gerçekleştirmişlerdir. Görüldüğü üzere 400 ya da 900 gibi bir rakam tamamen hayalidir. ("İslam Tarihinde Kureyza Olayı Bağlamında Yahudi Karakteri ve Mitolojisi", Hikmet Zeyveli, Basılmamış araştırma)

Tabi tüm bunları ifade ederken asla aklımızdan çıkartmamamız gereken husus İslâm'da başka insanların dinlerini zorla değiştirmeleri için herhangi bir savaşın yapılmamasıdır. Tarihte örneğin 1492 İspanya Engizisyonu'nda Müslümanların ve Yahudilerin zorla Hristiyanlaştırılmaları örneğinin aksine İslâm, azınlıklar hukuku inşa ederek ‘Ümmet'i çoğulcu ve federatif yeni bir toplum inşası olarak teklif etmiştir. İslâm kendi içlerinde mezhep ve din çatışmalarına gömülmüş Yahudi ve Hristiyan gruplara yeni bir hukuk düzeni ve toplumsal yönetim paradigması sunmuştur. Bu gerçeklik sayesinde Mekke'de sıkışan yeni hareket Medine'de açılım sağlayabilmiş. Resulullah sonrası da Afrika ve bugünkü Ortadoğu ve İran'ı fethedebilmiştir. (Detaylı bilgi için bkz.  İslam ve Hristiyanlık – Doç. Dr. Zafer Duygu, Timaş Yay. Mart 2021)

Sonuç

Sonuç olarak Kur'an ve onun pratik boyutu olarak sünnete dair tarihi kaynaklar bize şunu göstermektedir ki İslam'a hakaretin cezası ölüm değildir. Kur'an'da dini değerlerle dalga geçenlerle, Allah'a, peygambere sövenlerle ilgili nasıl bir tutum takınılacağı detaylı biçimde anlatılmıştır. Sünnetten, siyer bilgisinden bütünlüklü olarak şahit olmaktayız ki Hz. Muhammed de kendisine hakaret edildi diye kimseyi öldürtmemiş hatta çok sevdiği Hz. Hamza'yı hunharca öldüren kişileri dahi affetmiştir. Hz. Muhammed resul/nebiliğinin yanı sıra bir devlet başkanı ve yargı mercii idi. Toplumlararası- devletler arası antlaşmalar yapmakta ve bu hukuku adaletle uygulamakla vazifeliydi. Gerek Medine'de gerekse de Mekke'nin fethinde anayasal suç işleyerek ihanet edenleri, terör/hirâbe suçu işleyenleri idam/kısas cezası gerektirenlere hak ettikleri cezaları vermiş, bu hükümlülerin de çoğunu affetmişti.

Yine tarihi kendi bağlamında okuduğumuzda mürtet oldu diye ölüm cezası aldı denen kişilerin entelektüel bir inanç sorgulamasıyla din değiştirmedikleri aksine işledikleri idamlı suçların hesabını vermekten kaçtıkları bu anlamda İslâm toplumundan çıktıklarını görüyoruz. Müslim/Müslüman olmanın da geniş anlamda İslâmî yasalara teslim olmak, İslam hukukunun vatandaşı olmak anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Bu sebeple İslâm'da din değiştirenin cezası ölümdür gibi bir hükme Kur'an'da rastlamadığımız gibi sünnette de rastlamamaktayız.

Kaynakça:

İbn İsḥâḳ, Ebû 'Abdullâh Muḥammed b. İsḥâḳ b. Yesâr el-Muṭṭalibî (ö.151/768), es-Sîre (Kitâbu's-Siyer ve'l-Meğâzî) (nşr. Süheyl Zekkâr), Dâru'l-Fikr, Beyrut 1398/1978.

el-Vâḳıdî, Ebû ʿAbdullâh Muḥammed b. ʿOmer b. Vâḳıd el-Eslemî (ö.207/823), el-Meğâzî (nşr. Marsden Jones), I-III, Dâru'l-Alemî, Beyrut 1409/1989.

İbn Hişâm, Ebû Muḥammed ʿAbdulmelik b. Hişâm el-Ḥimyerî (ö.213/829), es-Sîretu'n-Nebeviyye (nşr. Muṡṭafâ es-Saḳḳâ v.dğr.), I-II, Mektebetu Muṡṭafâ el-Bâbî'l-Ḥalebî, Mısır 1375/1955.

el-Belâzurî, Ahmed b. Yahyâ b. Câbir (279/892), Ensâbü'l-Eşrâf, I-VIII, thk., Süheyl Zekkâr-Riyâd Ziriklî, Beyrut, 1996.

İbnü'l-Esîr, İzzüddin b. Ebi'l Hasan Ali b.Ebi'l-Kerem Muhammed b. Muhammed b. Abdü'l-Kerîm b. Abdü'l-Vâhid eş-Şeybânî, (v.630/1232), el-Kâmil fi't-Tarih, thk. Ebû'l-Fidâ Abdullah el-Kâdî, I-X, Beyrut-Lübnan,1407/1987.

Numânî, Mevlana Şiblî, "Son Peygamber Hz. Muhammed, Sîretü'n-Nebî", I-II, çev: Yusuf Karaca, thrc., Muharrem Tan, İz Yay., İst., 2005.

Aktürk, Veysel "Hz. Peygamber Döneminde Öldürülmeleri Emredilenler ve Öldürülme Nedenleri", Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Ü. 2009

Alvânî, Taha Cabir, "İrtidat: "Tarihsel ve Metinsel Analizi", Çev. İbrahim Kapaklıkaya, Mahya Yay. İst. 2014

Zeyveli, Hikmet Zeyveli, Medine Sahifesi, Kuramer, İst. 2019.

Zeyveli, Hikmet, "İslam Tarihinde Kureyza Olayı Bağlamında Yahudi Karakteri ve Mitolojisi", Basılmamış araştırma

Arafat, W. N. Arafat, "Medine Yahudileri ve Benî Kurayza Hikâyesi Üzerine Yeni Bakışlar", çev. Şaban Öz, İslâmî Araştırmalar Dergisi, c. XVII, sy. 2, s. 139-144;

Barakat Ahmad, Muhammad and the Jews: A Re-examination. New Delhi: Vikas, 1979)

Duygu, Zafer, İslam ve Hristiyanlık – Timaş Yay. Mart 2021

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU